4. Bölüm

Genel rölativite teorisi; hareket eden ağır cisimlerin, tıpkı elastiki bir yüzeye bırakılan bir güllenin bu yüzey üzerinde neden olduğu dalgalanmalar gibi, uzay-zaman ağını dalgalandırdıkları yani kütle çekim dalgaları yayınladıklarını söylemektedir. Bu dalgalar ışık (elektromanyetik) dalgaları gibi ışık hızıyla yayılırlar. Ancak ışık gibi tespit edilmeleri kolay değildir. Ayrıca bu dalgalar dalgalanmalarına neden olan cisimlerin enerjilerini tamamen bitirterek onları hareketsiz kılarlar. Fakat bu süre kaybedilen enerjinin çok çok zayıf olması dolayısıyla sayılamayacak kadar uzundur. Mesela; dünyanın bu şekilde güneşe düşmesi için gerekli zaman katrilyon kere trilyon yıldır.

Kütle çekim dalgalarının çok çok zayıf olması nedeniyle çarptıkları cisimleri hissedilir yada ölçülebilir derecede etkilemeleri de söz konusu olamaz. Mesela; yeryüzüne yüz milyonlarca uzakta bulunan bir cismin neden olacağı kütle çekim dalga kuvveti dünyanın yakın çevresindeki uzay-zamanı10 üssü 21 de (milyon kere katrilyonda) bir dalgalanmaya neden olur. Ancak kütle çekim dalgalarının çok güçlü ortaya çıktığı durumlarda söz konusu. Bunlar ışık hızına yakın hızlarda birbiri etrafında hareket eden çift yıldız, nötron, karadelik sistemlerinde ve karadelik oluşturmak üzere çökmekte olan yıldızların süper nova patlaması sonucu meydana gelmektedir. Buda cisimlerin enerjilerini daha kısa bir sürede bitirerek hareketsiz kalacakları anlamına gelmektedir.

Ortak kütle merkezi etrafında yüksek hızlarla dolanan iki nötron yıldızı güçlü çekim dalgaları yayınlanması sonucu yörüngeleri daralmaya başlar. Bu daralma cisimleri daha da hızlandırır ve buda kütle çekim enerjisini o oranda artırır. Öyle ki, artarak hızlanan ve kütle çekim dalgaları yayınlayan bu nesneler ışık hızına çok yakın hızlarda bir biri etrafında dönmeye başlarlar. Mesela; birkaç milyon km mesafeli iki nötron yıldızı bir turunu sekiz saatte tamamlarken, birbirlerine çarpmadan önce bu durum bir saniyede binlerce tura ulaşmaktadır. Çarpıştıktan sonra birleşen cisimler hareketleri tamamen duruncaya kadar güçlü çekim dalgaları yayınlamaya devam ederler.

Kütle çekim yani uzay-zaman dalgalarını eğer sese dönüştürebilseydik cisimlerden bize ulaşan sinyalleri rahatlıkla dinleyebilirdik. Son zamanlarda yapılan çok hassas ölçümlerde big-bang patlamasına ait ses (yankı) zayıf bir fısıltı olarak tespit edilmiştir. Aynı şekilde bir nötron yıldızını dinlemiş olsaydık büyük bir ihtimalle bir çan sesi, bir süper nova patlamasını dinleseydik çok şiddetli bir şıngırtı duymuş olurduk.

Bununla birlikte, kuantum fiziğindeki çift oluşması denen olaya göre yüksek enerjili gamma ışınlarının enerjilerini E=m.c2 denklemlerine uygun bir biçimde parçacık ve karşı parçacık çiftlerine dönüşürler. Yani bir gamma ışını (fotonlar) bir başka fotonla çarpışarak yerinde bir parçacık çifti oluşturmaktadır. Uzayın boş olarak düşündüğümüz boyutlarında bu parçacıklar her an var olup yok olurlar. Ve bunların çok kısa süreler içinde ortaya çıkıp kaybolmaları yüzünden gözlenemediklerinden, gerçekte yok olmalarına karşın edimsiz çiftler olarak mevcutturlar.(Bunlar deneysel olarak ispatlanmıştır.)

