Dış
katmanlarını uzaya püskürterek Güneş kütlesinin 1.4 katı
haline gelen ölmüş yıldızlar,yaşamlarını Beyaz Cüce
olarak devam ettirirken,kütlesi bunun üzerindeki bir değere
sahip olan yıldızlar da Nötron yıldızına dönüşürler.
Buna
karşın yaşam süresinin sonuna gelmiş olan
bir yıldız
eğer Güneş’in en az 2.5 katı bir kütleye sahipse
bu sefer de
yoz elektron ve nötron basıncı tarafından kendini
dengeleyemeyeceğinden, yıldızın sahip olduğu kütle
nedeniyle trilyonlarca basınç ile güçlü bir şekilde çökmeye
başlar.Çökmesiyle birlikte yıldız,çevresine uyguladığı
gravitasyonel çekimin güçlenmesine, dolayısıyla da uzay
zaman eğriliğini
gittikçe artırmasına neden olur ki, sonunda ışık
dahil hiçbir şeyin kaçmasına izin vermeyeceği kıritik bir
aşamaya gelir.İşte ışığın artık kaçamayacağı bu
kritik yarıçapa “Olay Ufku”, yıldızın çökerek bir
karadelik oluşturması için meydana gelecek büyüklüğe de
“schwarzchıld” yarıçapı adı verilir.Bu aşamadan sonra
ise, yıldız olay ufkunun altında tüm kütlesini merkezdeki sıfır
hacimde ve sonsuz yoğunluktaki Zümrütü Anka misali bir Düşsel
Tekillik noktasında toplamaya yönelik çökmesine devam eder.
Bir
karadelik ne kadar kütleli ise, yoğunluğu,olay ufkunun etki
alanı ve yüzey alan genişliği de
o kadar fazla olur. Eğer Güneş bir karadelik
olabilseydi, schwarzchıld yarıçapı 3 km,Güneş’in 150
milyar katı kütleye sahip olan samanyolu galaksisinin 450
milyar km. ve tüm evreni kapalı evren haline getirecek kadar
madde bulunmuş olsaydı ,onun da yarı çapı 300 milyar ışık
yılı kadar olacaktı. Ayrıca yapay bir karadelik oluşturmayı
deneseydik, 1600 ton demiri cm.’ nin yüz milyonda birine sıkıştırmak
gerekirdi.Aynı durumu dünyamızın kendisine uygulamak amacıyla
tüm kütlesi 1 cm. yarıçaplı bir misket içine sıkıştırılabilseydi,suyun
yoğunluğunun cm küpte bir gram olduğu yerde dünyanın beş
gram olan yoğunluğunu trilyar kez artırmış olurduk. Bunun
ilginç yanı,Dünya bu halde iken Ay’ın yine onun çevresinde
dönmesini sürdürebilmesidir. Ay’daki bir insan bu misketi
asla göremezdi, fakat çekimini algılayabilirdi.
Aynı
şekilde Güneş de Beyaz Cüce olma durumuna geldiğinde yakın
gezegenleri yutmasına karşın,dış gezegenler yörüngelerinde
hareket etmeye devam edecektir. Çünkü evrende önemli olan
hacim değil,kütledir. Yani bir şey hacimce ne kadar büyük
olursa olsun,eğer kütlesi seyrekse başka deyişle yoğunluğu
az ise, kendinden daha yoğun olan fakat çok küçük bir kütlenin
çekimine kapılmak durumundadır. Bununla beraber Güneş
‘ten üç defa büyük, çöken bir yıldızın,karadelik
haline gelmesi, saniyenin 67 milyon birinde ,Güneş ‘ten on
kat daha kütleli bir yıldız için saniyenin 4 milyonda biri,
milyon kez daha büyük bir yıldızın çökme süresi de diğerlerine
göre oldukça uzun bir dilim olan saniyenin dörtte biri kadar
olmaktadır.
Bir
karadelik kütlesi,elektrik yükü ve dönme hızı ile ölçülebilir
üç
parametreye sahiptir. Şu ana kadar üzerinde durduğumuz
(durağan)schwarzchild tipi karadelikleri idi. Şimdi de
elektrik yüklü olanlar ile dönen türleri üzerinde duralım.
(Bunlara ayrıca Reissner-Nordstrom ile Kerr karadelikleri de
denmektedir).
