Bir
şeyler yazmaya ya da çizmeye başladığımızda, önce “nokta” ile
başlarız. Sonra da bunları, hiçbir sınır düşünmeksizin harfler,
kelimeler, cümleler ve resimler takip eder. Halbuki, bu cümle ve
resimlere zumlama yaparak bakabilmiş olsaydık bunların yan yana
dizilmiş “nokta”lar dan meydana geldiğini görürdük. Oysa bizler
“nokta” ve “noktalar” yerine daima bunların oluşturmuş
olduğu şekilleri algılarız. Bu nedenle asıl olan, “nokta” dır,
“nokta” ların var kıldığı şeyler ise “nokta” indinde
bir hayal...
Şuur kendini “nokta” olarak tanıdığı taktirde, izafi
(görsel) varlığını yitirmesi dolayısıyla Hiçliğini,
tüm “nokta”lardaki “nokta” olması nedeniyle de Hepliğini
yaşar. Kimi “nokta” kimi de “Nokta” olarak. Tıpkı Hz.
Ali(ra)’nin “Ben Ba harfinin altındaki “Nokta” yım”, Muhyiddini
Arabi’ nin “ ...Kendimi, kendim yitirdim; yine bulam kendimi. / Hep
olursun, hiç edince kendi kendini” deyişinde olduğu gibi.
Buna paralel olarak, çokluk görüntüsünün nasıl oluştuğuna ilişkin
güzel bir örnek de sayılarla ilgili olandır. Bildiğimiz gibi tüm
sayılar sıfırdan beliren 1 sayısından türemiştir. İki sayısı iki tane
bir, on sayısı on tane bir, bir milyon sayısı da bir milyon birin yan
yana dizilmesiyle oluşmuştur ki, bu şekilde sonsuz sayı yazılabilir.
Bir sayısından sonsuz sayılar türetilebildiği gibi, bir sayısının
kendisi de sonsuz sayıların toplamı olarak ifade edilebilir.(1) Bu da
bize sonsuzluğun bir sayısında aynen mevcut olduğunu gösterir.
Böylece bir sayısından türeyen sonsuz sayıların her biri arasında
da sonsuz sayılar yer almaktadır. Ayrıca her bir sayı kendine
göre bir anlamı söz konusu olsa da burada asıl olan 1 sayısıdır.
Diğer sayılar ise, bu bir sayısının bir görünümü olması nedeniyle
birin indinde bir yanılsamadan ibarettir. Sıfır ve biri göz
önüne aldığımızda ise, Mutlak olan sıfırdır. Bir ve birden
varlık kazanan sayılar ise izafi (rölatif) dir. Çünkü sıfırı,
bir ve birden türeyen sonsuz sayıların her biriyle ya da hepsiyle aynı
andaki çarpımı yine sıfırdır. Bunu “Nokta” ya kıyaslarsak,
Asıl Mutlak olanın “Nokta”, izafi (görsel) olanında bu “Nokta”
nın çoğulundan meydana gelmiş “nokta” ve “nokta”lar olduğunu
görürüz.
Çünkü, boyutları göz önüne aldığımızda yukarıdan bakış açısına göre
her şey Mutlak anlamdaki “ Nokta”nın çoğalmasıyla boyut boyut
meydana gelmesine karşın, aşağıdan yukarı bakışta her bir “nokta”,
bu “Nokta” yı kendi bulunduğu düzeye göre “nokta” olarak
algılaması dolayısıyla bunun “Nokta” olduğunu söylemektedir.
