12. Bölüm

Bundan bir önceki yazımızda da değindiğimiz üzere, bizler beş duyudan yola çıkarak aşağıdan yukarı bir biçimde sistemi algılamaya çalıştığımızdan, mutlak sistemin çok küçük bir bölümüne ait gerçeklere vakıf olduğumuz zaman, sistemin göremediğimiz yanlarını o gerçeklere göre hayalimizde tamamlamaya çalışmakta ve bu düşünceyi mutlak kabul ettiğimiz için de buna uymayan görüşleri yanlış olarak değerlendirmekteyiz. Bu, hem bilimsel hem de dinsel anlamda böyledir. Bunun sonucunda da mutlak sistemin farklı bir gerçekliğini gördüğümüzde, bu gerçeği kurduğumuz modele oturtamadığımız ve de açıklanamayan birçok soru meydana getirdiği için bu gerçekler yok sayılarak hasır altı edilmektedir. Oysa Resullerin ve Nebilerin açıkladıkları mutlak sistemi göz önüne alarak günümüz bilimini yukarıda açıklamaya çalıştığımız bakış açısıyla değerlendirmiş olursak, Ruhun, meleklerin, Cinlerin...vb)varlıkların ve olayların  bilimsel  işaretlerinin açıklanabileceğini görürüz.

Mesela, Mistisizmin de kabul ettiği gibi, Ruh ya da Ruhu Azam ismi ile işaret edilen kuantsal boyutun, tüm algıladığımız veya algılayamadığımız her şeyin hakikâti olan Tekil bir yapı olarak sahip olduğu bilincin, Kuantların her Anki değişikliği dolayısıyla   yeni bir şandadır. Bu nedenle her şey, zaman ve mekândan bağımsız olarak kuantsal boyutun kendi kendisini seyrin den ibarettir. Böylece “Nokta” diye tarif edilen kuantsal boyutuyla, Tekil bir yapı olan evren de Allah ismi ile işaret edilene bağlanır, şeklinde ifade edilir.

Aynı şekilde, dinsel verilerdeki “melek kelimesi(çoğulu melikedir) Melk kökünden “güç, kudret, enerji” anlamıyla uzay-zamanları yani mekânsallığı  dolayısıyla, ona göre işleyen zamanları meydana getiren yapının kendisi olarak düşünülebileceği gibi,bunları meydana getiren  uzay-zamandan bağımsız, boyutsallık içeren kavramlar için de geçerlidir. Veya buna biz, kâinatta olan her şey, Ruh adlı meleğin ilminden ve gücünden meydana geldi diyelim, ya da Kozmik bilincin sahip olduğu Nur (veya boyutsal olarak tüm özelliklerini yansıttığı Nar boyutu) dediğimiz salt enerji ile tüm evreni meydana getirmiştir diyelim, fark etmez aynı şeydir. Ayrıca,Cinler, Nur yapının Nar boyutuna yansıyan ve radyasyonun bir türü olan Elektromanyetik dalga yapılı terkipsel bir bileşimidir.

Keza, Miraç hadisesindeki,Hz Muhammed’in (s.a.v) Kudüs’e giderken üzerine bindiği ve sembolik olarak ifade edilen bir tür binek hayvanı olan “Burak”ın da kelime anlamı “şimşek,ışık,ışık hızı”dır ki, biz buna yüksek hız frekansı da diyebiliriz.İsra olarak da adlandırılan Hz Muh.(sav) in Mekke den Kudüs e,fiziksel bedeni ile yaptığı yolculuktan yani,mekansal anlamdaki yer değiştirdikten sonra Kudüs den de Gök katlarına yükselme,benzer değişle,Sema katlarındaki çeşitli alemleri gezmesi fakat gerçekte ise,Berzah boyutu da denilen ışınsal boyutu ve o boyutun yaşamını Holografik  esasa dayalı Astral,Işınsal ,Ruh Bedenle yükselmesi de Miraç hadisesi olarak adlandırılmaktadır ki fiziki,maddi bedenle yapılmış bir gezinti değildir.Zaten bu mekan değiştirme olayı,insanında  bir katmanı olan Kuantum düzeylerinde parçacıkların temel özelliklerinden biridir.Yani,bir taneciğin olması mümkün olmayan bir çok yerde aynı anda var olması,görünmesi  gibi.Kuantum altı boyut itibariyle de,parçacıklar,gözlemlenmedikleri zaman,bütünün kendisinde var olmaktadırlar.    

