19. Bölüm

1947’li yıllarda Hollandalı Mirin Dajo, Zürih’teki Korso Tiyatrosu’nda halka açık gösterilerinde, arkadaşı tarafından bir eskrim kılıcını vücuduna batırtıp yaşamsal organlarını deldirtiyor, ancak normalde, açılan deliklerden kan akması ve sonucunda da ölmesi gerekirken, acı dahi hissetmeksizin kendine en ufak bir şey olmuyor; bunun yerine kılıcın girdiği noktada soluk kırmızımsı bir çizgi beliriyordu. Ancak gösterilerinde halktan birkaç kişi kalp krizi geçirince gösterileri kanunlarca yasaklanır. İsviçreli bir doktor olan Hans Naegeli-Osjord, Mirin Dajo’yu 31 Mayıs 1947’de Zürih’teki Kanton Hastanesi’nde bilimsel metod ve hassasiyetiyle incelemeye alır. Bu incelemede Osjord’un yanında cerrahi bölümünün başkanı başta olmak üzere öğrencilerle birlikte basında yer almıştır. Aynı gösteriler tekrarlanır ve hatta batırma işlemi, doktorların bizatihi kendileri  tarafından da uygulanır. Suje göğsünü açarak konsantrasyonla birlikte kılıcı göğsüne saplatır. Yaşamsal organların içine saplanan kılıcın onu kesinlikle öldürmesi beklenirken, yine kan akmaksızın ve sanki hiçbir şey olmamış gibi davranıp bu şekilde de yürüyerek röntgen odasına götürülür. Sonuç şaşırtıcıdır. Çünkü röntgen filmleri de, kılıcın yirmi dakika boyunca vücutta kalmasına rağmen, bedene hiçbir zarar vermediğini doğrular.

Buna benzer bir diğer olay da; yine bir Hollandalı (ki dünyanın çeşitli ülkelerinde de bu tür vakalar vardır) Jack Schwarz adlı bir yazarın 1970’li yıllarda Amerika’daki Menninger vakfında, California Üniversitesi Langley Porter Nöropsikiyatri Enstitüsünde ve benzer laboratuvarlarda defalarca yaptırdığı deneylerde, 15 cm. uzunluğundaki dev iğneleri vücudunun çeşitli yerlerine  batırmış; ancak ne bir kanama ne de acı durumunda ortaya çıkması beklenen (beynin ürettiği) Beta dalgaları gözlemlenmiştir. Buna ek olarak da bu dalgaları beyin gücüyle değiştirebildiğini göstermiştir. Schwarz bununla da kalmamış, sigarayı derisine batırıp kor halindeki kömürleri ve çeşitli, çok sıcak nesneleri eline rahatça alabilmiştir.

Buna benzer olaylar bu iki, üç örnekle sınırlı değildir. Dünyanın birçok yerinde dinsel törenlerde de benzeri fenomenler sergilenmektedir. Bu tür fenomenleri incelemek için fotoğraf ekibiyle 1960 yılında Natioanal Geographic Society’nin başkanı Gilbert Grosvenor da karısıyla birlikte Seyland’daki bir köyde bulunan Mohotty adlı bir büyücünün marifetlerini kaydetmek için yola çıkarlar. Tören gerçekten acımasızdır. Çünkü törende 6 m uzunluğunda ve 720 santigrad dereceli ateş ve kızgın kömürler üzerinde yürünmekle kalınmaz; yanaklarına, kollarına, omuzlarına şiş (ki bunlar ateşte kızartılmış keskin bıçak, kılıç...vb aletlerde olabilmekte) batırıp sırtlarına da kasaplarda gördüğümüz kocaman etleri askıda tutan büyük çengeller takılır. Bunlar yetmiyormuş gibi, bu insanlar, çengellerde halatla bağlı olan dev bir kazığı (kütüğü) çekerek dolaşmaya başlarlar. Sonuç, dğerleri gibi şaşırtıcıdır. Çünkü tüm bu eylemler, onlarda ne bir kanama yapmış ne de bir zarar vermiş, hatta herhangi bir delik, yara izi bile görülememiştir. Bununla ilgili rapor fotoğraflarıyla birlikte 1966 yılının Nisan ayındaki National Geographic dergisinde yayımlanır. Hindistan’daki buna benzer başka bir tören de, 1967 yılında Scientific Amerikan dergisi tarafından bir rapor halinde yayımlanmıştır.