Bu kavram ışığında, proton boyutlarında tümüyle çökmüş maddeden oluşmuş bir milyar ton kütleli bir mini karadeliğin çevresinde, bu edimsiz parçacıkların sürekli bir biçimde ortaya çıkıp yok olmaları ve karadeliğin boyutlarının da çok küçük olduğu göz önünde bulundurulursa, bu çiftlerden biri, karadeliğin içine girerken, eşi, yalnız kalan parçacık kuantum, mekaniksel yönden yok olmayarak gerçek dünyada, gerçek bir parçacık olmaya zorlanır ve evrenin en uzak köşelerine gitmekle özgür halde bırakılır. Olay ufkuna giren bir gözlemci etrafındaki uzayın boş olduğunu görmesine karşın uzaktan karadeliğe bakan bir gözlemci de, bu parçacığın karadelikten çıkmış görünümünün neden olduğu şaşırtıcı bir yargıyla karadeliklerin parçacık yayınladığını düşünecektir. Bununla birlikte, doğanın enerji dengesinin korunması nedeniyle de bu parçacıkların yaratılması için gerekli olan enerjinin bir yerlerden gelmesi gerekmektedir ki, bu da açık kaynak olarak karadeliğin çekim alanının enerjisidir.

Bu yüzden parçacık yaydıkça da karadelik, enerji  ve E=m.c2 itibariyle de kütle yitirir. Başka bir deyişle, yayılan her 1 kg.’ lık parçacık için karadeliğin kütlesi de 1 kg. azalarak zamanla buharlaşmaya başlar.

Bir karadeliğin parçacık ya da enerji yayma hızı, deliğe bir sıcaklık değeri verilerek tanımlanır. Yıldız büyüklüğündeki karadeliklerin sıcaklığı, derecenin milyonda biri kadar (mutlak sıcaklığın –273,16 derece olduğu düşünülürse, ne kadar soğuk olduğu anlaşılır) olduğundan (ayrıca çekim alanının çok yüksek olmasından ) parçacık kaçma olasılığı çok zayıf görünmektedir. Dolayısıyla böyle bir karadeliğin buharlaşıp yok olma süresi milyarlarca yıl iken, mini karadeliklerin buna kıyasla çok daha azdır.

Deliğin boyutların küçüldüğünden oluşan çiftlerden biri karadeliğin olay ufkunun içine girerken,diğerinin kaçma olasılığı yüksektir. Bundan dolayı da karadeliğin kütlesi ne kadar küçükse, bu olayın etkisi daha fazla olacağı için parçacık yayımlaması da o kadar fazla olacaktır. Bu da bu tür kardeliklerin sıcaklığının çok yüksek olacağını gösterir.

Gerçekten de bir trilyon madde içeren bir ilk karadeliğin (evrenin başlangıcında oluşan mini karadelikler) sıcaklığı 1 milyar derece iken, delik küçüldükçe bu değer artmaktadır. Sonuç olarak karadelik küçüldükçe,ısınacak ve daha çok parçacık yayımlayacak, parçacık yayımladıkça daha da küçülecek ve küçüldükçe de …
Buharlaşıp patlayıncaya değin bu kısır döngü böylece devam edip gidecek ve son 1/10 sn içinde de karadeliğin tüm enerjisi 10 milyon tane 1 megatonluk hidrojen bombasının (ki  1 hidrojen bombası atom bombasının yaklaşık 1400 katıdır) aynı anda patlamasına eşdeğer bir güçle patlayarak gamma ışınlarına dönüşecektir.

Böylesine büyük bir enerji Ayı toz haline getirmeye ve tozları güneş sisteminin her yanına dağıtmaya yeterlidir. 1 milyon tonluk mini bir karadelik otuz yıl içinde tümüyle buharlaşıp patlamasına karşın,kütlesi 1 milyar ton olan bir karadelik de yaşamını 300 milyon yıl sürdürür. Kütleleri 4 milyar tondan daha büyük olanları ise, yavaş yavaş buharlaşmalarından dolayı günümüzde de varlıklarını sürdürebilmektedirler. Karadeliklerin buharlaşıp yok olma süreleride sahip oldukları kütlelerine bağlı olmaları dolayısıyla mesela; güneş büyüklüğündeki bir karadeliğin ömrü 10 üssü 66 yıl iken, galaksi merkezlerinde yer alan galaktik karadeliklerin ömrü ise, 10 üssü 96 yıldır. Buna karşın çok çok küçük yeterli miktardaki bir karadeliğin ömrü ise mili saniyeler civarında iken, plank kütleli bir karadeliğin ömrü 10 üssü (-43) saniyedir.

Güneşin tam 2,95 katı olan bir karadeliğin schwarzchıld yarıçapı ile olay ufkunun yarıçapı özel bir hal olarak aynı uzunlukta olup üst üste çakışık durumdadır. Dolayısıyla, karadeliğin donmuş yüzeyi aynı zamanda onun olay ufku olur. Çift olay ufuklu karadeliğin dış ile iç olay ufukları arasında uzay soyut iken iç olay ufku ile tekillik arasındaki bölgeye geçilince, tekrar bizim uzay zaman boyutlarına geçerek iç olay ufkunun yarıçapı uzunluğu reel olur.

Fakat, schwarzchıld karadeliklerinde, karadeliğin kütlesi olay ufkunun ardında kalıp soyut olacağından  (ki diğer karadeliklerde de aynıdır )  yani böyle kütlesel bir tanım bize göre, bizim var kabul edişimize göre mevcut olacağından, tek yönlü zarın arkasına geçerek yolculuk yapan birisi ezilmek üzere merkeze doğru çekildiğinde, önünde kendisini başka bir sona götürecek madde yığınıyla karşılaşmaksızın hareketine devam edecektir.
Ayrıca evrende, makrokozmostan mikrokozmosa her şey kendi çevrimleri içerisinde kurtdelikleri içerir.

Dolayısıyla insan da,anne karnındaki bir akdelikten dünyaya gelip büyür yaşar ve sonucunda da karadeliğine gömülerek aslına rücu etmeye başlar. Günümüzde sayılı bazı bilim adamları da (mesela Poul Davies gibi) parçacıklar adı altında olanın gerçekte evrenin o boyuta çökmüş birer karadelik olduğunu (*1) (Elektromanyetik alan parçacığı olan fotonlara da aynı şekilde alttaki evrenimizin tünel uçları olan kurt delikleri olarak bakılabilmektedir.) belirtmeleriyle birlikte John Wheeler de  daha temel düzeydeki evrenin dokusunun kuantum köpüğü  adını verdiği kurtdelikleri olduğunu söylemektedir. Başka bir deyişle schwarzchıld karadeliklerindeki gibi mini karadelikler ve akdelikler olan fotonlar.

Yani evrenimizi mikroskopik olarak gözden geçirebilseydik, üç boyutlu uzayın tüm anlamını yitirerek uzay zaman örgüsünün kuantum köpüğü denilen,oluşan ve gözden kaybolan,devamlı hareket halinde fakat asla ilerlemeyen veya gerilemeyen  baştan başa durağan ve zamansız olup,bitmek tükenmek bilmeyen bir etkinlikle dolu solucan deliklerinden oluşmuş bir dantel gibi olduğunu görürdük.

Biraz daha açarsak, uzay, üzerinde uçan bir pilota göre düz bir okyanusa benzer, fakat üzerine düşen talihsiz bir kelebek için çalkantılı bir karmaşadır. Daha yakından bakıldığında da tüm yapının her tarafı solucan delikleriyle doluncaya kadar daha çok karışık olduğu görülür ve bu delikler uzaydaki her noktanın,diğer bütün noktalarla oyuk bir fincan kulbunun fincan içindeki iki ayrı bölgeyi birleştirmesi gibi bağlar.

Bu noktadan bakıldığında da elektromanyetik ve gravitasyonel kuvvetlerle diğer iki kuvvetin kuantum köpüğüne tesir edip sakin bir göle atılmış bir kayanın meydana getirdiği dalgaların örneğine benzer bir titreşim meydana getirerek,çekirdek altı parçacıklar diye belirttiğimiz şeylerin, bu titreşim modelleri ya da dalgalar olduğunu görürüz. (Yani elektromanyetik olarak oluşmuş üç boyutlu holografik görüntüler).Bunlardan bazıları proton,bazıları nötron,diğer bazıları ise kuark…vb.dir. Bu dalgalar, atomları meydana getirmek üzere birbirlerine etki ederek, atomlar,molekülleri,moleküller de fiziki dünyanın maddesini meydana getirmektedir.

Böylece garip bir biçimde kayalar ve yıldızlar, sadece Hiçlikteki bu dalgalanmalardan yani boş eğri uzaydan ibaret olurlar. Başka bir deyişle; fiziki gerçekliğin temel yapı taşları bizim onları bildiğimiz anlamda maddi nesneler olmayıp mini karadelik ve akdelikler olarak göz önüne alınan uzayın bir bölümündeki hafif bükülmenin bir yerçekimi alanını başka bir yerdeki farklı cinsten bir eğriliğe sahip dalgalı bir geometri bir (maddeye göre var saydığımız belli skaladaki dalgalar olan) elektro manyetik alanını, eğriliği fazla düğümlenmiş bir bölgede parçacık gibi hareket eden bir yük, kütle enerji yoğunluğunu ifade ederek her şeyin hiçliğin kendisi olan (ki varlık yokluğun ta kendisidir) bu boş eğrilikten  (geometriden) ibaret olduğunu dolayısıyla da kuantum köpüğündeki dalgalanmalar şeklindeki madde kavramının, boş uzay zaman eğriliği ile Tek ve aynı şey olduklarını göstermektedir.

Nasıl gravitasyonel ve elektromanyetik dalgasal kuvvetler,maddi nesneler ve parçacıkların arasındaki etkileşimlerden oluşmuşlarsa, algılar ve diğer zihinsel görüntüler de beyin (duygular ve vücut) ile ,onu çevreleyen gerçek dünya arasındaki etkileşimlerden oluşmuştur. Bu yüzden gözlemler,algılar ve tüm evrenin temel özelliklerinin maddi değil, zihinsel olduklarını söyleyebiliriz.

Böyle bir anlayış da bizi,dışımızda var kabul ettiğimiz karadelik-akdelik (kurtdelikleri) gibi kavramların ötelerde,haricimizdeki bir ortamda değil (çünkü onlar orada yer almıyorlar) bilincin örtünerek dışta var kabul ettirdiği bir yanılsama olduğu gerçeğine götürüp her şeyin her şeyle bağlantılı olduğunu ve  bunun  bilincin bir özelliği olduğunu gösterir. Dolayısıyla,zihnimiz,özümüz olan bilincimizin kurtdeliğine sıçrama yapabilseydi, beşinci boyuttan tüm evrenimizin bir kağıt gibi dürüldüğünü görürdük ve  bir mistiğin “bilinçliliği evreni kapsamakta olan bir insan için evren kendi “bilinci” olur,bu arada fiziksel bedeni de  “Evrensel Aklın” belirişi şekline dönüşür. Kendi içsel görüntüsü en yüce gerçekliğin bir ifadesi olur, kendi sözü de sonsuz gerçekliğin ve kuvvetin bir yansıması haline gelir.” sözleriyle ifade ettiği biçimde evrenimizi göklerin, arzın ve dağların emanetlenemediği yükü sahiplenerek algılardık.

Bu konuda Hz İsa (a.s), kendisine “Bize Baba’yı göster” diyen  havarisi Filipus’u “bunca zamandır sizinle birlikteyim, Beni hâlâ tanımadın mı” diye biraz azarlayıp “size söylediğim sözleri kendiliğimden söylemiyorum; ama bende yaşayan Baba kendi işlerini yapıyor. Ben Babadayım,Baba Bendedir. Beni gören Babayı görmüştür.”ifadeleriyle, sistemi kısaca dile getirirken, Hz Muhammed (s.a.v) de bu durumun istisnasız her bir varlıkta, noktada mevcut olduğunu “Nefsini bilen Rabbini bilir” sözü ile özetlemiştir.

İstanbul - 18.01.2001
http://gulizk.com

(*1) parçacıklar hem tünel ucu olan karadelik biçiminde var iken aynı zamanda bir alt boyutundaki kuantum köpüğündeki çalkantılı titreşimlerinin bir görüntüsüdür

Kaynakça:
Ahmed Hulusi ; Kendini Tanı
William J Kaufman ; Evrenin Evrimi
John Taylor; Kara Delik
Stephen W Hawking; Zamanın Kısa Tarihi
Michael Talbot; Mistik Düşünce Ve Yeni Fizik
Discovery Channal; Black Holes
Tubitak Bilim Teknik; Ekim 95, syf . 26 – Ekim 2000
Holografik Evren ; Ken Wilber


Üst Ana sayfa e-mail