Yine, Miraçta mecazi olarak Allah’ın huzuruna çıkmasını sağlayan ve Cebrail (a.s)’ın “bir adım daha atarsam yanarım” diyerek  başka bir tür araç olan Refref isimli bineğe binmesi ise,Yükseltici anlamında, boyutsal yüksek hız frekansı, yani bildiğimiz anlamdaki enerjinin bittiği (Elektromanyetik dalgaların) anlamını yitirdiği yerde, daha öz boyutlara,Kozmik Bilince ait olan vasıf ve özelliklerine Bilinçsel sıçramayı sağlayan güç diyebiliriz.

Işık hızı söz konusu olunca ,cinlerin etkisi altında olan kişiler hemen, Hz Muhammed (s.a v)’in Ufolar tarafından Tanrılarının veya insanların Tanrısının huzuruna götürüldüğünü iddia ederek, açıkça Resulü onların altındaki bir konumda göstermek suretiyle Din adı altındaki gerçeklerin onlar tarafından sunulduğunu ifade etmekte ve işi sıradan hale getirmeye çalışmaktadırlar. Hatta, onlara göre Resuller ve Nebilerle ilgili önemli olaylarda da, uzaylılar  bu ışıklı küreler (ufo lar) aracılığıyla görevdedirler. Mesela, İsa(a.s) ‘ın doğduğu gece Beytlehem’ de nöbet tutan uzay aracı, Meryem’e görünen Cebrail, Tufan önce ve sonrasında Hz. Nuh (a.s)’a gemi yapımında ve yol gösterici olarak, Musa (a.s)’ın Kızıl denizi yardığında...vb) hep oradadırlar.(Hatırladığım kadarıyla, İsa (a.s) ‘yı görmek üzere Astrologlara yol gösteren bu gökyüzünde görülen ışık ya kuyruklu yıldızdı ya da bir Süper Nova patlamasının o tarihlerdeki görüntüsü idi.)Ve Hz. İsa’nın (a.s) tekrar dönüşünün de yine bu Ufolar tarafından olacağı söylenmektedir.

Zaten günümüzde de bu ve bunun gibi açıklamalarla, dinlerin sonunun geldiğini söyleyerek Hz.  Muhammed ve diğerlerinin getirdikleri hükümleri geçersiz kılmak için uğraşmaktadırlar.Oysa insanlar, kulaktan dolma bilgiler yerine bizzat kaynakları inceleme zahmetinde bulunsalar, ne Miraç hadisesinin ne de diğer olayların bu tür uzaylı varlıklarla uzaktan yakından alakasının olamayacağını kolaylıkla göreceklerdir.
Ama maalesef, Müslümanların dahi, Miraç olayını bundan pek farklı gördükleri de söylenemez.Bu olaya inananlar, Hz. Muhammed (s.a.v)’in gerçekte boyutsal anlam ifade eden gök katlarını, Cebrail (as)’la  Burak’a binip bir Noel Baba gibi gezdikten sonra, bir de güneş sistemi, yıldızlar, galaksi ve evrenin ötesinde tanrısını ziyarete gittiği şeklinde tahayyül ederlerken, Miraç hadisesine pek sıcak bakmayan diğer Müslümanlar ise, bilimsellik ve akılcılık adına reddetmektedirler. Oysa, aynı olaya ve mistik kaynaklarda geçen diğer mecazi anlamlara yine günün bilimi ışığında açıklama getirildiğinde, o zaman da “”efendim bu tür şeyler bilimle izah edilemez, çünkü bilim her an değişkendir”diyerek bilimselliğin ne olduğu konusunda da bir bilgiye sahip olmadıklarını, kendi içsel çelişkilerinin dışa vurumu dolayısıyla bilimsellik adına kendilerinin  izah etmeye çalıştıkları şeyin de geçersizliğini  ifade etmiş olmaktadırlar.Hal böyle olunca, olayın sıcağı sıcağına geliştiği bir dönemde birinci ağızdan dinlemelerine rağmen kabul etmeyenlerin konumuna düşmektedirler.Onların bakış açısından değerlendirdiğimde ise, “iman” kavramının ne işe yaradığını da pek anlamış değilim.Ama bir gerçek ortaya çıkmaktadır ki o da iman kavramının dahi kolay, basit bir şey olmadığıdır.Nerede iman doğrultusundaki bilgileri hissedip somut bir biçimde deneyimleyerek yaşamak!..