İllinois Üniversitesi’nden Dr. Leonard Feinberg de, ayda bir yayımlanan Anlantic Monthly dergisinin Mayıs 59’daki sayısında yayımlanan yazısında, Seyland’da yerli halkın kor haline gelmiş olan demir çanakları başları üzerine koyarak taşıdıkları, buna karşın en ufak bir yaralanma izi almadıklarını bildirmiştir. Benzer biçimde, Psikiyatrist Dr.Berthold Schwaz da ayda iki kez çıkmakta olan Psychiatic Quarterly dergisinde yer verdiği can alıcı bir örnekte; yerlilerin ellerini asetilen alevlerinin içine sokmalarına rağmen, en ufak bir zarar görmediklerini söyler.

Bir başka örnekte de; Easton Maryland’da bir nalbant olan Nathan Coker  adındaki yaşlı bir zenci adamın, içinde doktorların da bulunduğu bir araştırma grubunun önünde sergilediği olaydır. Bilim adamları önünde gerçekleştirilen gösterinin sonuçları 07/09/1871 tarihli New York Heraltd  gazetesinde de yayımlanmıştır. Coker çok rahat bir biçimde, acı duymaksızın kor halindeki metalleri tutabildiği gibi, yine kor haline gelmiş demir bir küreği ayak tabanlarına, kızgın demir soğuyuncaya kadar tutmuş ve ağzına eriyik haldeki kurşunu dökerek, dili üzerinde, dişleri, diş etleri ve yanakları aralarında soğuyuncaya kadar gezdirmiştir. Olaydan sonra  hemen muayene edilen Coker’ın derisinde en ufak bir yanık izi bulamamışlardır.

Böyle bir başka can alıcı araştırma da; 1935 yılında İngiltere Surrey’de aralarında Oxfordlu fizikçi ve psikologların bulunduğu İngiliz Fizik araştırmaları kurumunca, iki Hintli fakir üzerinde yapılan deneylerdir. Bu deneylerde; yüzey ısıları 450-500 santigrad, iç ısıları 1383 santigrad derece olan sıcak kömür közlerinin üzerinden (diğer ateşte yürüme fenomenlerindeki gibi) vücutlarının bir yerlerine hiçbir kimyasal madde sürmeden ve özel bir hazırlık yapmadan yürüyerek bu tür sıcaklıklara karşı (derilerinde de en küçük bir iz olmaksızın) dayanabildiklerini göstermişlerdir. Hatta bu Hint fakirlerinden biri, onları izleyen şüpheci bir psikoloğa; eğer elinden tutacak olursa onun da hiçbir zarar görmeksizin bunu başaracağını söyler ve yürüyüş her ikisi de zarar görmeksizin tamamlanır.

E.G.Stephenson adlı bir İngiliz edebiyat Profesörü de; Japonya’nın başşehri Tokyo’daki Şinto dinine sahip rahiplerin düzenlediği bir törende, kendi isteği üzerine 27 m.’lik ateş dolu kanalda yürümüş ve ayaklarının altında gıdıklanma dışında hiçbir şey hissetmeksizin rahatlıkla korlar üzerinde gezinmiştir.

Bir diğer örnek; bu tür fenomenleri incelemek için İngiliz Hükümeti tarafından Fiji Takımadalarına gönderilen araştırmacı yazar George Sardtwith’in bire bir tanık olduğu gözlemleridir. Bu gözlemlerin birinde Sardtwith; Suva’daki, Hindu tanrılarını kutlamak amacıyla yapılan törende, 12m. uzunluğundaki korların üzerinde vecd içinde yürüyen insanların en ufak yara ve acı izine sahip olmadıklarını gördü. Daha sonra Sardtwith, 1950 yılında emekliye ayrılır ayrılmaz yıllar boyu şaşkınlıkla incelediği bu ve benzeri olayları en ince ayrıntısına kadar “The Miracle Hunters” (Mucize Avcıları) adlı kitabında açıkladı.

Ateşe hakim olma, sadece Uzakdoğu ülkelerine has bir özellik değil, batıda da mesela; (hepsi olmamakla birlikte) Kızılderili ve Güney Amerika kabilelerinde de görülmektedir. Hatta büyünün merkezlerinden biri sayılan Haiti’de de “kara büyü” törenlerinde; insan aklını zorlayan birçok gösteri yapılmakta ve yine burada da ateşle ilgili fenomenler gerçekleştirilmektedir. Yıllarca büyücülerin hem kökenini hem de yaptıkları olağanüstü fenomenleri inceleyen psikiyatrist  ve aynı zamanda araştırmacı yazar olan Dr. William Sargant da böyle bir törende dua ve belli mantra kelimeleriyle birlikte, içerisinde birçok uyuşturucu madde içeren bitkiden hazırladıkları içki (bazılarında bir tür öğütülmüş çok acı otlar katıp) içmeleriyle transa girdikleri ve bunun sonucunda, başta ateşe karşı bağışıklık kazanarak (ateş yeme,çok sıcak nesneleri sıkarak dokunma, ateş üzerinde yürüme, dans etme ...vb) bu ve benzeri diğer olağanüstü olayları gerçekleştirebildiklerini gözlemlemiştir. Ayrıca, bu insanların çok sert ve acı olan içkiyi sağa sola yalpalanmadan, yere yıkılmaksızın içtikleri gibi, açık gözlerine de çok rahatlıkla sürebildiklerini görmüştür.

Bunların dışında; bazı ilkel kabilelerde de, ateşe hakim olma törenleri olmamasına karşın, rahiplerin (din adamlarının, şamanların) sergiledikleri birçok olağanüstü fenomenin yanında, ateşten de etkilenmedikleri gözlemlenmiştir. Mesela; bunlardan Frank  Claments adındaki gazeteci ve hayvan yetiştiricisinin 1950 yılında Afrika’nın Güney Rodezya’sında yaşayan Shona kabilesinde tanık olduğu olayı örnekleyebiliriz: Kabilenin yaşlı üyelerinden biri, Clament’in gözleri önünde, ateşle adeta oynarcasına, alevi yüzüne ve burun deliklerine tutmuş, diliyle de alev almış odun parçasını (ki kıvılcımların yüzündeki bütün organlarına doğru uçuşmasına rağmen) etkilenmeksizin yalamıştır. En sonunda adam gösterisine son vermek için, alevle birlikte kor halindeki odunu elleriyle sıkıca tutarak söndürür. En ilginci de, adamın sakallı olması dolayısıyla kıllarında kesin yanma beklenirken, sakallarında en ufak yanma belirtisinin bulunmamasıydı. Bu enteresan durum diğer tüm ateşte yürüme olaylarında da gözlemlenmiş ve yürüyen kişilerin normal şartlarda elbiselerinin yanması, tahrip olması gerekirken en ufak yanık belirtisine dahi rastlanılmamıştır.

Benzer şekilde Hawaii’de yaşayan Kahuna yerlilerinin kendi dinsel törenlerinde de ateşe karşı güç kanıtlama gösterileri olmamasına karşın, tanrılara yaptıkları birtakım özel dualar ile hemen hemen ateş fırınlarına eşdeğer ve hatta daha da sıcak lavlar üzerinde, kendilerine hiçbir şey olmaksızın gezebilmekte oldukları, ünlü bir botanikçi paranormal olaylar araştırmacısı ve aynı zamanda Honolulu’da bulunan Psikopos Müzesi müdürlüğü de yapan Dr. William Tufts Brigham tarafından gözlemlenmiştir. Hatta Brigham da bu olayı deneyimlemek ister; fakat lavların verdiği korkunç sıcaklıktan ötürü bundan vazgeçer. Bu sırada yerlilerden biri onu arkasından itmesiyle, Brigham yere düşmemek için zarar göremeyeceği emin bir yere doğru koşmaya başlar. Bu sırada botlarından biri yanarken çorapları da alev alır. Böylece ayaklarının ve vücudunun yanmasından kıl payı kurtulur. Buna karşın beraberindeki yerliler ise, 46 m.’lik sıcak kayalar üzerinden hiçbir zarar görmeksizin geçerler. Brigham bunun dışında; Tanrısal Ruhlarla iletişim halindeki din adamlarının, yerlilerle birlikte sergiledikleri ve yazı dizimiz boyunca anlattığımız şamanlar...vs gibi diğer benzeri olağanüstü fenomenlere de (diğer birçokları gibi) şahit olmuştur.

Etkileyici bir örnek de 90’lı yılların ortasında; National Geographic ekibi dünya üzerindeki çeşitli kültürleri incelerken, Çin’de bulunan yerel bir halkın Vejetaryen olarak adlandırdıkları festivale katılarak bu tür fenomenlerin sergilendiği töreni kaydetmesidir. Aslında; bu festivaller farklı isimler altında da, çeşitli tanrılarla, ruhlarla rezonans kurarak tanrılara şükürlerini sunmak (ayine direkt katılsın ya da katılmasın) orada bulunan tüm insanlar için bereket, sağlık, barış dilemek, günahlarını affettirip ruhlarını arındırmak, daha üst ve güçlü tanrısal katlara doğru çıkarak onlarla bütünleşmek...vs. sebebiyle de gerçekleştirirler.

Genel anlamda bu olay kısaca şöyledir: Tanrısal bir hiyerarşi içeren Çin dinlerinde dokuz imparator tanrı, yeryüzünde kendilerini açığa çıkaracak medyumları seçer. Bunun yanında çeşitli alt tanrısal ruhlar da bulunmaktadır. Bu durum hiyerarşik olduğu için, güçlü tanrılar, güçlü medyumları seçerek onlarla bütünleşirler. Yine, hiyerarşi nedeniyle genç medyumlar savaşçı ruhları, yaşlı olanlar da tanrısal ruhları taşırlar. Eğer tanrılar kendilerini açığa çıkaracak medyumları bulamazlarsa o zaman bütünleşecek ve bilgeliklerini sergiletecek yeni medyumları seçmeye koyulurlar. Bu bütünleşme işlemi ise, çeşitli mantra kelimeleri, dualar, tütsüler ve uyuşturucu otlar sayesinde olmaktadır. Çünkü, bu tütsüler ve tören sırasında maruz kaldıkları birtakım fiziksel etkiler, kötü ruhları ve günahları ötelere götürdüklerinden dolayı, kendileri dışında  çevrede törene gelen insanların ruhlarını da temizlemektedir. Ayrıca, başta duman olmak üzere bu araçların Tanrılarla (ya da içlerindeki tanrısal boyutla) insan ruhları arasındaki geçişi de sağlamaktadırlar.

Böylece; transa girerek, hiyerarşik tanrısal katlara kendilerini yükseltmek için bu medyumlar (dinsel kişilikler) kendilerini çeşitli fiziksel etkileşimlere maruz bırakırlar. Bunlar ise; alevler üzerinde yürüme, kor halindeki metalleri, çeşitli nesneleri vücudunun çeşitli yerlerine dokundurma (ağızlarına, ellerine alma), baltalarla, kesici aletlerle sırtlarına vurma, kafalarına çivi, bıçak, kılıç, saplama, sivri uçlu çivili tahtalara yatma ya da keskin bıçaklardan yapılmış merdivenlerde yürüme, ağaç dallarını kızgın yağa batırıp üstlerine serpiştirtme (sürme), sırtlarına ise, kütüklere asılı zincirlerin ucunda bulunan büyükçe çengelleri batırarak  kendilerini sallandırmak suretiyle çevresinde biriken halk eşliğinde bu halleriyle tapınağa doğru yürüme. Arınmalarını sağlayan bu fenomenler, görenlerin tüylerini diken diken etmesine karşın, bu fiziksel etkileri deneyimleyenler, Tanrısal Ruhların verdiği güç sayesinde hiç acı ve ızdırap duymazlar. Günümüzde dahi tıbbi ve klasik fizik yasalarınca açıklaması mümkün olmayan (yapılamayan) ancak büyük çoğunlukla kabul edilen bu törenler, en küçük yara, delik izi, iç kanama...vs olmaksızın  sona erer. Yaralanan çok az sayıdaki insanda ise, yine normal şartların üzerinde yara izleri süratle iyileşir ve bu sırada acı hissetmeleri beklenirken en ufak ızdırap dahi duymadıkları da gözlemlenir. Burada gözlenen ilginç bir durum da, kendi yerel dilleri dışında hiç Çince bilmeyen bu kişilerin trans halindeyken ruh tanrıları sayesinde Çince konuşmaları ve transın sona ermesiyle de konuştukları dili unutmaları, yani Çince’yi konuşamaz hale gelmeleridir.

Ayın sonunda ise; çok yüksek sıcaklıktaki kor haline gelmiş ateş üzerinden yukarıda anlattığımız şekillerde yürüme işlemine geçilerek öncelikli olarak dokuz imparator tanrı, geldikleri yere gönderilirler. Daha sonra da sıra, diğer alt ruhsal tanrıların gönderilme işlemi için tapınağa gidilir. Yine bu esnada bile kişiler trans halinde olup onları (yukarıda anlattığımız olayları da gerçekleştiren) ruhsal tanrılar yönlendirir. Gönderilemeyen ruhsal tanrılar ise, daha güçlü medyumlar tarafından yine belli mantra kelimeleri ve dualarla trans halindeki kişi ya da kişilerden uzaklaştırılarak, o kişileri normal durumlarına döndürürler. Ayrıca, birtakım fallar açılarak erken ölecek olanlar da o ruhlarla akit imzalar ve o ruh da onu koruyacağına, fala bakan medyum aracılığıyla söz verir. Böylece o Ruhun ismi, medyumun üstüne yazılır. Yine bu esnada, trans halindeki bu kişi bunları hatırlayamamaktadır. Bu ruhların da tamamen ayrılmasıyla, arınma döngüsü o yıl için tamamlanmış olur. Ayrıca, yukarıda kısaca değindiğim törenlerde de benzer haller, düşünceler, yöntemler kullanılmaktadır. (Bkz. National Geographic/Culture Shock-Spirit and Gods (Ruhlar ve Tanrılar)

Bununla birlikte; ateşte yürüyen diğer tüm kültürlerde olduğu gibi, yürüme esnasında kimilerinin sırtına ya da kucağına  çocuklarını (veya ağır şeyleri) alarak, kimilerinin de ağır ağır hareket ederek yürüdükleri de gözlemlenmiş ve tüm bunlara rağmen hiçbirinde en ufak yara bere izi bulunamamıştır. Üstelik, büyük çoğunluğunda da, ısıdan dolayı vücutlarının üst kısımlarının çok sıcak olmasına karşın, aynı durumun bacaklarda olmadığı, yani soğuk olduğu ve yürüme sırasında hiçbir şey hissetmedikleri de görülmüştür.

Bazı kültürlerde ise, kor haline gelmiş büyük odun parçaları, törene başlamadan önce buna katılacak kişilerin bacaklarına, kollarına ...vs değdirilir. Eğer bu esnada en ufak bir acı hissettikleri görülürse o zaman dualar, mantra kelimeleri...vb işlemler daha da artırılarak ateşten etkilenmemeleri sağlanır.(Bu sadece ateş üzerinde yürüme değil, benzeri fenomenler için de geçerlidir.) Transa giren  güçlü inançlı kişiler (rahipler, din adamları...) ateşin üzerinden çok rahat bir biçimde geçerlerken, bu yoğunlaşmayı tam olarak yapamayanlar, tekrar tekrar deneyerek başarabilmekte, konsantrasyon sağlayamayanlar ise, bunu hiç başaramamakta, ateşe dahi yaklaşamamaktadırlar.

Olağandışı fenomenler bunlarla sınırlı değildir. Bunun dışında, ister toplu olarak, isterse de bireysel anlamda,  dinsel ayin ya da gösteri olsun fark etmez, başka birçok olağanüstü fenomenler de bulunmaktadır. Mesela; trans halinde, zehir içmelerine rağmen en ufak bir zarar görülmemekte, akrep, yılan gibi hayvanlar tarafından ısırılan (sokulan) insanlar bu zehirlerden hiç etkilenmedikleri gibi, bazıları bu zehiri damarlarından atabilmekte, insanların yaşamalarının kesinlikle mümkün olmadığı ortamlarda yani; toprak altında ya da girilmede çok zorluk çekilebilen kutu, kazan, oda,...vb içlerine girerek bu ortamlarda günlerce, haftalarca, hatta aylarca yaşayabilmekte, yine insan bünyesinin dayanamayacğı, mutlak ölümle sonuçlanacak  (-30,-40) santigrad derece gibi çok soğuk ortamlarda (bazısı çıplak vaziyette) oturmaları, durmaları, yaşamaları...vs)’na  karşın vücut ısılarını en ufak değişiklik olmaksızın koruyabilmektedirler.

Aslında burada vurgulamak istediğim, aşağı yukarı (hemen hemen) temelde, kavramsal olarak aynı olan, fakat ismen ve şeklen bazı farklılıklar gösteren bu inançlara dayalı gelenek ve görenekleri (kültürleri) anlatmak değildir. Amacım; bize göre olağanüstü görünen fenomenlerin (ki gerçektir) Örtük Düzenin hangi düzeyinden (boyutundan) açığa çıktığını ve bunun Mutlak anlamda maddeye değil, Öze dönük (bağlantılı olarak) Evrensel Sistemin belli işaretlerini, ipuçlarını şifresini ifade etmek amacıyla gayri ihtiyari olarak ortaya konan (show amaçlı değil) Mucizelerden Boyutsal anlamdaki farklılığı göstermek içindir.(Bu bireysel anlamda ortaya çıkan fenomenler için de geçerlidir.)

(Devam edecek...)

hologramk@yahoo.com
İstanbul - 11.12.2002
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail