Hologram prensibi bize şunu söyler: İster içten
dışa projeksiyonun dıştan içe algılattığı, isterse de dış
algılama açısına göre olsun fark etmez, aralarında ne tür mesafe
olursa olsun iki, üç... sonsuz sayıdaki elektromanyetik
dalgalardan (mikrodalga ışınımı, ışıktan) oluşmuş üç boyutlu
nesneler (gezegen, yıldız, galaksilerin) ya da algılayamadığımız
diğer tüm boyutlar Örtük Düzende Tek, Aynı Şeydir ve bu
Gizli Düzen’de yapılacak bir programlamanın da, tekrar görünen
üç boyutlu nesneler dünyasına yansımasıyla alışageldiğimiz
(şartlandığımız)ın tam tersi veya farklı türdeki yasaları
meydana getirir. Böylece, görünür nesnelerin kaynağı olan
kuantum potansiyelindeki anlam (manâ) dönüşümleri, nesneler
dünyasına yansıdığında, yansıdığı bu boyuttaki maddeler arasında
da kuantum etkileşimlerine neden olur.
Bu temel
düzeydeki enerji dönüşümlerinin madde planında oluşturduğu
değişimler, bildiğimiz yasalar şeklinde (hareket, zaman,...vb.)
açığa çıkarken aynı zamanda olağanüstü farklı biçimlerde de
ortaya çıkarlar. Bu durum ise, bizim tarafımızdan olağanüstü
olarak nitelendirilen fenomenler şeklinde algılanır. Çünkü;
nasıl ki bu maddesel dünya, başka bir boyuttaki sonsuz sınırsız
Kozmik Bilinc’in dalgalandırdığı yine sonsuz-sınırsız (tüm evren
ve evrenleri meydana getiren Süper uzay, Hiper Uzayın) enerjinin
oluşturduğu girişim desenlerinin bir illüzyonu ise, bu maddeye
dayalı enerji biçimleri, zaman...vb. tüm kavramlar da aynı
şekilde bir hayal ve bir yanılsamadır.
Ayrıca bu üç
boyutta yaşayan ya da rezonans kurmuş bilinçli varlıklar da,
nesneleri ve birbirlerini, ışınsal, şeffaf görüntüler şeklinde
değil, maddesel algılayarak bu boyuttaki uzay-zaman dediğimiz
yapıyı meydana getirirler. Yani, evren geometrisi, dört temel
kuvvet ,vb..
Şimdi bu kavram
ve özelliklerini daha iyi anlayabilmemiz için, dışımızdan direkt
algılama açısına göre sistemi düşünelim.*Ya da; örtük düzenin
(Hologram Plakasının), algılayamadığımız boyuttan, beynimiz,
bedenimiz... ve dışımızda gördüğümüz elektromanyetik alanlardan
meydana gelen üç boyutlu görüntüleri oluşturduğunu göz önüne
alalım. Böylece, bu üç boyutlu nesnelerin sayısı ve aralarındaki
uzaklığın sayıca ne kadar fazla olursa olsun, (hatta sonsuz
sayıda olsa bile) Gizli Düzendeki girişim desenlerinin en küçük
noktasında, motifinde Aynı ve Tek olarak mevcut olacaktır. Daha
açıkça söylersek, görünür boyuttaki tüm görüntülerin (gezegen,
yıldız galaksilerin) zamansal ve mekânsal bütün pozisyonları,
duruş, bakış açıları hem tek tek, hem de birbirlerine göre
kombinezonlarını barındıracak biçimde yer alacaktır.
Dolayısıyla; birimin bilinci bu Gizli Düzendeki frekansları
çözebilme yeteneğine göre bu kombinezonlardaki tüm bakış
açılarına, kendisinden ayrı bir yapı olmaksızın o nesnelerin
kendisi olarak sahip olabilecektir.
Bu nedenle;
böyle Birimler bize beş duyuda et-kemik yığını gibi görünseler
de, bilinç olarak gerçekte evrenin en uç noktasındaki bir
galaksi içinde yer alan gezegenin barındırdığı nesnelerden,
dünyanın en ücra köşesinde düşen bir yaprağın çıkardığı sese
kadar her şeye vakıf olurlar. Hele bir de bunların boyutsal
derinliklerini düşünürsek!... Bu konuyu bir kudsi hadis:
“Göklerime ve yerlerime sığmam, lakin mümin kulumun kalbine
sığarım” şeklinde, Hz Muhammed (sav) Efendimiz de: “Gözlerim
uyur ama kalbim (şuurum) asla uyumaz” biçiminde ifade eder. Hz
Ali (r.a.) da “Sen kendini sandın bir parça küçük. Halbuki sende
âlem var, en Büyük” der.