Mistik kaynakları iyice araştırdığımızda miraç olayının,dışımızda algıladığımız dünyamızı beyinlerimiz aracılığıyla meydana getiren, Holografik olarak düzenlenmiş Sonsuz-Sınırsız enerji okyanusundaki girişim desenlerinin sonsuza ait olan bilgiyi içermesi dolayısıyla, Meçhul Frekansa doğru Evrensel tüm dalga boylarına yayılması, deşifre etmesi şeklinde düşünebiliriz ki, bunu da yukarıda ifade ettiğimiz gibi Resul, sembolik olarak iki aşamada Burak ve Refref ile gerçekleştirmektedir.

Bununla birlikte, daha öz boyutlardaki ya da gelecekle ilgili anlatımlarda, yine sembolik olarak, “bin yıl, elli bin yıl...”vb tabirler kullanılarak zamanın ve mekânın izafiliğinden, “Dehr”, “Gün” ismi ile de zamansızlığı (dolayısıyla mekânsızlığı) An kavramını ifade etmektedir.

Çok daha ilginci de, (yukarıda ifade edilenler için de geçerlidir) beş duyuya ait sesin, havadaki moleküllerin titreşerek kulağa, görüntünün ise,cisimden yansıyan E-M dalgaların göze, oradan da elektrik sinyalleri biçiminde beynin ilgili bölümlerinde değerlendirilmek suretiyle, bildiğimiz türden algıyı oluşturmasına karşın, daha alt boyutlara inildiğinde bu algıyı oluşturan şuurun ortadan kalkmasıyla, bilinç dönüşümlerinin algı değişimleri nedeniyle, algıladığımız dünya bambaşka bir niteliğe sahip olur. Yani, konuşmak, duymak, dokunmak, koklamak...vb duyular, tamamıyla maddesel bedenimize ait özellikler olup Nar ve Nur boyutlarında anlamını yitirirler.

Dolayısıyla, fizik ve fizik ötesindeki  alt boyutlara ait gerçekler yani, ister evrensel kitabın ayetlerinde isterse de Hadislerde belirtilen,  konuşmalar ya da daha açık söylersek, Allah’ın Resul ve Nebilerle,Cehennemle, Meleklerle, Şeytanla (İblisle) karşılıklı diyologları (ki altından ırmaklar akan cennetler, içindeki huriler, gılmanlar, ölümden sonra tekrar topraktan bedenlenmeler...vb için de geçerlidir) tamamıyla mecaz olup bizleri, bu sembolün altında yatan farklı gerçeğine yönlendirmek için bizim boyutumuzun algılarına göre oluşturulmuş anlatımlardır.Benzer deyişle bu konuşmalar,anlatımlar,sistemin işleyiş mekanizmasını ve bu mekanizmanın hem boyutsal hem de mekânsal olarak işleyişini,çıkışlarını,dönüşümünü hareketliliğini yine boyutsal yansıma kuralınca ifade etmektedir.(Bkz. Sistemin Seslenişi/ Kendini Tanı; Ahmed Hulûsi)

Bu kavramları bilemediğimiz ya da şuurlarımıza oturtamadığımız için geçmişte olduğu gibi günümüzde de,birçok eski inanç başta olmak üzere,Tevrat’ın İncil’in (ki bilhassa vahiy bölümünde geçen) ve İslam kaynaklarında da ahir zamanda cereyan edeceği sembolik olarak belirtilen Mehdi, Mesih, Anti-Mesih (ve hatta şeytanla) ile ilgili tasvirler dahi, sistemden tamamen kopuk bir biçimde çalışan beyinlerimizin zanlara dayalı hayallerimizin birer ürünü olarak değerlendirmeye tabi tutulduğu için, onları direkt böyleymiş gibi düşünmek gerçeği yansıtmamaktadır. Zaten, cinlerin en büyük oyunlarından biri de,dinlerde anlatılan mecazi kavramları, gerçek ifadelermiş gibi beyinlere ilka ederek insanların sembollere takılmasını sağlayıp hakikat bilgisine ulaşmaktan alıkoymak, ulaşmışlarsa da onu çarpıtarak sistemi algılamasını engellemeye çalışmaktır.(Genelde de hep başarılı olmuşlardır) Dolayısıyla da, yanlış bir şekilde filmlere de sıkça aksettirilen bu kavramı gerçekte,Teklik anlayışı içerisindeki sistemin boyutsallığının, sembolik boyutumuza belirişi şeklinde düşünmemiz gerekmektedir.Bununla birlikte,Afakta algılananın da aslında bizden açığa çıktığını göz önüne alırsak, bu olayların bizim kendi boyutumuzla ilgili olduğunu görürüz.Bu nedenle, Resul ve Nebiler, sosyolog ve tarihçilerin dediği gibi gelecekle ilgili anlatımlarıyla insanları kendilerine çekerek bir Din oluşturmak amacıyla birer kâhin olmadıkları gibi, sadece var olan evrensel mekanizmayı anlatmak gayesiyle kitap adı altında anlattıkları sistemin de, kehanetler bildirgesi ile bir ilgisi yoktur.(Bkz.Discovery Channel-Divine Macig/Nostradamus)

Keza, meleklerde,kişinin beyinsel veri tabanına göre belli suretlerde görülebilmekte yada maddesel dünyamızda etkilerini göstermektedirler.Mesela bu meleklerin bir türü olan yeryüzü melaikesinin Rahmet ve Gazap melekleri biçiminde iki grubu vardır ki,bunlardan Rahmet melaikeleri, yeryüzünde insan suretinde gezerek zorda kalanlara,ölümle sonuçlanabilecek kazalarda ve çeşitli şekillerde insanlara yardım ederler.Bu melekler,o kişinin daha önceden bildiği ölmüş olan bir akrabası veya tanıdığı olduğu gibi,hiç tanımadığı suretlerde de açığa çıkabilmektedirler.Bazen de bu meleklerin yapmış oldukları eylemler kimse tarafından görülmez veya sadece yardım ettiği kişilerce görülebilmektedirler.

Bunlardan en çok bilineni, 50-100-150 m.’ den düşüp de burnu bile kanamayan  veya ufak tefek sıyrıklarla kurtulan insanlardır.Bunlardan en ilginç olanı da, Julliana Ceopke adlı babası gibi bir biyoloğun başından geçen olaydır. Ceopke, annesiyle birlikte Avrupa dan,güney Amerika’ daki evine dönerken bindiği uçağın,amazon ormanlarının yaklaşık 3500 m üzerinde iken,bir nedenden dolayı uçağın kapısının açılmasıyla oluşan türbülans ile içerisindeki yolcularla birlikte koltuğuna bağlı olarak yaklaşık 3000 m.’ den amazon ormanlarına düşer.Onunla beraber düşenlerin toprağa 15 m gömülmesine karşın,o kolunda bir çıkık ve ufak sıyrıklarla kurtulur. Çocukluğundan beri Amazonda büyüyen Ceopke, biyoloji bilgileri vasıtasıyla da ormanın tehlikelerinden korunarak birkaç gün içinde evine kavuşur.Ancak daha sonra, yüzde yüz ölümle sonuçlanacak böyle bir kazadan kurtulmasına hiçbir bilimsel mantıklı bir açıklama getirilemez.(Bkz. Discovery Channel/Discovery Magazine)

Buna benzer bilinen bir olay da, II. Dünya savaşında Almanya üzerinde uçağı düşürülen bir İngiliz pilotun uçağıyla aynı kaderi paylaşmamak için paraşütüyle atlaması üzerine meydana gelir. Adam yaklaşık 1500 m.’den düşmesine karşın, yine ufak tefek kırık ve sıyrıklarla kurtulmuştur. Olaydan sonra birtakım açıklamalar getirilmeye çalışılsa da, düştüğü yerin 4-5 m. karla kaplı olması ve düşerken çarptığı ağacın dalları normalden birkaç metre yüksek olsa bile, böyle bir yükseklikten düşen birinin kurtulmasının bilimsel olarak da mümkün olmayan bir ihtimalle eşdeğer olduğu bilinmektedir.

Çarpıcı bir örnek de, 13 kasım 1965 yılının ilk saatlerinde,Yarmout Castle adlı bir Trans-Atlantiğin*depo olarak kullanılan 610 numaralı odasında başlayan yangında Atlantik’in 3000 m. derinliğine gömülmesiyle sonuçlanan olayda Key.M.Thomson ve kız kardeşinin başına gelen olağanüstü bir olaydır. Şöyle gerçekleşir: Yangın insanları gece uykuda yakalar ve bir dizi yanlış uygulama ve ihtimal sonucuyla da gemideki yangın önlenemez bir hızla yayılır.Bu kız kardeşler ise kaçma sırasında geminin bir bölümünde sıkışırlar, kaçacak yer bulamadıkları gibi geri de dönemezler.Bu sırada alevler de dumanla birlikte etraflarını sarmıştır.Tam ölmeyi beklerlerken aniden bir adam belirir ve onların o ana kadar görmedikleri veya fark edemedikleri bir merdiveni gösterir. Ve onlara kesinlikle ölmeyeceklerini bu nedenle de kurtulacaklarını söyler ve merdivenden çıkmalarına yardım eder.Ancak kız kardeşler bu adama teşekkür edecekleri sırada, geldiği gibi yine bir anda ortadan kaybolur. Daha önceden de görmedikleri bu adamın kim olduğunu ise hiçbir zaman öğrenemediler.(Bkz Discovery Channel-Gemi Kazaları)

Bunun yanında gazap melaikeleri ise, deprem,afet ve kazaları meydana getirirler.Bazen de, tüm toplumu,ülkeyi veya dünyayı yönlendiren insanların beyinlerini etkileyerek onların alabilecekleri kararla büyük olayların,savaşların meydana gelmesini sağlamaktadırlar.Elbette bu varlıklar da,çok daha üst bilinçler tarafından kullanılmaktadırlar.Çünkü evrende,algılayalım ya da algılamayalım, hokkabaz değneğine (dolayısıyla Tanrısallığa) yer yoktur ve her şey bir sistem ve bir program dahilinde cereyan etmektedir.

Burada çok dikkât edilmesi gereken bir nokta da,bu olayların yine ışınsal yapılı cinler tarafından,holografik görüntüler oluşturmak suretiyle,saptırılarak,insanları kurtarmak amacıyla üst sistemlerden gelen Ufo düzmeceleri ile yeryüzünde cereyan eden oluşumlarda kâh hiçbir şeye karışmayıp kendilerinin sahip oldukları bilinç Ahlak ve kemal seviyelerini anlatmak için insanların bilinçlenmesini, kendilerinin bulunduğu düzeylere ulaşmalarını beklemekte, kâh yaşam kaynağının nedeni olarak Dünyadaki her şeye müdahale etmekte,bunun yanı sıra da yeryüzü melaikelerini algılamaları dolayısıyla kendilerini onların yerine koyup birer melek olarak lanse ederek gerektiğinde insanlara her türlü yardım etmekte, bazen de toplulukları,toplumları,yönlendirmek için  farklı planetlerin ikizlerinde yaşayan üstün düzeyli, yetenekli varlıklar veya Peygamber Ruhları,Cebrail, Mikail, Büyük,Ulu Ruh,gibi Melekler ya da Allah’ın ta kendisi olarak (ki Peygamberleri dolayısıyla Velileri medyum konumuna düşürmekte ve medyumların da aldıkları mesajların aslında vahiy olduğunu belirtmektedirler) insanların aralarından seçtiği medyumlar aracılığıyla verdiği tebliğlerle de evrensel sistemin mekanizmasını kendilerince anlatarak insanların tekamül sürecini tamamlamaya çalıştıklarını söylemektedirler.Bazen bu medyumlar,bir Şeyh kılığında,bazen bir Mesih,Peygamber, bazen de,bilge bir kişilikte açığa çıkmaktadır.Hatta bunlardan ferdi olarak (grup halinde değil)Tanrıyla görüşenler,Tanrı ile sohbet adı altında,ya da benzer isimlerle görüştüklerini, kitaplar aracılığıyla yayımlamaktadırlar. Bu sohbetlerin içeriğinde ise,hümanizm, insancıllık, doğruluk, dürüstlük,iyi ahlak sahibi olmak,Reenkarnasyon, geçmişe ve geleceğe ait bilgiler,kehanetler...vb) kavramlar ön planda tutularak bilinen anlamda Tanrısallığın olmadığını,özde bir olunduğu,dolayısıyla berzah,kabir,cehennem boyutlarında azabın olmayacağını, panteist içerikli sistemi anlatmaya çalışarak,insanların Tanrıya ulaşabilmesinin sırlarını açıklar.Halbuki şefkat,merhamet gibi duygular tüm hayvanlarda da mevcut, oysa mistik anlayış,iyi ahlak öğretisi olmayıp bu duyguların ötesinde,insanın iyilik sever hümanist,merhametli olmasıyla değil,hayvanlardan ayırıcı özelliği olan Aklını kullanarak geniş tefekkür sahibi olmasını ön planda tutar ve sağlar. Bu nedenle, her ne kadar bu anlatılanlar Mistik anlayışla benzerlik taşırmış gibi görünse de,tamamen mistik anlayışın çarpıtılmış formlarıdır. Maalesef, bu anlayışla yakından uzaktan ilgisi olmayan Mevlana, M.İ. Arabi,Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli... gibi ünlü mistikler de kendileriyle aynı fikirdeymişçesine Tasavvuftan, Kur’an ve Hadisten bir haber veya bütünüyle değerlendirmemiş insanları etkilemektedirler.

Oysa verilen bu bilgiler incelendiğinde, başıyla sonu arasında birçok açık çelişki olduğu ve dini kaynaklarda ifade edilen mecazi kavramları da günün bilimi ışığında açıklamaya girişerek zaten bilinen şeyleri bilinmeyen,hiç anlatılmamış şeylermiş gibi göstermektedirler.Bunu yaparlarken de ne Mistik  kaynaklarla ne de bilimsellikle alakası olmayan bilgileri de araya sokuşturarak saptırma yoluna girerler.Bu durum bazen kendini saçmalık derecesinde bile göstermektedir.Cinlerin yapıları dolayısıyla sahip oldukları algılamaları sayesinde, bizim bildiğimiz birçok bilimsel gerçeğe vakıf olduklarını da asla unutmamamız gerekir.

Günün bilimi ile açıklanabilen bir kavram da,bir insanın doğumundan itibaren,onunla ilgili ve beraber olarak yaratılmış olan bir melek ve de bir cinle ilgili olandır.(Bunu bilincin boyutsallığı biçiminde de düşünebiliriz) Beynin kendisine has açılımından kaynaklanan bu varlıklardan meleki olanı,o kişiyi meleki güçlere,ulviyete,madde ötesi gerçeklere yükseltmek isterken ,sahip olduğu cin ise onun sufliyete, maddeye,dünya değerlerine,hayallere,çokluk boyutuna saplanması için uğraşır.Böylece, kişi hayatı boyunca ya meleki güçlere ya da cine tabii olur.

