Herhangi
bir kimseye fiziki dünyanın neden yapılmış olduğunu sorarsanız
muhtemelen alacağınız cevap, ‘’madde/matter ve enerji’’
olacaktır.
Ancak, bizlerin mühendislik, biyoloji, fizik gibi bilimlerden
öğrendiğimiz en önemli şey, bilginin (enformasyonun) çok önemli,
hayati bir girdi olduğudur. Otomobil fabrikasındaki robota
metal ve plastik verilmiştir, ancak aynı robot, kaynak yaparken
hangi parçaları kullanacağı kendisine bildirilmezse yararlı
hiçbir şey yapamaz.
Bedenimizdeki bir hücrede bulunan bir ribozom ise amino asit
inşa eden bloklarla donatılmıştır ve ATP’’nin ADP’ ye dönüşmesi
ile ortaya çıkan enerjiden de gücünü almaktadır. Ancak, bu
ribozom hücrenin çekirdeğinde bulunan DNA’dan gelen bilgi
olmadan hiçbir protein sentezini gerçekleştiremez.
Aynı şekilde, fizikteki bir asırdan beri gelişmeler, bize
bütün fiziki sistem ve proseslerde bilginin çok önemli bir yeri
olduğunu öğretmiştir. Gerçekten Princeton Üniversitesinden John
A.Wheeler’ın başlattığı yeni bir akım, fiziki dünyayı tümüyle
bilgiden yapılmış olarak görmekte ve de enerji ile matter/maddeyi
incidental (ikinci dereceden bir olgu) olarak kabul etmektedir.
Bu görüş, bazı sorulara yeni bir bakış getirmektedir. Örneğin,
hard disk drivelardaki bilgi depolama kapasitesi çok hızlı bir
artış göstermektedir. Fakat bu gelişme ne zaman, hangi noktada
duracaktır?
1 gramdan az ağırlığı olan, 1 santimetre küp bir hacmin içine
sığan (kabaca bir bilgisayar chipinin ebadı) bir aletin bilgi
depolama kapasitesi maksimum ne kadardır?
Bu alet bütün evreni tanımlayabilmek/tasvir edebilmek için
gerekli bilginin ne kadarını depolayabilir? Bu bilgi bir
bilgisayarın hafızasına sığar mı?
Şair William Blake’in dediği gibi ‘’bir kum taneciğinde dünyayı
görebilmeyi’’ gerçekten başarabilecek miyiz? Artık bu olay,
şiirsel bir olgu olmaktan çıkacak mı?
Enteresandır ki, yakın zamanda teorik fizikteki gelişmeler bu
sorulardan bazılarına cevap verebilmektedir ve de bu cevaplar,
gerçeklik veya gerçek teorisine dair bazı önemli ipuçları
olabilir.
Fizikçiler, kara deliklerin esrarengiz özelliklerini
inceleyerek uzaydaki bir bölümün veya bir miktar madde/matter
ve enerjinin ne kadar bilgi depolayabileceğinin mutlak
limitlerini tesbit etmişlerdir.
Bu araştırmalardan çıkan sonuçlara göre bizim üç boyutlu (Spatial)
olarak algıladığımız evrenimiz, iki boyutlu bir düzlem üzerine
aynen bir hologram
gibi ‘’yazılabilir.’’
İşte o zaman, bizim günlük yaşamda algıladığımız üç boyutlu
dünya, kesin bir yanılsama/hayal olacak veya gerçeği
görmenin iki alternatif yolundan birisi olacaktır.
Bir kum tanesi bizim dünyamızı kapsayamaz, ama düz bir ekran
aynı işi yapabilir.
A tale of two Entropies (İki Entropinin Hikâyesi)
Esas
bilgi teorisinin ortaya çıkışı 1948 yılında Amerikalı uygulamalı
matematikçi Claude E. Shannon’un hazırladığı raporlar vasıtası
ile olmuştur. Bu bilim adamı bizlere bugün en çok kullanılan
bilgi ölçüm birimi olan Entropy’yi tanıtmıştır.
Entropy, uzun yıllar fiziğin ısı ile uğraşan bölümü olan
termodinamik ilminin odak noktası olmuştur. En popüler tanımı
ile termodinamik entropy, bir fiziksel sistemdeki
düzensizliktir.
1877 yılında Avusturyalı fizikçi Ludwig Boltzmann, bunu
‘’matter/maddenin bir bölümünü meydana getiren parçacıkların
alacakları özel mikroskopik hallerin sayısı’’ olarak karakterize
etmiş ve bunların hepsinin de makroskopik ana kütlenin aynısı
gibi göründüklerini söylemiştir.
Örneğin, içinde bulunduğunuz odada sizi çevreleyen havayı ele
alırsak, bu havadaki her bir gaz molekülünün oda içinde nasıl
dağıldığını ve bu moleküllerin hangi yönlerde hareket
ettiklerini sayabiliriz.
Shannon, herhangi bir yerdeki (örneğin bir mesajdaki) bilgiyi
birim olarak ölçmek için bir yöntem araştırırken, mantık onu
Boltzamnn’ınki ile aynı forma sahip bir formüle götürmüştür.
Shannon’un bir mesajdaki entropisi, bu mesajı deşifre etmeye
yarayan binary digitler (binary
digit= ikili sayı sistemi (1) ve (o)dan oluşan) veya
parçalardır. Shannon’un entropysi bizleri bilginin değeri
hakkında aydınlatmamaktadır, ama bu da tabii ki bilginin
içeriğine bağlıdır.
Ancak, bilgi miktarının objektif olarak ölçülmesini sağladığı
için bilim ve teknoloji alanında yaygın olarak
kullanılmaktadır. Her türlü modern iletişim aracının
dizaynında, cep telefonlarından modemlere, discplayerlara kadar
üretilen çeşitli nesnelerde Shannon entropysi esas alınmıştır.
Termodinamik entropy ve Shannon entropysi konsept olarak
eşdeğerdir.
Boltzmann entropysi ile sayılan aranjmanlar herhangi bir bilgi
aranjmanını gerçekleştirebilmek için ne kadar Shannon bilgisi
kullanılması gerektiğini yansıtmaktadır. Ancak, her iki
entropynin de farklılıkları vardır. Birincisi; bir kimyager
veya soğutma mühendisinin kullandığı termodinamik entropyi
ifade etmek için enerji birimi ısıya bölünür. Ancak, Shannon
entropysini kullanan bir iletişim mühendisi için bu entropy
bit/parçalar halindedir ve en önemlisi boyutsuzdur. Aradaki
fark, tamamen bir dönüştürme meselesidir.
Common units (ortak birimlere) indirgendiği zaman bile iki
entropynin tipik değerleri magnitude/büyüklük olarak
büyük farklılıklar göstermektedir.
Bir gigabyte lık data yüklü bir silikon mikro chipinin
Shannon entropisi 1010 bittir ( bir byte sekiz
bittir) . Bu rakam oda ısısında 1023 olan
chipin termodinamik entropisinden muazzam denecek derecede daha
küçüktür. Bu farklılığın oluş nedeni entropilerin farklı
serbestlik derecelerine göre hesaplanmasıdır.
Bir serbestlik derecesi değişebilir bir miktardır,
örneğin bir parçacığın lokasyonunu (yerini) belli eden bir
koordinat veya velocity’nin/hızın bir bileşeni
gibi.
Chipteki Shannon entropisi, sadece silikon kristalinin içinde
bulunan her bir minicik transistörün genel hali ile ilgilidir,
transistörde açık veya kapalıdır, o her zaman 0 veya 1’dir (single
binary degree of freedom)dır Single binary,
serbestlik derecesidir.
Termodinamik entropi ise tam bunun zıttıdır ve
transistörü meydana getiren milyarlarca atom ile onların
elektronlarının durumlarına
bağımlıdır.
Minyatürleştirme hadisesi, bizleri her atomun bir bit bilgiyi
depolayacağı günlere yaklaştırmaktadır. Mikrochipin durumunu
anlatmakta çok yararlı olan Shannon entropisi, büyüklük
/ magnitude olarak aynı maddenin termodinamik
entropisine çok yaklaşmaktadır. Aynı
serbestlik
derecelerine göre entropiler
hesaplandığında eşit oldukları görülür.
Serbestlik
derecelerinin son noktası nedir? Sonuçta atomlar, elektronlar
ve çekirdeklerden oluşur, çekirdekler de protonlar ve
nötronların kümelenmesinden oluşur ve bunlar da quarklardan
meydana gelir.
Bugün pek çok fizikçi electronları ve quarkları
süpersicimlerin
uyarımları olarak dikkâte alır ve bunları en temel
bağımsız oluşlar olarak hipotize ederler.
Ancak, bir asırdır fizikte iyiden kötüye doğru yaşanan bazı
oluşlar bizleri dogmatik olmamamız konusunda uyarmaktadır.
Evrenimizde bugünün fiziğinin hayal ettiğinden çok daha fazla
yapı seviyeleri yapılar bulunmaktadır.
İnsan, kütlenin bir bölümündeki maksimum bilgi kapasitesini veya
buna eşdeğer olarak onun gerçek termodinamik entropisini
hesaplayamaz. Bu hesabı yapabilmek için kütlenin bütün
bileşenlerini bilmek veya en derindeki seviyenin yapısını bilmek
lazımdır. Ben bu en derindeki seviyeye ‘’X’’ seviyesi diyeceğim.
( Bu belirsizlik araba motorları gibi pratik termodinamiği
analiz ederken bir problem yaratmaz, çünkü atomların içindeki
quarklar dikkâte alınmayabilir- çünkü motorun en kötü durumunda
bile onlarda bir değişme olmaz.)
Minyatürleştirme konusundaki baş döndürücü gelişmeler ile
insan, rahatlıkla quarkların bilgi depolayacakları konusunda
derin düşüncelere dalabilir, belki de her parçada bir bit
olabilir.
O zaman bizim bir santimetre küpümüzün içine ne kadar bilgi
sığacaktır?
Ayrıca, biz süpersicimleri
kullanarak/gücünden yararlanarak veya daha derinlerde şu
anda hayal bile edemediğimiz seviyelerde ne kadar bilgi
depolayabiliriz?
Enteresandır ki, yerçekimi fiziğinde son otuz yıldaki
gelişmeler bu anlaşılması güç sorulara çok açık cevaplar
vermiştir.
Devam edecek...
İstanbul
- 25.09.2003
http://gulizk.com
Scientific American
August 2003 |