Bilindiği
üzere, Elektromanyetik kuvveti,çekim (gravitasyonel)
kuvvetlerinden 10 sayısının 40. kuvveti kadar güçlüdür.
Bunu göz önünde bulundurarak ,yüksüz ve durağan bir
karadelik üzerine elektrik yükü düşürerek yüklediğimizi
düşündüğümüz zaman,oluşan Elektromanyetik kuvvet, çekim
kuvvetine karşı koyarak tekilliğin çevresinde iki ayrı olay
ufkunun oluşmasına neden olacaktır. Yani, zamanın durduğu
iki bölge. Deliğin elektrik yükü arttıkça iç olay ufku büyümeye,çekimden
kaynaklanan dış olay ufku ise küçülmeye başlar. Alabileceği
en fazla yükle yüklendiğinde ise, iki olay ufku çakışarak
birbirlerini yok edip olay ufkunun kalkmasını ve tekilliğin
çıplak olarak görünmesini sağlar.
Fakat
burada önemli olan bir husus,böyle bir karadeliğin evrende
bulunabileceğinin beklenmemesidir. Çünkü Elektromanyetik
kuvvet alanları o kadar güçlüdür ki, her yöne doğru, birçok
ışık yılı uzaklıktaki yıldızlar arası gaz ve toz
bulutlarının atomlarını kolayca ayırarak yörüngelerindeki
elektronları itip artı yüklü çekirdeği de kendine çekerek
nötr duruma gelir. Bu sefer deliğin, artı yükle yüklendiğini
düşündüğümüzde ise, çevresindeki eksi yüklü
elektronları kendine çekerek aynı şekilde yüksüz hale
gelir.
III.
olarak,biraz önce bahsedildiği gibi yine elektriksel olarak yüksüz
ve durağan bir karadeliği göz önüne alalım. Deliği döndürmeye
başladığımız taktirde yine ikinci bir olay ufku açığa çıkacaktır.
Bunun nedeni de tıpkı merkezkaç kuvvetinde olduğu gibi,dönmesiyle
çekim kuvvetine direnmesidir. Deliğin dönme hızı artarsa,içindeki
olay ufku artmaya ,dış olay ufku ise daralmaya başlayacaktır.
Dönme maksimum hıza ulaştığında ise,iki olay ufku üst üste
çakışarak ortadan kaybolur ve yüklü karadeliklerde olduğu
gibi yine çıplak tekillik oluşur. Fakat yüklü olan türle
olan benzerliğine karşın, bu türün Tekilliği,dönme
eksenine dik ve ekvator düzleminde halka şeklinde olmaktadır.
Daha
sonra karadeliklerin ayrı uzay-zaman noktalarını birbirlerine
bağlama özelliği ortaya konunca,diğer ikisinde hangi yönden
yaklaşılırsa yaklaşılsın sonsuzca eğrilmiş uzay zaman
tarafından parçalanmasına karşın bu türde ancak
yandan,yani ekvator düzleminden yaklaşmakla parçalanmanın
gerçekleşebileceği
bunun dışındaki başka bir açıdan yaklaşıldığında
ise, sonsuz eğrilmiş uzay zamandan etkilenmeden halka tekilliğinin
içinden geçebilme şansı tanıdığı ortaya çıkmıştır
(belli bir açı ile tekilliğe girme şartı ile).
Ayrıca
bu tür karadelikler küresel biçimde olmayıp dönme hızına
bağlı olarak,ekvator bölgeleri şişkin haldedir. Şu an için
kendi etrafında saniyede
on bin kez dönen böyle bir karadelik bilinmektedir.İki
olay ufuklu sistemlerde var olan ayrı bir özellik de ufukların
ortasında uzayın soyut olmasın karşın, iç olay ufku ile
tekillik arasındaki uzayın bizim uzayla aynı olmasıdır.
Güneş’in
tam 2.95 katı olan bir karadeliğin schwarzchıld ile olay
ufkunun yarı çapları özel bir hal olarak aynı uzunlukta
olup üst üste çakışık durumdadır.Bu durumda da karadeliğin
donmuş yüzeyi aynı zamanda onun olay ufku olur.