Mesela,yukarıdaki ifadelerle de bağlantılı olarak,bu tasvirler doğrultusunda kendilerinin sınırladığını düşündükleri gökyüzündeki tanrıya başkaldırarak,şeytani güçlere inanan ve onlardan yardım isteyen,terkibiyete,tabi istek ve arzularına yani,seks,uyuşturucu,alkol...vb sınırsız özgürlük taşıyan cazibeye kapılarak da ayinlerinde her türlü sufli manâları ortaya koyarak tapınan satanistlerin,mantık dışı ve bir o kadar da tehlikeli eylemlerinin** kaynağı da yine cinlerdir.(Bu noktada diğerlerine göre kendilerini biraz daha açıktan göstermekte.)

İnsanları kendi hükümlerine alan cinler, normal cinlerden olabildiği gibi,bazı durumlarda da onların önde,ileri gelenlerinden yani yöneticilerinden biri de olabilmekte ve seçtiği insanlarda genelde 15-24 yaşları arasında olup o frekansa açık kişiler olmaktadır. Direkt veya sekarat halinde göründükleri kişi ya da kişilere,çeşitli hayallerle,umutlarla seçilmiş ayrıcalıklı insanlar olduklarını ilka ederek geçici ve sınırlı verdikleri güçlerle de beyinlerini kullanıp çevrelerindeki o frekansa açık birimleri etkilemekte ve böylece de kendilerine bağlayarak yayılmaktadırlar. Bu etkileme,o kişinin haberi olsun ya da olmasın, beyinlerini belli irritelerle ya rüyalarda gördükleri bir şeyin ertesi günde ortaya çıkması veya gördükleri birtakım halüsinasyonlar ya da o kişilere gayb hükmünde olan (ama cinlere olmayan) birtakım şeylerin açılması ve kişinin doğum tarihi saati,isimlerinin baş harfi ,...yani kendisiyle ilgili birtakım sayı ve rakamların,yüz şeklinin kutsal kitaplarda,tarihi önemli olaylarla ilişkisini görerek kendisine (kendilerine)işaret ettiğine  bunun da sistemde yeri varmış gibi görünmesi ile olağanüstü olarak nitelendirdikleri olaylarla olmaktadır.

Ayette bu, açıkça şöyle dile getirilmektedir “Onları mutlaka şaşırtıp saptıracağım;boş umutlara,varsayımlara boğacağım!Onlara hükmedeceğim de davarların kulaklarını kesip yaracaklar,onlara elbette hükmedeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler!...
Kim Allah’ı bırakıp da şeytanı veli,hami,dost edinirse,o kesinlikle zarara girer!..
Şeytan onları boş vaadlerle hırs sahibi yapar;onun bütün vaadleri hep onları aldatmak içindir.”(4-118/120)
“Şeytani cinlerle ilişki de olanlar hüsrana uğramışlardır.!”(58-19)

Zaten bu tür insanların büyük çoğunluğunun hayatı da hüsranla noktalanmakta,bunlardan kimi tımarhaneyi boylarken kimi intihar etmekte,kimi uyuşturucu veya cinayetten hapsi boylamakta (bazı ülkelerde idam edilmekte) kimi de kullanılan maddelerin ve maruz kaldıkları sinir ve stresin neticesinde erken yaşta hastalanarak ölmektedir. Sadece bunlardan birkaçı kurtulabilmektedir.

Bir de bunun dışında insanın sağ ve sol omuzunda var olduğu ve sevap ile günahları yazdıkları söylenen Kiramen Kâtibeyn adı verilen iki melek de bulunmaktadır. Bu sembolik anlatımın açıklaması ise, kişinin madde ötesi yaşama,öze yönelik verici yöndeki eylem ve düşüncelerin beyindeki aktivitesi pozitif olarak değerlendirilerek hem dışa bu dalgalar yayınlanmakta, hem de bu Ruh bedene kayıtlanmaktadır.Bu da hem mekânsal hem de bilinç dönüşümü açısından dünyanın ve güneşin manyetik çekim alanından kurtararak birimi cennet denilen Nur boyutuna girişini sağlar.

