Bazı istisnalar
dışında, ölüm ötesi boyuta geçen bir birimin bulunduğumuz boyuta
hiçbir biçimde mesaj gönderememesi, onun hakkında hiçbir
bilginin insanlara ulaşamayacağı anlamına gelir. Bu yüzden, bu
konuyla ilgili olarak bazı medyumlar ile olağan dışı olaylar
yaşayan sıradan insanlar; ölen kişilerin ruhlarıyla değil,
insanları inanç esasları ve itikatlarından saptırmak için
kendilerini “ölmüş insan ruhları” olarak tanıtan cinlerle
irtibata geçmektedirler. Aynı şekilde, hayatta olanların, ölen
kişileri ölümlerinin hemen akabinde ya da daha sonra belli
süreçlerle rüyalarında çeşitli hallerde görmeleri de aslında
gerçek değil, tamamen ölen kişilerin insan beyinlerinde var olan
logolarının çeşitli tesirlerle belirmesi sonucu oluşan
şeylerdir.
Ruh boyutunda
bildiğimiz anlamda bir lisan kavramı yoktur. Çünkü lisan
dediğimiz şey, beş duyu boyutu içinde bir mananın kişiye ya da
kişilere ulaştırılması için kullanılan bir araçtır ve bu
maddesel dünyamızda geçerlidir. Ancak, manaların (anlamların)
aktarımı, lisan olmaksızın da gerçekleşebilmektedir. Yani
manalar, cümlelere, kelimelere, sözlere dökülmeksizin beyin
dalgalarına yüklenerek de aktarılabilmektedir. Mesela, telepati
dediğimiz şey böyledir. Keza “ mutlaka günahkâr olanlar,
kabirlerinde azap olunurlar. Hatta hayvanlar onların seslerini
işitir”, “kişi mezara girdiği zaman öyle bir haykırışla haykırır
ki, insanlar ve cinler hariç, arşa kadar bütün varlıklar
bunu işitir. ” hadislerinde belirtildiği üzere, insan ve
cinlerin bu sesleri duyamamasına karşın, hayvanların sahip
oldukları özellikler dolayısıyla bu ses dalgalarını almaları
dahi böyledir. Aslında bunu şöyle de sorabiliriz: Bildiğimiz
gibi ses dalgaları elektromanyetik türü dalgalar olmayıp mekanik
türü basınç dalgası olması nedeniyle ruh bedenin maddeye etki
edememesine rağmen bu oluşum ruhtan nasıl meydana
gelebilmektedir? Cevap gayet kolay: Çünkü bir şeyin sesini
duymak için basınç dalgalarına gerek yoktur. Günümüzde TV, radyo
ve telsizlerin çalışma prensibi de mekanik dalgalar yerine,
seslerin elektromanyetik dalgalara yüklenip taşınması esasına
dayanmaktadır. Böylece ruhtan yayınlanan anlam yüklü
dalgalardaki bu özellik, hayvan beyinlerinde yerini bularak
ilgili durumun meydana gelmesini sağlar.
Lisana bağlı
olmaksızın anlamların aktarılmasına en güzel örneği, günümüz
teknolojisinden mesela bilgisayarların çalışma prensiplerinden
verebiliriz. Diyelim ki internettesiniz ve biri veya
birileriyle yazışıyor, resim, müzik, film aktarımı yapıyorsunuz.
Halbuki tüm bu işlemler sırasında bilgisayarın içinde ne görüntü
ne kelime ne de ses vardır. Tüm beş duyumuza ait bu kavramlar,
makine içinde 1 ve 0 veri tabanından oluşmuş şifreler halinde,
elektrik sinyalleri şeklinde mevcut olup kablolar vasıtasıyla
belli merkezlere gönderilmekte ve burada mikrodalgalara (E-M)
enerjilerine dönüştürülerek uydular aracılığıyla yine belli
merkezlerde tekrar elektrik sinyallerine ve oradan da alıcının
bilgisayarından ekrana görüntü ve ses olarak açığa çıkmaktadır.
Bu internet haberleşme ağına kablolarla bağlanmaksızın da gizli
olarak bu bilgilere ulaşılabilmekte bu da gönderilen ya da
alınan mikrodalgaların dışarıdan başka bir cihazla şifrelerinin
kırılması (deşifre edilmesi) şeklinde olmaktadır. Bu bilgilerin
alınmasında bir başka yöntem de, kabloda hareket eden elektrik
sinyallerinin kablodaki hareketleri sırasında telin dışına doğru
neden oldukları eşdeğer frekanstaki mikrodalgaların ilgili
cihazlar sayesinde çözümlenmesiyle elde edilmektedir. Demek ki,
iletişimde lisan şart değil, o lisanın işaret ettiği
manaların (şifrelerin) aktarılmasıyla da aynı netice elde
edilebilmektedir. Ya da önemli olan herhangi bir
lisanı bilmek değil, onun manalarını bilmek, anlamaktır ki bu
manalar sayısız lisan biçiminde açığa çıkabilmektedir. Bu,
bildiğimiz anlamda lisan olabileceği gibi, herhangi bir
sembol dili de olabilmektedir.Tıpkı bilgisayarların aynı
olmalarına karşın, bugün yüzlerce ülkedeki onlarca farklı
lisana sahip insanların birbirleriyle kendi dilleri ya da o
dillerin çeşitli şekillerde hazırlanmış yapay dillere
dönüştürülmesiyle iletişim kurması gibi. Bu bize Resul ve
Nebilerin aynı, değişmez sistem ve düzenin Manalarını
Özlerinde müşahede edip bu sistemi farklı yer, zaman ve
şartlarda farklı-farklı dillerle seslendirmelerinin
mekanizmasını da açıklamış olmaktadır.
Buradan çıkan bir
başka sonuç da, bir lisanın bir boyuttan diğer boyut ya da
boyutlara geçtiğinde o boyutun şartları ve kuralları şeklinde
açığa çıkmasıdır. Bunu yine yukarı örnekte görebiliriz. Bir an
için kendinizi bilgisayarın yerine koyun ve bilgisayar
kullanıcısıyla yazıştığınızı ya da konuştuğunuzu düşünün...
Bu yüzden ölüm
ötesi boyutlarda, beden boyutuna ait olan algılama araçları,
dolayısıyla lisan kavramı geçersizdir ve bedenin yok olmasıyla
bu kavram da anlamını yitirir. Ancak, dünya yaşamında beş
duyudan gelen tüm veriler, manalar, dalgasal form şeklinde
beyinden yayınlandığı gibi, ruha da kayıt edildiğinden, ölüm
ötesi boyutlarda bu manalar o boyutsal karşılıklarına
dönüşerek karşımıza çıkacaktır.
Dünya yaşamında
bedenin tüm özelliklerinden sıyrılarak ruh boyutunun
özellikleriyle yaşayan birimler de lisan kavramı olmaksızın
ilgili manaların aktarılmasıyla birbirleriyle her türlü iletişim
kurabilmektedirler. Yine aynı şekilde bugün Kuran’ın Arapça’sını
hiç bilmeyen, ancak “insan ve kuran ikiz kardeştir”
hükmünce o kuranın zahiri lafzına değil, Batıni
manalarına sahip olan ve dolayısıyla onun tüm içeriğine
hakim olarak Kuran’ı bilen, yorumlayan veliler de bulunmaktadır.
Keza, ölüm ötesi boyutta (Berzahta) serbestçe dolaşan
şehitlerin, velilerin, Resul ve Nebilerin düzeylerine göre bir
araya gelip görüşmesi, iletişim kurması, orada belli eğitimlerin
verilmesi... ya da üst düzey velilerin astral seyahat yaparak
çeşitli boyutlarda yaşayan varlıklarla bağlantı kurması da yine
bu tarzda olan şeylerdir.
Aynı şekilde ışınsal varlık Cinlerin de, lisan farkı olmaksızın
rahatlıkla insanlarla iletişim kurmasının, onlarla her tür
dilde, her türden bağlantıya geçmesinin, birçok biçimde vesvese
vererek onları etkilemesinin ya da Velilerin veya Cin
boyutunda kendi benliğini bulan fethi zulmani sahiplerinin
karşısındaki insanın beyin dalgalarını okuyup geçmişine ait tüm
bilgileri en ince detayına kadar bilebilmesinin sistemi de yine
budur. Ve bunu da diğerlerinde olduğu gibi dalgaların holografik
nitelikli olması nedeniyle bildiğimiz anlamda parça-parça belli
bir zaman süreci içinde değil, bir anda gerçekleştirirler.
Beşeri (Rabbani),
Zahiri kitap da, Ümmül Kitap ya da Kitabın Anası
adıyla anılan ve harfleri, kelimeleri, cümleleri, ayetleri
(suretli ve suretsiz) Meleklerin varlığıyla meydana gelmiş
Kâinat Kitabının (Evrensel Sistemin), Tüm Boyutlarıyla
Evrenin holografik özellikli Boyutsal çıkışı ya da
görünümüdür ki, Kuran da bu “Biz onu anlayasınız diye Arapça
olarak (boyutunuza) İndirdik...” şekliyle dile
getirilmektedir. Eğer bu durum olmasaydı sistemi ve kendi
Hakikâtimizi nasıl algılayabilirdik? Dolayısıyla Kuran,
gerçeğiyle Allah’çadır ki, ancak O’nu bilip tanıyan, bu Kitabı
asıl yapısıyla Okuyabilmektedir. Bu yüzden, gerçek
anlamda Kuran Okunduğunda, sistem anlaşılmalıdır. Yani ayet
okumak demek, o ayetle işaret edilen sistemin, manaların kişinin
kendi içsel boyutlarında fark edilir hale gelmesi, hissedilmesi
ve yaşanması demektir. Keza Hz Muhammed (sav)’ in Oku emriyle
Okunması istenen kitap da bu Mutlak Kitap’ dır. Kuran
hükümlerinin sonsuza dek geçerliliğini sürdürmesi de zaman ve
mekân üstü Ümmül Kitap oluşu yani manaları
yönüyledir. Böylece bu hükümler, gelecekteki bir zamanla sınırlı
olmadığı gibi, geçmişte belli bir zamanda da yeni oluşmuş,
meydana gelmiş değildir. Çünkü tüm boyutlarıyla Evrensel Sistem
ve Düzen ezelden ebede kadar her an varlığını kesintisiz
olarak devam ettirmektedir.
Bu nedenle, Resul
ve Nebiler, öncelikli olarak Kâinatın Geni (1) hükmünde
olan Levhi Mahfuzdaki Evrensel Sistem kitabını Vahiy
gücüyle kapasitelerince Okur, sonra da beden boyutundaki
duyulara göre dizayn edilmiş bu ifadeleri ya da zahiri kitapları
beşere aktarırlar. Buna karşılık Veliler de bu beşeri kitaptan
yola çıkmak suretiyle onu deşifre edip değerlendirerek idrakleri
ölçüsünde İlahi Kitabı Okumaya geçerler. (Bkz. Akıl Ve
İman – Ahmed Hulusi)
(1) Yani,
sonsuz-sınırsız Kâinatta tüm olmuş, olacak her şeyin bilgi
şifrelerinin bulunduğu boyut.
hologramk@yahoo.com
İstanbul - 08.02.2005
http://sufizmveinsan.com
|