Bununla
birlikte başlangıçta
evreni oluşturan tüm maddenin aynı anda ve aynı yerde
olmasından dolayı büyük patlamadan 10 üssü (-20) sn lik
zaman parçası içinde bu aşırı yoğun bölgelerin sıkıştırılmasıyla
birlikte, mini karadeliklerin oluşabileceği hesaplanarak her
ışık yılı küplük hacimde böyle üç yüz yapının
olabileceği ortaya çıkmıştır.Bu mini karadeliklerin
ortalama yarıçapları bir proton boyutundaki 10 üssü (-13)
cm,ağırlıkları da yaklaşık olarak Everest Dağı’nın ağırlığına
eşit 10 üssü (15) gramdır.
Bize
en yakın böyle bir karadeliğin yaklaşık 1.6 trilyon km
uzaklıkta olduğu düşünülmektedir.
Güneş’e yaklaşacak bir karadeliğin var olduğunu göz
önüne alırsak,buharlaşmadan ya da Güneş’ten etkilenmeden
içinde hareket ederek, kütle yutup çok büyük ölçekte
enerji üreterek ve onun içinde büyüyerek daha büyük bir
karadelik olarak ayrılabilir.
Ayrıca
bunun gibi ya da daha büyük bir yapının Güneş’e çarpması
veya yakın bir yörüngede konuşlanması da Güneş’e ait tüm
maddeyi hortumlayıp onu karadelik içinde yok edebilir. Bu
durumda da Beyaz cüce halinde mevcudiyetini devam ettireceğini
düşündüğümüz Güneş’in bir karadelik olması bu şekilde
söz konusu olabilmektedir.
Böyle
bir durumun evrende olup olmadığı çift yıldız
sistemleriyle (bunlar evrende bolca
vardır.)açıklanabilir.Ki bu sistemde bildiğimiz
normal bir yıldız ile ondan önce ömrünü
tamamlayarak çökmüş bir karadelik bulunmaktadır. Karadeliğin
olay ufku zarına yakalanan yıldızın sahip olduğu
hidrojen ve helyum gazlarının (ki kolay çözünürler)
karadeliğin yüzeyindeki yakalanma girdabında helisler çizerek
milyarlarca derece ısınıp x ışını yayınlaması ile olay
anlaşılmaktadır.
Bu
x ışını yayımı beyaz cücelerde ve nötron yıldızlarında
da vardır. Fakat ayırt edici özelliği beyaz cüce olmayacak
kadar küçük ve onlar kadar parlak olmamaları, nötron yıldızı
olamayacak kadar da düzenli aralıklarla x ışını yaymamalarıdır.
Böyle
tehlikeli olabilecek bir cismin, şu anda galaksi merkezinden 9
ışık yılı uzaklıktan bize doğru saniyede 50 km.’lik hızla
yaklaşmakta olduğu tesbit edilmiştir. Bundan kurtulduğumuzu
düşünsek dahi, galaksimizin merkezindeki şiddetli olayların
neden olduğu dev kütleli ve çok hızlı dönen bir karadeliğin
içine sürüklenip onda yok olmamız da çok çok yüksek olasılıklar
içindedir.
Alınan
radyasyonla ispatlanmış olan bu karadelikler Güneş kütlesinin
10 üssü(6) ile10 üssü(9) katı arasında kütle içerirler.Bununla
beraber, yapılan gözlem ve hesaplamalar yüz bin ışık yılı
genişliğindeki galaksimizin kendi ekseni etrafında 250 milyon
yılda tamamladığı dönüşünün nedeninin de galaktik
sistemin dışında yer almış bir karadeliğin korkunç şiddetteki
çekim gücünden kaynaklanmakta olduğunu düşündürmektedir.
Yerleşik
anlayışımızı zorlayan karadeliklerin daha iyi anlaşılması
için Toskana kırlarında gezerken Ünlü fizikçi
A.Einstein’ ın zihninde
uyanan şu iki soruyu
kendimize sormamız gerekecektir.
İlki:
“Acaba bir ışık dalgası üzerinde yolculuk etseydik dünyayı
ve evreni nasıl algılardık?” ikincisi ise, “bu durumda dışarıdaki
bir gözlemci bizi nasıl görürdü?”
Bu
sorular,karadeliğe doğru hareket eden bir gözlemci ile ona dışarıdan
bakan ayrı bir gözlemcinin birbirlerini ve çevrelerini nasıl
algılar sorusu ile eşdeğer olduğu için, bir ana uzay gemisi
ve ana gemiden de
ayrı bir aracın
karadeliğe doğru gönderildiğini düşünelim. Ayrıca
bu süreç içinde hem duran,hem de hareket halindeki gözlemcilerimiz
birbirlerine her saniye birer sinyal göndersinler. Dıştan
bakan gözlemci ilkin hiçbir şey fark etmez ve gönderdiği
her saniyelik sinyale karşılık gelen sinyalleri aynen almaya
devam eder (çünkü değişimler ışık hızına çok yaklaştıkça
açığa çıkmaktadır). Fakat hareketli olan karadeliğe yaklaşmaya
başladıkça, dıştaki gözlemciye gelen sinyallerin zaman
aralığı yavaş yavaş artmaya, gelen ışığın dalga boyu
da kırmızıya kayarak kızıl renkte görünmeye başlar.
Bunun nedeni çekimin yol açtığı etkinin fotonlar üzerindeki
belirtisidir; yani enerjisini azaltmaktadır. Tıpkı,Dopler
etkisi olarak
bilinen yasaya göre,evrenin genişlemesiyle birlikte
bizden uzaklaşan cisimlerin gönderdiği ışınların,hız
nedeniyle kırmızıya kayması gibi. Başka bir deyişle, araç
karadeliğin olay ufkuna yaklaştıkça,dıştaki gözlemci her
saniyeye karşılık,sırasıyla artan bir zaman aralığıyla
sinyalleri almasıyla beraber, aracın boyutlarının küçüldüğünü
ve kütlesinin de arttığını gözlemler.Ve tam araç olay
ufku sınırına geldiğinde ise, bu zaman genişlemesi 1
saniyeye karşılık sonsuz bir süreye uzayarak (ki zaman durmuştur
artık) bu uzay zaman ağında (sadece zaman parametresini göz
önüne aldığımız taktirde) aracın donmuş görüntüsünü
algılar hale gelir.Bu durumda da aracın boyutları sıfır, kütlesi
ise sonsuz olur.
Şimdi
de araçtaki bir gözlemci,dışarıyı nasıl algılar onu görelim.
Öncelikle o da anormal bir şeyle karşılaşmaksızın
hareket etmesine rağmen, çekim etkisi arttıkça (gelen
sinyallerin dalga boyları kısalarak mavi renge doğru kayar),
geride bıraktığı cisimlerin kenarlarını önünde görmeye
başlar. Nedeni de hareketin (çekimin) yol açtığı uzay
zamanın eğilip bükülmesidir. Işık hızına yakın bir sürate
ulaştığında ise her şeyin sıkışıp küçücük dairesel
pencereye dönüştüğünü ve baktığı uzayın kütlesinin
azalarak şeffaflaştığını,boyutların uzayıp arttığını
ve zamanın da hızlandığını görür. Tam olay ufkunda ise,hızı
ışık hızına ulaşarak (olay ufkuna giren tüm nesneler,çekim
etkisiyle sırasıyla moleküllerine,atomlarına,parçacıklarına
ve nihayetinde fotonlarına yani
en temel bileşenlerine ayrılıp ışık hızıyla
hareket etmektedirler.) kütlenin sıfır, zaman ve boyutların
da sonsuz olmasıyla,dairesel pencerede kapanarak Tekillik de
yok olur.
Evrenin
gizlerinin saklı olduğu bu noktada
tüm tarih tüketilmiş, uzay ve zaman,madde ve enerji
anlamını yitirmiş olur. Artık burada,bilimin yasalarından,
dolayısıyla Einstein denklemleri ve quantum mekaniğinden söz
edilemez.Fiziğin bitip fikir yürütmenin başladığı bu
boyutta,madde ve enerji yerini fokur fokur kaynayan kaotik bir
yapıdaki
Kuantum Köpüklerine bırakır.
İstanbul
- 12.09.2000
http://sufizmveinsan.com
Kaynakça:
Joseph
Silk: Evrenin Kısa Tarihi
John
Taylor: Karadelikler
Discovery Channel: Black Holes
William J. Kaufmann :Evrenin Evrimi ve Yyıldızların Oluşumu
Carl Sagan:Kozmos.
Popüler
Bilim Dergisi
Eylül 2001
|