Keza maddeye,dünyaya dönük,alıcı,menfi yöndeki düşünce ve fiillerde beyinde negatif olarak değerlendirilerek (nasıl ki bilgisayarda görüntü olmayıp bilgiler 1 ve 0 formatında mevcutsa ,beyinde de ortaya konan eylemlerin niyet dediğimiz iç düşünceler istikametinde (+) ve (-) biçiminde Ruha kaydedilir.) negatif yönlü dalgaların oluşması  sağlanıp Ruha negatif olarak yansır ve bunun sonucunda da önce dünyanın sonra da cehennemin çekiminden kurtulamayarak Nar boyutunda yerini alır.

Bu aynı zamanda sinir sistemi vasıtasıyla da Auraya da yansır. Çinlilerin iki bin yıldan beri bu boyut itibari ile Akupunkturun esasını da teşkil eden sağ yöndeki pozitif yük ile sol yöndeki  negatif yükü tespit ettikleri de bilinmektedir.

Böylece,beyinsel işlevlerdeki pozitif ve negatif yükün kaynağı,dini anlatımda insanın günah ve sevaplarını yazan omuzlarındaki melek diye anlatılmaya çalışılmıştır.

Bununla birlikte bizlerin,hem bizim dışımızdaki boyutları ve o boyutta yaşayan canlıları hem de şuur planındaki evrensel gerçekliği algılayamamamızın en büyük sebebi,Meçhul Frekansın sonsuz görüntüsü ve açılımının meydana getirdiği enerjinin sonsuz bir skalaya sahip olması ve bizim de yani,madde olarak algıladığımız yapının bu sonsuz skaladaki bant üzerinde hiç denilebilecek bir aralıkta yer almamız ve de her şeyi de buna göre değerlendirmemiz dolayısıyladır.Böylece birçok canlı türünü onların bulundukları enerji skalasını algılayamama,ölçümleyememe sorunu sebebiyle yok saymaktayız.Kaldı ki, bugün bile beynin yaymış olduğu dalgaların sadece çok küçük bir kısmını ölçümleyebilmekteyiz.

Bulunduğumuz boyutun sınırlı olması dolayısıyla büyük çoğunlukla bu ve buna benzer dalgaları çözümleyemeyecek olsak da, Mistik kaynaklarda,cin ismiyle anılan bilinçli ışınsal varlıklarla iletişim kurabileceğimiz, yani onların bize görünmek istedikleri biçimde  enerji dalgalarını çözebilecek cihazların geliştirileceği bildirilmektedir.Hatta bununla ilgili bir hadis de,Dünyanın son devirlerinin yaklaştığı zaman,cinlerin yeryüzünde görünmeye ve insanlarla çeşitli şekillerde temas kurmaya başlayacaklarını belirtmektedir.(Bkz.Sistemin Seslenişi/Ruh,İnsan,Cin/Akıl Ve İman/Kendini Tanı-Ahmed Hulûsi)

(Devam edecek...)

İstanbul - 29.01.2001
http://sufizmveinsan.com

 

* Bu gemi 379 yolcu,176 kişilik mürettebatla yola çıkıyor ve kazada,87 kişi ölüyor.

** Bu düşüncenin sembol olarak kullanıldığı kelimeler,Şeytan ve Anti-christ (İsa karşıtı) ağılıklı olmakla birlikte, müziklerinde Evıl,Devıl,Death,Capricorn, Carpenter,resimlerinde,ters haç işareti,kuru kafa,keçi koç başı,yine vahiy bölümüne dayanan 666 sayısı, çatallı oklar,7 başlı Ejderha figürü,Pentagram işareti yani 5 köşeli yıldızdır (İsrail bayrağındaki,6 köşeli David yıldızı veya Amerikan savunma bakanlığındaki Pentagon değil) ki bunların isim benzerliği dışında gerçekle bir ilgisi yoktur. Bu kavramları kullanan kişilerin eylemlerden bazıları iğrençlik verici düzeyde olup bunlardan birkaçı,toplu seks halinde uyuşturucu partileri vermek,kedi,köpek,at...gibi hayvanları ve bazen de insanları “şeytana kurban veriyoruz” diyerek işkenceyle öldürüp bazen de kanlarını içmek,bir tasa doldurulan tükürük,balgam ve ya idrarları içmek...vs şeklindedir.

 


Üst Ana sayfa e-mail