21. Bölüm

Galler’in dışında, birçok kadın ve çocukta da benzer yetenekler görülmüş ve bunlar da belgelenmiştir. Çocuklar bu metal objeleri bükerken yetişkin bir insanın normalde yapamayacağı, imkânsız güçler uygulamışlardır. Hatta bazı örnekler daha da şaşırtıcıdır. Çünkü öyle metal nesneler bükülmüştür ki mesela on iki  yaşındaki bir çocuğun gerçekleştirdiği bu olayın laboratuarda yapılan testlerde 2.5 cm kare başına beş tona karşılık geldiği hesaplanmıştır. Bunun yanı sıra bu insanların dokunmaksızın belli bir mesafeden bu tip fenomenleri gerçekleştirebildikleri ispatlanmıştır. Mesela, bir erkek çocuğu sadece uzaktan bakarak yaklaşık 15 derecelik bir açıyla bir anahtarı büktüğü ve bunun laboratuar testleri sonucunda da 31 kg kuvvet uygulanarak yapıldığı tespit edilmiştir. Bir başka deneyde de güçlü pk yeteneği olan on altı yaşındaki bir çocuğun 18 cm uzunluğunda ve iki cm çapındaki plastik bir tüp içine konan düz bir alüminyum çubuğunu uzaktan (tüpe hiç dokunmaksızın) (S) biçiminde bükerken ondan daha küçük bir çocuk da aynı biçimdeki çubuğu (U) şeklinde yani 180 derece bükmeyi başarmıştır. Bu olaydan hileyi kaldırmak için de, deney, bilim adamlarınca özel hazırlanmış mühürlü aletler tarafından oluşturulmuştur ki, bu durum birçok bilim adamının da bu fenomenleri tamamen kabul etmesine yol açmıştır.

Buna karşın şüpheciler arasında, bu durumun el çabukluğu ile gerçekleştirilebileceği şeklinde düşünceler ortaya koyanlar da çıkmıştır. Oysa verdikleri cevap, olayın kendisinden de büyük yetenek isteyen bir iş olduğunu gerekli kılmaktadır ki, bu durum yine onların aleyhine bir sonuçtur. Aslında hiçbir deneyle aksini kanıtlayamayan bu kişilerin  iddiaları, tamamen bilimselliğin de ötesinde, fantastik kalmaktadır.

Ayrı, fakat benzer bir deneyde de silindir bir tüpün içinde aspekten yapılmış bir kartın üzerinde bulunan bir demir tel yine bir suje tarafından üçe katlanmıştır. Deney sonucunda yine diğerlerinde olduğu gibi mühürle hiç oynanmamıştır. Mühürlenmiş kutularla yapılan diğer bir çok deneylerde de aynı (benzer) sonuçlar alınmıştır.

Bununla birlikte çocuklardan biride yine çay kaşığını pk yeteneği ile spiral şekline getirirken 15 yaşındaki bir başka çocukta iki kaşığı hem eğmiş hem de birbirlerine düğümlemiştir. Kimi çocuklarda, normal şartlarda en ufak şekilde bile eğilmesi mümkün olmayan cisimleri katlamanın yanında kırabilmeyi de başarmışlardır.

Ayrı bir deneyde de çeşitli metal objelerin bulunduğu bir ortama oturtulan on üç  yaşındaki bir kız çocuğunun bu nesnelerden sadece birine yapmış olduğu 20-30 dakika konsantrasyon sonucu, sadece bu metalik nesnenin değil, diğer nesneleri de olağanüstü bir şekilde bükmüş olduğu görülmüştür.

İşin ilginç bir yanı da diğer benzerlerinde de görüldüğü gibi, metal nesnelerin eğilme durumunda aldıkları şekillerin,biçimlerin mekanik araçlarla tekrardan oluşturulmasının oldukça çok zor olmasıdır. Prof. John Taylor bu konuda şunu söylemektedir: “Metal bir yayın büküldüğü deneyin kanıt bakımından büyük değeri vardır. Çünkü esnek ve ufak bir yay elle kolayca bükülebilir. Fakat her defasında fırlayarak eski şekline döner. Bunun kalıcı bir şekilde bükülmesi gerçekten çok güçtür. Ancak bu bükülme bir suje tarafından yapılmıştır ve güvenirlik açısından böyle bir kanıtın gücü inkar edilemez.” Benzeri örnekleri daha da çoğaltabiliriz.

