Canlıların ölümü
durumunda biyo-elektrik faaliyetlerinin sona ermesi sonucu,
auranın o anda değil de belli bir süre sonra yok olmasına
gelince; örneğin sağlıklı bir yaprağın aurası çok canlı ve
parlak iken, yaprak ölmeye başlayınca bu parlaklığını kaybetmeye
başlar, kuruyup yok olması halinde de yaprağın aurası parlaklığı
az da olsa olduğu yerde aynen görünmeyi sürdürür. Çünkü, canlı
ya da cansız nesnelerden yayınlanan çeşitli frekanslardaki (E-M)
dalgalar o hava ortamında bulunan atom ve moleküllere
yüklendiğinden belli bir zaman boyunca kendisini muhafaza
etmektedir. Buna bir tür plazma durumu da diyebiliriz. Bunun bir
benzer örneğini bir insan odayı terk ettiğinde görmekteyiz.
Çünkü o kişinin beyin ve bedeninden yayınlanan (E-M) dalgaların
bir kısmı havadaki atom ve moleküllere geçip bir kısmını da
iyonlaştırmak suretiyle bunlar tarafından çeşitli şekillerde bir
emilip bir bırakılması sonucu o ortamda belli bir süre varlığını
devam ettirmekte, ayrıca bu dalgalar ilgili cihazlarla da
tespit edilebilmektedir.
Yapılan araştırmalar başka hayvanlarda olduğu gibi yılanların
da avlarını havaya bıraktıkları bu tür enerji dalgalarını
algılamalarıyla onların bulundukları yön, uzaklık, yer...vb tüm
koordinatlarını tespit ettikleri ve avladıkları bilinmektedir.
Aynı şekilde diyelim ki, bir kişi oturduğu koltuktan,
sandalyesinden... kalktı ve siz de oraya oturdunuz. Beyniniz
farkında olmadan, o sırada bu kişinin hava ortamına yüklediği
pozitif ya da negatif yöndeki enerji dalgalarını alarak sizin
olumlu veya olumsuz bir şekilde etkilenmenize, beyninizin
parazitlenmesine...sonucunda da tüm bunların bir sonraki aşamada
fikir ya da davranışlarınıza etken olmasına yol açacaktır. Bu
durum otomatik olarak ruhunuza kaydedileceği için bunun
sonuçlarını ölüm ötesi boyutlarda da yaşamanız kaçınılmaz
olacaktır.
Bu alanların güçlü etkilerine maruz kalmayla ilgili olarak
mesela; sara hastaları üzerinde yapılan bir deneyde dışarıdan,
deneklerin manyetik alanının değiştirilmesi durumunda, beyindeki
biyoelektrik faaliyetin, dolayısıyla snapsların kilitlenmesi
sağlanarak hastalık durumundaki etkiler aynen oluşturulmuştur.
Hatta bu duruma üzerlerine düşen güçlü ışıkların yol açtığı
görülmüştür. Gerçekte bu hastalığın kökeninde, kişinin beyninin
o yönde koruyucu bir alan oluşturamamasından dolayı ışınsal
varlıklar olan Cinlerin o beynin ilgili yerlerini belli (E-M)
dalgalarla irrite etmesi yatmaktadır. Yine bu etkileşimler, daha
genel anlamda insanların ve hayvanların güçlü enerji alanları
altında iken depresyon, korku, vehim halüsinasyon görme,
sinirlilik halleri ve taşkın davranışlara da açıklık
getirmektedir. Tıpkı depremler öncesinde fay hatlarından
yayınlanan güçlü elektromanyetik dalgaların canlılarda
oluşturduğu etkiler gibi. Ayrıca güçlü alanların bitkilerin
gelişmesi, hücrelerin çoğalması, fare davranışları ve
bakterilerin yaşamsal etkinlikleri üzerindeki etkileri de net
olarak gözlemlenmiştir.
Auradan, ayrıca
kişinin karakter ve hastalık durumları da tespit edilebilir.
Yani, her kişinin astrolojik tesirlerle anne karnında yüz
yirminci günde başlayıp ana rahminden dünyaya geldiği ana kadar
beynin bu ışınlar tarafından işlenmesi sonucu, her birime ait
özel açılımlar oluşur. Ve bu açılımların özellikleri
biyo-elektrik faaliyetleri ile auraya yansıdığından, auradan da
okunabilir. Hastalıkların düzeltilme işlemi
ise
beynin ve bedenin holografik yapısından dolayı, bedenin
bütününe ait olan tüm özelliklerinin, vücudun her yerinde mevcut
olması esasına dayanır. Söz konusu bölgeler, bir insanın ufacık
anatomik haritasıdır. Şu anda başta eller, ayaklar, kollar,
kulaklar, ense, dil ve diş etleri olmak üzere vücudun tam on
sekiz ayrı yerinde bu mikro- akupunktur hologramları tespit
edilmiş durumdadır. Ayrıca bir organın hastalanması, aslında
beyinde o organla ilgili olan hücre faaliyetlerinin, dolayısıyla
gönderilen sinyallerin bozulması, normal işlevlerini yapamaması
anlamına gelir. Aynı zamanda bu durum akupunktur noktalarına
yansıyarak o noktadaki elektrik akışını etkileyip tıkanmasına,
bağlantı zayıfladığı için de bu enerjinin düzensiz bir biçimde o
bölgelerde kalmasına (birikmesine), dolayısıyla da çeşitli
hastalanmalara, hatta ölümcül hastalıklara neden olmaktadır.
Fakat oraya bir iletken iğne yerleştirildiği ya da dışarıdan
şifacı tarafından ilgili frekanslarda E-M dalga gönderildiği
taktirde (enerji takviye edilerek) bu biyo-elektrik akışı tekrar
sağlanacağından beynin o organa ait olan akışı
sağlamlaştırılarak normal faaliyetine dönmesi temin
edilmektedir. Böylece o organda düzgün hareket etmeyen
biyo-elektrik faaliyetlerinin neden olduğu negatif enerji yok
olarak enerji, pozitif hale dönüşür. Önemli bir husus da,
vücuttaki biyo-elektrik faaliyetlerini, hücre ve dokularını
uyararak şifa dediğimiz olayı meydana getiren Elektromanyetik
enerji ile bedeni daha derin düzeyinden etkileyip doğuştan
imkânsız gibi görünen hastalıklar da ortadan kaldırılabilir.
Mesela vücutta bir boyut olan akupunktur sistemiyle normal
seviyedeki bir hastalık durumu düzeltilebilirken, Hz İsa (as)’
nın yaptığı gibi bedenin çok daha derin düzeyindeki maddesel
dalga boyutuna, hologramına etki ederek beden yeniden
yapılandırabilmektedir. Özetle şifa, tek boyutta gerçekleşen bir
olgu değildir. Benzer olaylar çok nadir de olsa üst düzey,
çok güçlü Cinlerle iletişim halinde olan Mistik görünümlü
insanlar tarafından da gerçekleştirilebilmektedir. Bununla
birlikte Resulullah da tıbbı reddetmeksizin (hatta bunu teşvik
bile etmiştir) belli dua ve zikirlerle şifa verilebileceğini
açıkça belirtmiş ve bu yolda yapılan uygulamaları tavsiye
etmiştir. Çünkü belli dua ve zikirler, beyindeki şifa kuvvesini
harekete geçirerek bu yöndeki manaların açığa çıkmasını
sağlamaktadır. Elbette bu güç, kişinin beyin açılımı kadar
olmaktadır. Dolayısıyla bu olay, maalesef kendilerini metafizik
alemin birer otoritesi olarak kabul edip bilimsel değil,
materyalist bilim adamları gibi konuşan birtakım insanların
söylediği gibi psikolojik bir olgu, şartlanma ya da tesadüfi bir
oluşum kesinlikle değildir. Çünkü evrende hokkabaz değneğine yer
yoktur. Her şey bir sistem ve düzenle hareket etmektedir.
Auranın bir özelliği de, beyni dıştan gelen menfi dalgalardan
korumasıdır. Eğer ilgili hücrelerdeki faaliyet yetersizse, o
istikamette Elektromanyetik alan oluşturulamayıp gelen menfi
dalgalar bloke edilemeyeceğinden (yani tamamen yok edilip ya da
etkisi azaltılamayacağından) bu durum beyinde hücre
faaliyetlerine yol açarak o kişide negatif fikir ve
davranışların açığa çıkmasına neden olacaktır. Buna halk dilinde
“nazar” da denmektedir. Nazar sadece insanlar üzerine değil, tüm
nesnelere bitki ve hayvanlara da etki etmektedir. Menfi
dalgaların bloke olmasının nedeni ise, dalgaların birbirlerini
yok etme esasına dayanır. Çünkü gelen menfi bir dalgaya o
dalganın tepe kısmına çukur, çukuruna da tepe gelecek şekilde
(yani aynı tür dalganın belli bir faz farkıyla) gönderilecek bir
dalga gelen menfi dalgayı tamamen sıfırlar (siler, yok eder).
Eğer gönderilen dalganın yoğunluğu yani dalga sayısı menfi
dalganın yoğunluğundan az ise bu sefer kişide olumsuzluğa yol
açacak dalga tamamen yok edilemese de onun zararlı etkisi
oldukça zayıflatır. Aynı fazdaki
çeşitli dalgaların birleşmesi durumunda ise, daha güçlü bir
dalga meydana gelir.
“Göz değmesinden
Allah'a sığının. Zira göz değmesi haktır.”
(hadis)
“Kötü göz
sahibinin gözünden zehir gibi bir etki çıkar. Eğer bu bir kişiye
ulaşırsa onu bitkin bir hale sokar, ona zarar verir”
(hadis)
“ Kötü nazar
adamı öldürür, kabre kor ve deveyi hasta eder.”
(hadis)
“Kaderi geçecek
bir şey olsa onu ancak göz (değmesi) geçerdi. Sizden yıkanmanız
istendiği vakit hemen (vücudunuzun kenar kısımlarını) yıkayın.
(Hadis)
Dikkat edilecek
olursa son hadisteki ikili ifade birbirinden bağımsızmış gibi
görünse de aslında bu tür kötü etkilere karşı bize korunma
sistemini anlatmaktadır. Çünkü nazar olayında beyne gönderilen
enerji, beynin biyo-elektrik akışını etkilemesi dolayısıyla bu
zararlı etkinin tamamen yok edilmesi ya da tesirlerini minimum
seviyeye indirip onun zararsız hale getirilmesi için bu
enerjinin ya sıfırlanması veya bir yere aktarılması
gerekmektedir. Aktarma işleminin en kolay yolu ise yıkanmaktır.
Çünkü suyun en önemli özelliği hem parazit enerjiyi alması hem
de deri aracılığıyla beynin ihtiyaç duyduğu biyo-elektrik
enerjisi yani pozitif enerji takviyesi yapmasıdır. Aynı işi
ikinci dereceden toprak da yapar. Keza aptestin asıl amacı
temizlenmek değil, beyine biyo-elektrik takviyesi yaparak ibadet
adı altında ruha enerji yüklenimini yükseltmesidir. Eğer bu
temizlenmek için olsaydı bir bardak su ile de olsa aptest alın
ya da su bulamadığınız taktirde teyemmüm edin, yani belli
şekildeki hareketlerle elinizi yüzünüzü toprağa sürün denmezdi.
Dolayısıyla, bunun anlamı, su bulamadığınız yerde hiç
olmazsa üzerinizdeki negatif enerjiyi topraklayıp tekrar
topraktan pozitif enerji alın demektir. Keza cünüp olma
durumunda beynin meni ile biyo-elektrik deşarjı sonucu hem
kaybettiği enerjiyi uygun düzeyde tekrardan alması hem de bu
kaybın bedende neden olduğu düzensiz, negatif enerji durumunu
ortadan kaldırmak için yıkanılması, bu sayede gelen enerjinin
ölüm ötesine dönük kullanımı için de boy aptesti denen
hareketlerin yapılması gerekmektedir. Aksi taktirde cünüplük
durumundaki düzensiz enerji, beyin aracılığıyla auraya ve dışa
yansıyacağından karşıdaki kişinin beyninin de parazitlenmesine,
olumsuz etkilenmesine sebep olur.
Devam edecek...
hologramk@yahoo.com
İstanbul - 20.04.2004
http://sufizmveinsan.com |