Örtük düzenin bu
özelliğini ele aldığımızda; diyelim ki bir kişi çalışma odasında
oturuyor olsun. İçindekilerle birlikte, oda ve kişi Gizli
Düzenle bağlantılı olduğu için, o düzeyde yapılacak bir
programlamayla, o kişi görünür boyuttan silinip gizli düzen
aracılığıyla farklı bir mekânda diyelim ki; uçsuz bucaksız
yıldızlarla dolu bir gökyüzünün altındaki okyanus sahiline (yani
tekrar görünür boyutta) belirebilir, ya da tam tersi olarak yine
örtük Düzen bağlantısıyla o kişi haricindeki odadaki tüm
nesneler ortamla birlikte tamamen örtük düzene gönderilip farklı
mekânlar o kişinin boyutunda materyalize olarak belirgin hale
gelebilir. Kişi, bu durumu kendi Bilinci sayesinde
gerçekleştirebileceği gibi, o kişi fark etsin ya da etmesin,
kendi dışında (ayrıymış gibi görünen) bir Bilinç tarafından da
(Veliler, Azizler ,Cinler, Cinlerin etkisi altındaki kişilerce
de) aynı hal oluşturulabilir. Böylece bu kişi, uzay ve zamandan
bağımsız olarak yer değiştirip o ortamları maddesel olarak
algılayarak eylem ve düşüncelerine devam eder. Bu İyonizasyon,
Tayyı Mekân olayı bizden tamamen farklı özelliklere sahip
boyutlar arasında da geçerlidir. Bununla birlikte; evrenin
hologramik özelliği kendini madde kaydından kurtarmış birimlerin
gerçekleştirdiği diğer fenomenlere de açıklık getirmektedir.
Mesela böyle bir Bilinç sahibi, madde üzerinde tasarrufta
bulunarak madde görünümündeki dalgasal yapıları yeniden, tekrar
tekrar biçimlendirerek psikokinetik etkiler meydana getirebilir;
yeni yeni maddeler üretebildiği gibi, olan maddeleri de yok
edebilir, aynı anda hem nesneleri hem de kendisini birden fazla
yerde gösterebilir, mutlak ölümle sonuçlanacak ortamlarda zarar
görmeksizin kalabilir, ateş içinde hiçbir şey olmadan kalır ya
da üzerinde yürüyebilir, havada uçup batmadan su üstünde
durabilir, büyük çengelli iğnelerden, kılıç darbelerinden
etkilenmez; geçmiş, şimdi ve geleceğe, farklı boyutlara ait Cin,
Melek, Berzah, Cennet, Cehennem...vb gerçeklere vakıf
olabilmektedir. Şimdi de bu olayları, boyutumuzdaki bakış
açısına göre kuantum etkileşimlerini göz önüne alarak açıklamaya
çalışalım: Bu olaylardan bir kısmını, TV ekranındaki
görüntülerin (ve seslerin) dışarıdan gönderilen Elektromanyetik
dalgalar tarafından deforme edilip dalgalanmalarla şeklinin
etkilenmesi ve değişmesine benzeterek, beynin yaydığı birtakım
dalgalarla da madde görünümündeki nesnelerin biçimleri ve
davranış şekillerinin istenilen yönde değiştirilmesiyle
açıklayabiliriz. Bir kısmını da; beynin yaydığı radar türü
dalgaları belli bir mahale, yani bizimle her zaman aynı yerde,
fakat farklı boyut ve mekânlarda yer alan ortamlara yönlendirip
bu boyutlardan yansıyanın tekrar beyin tarafından (kendi veri
tabanı, yani yerleşik şartlanmalarına göre) değerlendirilmesi
şeklinde yorumlayabiliriz. (İyonizasyonun, maddesel boyuttan
ışınsal boyuta doğru, kuantum düzeylerindeki açıklaması, ayrı
bir yazıda değinilecektir.) Bu, rüyada olduğu gibi, sekerât
halinde ve uyanıkken de hem bilinçli, hem de farkında olmaksızın
(her iki durumda da cin kavramının bir boyut olarak etkisini de
düşünerek) ya sembolik suretler şeklinde, ya da direkt
algılanabilir. Mistik alanda bu, algı durumunun düzeyine göre
Keşif ya da Fetih olarak adlandırılmaktadır.
Ancak; her zaman
üzerinde dikkâtlice durduğumuz gibi, Sistem mutlak anlamda
holografik bağlamda ifade ettiğimiz gibi çalışmasına karşın,
kendi içerisinde bir teklik anlayışı ve bilgisi barındırsa da,
Örtük Düzen’in boyutsal anlamda algılayana göre çeşitli
seviyelerinin bulunması; Cin olarak adlandırdığımız varlıkların
da birer boyut olarak bu Düzende yer alması sonucu (ki
bunlarında en düşük seviyesinden en üst yeteneklisine kadar
çeşitli düzeyleri bulunmakta) bilincini bu boyutta tanıyan,
bilen birimler, diğerleri gibi benzer bilgilere ve olağanüstü
yeteneklere sahip olabilmekte ve bu da bizim tarafımızdan
yanılgı olarak algılanamamaktadır. Böylece; Cin boyutundan
etkilenmeksizin ( yani bu boyutun üzerinde ve buna hâkim bir
şekilde) bilincini dilediği biçimde yönlendirebilen birimlerin
algılama durumu, mutlak anlamda ve sisteme dönük olarak
çalışırken, cin boyutundan etkilenen (onun hükmü altında olan)
ancak yine bilincini farkında olarak kullanan birimler ise,
terkipsel ve sınırlı bir biçimde maddenin özüne vakıf olmak
suretiyle bunu deneyimlerler ki, bu da bir öncekiyle kıyasa
gelmez farkları oluşturur.
Benzer deyişle;
Gizli Düzendeki seviyeler, bilincimizin madde ve ötesi boyutlara
olan etkileşme gücünü gösterir. Çoğu insan maddeye olan
bağımlılığı yüzünden kendi özsel güçlerinden bihaberken,
kimileri yine bu sebepten ötürü çok sınırlı olarak birkaç nesne,
boyut üzerinde etki gösterebilmekte, kimileri de şuur
düzeylerine göre sırasıyla artan, ama yine sınırlı bir biçimde
bu tür fenomenleri gerçekleştirebilirler. Çok çok nadir olan
birimler ise, maddenin özüne vakıf olmanın ötesinde, sistemin
kendisine ait özelliklere sahip bir şekilde, kapasiteleri
oranında, Tüm Evren Şuuru olarak Kozmik Bilincin yansıtıcıları
olurlar ki, bunlar bu tür fenomenlerin ötesinde tüm dünyayı ve
evreni temelden değiştirebilecek yeteneğe, güce sahip olan
birimlerdir. Bu nedenle, yukarıda saydığımız olağanüstü
durumlardan Evrensel sisteme ait olan bilgiler dışında kalan
fenomenleri, hemen hemen ortaya koymazlar. Ortaya çıkanlar ise
gayri ihtiyari olarak, kendi arzu ve istikametinden bağımsız bir
biçimde meydana gelir. Çünkü onlardaki benlik, birimsel değil,
Mutlak Benlik’tir.
Bu nedenledir
ki, hem tarihte, hem de günümüzdeki mistiklerin birtakım
boyutların varlığından haber vermeleri, daha önceki Resullerin,
Nebilerin bildirdiklerini ezberleyip tekrarlayarak ya da belli
kurallar içinde bu bilgileri birbiriyle kıyaslayıp sonuç elde
etme yöntemiyle değil, beynin üst alıcı devrelerini harekete
geçirmek suretiyle bu boyutları direkt algılamaları sonucu
olmaktadır. Bu durum, bizim algılayamadığımız her tür gerçeğe
vâkıf olma halleri için de geçerlidir. Bu da ötelerinden ya da
ötesindeki ayrı bir varlık, mekân ve boyutlardan değil, özü olan
sonsuz-sınırsız holografik (Bilinç ve onun imajında olan) enerji
denizinden açığa çıkmaktadır.
Şimdi de,
sistemini anlatmaya çalıştığımız ve şüphecilerin dahi
reddedemeyeceği şekilde belgelere (kayıtlara) geçen olayları
sırasıyla görmeye çalışalım...
(Bkz. Ahmed
Hulusi; Görmek; Sistemin Seslenişi/
Ahmed F.Yüksel;
Madde-Sufizm Ve İnsan,
Zihin Ve Madde-Sufizm
Ve İnsan/Fizik)
(Devam
edecek.)
Kenan
Keskin
İstanbul
- 22.11.2002
http://sufizmveinsan.com
*Aynı durum, bilincimizi bir hologram plakası
olarak kabul edersek,bu bilincin içten dışa projeksiyonun dıştan
içe algılatması sonucu dışımızda kabul ettiğimiz beynimiz,
bedenimiz, nesneler, boyutlar...vb için de aynen geçerlidir.
Çünkü;bilincimiz olan hologram plakasındaki frekansların,
girişim desenlerinin yorumlanması, aynı fenomenleri dışımızda
benzer şekilde oluşturacaktır. Aslında her iki açı da, aynı
şeyin bizlerin daha iyi anlayabilmesi için farklı iki yönmüş
gibi anlatımından ibarettir. Ayrıca bu açıdan sistemin
açıklamasına daha önceki yazılarımızda değindiğimiz için burada
tekrar açıklama gereği duymadım.
|