Galler’in
dışında, birçok kadın ve çocukta da benzer yetenekler görülmüş
ve bunlar da belgelenmiştir. Çocuklar bu metal objeleri bükerken
yetişkin bir insanın normalde yapamayacağı, imkânsız güçler
uygulamışlardır. Hatta bazı örnekler daha da şaşırtıcıdır.
Çünkü öyle metal nesneler bükülmüştür ki mesela on iki
yaşındaki bir çocuğun gerçekleştirdiği bu olayın
laboratuarda yapılan testlerde 2.5 cm kare başına beş tona
karşılık geldiği hesaplanmıştır. Bunun yanı sıra bu
insanların dokunmaksızın belli bir mesafeden bu tip
fenomenleri gerçekleştirebildikleri ispatlanmıştır. Mesela,
bir erkek çocuğu sadece uzaktan bakarak yaklaşık 15
derecelik bir açıyla bir anahtarı büktüğü ve bunun
laboratuar testleri sonucunda da 31 kg kuvvet uygulanarak yapıldığı
tespit edilmiştir. Bir başka deneyde de güçlü pk yeteneği
olan on altı yaşındaki bir çocuğun 18 cm uzunluğunda ve
iki cm çapındaki plastik bir tüp içine konan düz bir alüminyum
çubuğunu uzaktan (tüpe hiç dokunmaksızın) (S) biçiminde bükerken
ondan daha küçük bir çocuk da aynı biçimdeki çubuğu (U)
şeklinde yani 180 derece bükmeyi başarmıştır. Bu
olaydan hileyi kaldırmak için de, deney, bilim adamlarınca özel
hazırlanmış mühürlü aletler tarafından oluşturulmuştur
ki, bu durum birçok bilim adamının da bu fenomenleri tamamen
kabul etmesine yol açmıştır.
Buna
karşın şüpheciler arasında, bu durumun el çabukluğu ile
gerçekleştirilebileceği şeklinde düşünceler ortaya
koyanlar da çıkmıştır. Oysa verdikleri cevap, olayın
kendisinden de büyük yetenek isteyen bir iş olduğunu gerekli
kılmaktadır ki, bu durum yine onların aleyhine bir sonuçtur.
Aslında hiçbir deneyle
aksini kanıtlayamayan bu kişilerin
iddiaları, tamamen bilimselliğin de ötesinde,
fantastik kalmaktadır.
Ayrı,
fakat benzer bir deneyde de silindir bir tüpün içinde
aspekten yapılmış bir kartın üzerinde bulunan bir demir tel
yine bir suje tarafından üçe katlanmıştır. Deney sonucunda
yine diğerlerinde olduğu gibi mühürle hiç oynanmamıştır.
Mühürlenmiş kutularla yapılan diğer bir çok deneylerde de
aynı (benzer) sonuçlar alınmıştır.
Bununla
birlikte çocuklardan biride yine çay kaşığını pk yeteneği
ile spiral şekline getirirken 15 yaşındaki bir başka çocukta
iki kaşığı hem eğmiş hem de birbirlerine düğümlemiştir.
Kimi çocuklarda, normal şartlarda en ufak şekilde bile eğilmesi
mümkün olmayan cisimleri katlamanın yanında kırabilmeyi de
başarmışlardır.
Ayrı
bir deneyde de çeşitli metal objelerin bulunduğu bir ortama
oturtulan on üç yaşındaki
bir kız çocuğunun bu nesnelerden sadece birine yapmış olduğu
20-30 dakika konsantrasyon sonucu, sadece bu metalik nesnenin değil,
diğer nesneleri de olağanüstü bir şekilde bükmüş olduğu
görülmüştür.
İşin
ilginç bir yanı da diğer benzerlerinde de görüldüğü
gibi, metal nesnelerin eğilme durumunda aldıkları şekillerin,biçimlerin
mekanik araçlarla tekrardan oluşturulmasının oldukça çok
zor olmasıdır. Prof. John Taylor bu konuda şunu söylemektedir:
“Metal bir yayın büküldüğü deneyin kanıt bakımından büyük
değeri vardır. Çünkü esnek ve ufak bir yay elle kolayca bükülebilir.