Şimdi de bulunduğumuz boyuttan yola çıkarak aynı olayı anlamaya
çalışalım. Bizlerin üzerinde yaşadığı yeryüzü, kendisinden bir milyon
üç yüz üç kat daha büyük bir yıldızın yüz elli milyon km uzağında
bulunan bir yörüngede dönmektedir. Güneşimizin içinde bulunduğu
galaksimizde ise, güneşimizden kat be kat büyük yıldızların bulunduğu
ortalama 400 milyar yıldız yer almaktadır. Galaksimizin bir ucundan
diğer ucuna saniyede üç yüz bin km.’ lik hızla gidersek 100 bin yılda
ancak ulaşabiliriz. Bize en yakın 3,5 milyon ışık yılı uzaklıktaki
Andromeda Galaksisiyle birlikte Algılayabildiğimiz,
evrenimizde ise, ortalama 200 milyar galaksi mevcut olup bunların da
bir kısmı yavaş yavaş genişleyen evren dolayısıyla gözlem
ufkumuzdan ışık hızına yakın hızlarla uzaklaşarak bize göre yok
hükmünde olmaktadır. Bu gözlemlediğimiz evrenimiz de, 10 üssü
(-33) cm. de 10 üssü (93) gr/cmx3 lük yoğunluklu ve 10 üssü (19) Gev.
lik enerjiye sahip Planck boyutlarındaki tek bir noktadan big-bang
patlamasıyla meydana gelmiştir. Hiçbir merkezi olmayan ve
Hiper Uzay da denilen Mutlak Vakum boyutunun boyutsuz sınırsızlığında
ise, bu big-bang noktalarından sonsuz tane mevcut olup, Kâinat
dediğimiz evren içre evrenler, tüm boyutlarıyla birlikte bunların
patlamasından oluşmuş ve oluşmaktadır. Yalnız bu evrenlerde
birbirlerinden bağımsız kopuk ya da yan yana paralel bir biçimde
dizilmiş vaziyette değil, hem bu big-bang noktaları hem de bunlardan
meydana gelen evrenler tıpkı bir bardak kolanın üzerindeki köpüklerin
birbirlerinin içine geçmiş durumlarında olduğu gibi Tek bir yapı
halinde bulunmaktadır. Her biri bir evrene tekabül eden bu
noktaların patlamasıyla oluşan Bütünsel yapıdaki bu evrenler ayrıca
Kurtdelikleri, Karadelik- Akdelik bağlantılarıyla da her an iletişim
halindedirler.
Bunu kafada canlandırmanın bir diğer yolu da Ünlü Nobel ödüllü
Fizikçi Steven Weinberg’in de işaret ettiği gibi tüm kainat
(evrenler); sonsuz big-bang lerin hiçbir merkez olmaksızın aynı anda
ve her an devam edegelen patlaması sonucu her bir parçacığın,
gezegenin, yıldızın ve galaksinin diğer parçacıklardan, yıldızlardan,
galaksilerden hızla uzaklaşması suretiyle meydana gelmiş Tekil bir
yapıdır. Bu evrenlerden kimi kendi üzerine çökerek vakum boyutuna
geri dönüp tekrardan patlayarak farklı bir şekilde açılım yaparken,
kimisi belli bir ısıl ölümle dönüşüme uğrayıp ortadan kaybolur, kimisi
de yerel anlamda birden çok patlamalarla sürekliliğini devam
ettirir...vs. Ancak kâinat bazındaki evrenin ne bir sınırı
vardır ne de bir sonu ve de yok oluşu. Bu durum sadece
lokal ve algıladığımız sınırlı evrenler için söz konusu olabilir.
Daha öz boyutlarda “nokta” ve “nokta”lardan oluşan
yapıya yaklaşım sağlamak, o sistemleri daha iyi anlamak amacıyla
maddesel anlamdaki evrenlerin yapı taşları olan fotonlardan yola
çıkarsak, bu fotonların aslında “big-bang” noktasındaki
“akdeliğin” aynısı olduğunu görürüz. (2) Yani, ondan
çoğalmak suretiyle meydana gelmiştir. Bu “akdelik” gibi
sonsuz “akdelik nokta”larından da düşünebildiğimiz ya da
hayal bile edemeyeceğimiz evren içre evrenler yani Kâinat oluşur ki,
bu da Tek bir “nokta” olarak “Nokta” Bilincine bağlanır.
Dolayısıyla evrenimizi var kılan bu “big-bang” hiçlik
noktası (ki bilimde de bu tabir kullanılmaktadır) herkesin bildiği
üzere “Mutlak Nokta Bilinci” ile aynı şey değildir.
Çünkü her ne kadar big-bang noktası Özü itibariyle bu
“Nokta” ise de aralarındaki boyut farklılığından ötürü Planck
boyutu itibariyle aynısı değildir.
Yani, bizim maddesel boyuttan, aşağıdan yukarı bakış açısına göre
sonsuz-sınırsız “big-bang” noktaları ve oluşturdukları
evrenler, aslında yukarıdan aşağıya baktığımızda, Mutlak Vakum
boyutundaki yine sonsuz ve sınırsız holografik düzenli enerji
dalgaların bir “an”lık “nokta” daki dalgalanmaları
sonucu var görünürken, bu sonsuz “an” lık dalgalanmalar yani
“nokta” lar da Tek bir dalgalanma olarak “Mutlak
Karanlıktaki” sonsuz “An” lardan Tek bir “An” daki
tasavvurun neticesinde meydana gelmiştir. Mistik dille,
Mutlak Bilinmezliğin bu Tek bir “An”daki tahayyülüne, Noktadan
çıkışına ilmi yönüyle Aklı Evvel, Hayatiyeti ve Kudreti (Enerji)
yönüyle Ruhu Azam, Hüviyeti yönüyle Hakikat-ı Muhammedi, Kişiliği
yönüyle de İnsanı Kâmil denir. Ancak, “Nokta”dan var
olmasına karşın, “Nokta”dan ayrı bir yapıya sahip değildir.
Onunla bağlantılıdır. Çünkü O’nun zahir yönüdür. Batını ise “Nokta”.
Mutlak Bilincin varlığa dönük yönü olduğu gibi, Özü,
Hakikâti olan “Nokta” ya dönük yönü de vardır. Bu yönüyle
“Mutlak Bilinç”, “Nokta” ile “Nokta”nın kendisi olarak Mutlak
Bilinçsizliğe açılır.
Bu konuyla ilgili olarak Abdulkadir Geylani Hazretleri de,
kalpteki bir kara Nokta’nın varlığından bahseder. Ancak bu bildiğimiz
anlamda bir et parçasından ibaret olan kalpte, kalbin içinde bulunan
bir karalık, karaltı değil, Şuurun Özünde, boyutsallığında var
olan Hiçlik boyutu yani “Nokta Bilinci” dir.
Bununla birlikte, nasıl ki sonsuz-sınırsız evren içre evrenler, Tek
Bir “An” daki “Nokta” nın Projektesiyse, bu “Nokta”
da, yine sonsuz-sınırsız bir platformda yer alan sonsuz
“Nokta”lardan sadece bir tanesidir. Şimdi de bu “Nokta”ların
üzerinde bulundukları platformu ne olduğunu anlayabilmemiz için
öncelikle sonu ve sınırı olmayan “Nokta” lardan oluşmuş düz bir
çizgi hayal etmeye çalışalım. Sonra da bu çizgilerin her iki yanına
aynı çizgilerden sonsuz tane yerleştirdiğimizi düşündüğümüzde ise, iki
boyutlu sonsuz-sınırsız bir alan... Bu düzlemlerden sonsuz tanesini bu
alanın altına ve üstüne yerleştirdiğimizde de, sonuz-sınırsız üç
boyutlu bir hacim elde etmiş oluruz. Aynı şekilde bu işlemi sonsuz
kez devam ettirirsek her defasında sonsuz-sınırsız dört, beş,
altı,...........ve en sonunda da Platform adını verdiğimiz bu
sonsuz boyutlu sonsuz ve sınırsız bir şeye ulaşırız ki, bunun da
ne anlama geldiğini artık siz idrak etmeye çalışın. İşte, Allah’ın
sonsuz ve sınırsız varlığını ve ilmini “Nokta” lar dan oluşmuş bu
platform gibi düşünürsek, bu platformdaki “Nokta” lardan sadece
birinin açılımıdır Kâinat.
