Süper
pozisyon durumunda zaman ve mekânın olmaması dolayısıyla, yakın-uzak,
büyük-küçük, gelme –gitme, baş-son...vs gibi kavramlar ile nesnelerin
bilinen boyutları ve sahip oldukları tüm özellikleri ortadan kalkar.
Böylece bu boyutta bildiğimiz anlamda somut bir gerçeklikten
bahsedemeyiz. Bunun sonucu olarak da, kuantum boyutlarındaki şeyler,
biri diğerinden ayırt edilmeksizin birbiri içerisine karışmış,
şekilsiz, suretsiz bir vaziyette Tek Bütün halde bulunurlar
(parçalardan oluşmuş bir bütün değil). “Acaba evren geçmişteki
bir zamanda böyle iken, şimdi parçalar halinde algıladığımız gibi mi
mevcuttur?” “Sorusuna vereceğimiz cevap ise, “hayır! Şu anda
bile Kuantum boyutlarında (süper pozisyonda) bu hal devam etmektedir.
Aynı şekilde kuantum altı boyutlarında da...”şeklinde
olacaktır.
Çünkü, varlık dediğimiz, çokluk olarak gördüğümüz şeyler, bu
boyutun “an”lık yansımalarından ibarettir. Ve her bir belirmede
“an” içinde olup bitmektedir. Böylece tüm şeyler, “an”
içinde bir görünüp bir kaybolarak, tekrar görünüp tekrar yok olacak
biçimde sonsuza dek devam edegelen silsilede varlık kazanmaktadır.
Yani evren tüm boyutlarıyla birlikte bir “an” içinde süper
pozisyon boyutuna geri dönerek yok olmakta, tekrar bu boyuttan
projekte olarak yaratılmakta ve tekrar silinerek yeniden ortaya
çıkmaktadır...İki yokluk arasında var görünen bu âlem, her
görünümünde bir öncekinin aynısı da değildir. Oysa bizler “an”
içindeki silsilede bu yokluğun hiç farkında olmayarak varlığın bir
zaman boyunca kesintisiz bir biçimde hareket eden ve bu anlamda
değişim gösteren, bununla birlikte ana yapı olarak her “an” sabit
değişmeyen, bir önceki durumu korur vaziyette algılamaktayız.
İşte “Allah her An yeni bir yaratıştadır (Şandadır)” ayetinin
bir başka yönü de, bu bir “an” da görünen âlemin aslında bir
önceki “an”daki görünümünden tamamen farklı, yepyeni bir şey
olduğunu vurgulamasıdır. Hz. İsa(as) da “aynı nehirde iki defa
yıkanılmaz...” diyerek sistemin bu gerçeğine işaret etmektedir.
Bununla birlikte, evrenlerin kaynağı olan enerji dalgalarının var
oluşu da Salt enerjinin yine bir “an” içinde dalgalanmasıyla
var olmaktadır. Yani; Hiçlik (yokluk) denizini salt enerji okyanusunun
kendisi, elektromanyetik dalgalar adıyla bu okyanusun holografik bir
düzenle dalgalanmasını da sonsuz evrenleri var kılan girişim deseni
olarak düşünürsek, bizim sonsuz-sınırsız olarak düşündüğümüz bu
âlemler, Kozmik Bilincin sonsuz “an”lar “nokta”lardan
Tek bir “an”daki ya da “nokta”daki tasavvurundan ibaret
olur. Ve bu bir “an”daki “nokta” da bulunan tasavvur,
salt enerji adı altında elektromanyetik enerji dalgaları olarak
belirirken, yine aynı “an”da “nokta” da yine bu enerji
dalgaları salt enerji denizine geri dönerek yok olurlar. Benzer
deyişle “nokta”dan başlayan, tekrar o “nokta”ya dönerek
varlığını yitirmektedir (nokta idi açıldı, yine aynı noktada son
buldu). Bir başka “an” da “noktada” ise, tekrardan
görünür ve aynı “an” “nokta” içinde tekrardan kaybolur ve bu da
sonsuza dek devam ederek sınırsız bir biçimde sonsuz âlem içere
âlemleri meydana getirir ki, bu Tek Bir yapıya da “Kâinat” adı
verilir. Bu her “an” “nokta”lar dan oluşmakta olan
âlemler de, Allah’ın her an yeni bir Şan da oluşunun bu
boyuttaki ifadesidir; “an” içere “an” yani “nokta”
içere “nokta”lardaki var ve yok oluşlarda her ne kadar
bir sıralamadan bahsedilse de gerçekte, bu boyutlarda zaman kavramının
mevcut olmaması nedeniyle bunlar zamansal bir sıralamada değildir.
Tüm bu evren içre evrenler salt enerjiye, salt enerji de bütün bunları
imajında seyreden Kozmik Bilince göre, bir Hayal Hükmündedir.
Bu Mutlak bilinç de; Mutlak Karanlık “Nokta”dan, “An”
dan, “Dehr” den (1) ibarettir. Bu “Nokta” da ise,
bilebildiğimiz ya da bilemediğimiz tüm kavramlar düşer. Misal olması
bakımından; tıpkı, kara deliklerin yüzeyindeki olay ufkuna ya da
Planck boyutlarına inerek Mutlak Vakum boyutundaki enerji dalgaları
düzeyinde bilinen madde, enerji ve tüm evrene ait yasaların,
kavramların düşmesi, anlamını yitirmesi gibi. Dolayısıyla Mutlak
Bilincin imajında, sonsuz tasavvurların salt enerji boyutuyla enerji
dalgaları biçiminde her “an” var olup yok olması ve
tekrardan var olup yok olması...şeklindeki sonsuz ve sınırsız
tüm boyutlarıyla evren içre evrenlerde “Nokta”ya ait ilmin Tek Bir
“an”daki tasavvurudur. Ve bu “Nokta”ların sayısı da,
sınırsız bir platform üzerinde sonsuzdur. Allah ismi ile işaret
edilenin sonsuz “An” lardan Tek Bir “An” daki tasavvuru olan
Kozmik Bilinç, dolayısıyla salt enerjinin ve evren içre evrenlerin
var edilmesi, mistik dille “ Aslında tecelli, Tek Bir tecelliden
ibaret olan Tecelli-i Vahiddir. İkinci bir tecelli ise, hiçbir zaman
var olmamıştır. Çünkü görünen, yaşanılan, hissedilen, idrak edilen,
tahayyül ve tefekkür edilen her şey bu Tecelli-i Vahidin tafsilinden
başka bir şey değildir” şekliyle ifade edilmektedir. (2)
Ayrıca Yokluk, Hiçlik denizi demek, varlıkların kendilerine
ait bireysel varlıklarının olmayışı anlamındadır. Mutlak Karanlık
“Nokta” ya göre, ifade edilen Hiçlik kavramı ise, onu
algılayana göre tanımlanmıştır ki, gerçekte bu “Nokta”da onun
Hiçliğinden değil, ancak onun Bilinmezliğinden,
Vasıfsızlığından, Anlaşılmazlığından söz edilebilir. Bu konuyla
ilgili olarak Hz Ebu Bekir (r.a.) “Allah ı idrak, İdrak
edilememenin İdrakıdır” derken, “Ben, Be harfinin altındaki
Nokta’yım” diyen Hz Ali de “İlim Tek Bir Nokta idi, Cahiller
onu çoğalttı” sözünü söyler. Buradaki Cahillik, bize göre
tanımlanmış olan “bilgisizlik” anlamında olmayıp tüm ilmin düştüğü,
anlamını yitirdiği “Nokta” boyutuyla ilgilidir. Böylece, bu boyut
itibariyle tefekkürün, tahayyülün, düşüncenin...vs düşmesi nedeniyle
denmiştir ki “ Allah ın Zat’ını tefekkür etmeyin...”. Hatta şu
iki ayette bu “Nokta”ya işaret etmektedir:
“ İşte böylece sana da emrimizden Ruh vahyettik. Sen Kitap
nedir, iman nedir bilmezken; fakat biz onu, kullarımızdan
dilediğimizi kendisini kılavuzladığımız bir Nur yaptık...”
(Şura - 52)
“ Biz emaneti göklere, arza ve dağlara arz ettik de, onlar bunu
yüklenmekten kaçındılar, endişeye düştüler.. İnsan bunu
yüklendi. Hakikat O, çok zalim ve cahil oldu.”
(Ahzab - 72)
Oysa, ne Allah hakkında, ne de boyutları hakkında hiçbir fikre sahip
olmayan insanlar, bilinçsizce bu sözü yanlış anlayıp bunu ötelerdeki
Tanrılarına yamayarak Allah üzerine düşünmenin, tefekkür etmenin,
dolayısıyla onu tanımanın, bilmenin günah olacağını hem kendilerine
hem de insanlara yasaklamak suretiyle gerçeği örtmüş ve de
örtmektedirler. Halbuki gerçekte denmek istenen, “böyle bir şey
düşünülebilir, ama siz düşünmeyin” değil, böyle bir düşüncenin,
idrakın... varlığının, o boyut itibariyle kesinlikle söz konusu
olunamayacağı buna karşın bilinmezliğiyle, idrak edilememesiyle O’nun
bilinebileceği, idrak edilebileceği...vs ifade edilmektedir.
Bununla birlikte sonsuz-sınırsız var oluşlara ait programlama,
planlama kendi boyutlarınca “an”larda, dolayısıyla, bu “Nokta”da
aynen mevcuttur. Yani bu ilk “Nokta”da son hareket
bellidir. Benzer deyişle; her şey kaderiyle birlikte açığa çıkmaktadır
ki, bu da bir boyutta yaşanmakta olanın aslında bir önceki boyutta
yaşanmış olandan başka bir şey olmadığını bize söyler.
Böylece, “an” içre “an”lardaki var ve yok silsilesi
içerisinde her “an” yeni bir yaratılışla yenilenerek varlık
kazanan âlemler, aslında daha Öz Boyutta yeni bir Şandaki
bir “An” lık yani “Nokta” ya ait tasavvurun
tafsilidir.
Şunu da belirtmek gerekir ki; tüm varlık bu boyut itibariyle bir
“An” lık görünümden ibaret olmasına karşın, her biri
sınırsız olan sonsuz alt boyutlardaki yaşamlar kendi boyutlarından
çeşitli boyutlara dönüşmeler şeklinde sonsuza dek devam edip
gidecektir. Bu nedenle; kendi boyutlarınca varlık ve yokluk iki
ayrı denizdir ki, birbirlerine hiçbir zaman karışmazlar. Çünkü,
aralarında boyut farkı yani Berzah bulunmaktadır. Bu da ayette,
“ iki acı-tatlı denizi birbirlerine kavuşmak üzere salıvermiş.
(Böyle olduğu halde) aralarında bir Berzah (perde) vardır ki, onu
geçemezler” (55 – 19 / 20) şekliyle dile getirilmektedir.
(bkz. Evrensel Sırlar / Hz Muhammed’in Açıkladığı Allah / Cuma
Sohbetleri – Ahmed Hulusi)
Devam edecek...
hologramk@yahoo.com
İstanbul
- 13.11.2003
http://gulizk.com
(1)
“İnsan üzerinden, kendisinin anılır bir şey olmadığı , Dehr içre
bir Zaman geçmedi mi” (İnsan suresi-1)
“İnsanoğlu bana
eziyet eder! Ey kahpe Dehr (zaman) der. Kimse Ey kahpe Dehr demesin.
Şüphesiz ki Dehr Benim. Geceyi gündüze çevirenim.” (Kudsi hadis)
Ayet ve
hadislerde geçen “Dehr” kavramı “Mutlak Karanlık Nokta”
boyutuyla ilgilidir.
(2)
Aslında “Mutlak Nokta” ya göre bir Tecelliden de bahsedilemez.
Çünkü Tecelli bir merkezden dışa doğru yayılan, beliren, ortaya
çıkan... anlamındadır ki, burada bunu anlatacak, bunun karşılığı
olacak bir kelime olmadığı için zorunlu olarak ifade edilmektedir.
Yoksa Mutlak Bilinmezliğe göre böyle bir şeyden bahsetmek söz konusu
değildir. Aynı şey sonsuz sınırsız kavramı için de geçerlidir. Çünkü
sonsuzluk ve sınırsızlık dahi onu algılayana göre mevcut olup
gerçekte yine bu “Nokta” ya göre böyle bir şeyden bahsedilemez.
|