Fakat her defasında fırlayarak eski şekline döner. Bunun kalıcı
bir şekilde bükülmesi gerçekten çok güçtür. Ancak bu bükülme
bir suje tarafından yapılmıştır ve güvenirlik açısından
böyle bir kanıtın gücü inkar edilemez.” Benzeri örnekleri
daha da çoğaltabiliriz.
Bu
olayların gerçekliği konusundaki en önemli bulgular; sadece
nesnelerin psişik yeteneklerle etkilenmesinde değil diğer
metafiziksel fenomenlerde de olduğu gibi hem bunların hilenin
yok sayılabileceği yani hemen hemen sıfır (yani imkânsız)
şartlar altında sık sık gözlemlenmiş hem de bunlardaki
detayların hiçbir olayda hileyle başarılamamış olmasıdır.
Ayrıca bu fenomenlerdeki deney şartları o kadar inandırıcıdır
ki, hiçbir sihirbazın (illüzyonist) ne kadar denerse denesin,
deney sonuçlarındaki bu başarıları hiçbir zaman “gerçekleştirilemeyeceği
düzeyde” ortaya koymuşlardır.
Bununla birlikte; eğer
evrendeki her şey, fiziko-matematik yasalarınca istatistiksel
(tesadüfi) bir şekilde işliyorsa o zaman bu fenomenlerin de
bu olasılıklar içerisinde gerçekleştiğini söyleyebiliriz.
Yani milyonda, milyarda bir gibi.Bu sefer de, bu fenomenlerin
art arda her zaman dilenildiği taktirde yapılamayacağı
ortaya çıkar ki gerçekte durum bunun tam aksi olarak görülür
; mesela, ateşte yürüme,
çengellere asılma, kılıç, şiş batırma...vb olağandışı
olayların izlendiği festivaller dünyanın çeşitli
yerlerinde yılda en az bir defa tekrarlanmak suretiyle, birçok
insan tarafından gerçekleştirilmektedir. Bu bireysel olarak
ortaya konan fenomenlerde de kendini göstermekte ve o insanlar
da rahatlıkla, istenilen yer ve zamanda bunları
sergileyebilmektedir.
Bu
bize, ister anlatageldiğimiz fenomenlerin isterse de evrensel
(makroskobik ve mikroskobik) yasaların (ki evrensel anlamda düşündüğümüzde
sonsuz yüzlü) bir zar atışının sonucunda değil, algılayalım
ya da algılamayalım fark etmez, belli bir programlamaya,
Bilince dayalı olarak meydana geldiğini göstermektedir. Çünkü
bizim tanımladığımız yasalar hep beş duyudan yola çıkarak
algılarımıza göre oluşturulan kanunlardır. Bu nedenledir
ki, sistemi aşağıdan yukarı doğru hep değerlendirdiğimiz
içindir ki bu yasalarda ihtimalli (olasılıklı) ifadeler
kavramlar ortaya çıkmakta ve sistemi de buna göre değerlendirmekteyiz.
Oysa sisteme yukarıdan aşağı doğru bakmış olsak, bu
istatistiksel (tesadüfi) verilerin, geçersiz (yani bir nevi
yanılgı) olduğunu ve her şeyin aslında Tek ve Bir Bütün
olarak, belli bir sistem ve kurallarla birbirlerine bağlantılı
olarak meydana geldiğini görürdük.
Şimdi
bunu biraz daha açalım. Görünen boyutta geçerli olan
yasalar determinist, yani belirlenebilir, önceden bilinebilir
yasalardır ki, bizim şartlanma kalıplarımıza göre tanımlanmışlardır.
Mesela bu açıdan bakarsak, bir insanın elini ateşe koyarsa
mutlaka yanacağını söyleyebiliriz. Yanmaması mümkün değildir.
Dolayısıyla, ateşten etkilenmeme fenomenleri açıklanamaz .
Aynı olayı, kuantum yani indeterministik, belirsizlik yasalarının
geçerli olduğu tesadüfçü ekole göre incelersek
bu sefer de olasılıklar içerisinde ateş eli
yakabileceği gibi yakmayabilir de diyebiliriz. Yani; bu tür
denemelerin, tesadüfi olarak, şans serileri içerisinde olma
olasılığının çok az olduğunu, bu yüzden yanma olayının
daha fazla olabileceğini söyleriz.
Gerçekte
kuantum yasalarının da deneylerle işaret ettiği kuantum altı
boyut açısından olaylara bakacak olursak, o zaman da, bildiğimiz
yasaların aksine, birçok yasanın oluşturulabileceği bu
nedenle de elin yanmama durumunun istendiği taktirde her şartta
gerçekleştirilebileceği söylenecektir. Ayrıca bu boyutta
belirsizliğe, tesadüfiliğe yer yoktur. Tekrar aşağıdan
yukarı yerine yukarıdan aşağı doğru sisteme bakabilmiş
olsaydık, ne kuantum boyutunun belirsiz, olasılıklı
evreninin ne de algıladığımız deterministik dünyanın
mevcut olduğunu görürdük. Yani, direkt Örtük Düzen açısından
sistemi değerlendirirsek ne kuantum boyutu mevcuttur ne de bu
indeterminist boyutu var gören determinist görüş
diyebiliriz.
Bu
yüzden evren sistemini Gizli Düzen açısından
belirleyebilseydik (ki bu aynı zamanda Büyük Birleşik
Alanlar Teorisidir) hem kuantum
fiziği açısından açıklayabildiğimiz, fakat yine de tam
olarak oturtamadığımız
kavramlara daha oturaklı, net açıklamalar getirebilir
hem de algılayamadığımız ve hep öte(ler)de kabullendiğimiz
ya da tamamen reddettiğimiz metafiziksel fenomenleri,daha doğrusu,Resul
ve Nebilerin bize bildirdikleri Evrensel Sistemi tabanda anlar,
idrak ederek yaşantımızı ona göre düzenlerdik.
Bunun
yanında; bu tür olayları şartlanmalarımızın ötesinde bir
gerçeklik arz ettiği için anormal, gerçek dışı karşılayanlara,
“Bugünkü baş döndürücü teknolojinin dayandığı temel
olan kuantum boyutundaki gerçeklerle, astrofizikteki bulguların
çok mu normal?” diye sormak gerekir. Bunlara örnek olarak;
bir elektronun, fotonun...vb taneciklerin eşzamanlı olarak hem
parçacık hem de dalgasal özelliğe sahip olduğunu ve bu özellikten
hangisinin ortaya çıkacağını
gözlemcinin belirlemesini, yine bir taneciğin aynı
anda birçok yerde
bulunmasını (belirmesini) ya da bir parçacığın çift yarıklı
deneyde, taneciklerin dalgasal özellikleri dolayısıyla aynı
anda her iki delikten de geçerek kendi kendisiyle girişim oluşturmasını,
aralarındaki mesafe ne olursa olsun ışık hızı yasağına
rağmen yine iki taneciğin eşzamanlı olarak bir birlerine bağlı
bir şekilde hareket etmelerini, Planck boyutunda (sınırında)
uzay ve zamanın yer değiştirmesiyle plank boyutu altında
zaman, mekân olarak somut, mekânın da zaman olarak soyut
olmasını, uzay-zamanın farklı boyutlarda uzanıp kısalmasını,
bir nesnenin ışık hızına doğru hızlandığında aslı
olan enerjiye dönüşmesiyle birlikte nesnenin var oluşunun tüm
zamanlarındaki görüntülerinin iç içe geçmiş vaziyette
(karmaşık olarak) tek bir Anda mevcut ve tam ışık hızında
iken de maddenin sıfır boyut olarak sonsuz, ancak bu noktadaki
belirsizlik ilkesi dolayısıyla çözülerek aslı olan enerji
halinde sıfır kütleli olmasını, bir cm küp boş uzayda
(sahte vakumda) ki enerjinin 10 üssü 67 ton olmasını (ki görünebilir
evrenin kütlesi ise 10 üssü 50 tondur, gerçek vakumda ise bu
sonsuzdur), evrende meydana gelen tek bir olayın farklı
mesafelerde ve zamanlarda ayrı ayrı gözlemlenmesini*, sağduyumuza
göre, gezegenimizin üç boyutlu düz uzayda dairesel hareket
ediyormuş görünmesine karşılık, gerçekte dört boyutlu
uzayda düz hareket edip üç boyutlu uzayda dairesel bir yörünge
üzerinde gidiyormuş gibi görünmesini...vs...vs...vs... ‘i
örnek olarak verebiliriz.
Konumuza
tekrar dönersek; pk yeteneğine sahip bu kişilerin çoğunun
nesneler üzerinde olduğu gibi, vücudun tüm noktaları üzerinde
de etkiler oluşturabildikleri, yani şifa verebilme yetisine de
sahip oldukları birçok raporla doğrulanmıştır.
Bununla
birlikte; pk yeteneğini sergileyen sujelerden bazılarında
ise, trans durumuna girerek bu olağanüstü olayların
otomatikman gerçekleştirildiği de görülmüştür.
Nesnelere
fiziksel etki uygulamayı ise, konsantrasyonla kafalarında
(bilinçlerinde) tasarladıkları ve nasıl davranması gerektiği
şeklindeki imgeyi (düşünceyi) devamlı akıllarından geçirerek
ve bunu içlerinden tekrarlayarak gerçekleştirmektedirler.
Kimileri de; etkide bulundukları nesneleri kendilerinden ayrı
bir yapıda görmeksizin yani, kendisi olarak düşünmek (var
saymak) suretiyle, o cisimlerin diledikleri şekilde davranmalarını
sağlamaktadırlar. Bu esnada, diğer tüm fenomenlerde de olduğu
gibi büyük enerji harcadıkları için yorgunluk hissinin ve
derin uyku (yatıp uyuma) durumunun belirdiği de görülmüştür.
Pk
sırasında gözlemlenen bir olay da; sujenin dikkâti esnasında
cisimlerde herhangi bir etkileşimin varlığının görülmemesine
karşın, konsantrasyonun sona ermesiyle birlikte olayın gerçekleşmesidir.
Bu durum; yoğunlaşma ile biriken enerjinin bir anda serbest bırakılması
(deşarj olması) sonucudur. Bu enerji deşarjı o kişide büyük
bir rahatlamayı da meydana getirmektedir. Bazen de,
odaklanmadan belli bir süre sonra olayın gerçekleşmemesi üzerine
sujenin kızarak küfretmeye başlamasıyla da fenomenlerin oluştuğu
da gözlemlenmiştir. Burada kızarak küfretme daha güçlü
konsantrasyon sağlayarak enerjinin deşarjını kolaylaştırmakta
ve sonucunda da istenilen şeyi oluşturmaktadır.
Gözlemlenen
bir diğer ilginç bir durum da, pk sırasında o kişinin yanında
bulunan kimselerden kaynaklanan olumsuz etkileşimlerdir. Yani,
bu kişi ya da kişilerin varlığının, pk yı yapan kişinin
enerjisi üzerinde direkt etkisinin bulunmasıdır. Bunlar,
isteyerek ya da (büyük çoğunlukla)istemeyerek bunu meydana
getirirler. Çünkü önyargılı ve aşırı şüpheli bir biçimde
sorgulayıcı kişiler tarafından, olayın oluşumuna karşı düşünülen
negatif bir düşünce, pk.’ yı sergileyen kişinin düşün-yarat
sistemine olumsuz, parazit oluşturacağından fenomenin gerçekleşmesini
engellemektedirler. Bunun nedeni; kuantum fiziğinin bize söylediği
gibi, sistemin bizlerden ve birbirlerinden kopuk, ayrı bulunan
nesnelerin oluşturduğu evreni değil, direkt bizlerin katılımıyla
var saydığımız katılımcı
bir evrenin var olduğunu göstermesidir. Dolayısıyla, bu
durum deneylerde “Deneyci
(Gözlemci) Etkisi” olarak adlandırılan etkinin varlığını
doğurmaktadır ki, önceki yazılarımızda değinmiştik. Bunu
göz önüne alırsak, deneyi
yapan, deneyin kendisi ve izleyiciler holografik olarak gizli düzende
bir boyut olarak Tek ve Bir Bütündür. Bu da, suretler
boyutunda beyinler arası enerji akımı biçiminde birbirlerini
etkilemeye çalışırlar. Böylece bu tür vakalar da, bu tip
kişilerin ortamdan ayrılmasıyla pk.cılar yeteneklerini
sergileyebilmişlerdir.
Ayrıca
bunu tersten de düşünebiliriz. Mesela; ortamda pozitif etkide
bulunacak bir kişinin varlığı da olayın hem rahat hem de
daha güçlü bir biçimde oluşumunu sağlayabilmektedir ki
bununla ilgili tespit edilmiş örnekler de bulunmaktadır. Bu
nedenle; pk yeteneklerini toplum önünde sergilemeye çalışan
bu yetenekli insanlar, olaya negatif yönde etkide bulunan
seyircilerin meydana getirdiği parazitleri aşmak durumunda
kalmaktadırlar. Bazen bu etkiler pk olayını geç yapmasına
ya da istenilenin daha altındaki bir düzeyde gerçekleşmesine
de neden olabilmektedirler.
Bu
etki kendisini; her birimi kendi açılım ve yönlendiği
istikametler, eylemler, fikirler doğrultusunda etkileyen ışınsal
varlıkların neden olduğu olaylarda da kendini göstermektedir.
Yani; buna benzer bir olay, uzaylılardan,Tanrı(lar)dan ya da
geçmişte yaşamış üstün yetenekli kişilerin ruhlarından
alınan çeşitli mesajları seçtikleri insanlar aracılığıyla
çevrelerine ulaştırmaları esnasında oluşmaktadır. Böylece;
bu fenomenlere neden olan ışınsal varlıklar, daha çok
insana yayılım yaparak onları da kendi hükümleri altına
almaktadırlar. Olmadık hayallerle, vesveselerle, düşünce-fikirlerle
ve bazen de fiziksel olarak insanlara hükmetmekten çok büyük
zevk alan Şeytaniyet vasıflı bu varlıkların kendi aralarında
olan üstünlükleri de insanları saptırma, kandırma sayıları
ile ölçülmektedir.
Bu
durum, bir hadiste şöyle ifade edilmektedir. “Şeytan kendi
askerlerini bölük bölük gönderir. Müteakiben onlar,
insanlar aralarında fitneler koparırlar. Neticede kendi nazarında,
onların en büyük rütbelisi, fitnesi en büyük olandır.”
Elbette bunu boyutsal anlamda da düşünebiliriz.
Bu
yüzden; onların hükmü altında olan böyle kişi ya da kişiler
(topluluklar, cemaatler, tarikatlar, dernekler...vb) yine
cinlerin uyarı ve baskılarıyla içlerine, beyin açılımları
bu yönde olmayan şüpheci ya da işin iç yüzünü bilen kişileri
almamaktadırlar. Kazayla böyle biri (ya da birileri), gruba
girse de orada bulunanlar bu kişilere soru sordurtmayacakları
gibi, tartışmaya da girmeyeceklerdir. Böylece cinler,
kendilerini kurtarmış ve inananlarının gözünden düşmeyerek
foyalarının açığa çıkmasını engellemiş olurlar. Bunun
bir diğer sebebi de, pk durumunda olduğu gibi bu kişilerin
varlığı, cinlerin medyumlar aracılığıyla kendi frekanslarına
açık kişilere gönderdikleri enerjiye karşı parazit oluşturmalarıdır.
Bu nedenle ışınsal varlıklar, onların beyinlerini
kendilerine göre kabul ettikleri negatif etkilere maruz bıraktırmayarak
onları daha güçlü ve daha rahat bir şekilde kontrol
ederek istekleri doğrultusunda
yönlendirmeye çalışmaktadırlar. Ancak ışınsal
varlıkları tahrip etmeye ve hatta yok etmeye yönelik belli
duaların okunması, cinlerle hükmü altındaki
insanlar arasında var olan enerjiye karşı çok güçlü
parazit oluşturacaktır. Dolayısıyla bu etkinin varlığının
meydana getireceği kopukluk, bu kişi ya da kişilerde
dengesiz, mantıksız sözler ile birtakım garip davranışlar
ve eylemlerin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Ya da; bu
dualar işin başında bu tür fenomenlerin gerçekleşmesine
izin vermeyecektir. Bu durum, bireysel olarak ışınsal varlıkların
etkisinde kalmış birimlerde de aynen oluşabilmektedir.
(Devam
edecek...)
DİP
NOT:Şu anda; yaklaşık üç milyon yıl önceki halini gördüğümüz
Andromeda galaksisinin görüntüsünün bizden, diyelimki yaklaşık
bir milyıon ışık yılı uzaklıktaki bir gezegende bir
milyon yıl sonra görülmesi ya da şu anda o gezegenden
Andromeda galaksisinin iki milyon yıl önceki halinin gözlemlenmesi
gibi.
Kaynak:Ruh,
İnsan, Cin-Ahmed Hulusi
hologramk@yahoo.com
İstanbul
- 14.01.2003
http://sufizmveinsan.com
|