Bu olayların gerçekliği konusundaki en önemli bulgular; sadece nesnelerin psişik yeteneklerle etkilenmesinde değil diğer metafiziksel fenomenlerde de olduğu gibi hem bunların hilenin yok sayılabileceği yani hemen hemen sıfır (yani imkânsız) şartlar altında sık sık gözlemlenmiş hem de bunlardaki detayların hiçbir olayda hileyle başarılamamış olmasıdır. Ayrıca bu fenomenlerdeki deney şartları o kadar inandırıcıdır ki, hiçbir sihirbazın (illüzyonist) ne kadar denerse denesin, deney sonuçlarındaki bu başarıları hiçbir zaman “gerçekleştirilemeyeceği düzeyde” ortaya koymuşlardır.

Bununla birlikte; eğer evrendeki her şey, fiziko-matematik yasalarınca istatistiksel (tesadüfi) bir şekilde işliyorsa o zaman bu fenomenlerin de bu olasılıklar içerisinde gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Yani milyonda, milyarda bir gibi.Bu sefer de, bu fenomenlerin art arda her zaman dilenildiği taktirde yapılamayacağı ortaya çıkar ki gerçekte durum bunun tam aksi olarak görülür ;  mesela, ateşte yürüme, çengellere asılma, kılıç, şiş batırma...vb olağandışı olayların izlendiği festivaller dünyanın çeşitli yerlerinde yılda en az bir defa tekrarlanmak suretiyle, birçok insan tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu bireysel olarak ortaya konan fenomenlerde de kendini göstermekte ve o insanlar da rahatlıkla, istenilen yer ve zamanda bunları sergileyebilmektedir.

Bu bize, ister anlatageldiğimiz fenomenlerin isterse de evrensel (makroskobik ve mikroskobik) yasaların (ki evrensel anlamda düşündüğümüzde sonsuz yüzlü) bir zar atışının sonucunda değil, algılayalım ya da algılamayalım fark etmez, belli bir programlamaya, Bilince dayalı olarak meydana geldiğini göstermektedir. Çünkü bizim tanımladığımız yasalar hep beş duyudan yola çıkarak algılarımıza göre oluşturulan kanunlardır. Bu nedenledir ki, sistemi aşağıdan yukarı doğru hep değerlendirdiğimiz içindir ki bu yasalarda ihtimalli (olasılıklı) ifadeler kavramlar ortaya çıkmakta ve sistemi de buna göre değerlendirmekteyiz. Oysa sisteme yukarıdan aşağı doğru bakmış olsak, bu istatistiksel (tesadüfi) verilerin, geçersiz (yani bir nevi yanılgı) olduğunu ve her şeyin aslında Tek ve Bir Bütün olarak, belli bir sistem ve kurallarla birbirlerine bağlantılı olarak meydana geldiğini görürdük.

Şimdi bunu biraz daha açalım. Görünen boyutta geçerli olan yasalar determinist, yani belirlenebilir, önceden bilinebilir yasalardır ki, bizim şartlanma kalıplarımıza göre tanımlanmışlardır. Mesela bu açıdan bakarsak, bir insanın elini ateşe koyarsa mutlaka yanacağını söyleyebiliriz. Yanmaması mümkün değildir. Dolayısıyla, ateşten etkilenmeme fenomenleri açıklanamaz . Aynı olayı, kuantum yani indeterministik, belirsizlik yasalarının geçerli olduğu tesadüfçü ekole göre incelersek  bu sefer de olasılıklar içerisinde ateş eli yakabileceği gibi yakmayabilir de diyebiliriz. Yani; bu tür denemelerin, tesadüfi olarak, şans serileri içerisinde olma olasılığının çok az olduğunu, bu yüzden yanma olayının daha fazla olabileceğini söyleriz.