Söylenildiğine göre, Hz. İsa (as)’nın günde on altı defa “Allah”
diyebilmesi de gün içinde on altı kez bu boyut ve boyutları müşahede
etmesiyle ilgili olsa gerek. Acaba bizler, Allah dediğimizde ya
da denildiğinde bırakın yaşantı ve hissedişleri en alt asgari
şartlarda da olsa bu şekilde düşünebiliyor muyuz?
Tüm bunlardan sonra bir de şunu irdelemeye çalışalım: Mutlak
Bilincin imajında bir hayalden ibaret olan Salt enerjiden bir “an” da
var görünüp bir sonraki “an”da tekrar yok olan ve tekrar var görünüp
tekrardan yok olanın varlığından, dolayısıyla bunların
boyutsallığındaki varlıklardan söz edilebilir mi? Söz
edilebiliyorsa her biri kendi boyutlarında olmak üzere Varlıkla
yokluğun birleştiği, bir arada olduğu nokta (yer)neresidir? Böyle iki
farklı kavramdan bahsedebilir miyiz?
Bahsedilir diyorsak: Mutlak vasıfsızlığın yanında, salt enerji
ve Enerji dalgalarıyla da sonsuz-sınırsız ve parçalardan oluşmamış
Tek ‘in bitip varlıkların kendilerine özgü “benliklerinin” başladığı
sınır neresidir ki, bu Tek’ e ait irade ve kudret bitsin de beşere ait
olan irade ve kudret başlamış olsun?
Bununla birlikte, böyle bir sınırın olduğunu söylüyorsak, o zaman
bu Tek’in dilediğini yapma hükmü ne kadar
geçerlidir? Ayrıca bu durumda kayıt altına girmez mi? Eğer
“giriyor” diyorsak, bu sefer de varlıkların kendi iradelerinin
mevcudiyetinden ne kadar söz edebiliriz? Veya en ufak bir biçimde de
olsa bu varlıkların kendilerine has iradeleri var olabilir mi? Çünkü,
Sonsuz ve sınırsız Tek’ in dilediğini yapma hükmü varsa, hiçbir
şekilde kayıt altına girmez. Eğer bir kayıt ya da bir sınır varsa bu
takdirde de dilediğini yapma hükmü olmaz.
(Bkz. Allah / İnsan Ve Sırları II / Tek’in Seyri / Okyanus Ötesinden I
/ Akıl Ve İman– Ahmed Hulusi, Hadisler – Sorular – Yorumlar 1 – Ahmed
Fevzi Yüksel)
Bitti
hologramk@yahoo.com
İstanbul
- 27.11.2003
http://gulizk.com
(1) Buna
matematikte Fourier açılımı denir.
(2)
Fotonlar boyutsuz birer noktadır, fakat tüm evreni boyutlandırırlar.
Bir foton sonsuz tane fotonu içerebildiği gibi, bunları açığa da
çıkartabilmektedir ki, evrenlerin oluşumu da böyledir. Eğer fotonları
bir anda ortadan kaldırmış olsaydık, madde ve evren diye bir şey
kalmazdı. Fotonların hepsi noktasal (yani plank çaplı) olmalarına
karşın, enerji ve kütleleriyle farklılıklar göstermektedir. Örneğin
ışık fotonları, elektromanyetik kuvveti taşıyan fotonlar ile güçlü
nükleer ve gravitasyon kuvvet taşıyıcısı olan gulon ve graviton
fotonları kütlesizken, zayıf nükleer kuvveti taşıyan w(+), w(-) ve Z
fotonları hem kütle hem de birer yüke sahiptirler. Big-bang fotonunun
kütlesi ise 10 üssü (-5) gr ve 10 üssü (19) Gev. lik enerjiye
sahiptir. Eğer bir fotona, bu kütleli bosonlara, elektron,
proton...gibi parçacıklara ya da big-bang ak noktasına eşdeğer
düzeyde enerji verilirse bu foton sırasıyla, bosona, bu parçacıklara
ve 10 üssü (-5) gr lık kütle ile 10 üssü (19) Gev. lik enerjiye
dönüşür.
|