Gerçekte kuantum yasalarının da deneylerle işaret ettiği kuantum altı boyut açısından olaylara bakacak olursak, o zaman da, bildiğimiz yasaların aksine, birçok yasanın oluşturulabileceği bu nedenle de elin yanmama durumunun istendiği taktirde her şartta gerçekleştirilebileceği söylenecektir. Ayrıca bu boyutta belirsizliğe, tesadüfiliğe yer yoktur. Tekrar aşağıdan yukarı yerine yukarıdan aşağı doğru sisteme bakabilmiş olsaydık, ne kuantum boyutunun belirsiz, olasılıklı evreninin ne de algıladığımız deterministik dünyanın mevcut olduğunu görürdük. Yani, direkt Örtük Düzen açısından sistemi değerlendirirsek ne kuantum boyutu mevcuttur ne de bu indeterminist boyutu var gören determinist görüş diyebiliriz.

Bu yüzden evren sistemini Gizli Düzen açısından belirleyebilseydik (ki bu aynı zamanda Büyük Birleşik Alanlar Teorisidir) hem  kuantum fiziği açısından açıklayabildiğimiz, fakat yine de tam olarak oturtamadığımız  kavramlara daha oturaklı, net açıklamalar getirebilir hem de algılayamadığımız ve hep öte(ler)de kabullendiğimiz ya da tamamen reddettiğimiz metafiziksel fenomenleri,daha doğrusu,Resul ve Nebilerin bize bildirdikleri Evrensel Sistemi tabanda anlar, idrak ederek yaşantımızı ona göre düzenlerdik.

Bunun yanında; bu tür olayları şartlanmalarımızın ötesinde bir gerçeklik arz ettiği için anormal, gerçek dışı karşılayanlara, “Bugünkü baş döndürücü teknolojinin dayandığı temel olan kuantum boyutundaki gerçeklerle, astrofizikteki bulguların çok mu normal?” diye sormak gerekir. Bunlara örnek olarak; bir elektronun, fotonun...vb taneciklerin eşzamanlı olarak hem parçacık hem de dalgasal özelliğe sahip olduğunu ve bu özellikten hangisinin ortaya çıkacağını  gözlemcinin belirlemesini, yine bir taneciğin aynı anda  birçok yerde bulunmasını (belirmesini) ya da bir parçacığın çift yarıklı deneyde, taneciklerin dalgasal özellikleri dolayısıyla aynı anda her iki delikten de geçerek kendi kendisiyle girişim oluşturmasını, aralarındaki mesafe ne olursa olsun ışık hızı yasağına rağmen yine iki taneciğin eşzamanlı olarak bir birlerine bağlı bir şekilde hareket etmelerini, Planck boyutunda (sınırında) uzay ve zamanın yer değiştirmesiyle plank boyutu altında zaman, mekân olarak somut, mekânın da zaman olarak soyut olmasını, uzay-zamanın farklı boyutlarda uzanıp kısalmasını, bir nesnenin ışık hızına doğru hızlandığında aslı olan enerjiye dönüşmesiyle birlikte nesnenin var oluşunun tüm zamanlarındaki görüntülerinin iç içe geçmiş vaziyette (karmaşık olarak) tek bir Anda mevcut ve tam ışık hızında iken de maddenin sıfır boyut olarak sonsuz, ancak bu noktadaki belirsizlik ilkesi dolayısıyla çözülerek aslı olan enerji halinde sıfır kütleli olmasını, bir cm küp boş uzayda (sahte vakumda) ki enerjinin 10 üssü 67 ton olmasını (ki görünebilir evrenin kütlesi ise 10 üssü 50 tondur, gerçek vakumda ise bu sonsuzdur), evrende meydana gelen tek bir olayın farklı mesafelerde ve zamanlarda ayrı ayrı gözlemlenmesini*, sağduyumuza göre, gezegenimizin üç boyutlu düz uzayda dairesel hareket ediyormuş görünmesine karşılık, gerçekte dört boyutlu uzayda düz hareket edip üç boyutlu uzayda dairesel bir yörünge üzerinde gidiyormuş gibi görünmesini...vs...vs...vs... ‘i örnek olarak verebiliriz.

Konumuza tekrar dönersek; pk yeteneğine sahip bu kişilerin çoğunun nesneler üzerinde olduğu gibi, vücudun tüm noktaları üzerinde de etkiler oluşturabildikleri, yani şifa verebilme yetisine de sahip oldukları birçok raporla doğrulanmıştır.

Bununla birlikte; pk yeteneğini sergileyen sujelerden bazılarında ise, trans durumuna girerek bu olağanüstü olayların otomatikman gerçekleştirildiği de görülmüştür.

Nesnelere fiziksel etki uygulamayı ise, konsantrasyonla kafalarında (bilinçlerinde) tasarladıkları ve nasıl davranması gerektiği şeklindeki imgeyi (düşünceyi) devamlı akıllarından geçirerek ve bunu içlerinden tekrarlayarak gerçekleştirmektedirler. Kimileri de; etkide bulundukları nesneleri kendilerinden ayrı bir yapıda görmeksizin yani, kendisi olarak düşünmek (var saymak) suretiyle, o cisimlerin diledikleri şekilde davranmalarını sağlamaktadırlar. Bu esnada, diğer tüm fenomenlerde de olduğu gibi büyük enerji harcadıkları için yorgunluk hissinin ve derin uyku (yatıp uyuma) durumunun belirdiği de görülmüştür.

Pk sırasında gözlemlenen bir olay da; sujenin dikkâti esnasında cisimlerde herhangi bir etkileşimin varlığının görülmemesine karşın, konsantrasyonun sona ermesiyle birlikte olayın gerçekleşmesidir. Bu durum; yoğunlaşma ile biriken enerjinin bir anda serbest bırakılması (deşarj olması) sonucudur. Bu enerji deşarjı o kişide büyük bir rahatlamayı da meydana getirmektedir. Bazen de, odaklanmadan belli bir süre sonra olayın gerçekleşmemesi üzerine sujenin kızarak küfretmeye başlamasıyla da fenomenlerin oluştuğu da gözlemlenmiştir. Burada kızarak küfretme daha güçlü konsantrasyon sağlayarak enerjinin deşarjını kolaylaştırmakta ve sonucunda da istenilen şeyi oluşturmaktadır.

Gözlemlenen bir diğer ilginç bir durum da, pk sırasında o kişinin yanında bulunan kimselerden kaynaklanan olumsuz etkileşimlerdir. Yani, bu kişi ya da kişilerin varlığının, pk yı yapan kişinin enerjisi üzerinde direkt etkisinin bulunmasıdır. Bunlar, isteyerek ya da (büyük çoğunlukla)istemeyerek bunu meydana getirirler. Çünkü önyargılı ve aşırı şüpheli bir biçimde sorgulayıcı kişiler tarafından, olayın oluşumuna karşı düşünülen negatif bir düşünce, pk.’ yı sergileyen kişinin düşün-yarat sistemine olumsuz, parazit oluşturacağından fenomenin gerçekleşmesini engellemektedirler. Bunun nedeni; kuantum fiziğinin bize söylediği gibi, sistemin bizlerden ve birbirlerinden kopuk, ayrı bulunan nesnelerin oluşturduğu evreni değil, direkt bizlerin katılımıyla var saydığımız katılımcı bir evrenin var olduğunu göstermesidir. Dolayısıyla, bu durum deneylerde “Deneyci (Gözlemci) Etkisi” olarak adlandırılan etkinin varlığını doğurmaktadır ki, önceki yazılarımızda değinmiştik. Bunu göz önüne alırsak, deneyi yapan, deneyin kendisi ve izleyiciler holografik olarak gizli düzende bir boyut olarak Tek ve Bir Bütündür. Bu da, suretler boyutunda beyinler arası enerji akımı biçiminde birbirlerini etkilemeye çalışırlar. Böylece bu tür vakalar da, bu tip kişilerin ortamdan ayrılmasıyla pk.cılar yeteneklerini sergileyebilmişlerdir.

Ayrıca bunu tersten de düşünebiliriz. Mesela; ortamda pozitif etkide bulunacak bir kişinin varlığı da olayın hem rahat hem de daha güçlü bir biçimde oluşumunu sağlayabilmektedir ki bununla ilgili tespit edilmiş örnekler de bulunmaktadır. Bu nedenle; pk yeteneklerini toplum önünde sergilemeye çalışan bu yetenekli insanlar, olaya negatif yönde etkide bulunan seyircilerin meydana getirdiği parazitleri aşmak durumunda kalmaktadırlar. Bazen bu etkiler pk olayını geç yapmasına ya da istenilenin daha altındaki bir düzeyde gerçekleşmesine de neden olabilmektedirler.

Bu etki kendisini; her birimi kendi açılım ve yönlendiği istikametler, eylemler, fikirler doğrultusunda etkileyen ışınsal varlıkların neden olduğu olaylarda da kendini göstermektedir. Yani; buna benzer bir olay, uzaylılardan,Tanrı(lar)dan ya da geçmişte yaşamış üstün yetenekli kişilerin ruhlarından alınan çeşitli mesajları seçtikleri insanlar aracılığıyla çevrelerine ulaştırmaları esnasında oluşmaktadır. Böylece; bu fenomenlere neden olan ışınsal varlıklar, daha çok insana yayılım yaparak onları da kendi hükümleri altına almaktadırlar. Olmadık hayallerle, vesveselerle, düşünce-fikirlerle ve bazen de fiziksel olarak insanlara hükmetmekten çok büyük zevk alan Şeytaniyet vasıflı bu varlıkların kendi aralarında olan üstünlükleri de insanları saptırma, kandırma sayıları ile ölçülmektedir.

Bu durum, bir hadiste şöyle ifade edilmektedir. “Şeytan kendi askerlerini bölük bölük gönderir. Müteakiben onlar, insanlar aralarında fitneler koparırlar. Neticede kendi nazarında, onların en büyük rütbelisi, fitnesi en büyük olandır.” Elbette bunu boyutsal anlamda da düşünebiliriz.

Bu yüzden; onların hükmü altında olan böyle kişi ya da kişiler (topluluklar, cemaatler, tarikatlar, dernekler...vb) yine cinlerin uyarı ve baskılarıyla içlerine, beyin açılımları bu yönde olmayan şüpheci ya da işin iç yüzünü bilen kişileri almamaktadırlar. Kazayla böyle biri (ya da birileri), gruba girse de orada bulunanlar bu kişilere soru sordurtmayacakları gibi, tartışmaya da girmeyeceklerdir. Böylece cinler, kendilerini kurtarmış ve inananlarının gözünden düşmeyerek foyalarının açığa çıkmasını engellemiş olurlar. Bunun bir diğer sebebi de, pk durumunda olduğu gibi bu kişilerin varlığı, cinlerin medyumlar aracılığıyla kendi frekanslarına açık kişilere gönderdikleri enerjiye karşı parazit oluşturmalarıdır. Bu nedenle ışınsal varlıklar, onların beyinlerini kendilerine göre kabul ettikleri negatif etkilere maruz bıraktırmayarak  onları daha güçlü ve daha rahat bir şekilde kontrol ederek istekleri doğrultusunda  yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Ancak ışınsal varlıkları tahrip etmeye ve hatta yok etmeye yönelik belli duaların okunması, cinlerle hükmü altındaki  insanlar arasında var olan enerjiye karşı çok güçlü parazit oluşturacaktır. Dolayısıyla bu etkinin varlığının meydana getireceği kopukluk, bu kişi ya da kişilerde dengesiz, mantıksız sözler ile birtakım garip davranışlar ve eylemlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Ya da; bu dualar işin başında bu tür fenomenlerin gerçekleşmesine izin vermeyecektir. Bu durum, bireysel olarak ışınsal varlıkların etkisinde kalmış birimlerde de aynen oluşabilmektedir.

(Devam edecek...)

 

DİP NOT:Şu anda; yaklaşık üç milyon yıl önceki halini gördüğümüz Andromeda galaksisinin görüntüsünün bizden, diyelimki yaklaşık bir milyıon ışık yılı uzaklıktaki bir gezegende bir milyon yıl sonra görülmesi ya da şu anda o gezegenden Andromeda galaksisinin iki milyon yıl önceki halinin gözlemlenmesi gibi.

Kaynak:Ruh, İnsan, Cin-Ahmed Hulusi

 

hologramk@yahoo.com
İstanbul - 14.01.2003
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail