3. Bölüm

Nasıl insanın 120. günde ruhunun hologramdaki projekte açısından değerlendirilmemesi ve bunun tabii sonucu olarak mikrodalga varlıkların beyni etkilemesi, Aura ile karıştırılmasına sebep oluyorsa, aynı etkiler Beden Dışı Deneyimler (BDD) ile Ölüme yakın Deneyimleri (ÖYD) ve buna dayalı diğer metafiziksel yanılgıları da meydana getirmektedir.

Şimdi bunu biraz daha irdelemeye çalışalım. Bildiğimiz gibi, Holografik modelde bir cisim evrende hiçbir yer kaplamaz, yani bir yere sahip değildir. Rölativite teorisinde mekân ve zamanın bir bütün olup ayrı ayrı anlamlar ifade etmemesi dolayısıyla, zaman da söz konusu değildir.Yani görüntü gibi, zaman da bir yanılsamadır. Ünlü Astrofizikçi Fred Hoyle, bu konuda: “Var olan, var olmuş ve var olacak her şey, bu var oluşun bütün zamanlarında yaşar. Çünkü bize bir tarih hissi veren, zamanın geçtiği hissini veren, kendi bilincimizdir. Bu da bir yanılsamadır” demektedir.

Tıpkı bir Hologram plakasındaki görüntünün belli bir yere sahip olmaması gibi. Yani elinizi, plakanın oluşturduğu görüntüye (ki bu su dolu bir bardak olsun) uzattığınızda, eliniz umduğunu bulamayıp resmin içinden kayıp gidecektir. Eğer “bu görüntü plakadaki girişim desenidir” diyorsanız, o zaman da bu görüntüyü oluşturan desenin yerini plakada bulamayacaksınız demektir. Çünkü buna ait olan girişim deseni, bir sınırı olmaksızın plakanın tamamında aynen mevcut bulunacaktır. Dolayısıyla, görüntünün yerini plakada tesbit edemeyeceksiniz.

Bu duruma aynı zamanda Mekânsızlık da denilmektedir. Dalga boylarının bir görünüp bir yok olması veya belli bir sırada ard arda görülmesi zaman dediğimiz kavramı doğurur ki, Tek olan bu  plakadaki bilgiler için zaman ve mekân söz konusu değildir.

Burada şöyle bir soru sorulabilir: “Mademki bir görüntü plakanın her yerinde, o halde ezelden-ebede tüm bilgiler bu plakanın neresindedir?” Cevabı, yine aynı plakadaki daha yüksek, ya da daha alçak frekanslı girişim desenleri olarak mevcut olmasıdır ki, bu aynı zamanda boyutsal dediğimiz kavramı meydana getirir ve bu noktada, tıpkı görüntü ve onu var gösteren girişim dalgaları gibi, şuur, enerji, madde ve tüm boyutsal katmanlar aynı girişimlerin farklı dalga boyları olarak yine aynı şekilde tüm plaka yüzeyinde bulunur. Bu bize aynı zamanda sonsuzluğu ve mekânsızlıkla birlikte sınırsızlık kavramını da açıklar. Bu bakış açısıyla, şuur dediğimiz şey beyinlerimizin içinde düşünülse de, aslında baktığımız her yerde, yani  bir masada, sandalyede, evin tavanında, denizlerde veya yıldızlarda galaksilerde...vb)’ dır.

Dolayısıyla, tüm bilimsel gerçekleri buna dayalı olarak ifade etmemiz zorunlu olduğu gibi, yine aynı sistemi daha derin ve daha kapsamlı olarak açıklayan Din adı altındaki evrensel sistemi de aynı açıdan değerlendirmemiz gerekmektedir. Yani, Allah, Ruh, Melek, Kitap, Resul, Adem, Şeytan...vb) kavramları... O zaman anlaşılır ki, ne ötelerde bir Allah ve melekleri ile Cennet ve Cehennem, ne de bir yerlerden bir yere inen vahiy, kitap ve bunu açıklayan Resul. (Bu kavramlar yok anlamı değil, beş duyuya göre sahip olduğumuz gerçekler açısından yoktur anlamı kastedilmektedir.) Ancak ayırt edilmesi zor yanılgıları da göz önünde bulundurmak şartıyla... Çünkü, mistikler gibi, B.D.D.’ciler de bu deneyimleri sırasında girdikleri alanın tamamıyla titreşimlerden oluşmuş dalgasal  ve holografijk özellik gösterdiğini (biz buna Pribram frekansal alanı  diyoruz) ve bu esnada madde kaydından kurtulmanın getirdiği Özgürlük hissiyle beraber, evrensel farkındalığı yani Tekliği yaşadıkları ve her şeyin her şeyle aynı ve hatta bunu algılayanın da aynı şeyin ta kendisi olduğunu, bununla birlikte de tüm zamanları an içinde değerlendirdiklerini(ancak bir bütün olarak algılamasına karşılık detaylar tam olarak görülmediğinide ) belirtmektedirler.

Bu konu Şeyhül Ekber ismiyle de anılan Ünlü İslam Mistiği M. İbnül Arabi’nin  Mirat’ül İrfan adlı eserinde daha da net bir biçimde ifade edilmiştir (ki asıl olan da budur.): “O’nun Peygamberi O’dur, yani Kendisi, Onun Risaleti O’ dur...Yani Elçisi O dur.Yani, Kendisi. Keza Kelamı da O dur, yani Kendisi. O bir Elçi gönderdi; Kendisinden; Kendisiyle,Kendisine .Ne sebep, ne vasıta. Bunlar yok Çıkar bunları aklından. Elçiyi gönderen. Elçinin getirdikleri, Elçinin  Kendisi ve Elçinin geldiği Kimse. Bunların Hepsi Aynı Varlıktır, TEK Şeydir. Aralarında hiçbir fark, değişiklik ve ayrılık yoktur.Onun gayrı için bir vücud düşünülemez.Hatta yokluğu da; yani Fenası da. Hatta, ne ismi, ne de müsemması düşünülebilir. Sakın ha, çok sakın. Bu manâları inkâra kalkmayasın, sonra yanarsın. Çünkü delilimiz kesindir; sağlamdır. Çünkü Resulullah şöyle buyurdu: “Bir kimse ki Nefsini bildi, gerçekten Rabb’ını bilen O oldu” ve Resulullah yine şöyle buyurdu: “Rabbımı, Rabbımla bildim.”

Bu, aynı zamanda Mistiklerin bedensiz, farklı gerçeklik boyutlarına yaptıkları yolculukları da açıklar ki,OBE ve ÖYD, bu gerçekliğin çarpıtılarak mikrodalga varlıklar tarafından oluşturulmuş fenomenlerden başka bir şey değildir.

Bunlara iki örnek verirsek, Ruhçuluk anlayışına göre, Hz İsa’nın havarilerinden Luka’nın, Kutsal Ruh’un üzerlerine indiğinde, Havarilerin tepelerinde belirdiğini söylediği “Pentecost Alevi” auranın katmanlarından yoğunlaşarak insan tepe şakrasında belirmesi ve oradan da insan beyninde açığa çıkması şeklinde oluştuğu belirtilen durum aslında Hologramdaki Projecte açısından değerlendirildiğinde, Kutsal Ruh’a ait bilgi ve Enerjinin kendi özünden yoğunlaşmak suretiyle direkt beyinde açığa çıkıp buradan da auraya yansımasıyla bu alevin tepe şakrasında güçlü olarak görülmesi şeklindedir.

Benzer bir yanılgı da şuurun beyinde olmayıp maddesel yapımızın etrafında bulunan ışınsal beden içine nüfuz eden plazmik bir holografik enerji alanının içinde imiş gibi kendini göstermesidir.

Ayrıca, yukarıda anlattığımız sistem gereğince, mistiklerin enfüslerinde bulup değerlendirdiklerini afakta suret olarak görüp bilgi alış verişinde bulundukları Melekler, genelde ÖYD deneyimleri başta olmak üzere, BDD sırasında da sıradan insanların meleklerle karşılaşıp konuşması, bilgi alışverişinde bulunması şeklinde kendini göstererek yanılgılar meydana getirmektedir.Bunun Mistikler tarafından gerçeğini yine M. İbn’ül Arabi’nin At-Tanazzulatu’l-Mavsılliyye’s adlı eserinde dile getirdiği şu ifadede görebiliriz: “Ruhu’l-Emin kalbime inince terkibim dağılıyor, bana zan, tahmin ve şüpheden uzak bilgiler veriyor.” Ancak şunu da belirtmek gerekir ki, Arabi, burada inen meleğin Peygamber’e inen Cebrail olmayıp sadece bir melek olduğunu, bütün melekler emin olduğu için kendisine gelen meleğe Ruhu’l-Emin dediğini ve asla Peygamberlik iddiasında bulunmadığını söylemektedir. (Bkz Muhyiddin Arabi- Sufizm Ve İnsan/tasavvuf)

Şimdi bu konuyu biraz daha açalım. Bildiğimiz gibi, evrende üç tür varlık mevcuttur. Bunlardan birincisi, maddesel boyutta yer alan organik yapılı canlılar,

ikincisi, Cin ismiyle anılan mikrodalga türü varlıklardır ki,bunlar da iki türe ayrılırlar: Birincisi, yazılarımız boyunca değindiğimiz tür, ikincisi ise, gezegen, güneş ve yıldızların ikizlerinde yer alan Elektromanyetik yapılı türdür.

Üçüncüsü de, salt bilinç boyutunda, şuursal bir yaşam halinde yaşayan türdür.

Mistikler, beyinleri vasıtasıyla yaydıkları radar dalgalarının ikiz boyutlarında, yani paralel evrenlerden yansıyıp tekrar beyin tarafından değerlendirilmesi sonucu astral seyahat olarak adlandırılan ve bu boyutlardaki varlıklarla görüşüp bilgi alışverişinde bulunmalarına karşın, aynı sistemin terkipsel (sıradan) bir beyin tarafından değerlendirilmesi nedeniyle de aynı tür varlıklarla değil, mikrodalga birinci tür canlılarla karşılaşılması ve bunun Astral Seyahat ile karıştırılması, BDD ve ÖYD fenomenlerin oluşmasını sağlamaktadır. Burada önemli bir nokta, yayınlanan radar dalgaları ile ikiz boyutların holografik yapıda olmasıdır.

Bu sistem aynı zamanda Ruhçulukta  Dejavu denen olaya da açıklık getirmektedir. Yani, kişinin hiç gitmediği ve görmediği yerleri sanki daha önceden oradaymış hissi ile bilmesi, hatırlaması  (ki reenkarnasyon için dayanaklardan biri de budur) olayıdır ki, aslında bu rüyada daha önceden görüp de daha sonra unutması şeklinde açığa çıkar.Yani, Beyin gerçekte her an radar türü dalgaları göndermekte ve yansıyarak paralel evrenlerden gelen bilgileri değerlendirmektedir. Ancak, gündüz beş duyunun oluşturduğu maddesel algılama ve güneş ışınlarının neden olduğu parazitlenme, gelen Radar dalgalarının net olarak değerlendirilmesini engeller ve biz çoğunlukla bunun farkında bile olmayız. Buna karşın, geceleri güneş etkisinin minumum seviyeye (ki beyinde oluşturduğu parazitin aynı şekilde azalması ve bunun sonucu olarak da beynin Ruha yükleme işleminin maksimum seviyeye çıkması nedeniyle, mistik kaynaklarda gece ibadeti şiddetle önerilmiştir) inmesi ve uyku sırasında Korteksin devreden çıkıp zaman ve mekân kaydının olmadığı şuuraltına inmesiyle gelen dalgaları çok net değerlendirmeye başlar (bunlar ya meleki ya da cinni tesirlerdir). Bu değerlendirmeler kişiye yatay genişleme gibi, dikey genişleme de sağlayabilir. Çünkü yukarıda da değindiğimiz hologram plakasında tüm zamanın tek bir anda mevcut olması dolayısıyla dikey yükselme ile geçmişe ve geleceğe ait boyutları da görebilir, algılayabilir ve bununla ilgili derinlikler arttıkça, radar dalgalarının yansıdığı boyutların titreşim frekansları da artar ki, mistiklerde bu daha belirgin hale gelir. Eğer bu durum geleceğe dönük ise, kehanet, geçmişe dönük olarak gerçekleşmişse de beş duyu sahiplerince reenkarnasyonun varlığına delil olarak görülür ve ancak gördükleri biçimde de kendilerince  deneyimlenir.

Şimdi de kaydedilen OBE ve ÖYD olaylarının özelliklerini sırasıyla gördükten sonra, neden sıradan insanların, mistikler gibi bunları deneyimleyemeyeceklerini görmeye çalışalım:

BDD olgusu tarihte ünlü kişiliklerde de görülmüştür. Bunlardan birkaçı, ünlü Biyolog Aldous Huxley, Alman şairi Goethe, D.H Lawrance, ünlü  İsveçli oyun yazarı August Strindberg ve  yazar Jack London’dur. Ayrıca bu fenomen hemen hemen her uygarlıkta bilinmekte olup Antropolog Erika Bourguignon’un da dünyadaki 488 kültürün yaklaşık % 89’ unda yani 437’sinde BDD’ ye ait bilginin bulunduğunu ortaya koymuştur. Araştırmalar bununla da sınırlı değil, bunlardan Aberdeen Üniversitesi coğrafyacılarından Dr. Robert Crookall,  bu konuda dokuz ciltlik veri toplamış, Oxfort’ta bulunan Psikofizik Enstitüsünün  direktörü olan Celia Green’in, Southampton ve Oxfort Üniversitesinde, Dr Harvey Irvin’in ise Avustralya’daki New England Üniversitesinde yaptıkları araştırmaların toplam ortalama sonucuna göre, her beş kişiden birinin BDD yaşadığı, başka araştırmalarda ise, yine bu sayıya yakın, yani her on kişiden birinin BDD deneyimlediği ortaya konmuştur.

BDD olayları, genellikle kendiliğinden  uyku,  meditasyon, anestezi, hastalık ve travmatik acılar sırasında meydana gelir.Bazıları ise bu fenomeni kontrol edebilmekte, kendi istek ve iradeleriyle her yerde bunu gerçekleştirebilmektedirler. BDD sırasında birim çok esnek ve her duruma, şekle girebilen bir bedene sahiptir ki, bu beden genelde madde bedeninin tam bir kopyasıdır.Ancak yine bu bedenin esnekliği dolayısıyla, o birimin şartlanmaları ve inançları doğrultusunda görüntü verebilmektedir.Bununla ilgili bir fenomen, Matematikçi J.H.M. Whiteman’a aittir, kendisi  kaleme aldığı Mistik yaşam adlı eserde, ayda yaklaşık iki üç kez BDD yaşadığını ve o güne kadar yaklaşık iki bin defa bunu gerçekleştirdiğini belirtmektedir. Bu deneyimler esnasında bazen kendisini kadın olarak gördüğü gibi, çocuk kılığına da bürünebilmektedir. Bu aynı zamanda, insanların maddeye olan bağımlılıklarının o boyutlarda da kendini gösterdiğini ve bunun da BDD sırasındaki bazı fenomenlerde mesela, bedenleri çıplak iken orada bulunanlardan dolayı utanma duygusu ile hemen elbise oluşturarak kendilerini gizleme ihtiyacı duymalarında açığa çıkmaktadır. (Halbuki o boyutta bu tür değer yargıları yoktur.)Yalnız,  bu giysi o kadar ince ve detaylı oluşturulur ki, desenleri en ince ayrıntısına kadar oluşturulabildiği gibi, aynı şey beden oluşturma işleminde de kendini gösterir. Öyle ki, bu bedene ait olan tüm organlar, damarlar en ince detayına kadar oluşturulur.Gerçekte bedene gereksinim olmamasına rağmen.

BDD’ciler, bedenden ayrılmalarıyla birlikte kendilerini tavandan yani yukarıdan seyredebilmekte, orada olanları görebildikleri gibi, konuşulanları da aynen işitebilmektedirler. Dalgasal, bulutumsu bir bedene sahip olduklarından Katı nesneler arasından geçebilmekte, havada uçarak istedikleri yerlere gidebilmektedirler.Bunun için gidecekleri yeri düşünmeleri yeterlidir.Bununla birlikte, bu deneyimi iki ya da daha fazla gerçekleştiren birimler bir birlerini görebildikleri gibi, beraber aynı deneyimleri gerçekleştirebilmektedirler. BDD sırasında gözlemlediklerini yani, nesneler, nesnelerin renkleri ve biçimlerini gerçekte gördükleri gibi tanımlayabilmektedirler ki, bunlar yapılan araştırmalarla doğrulanmıştır.

Bununla ilgili bir laboratuvar deneyinde, parapsikolog Charles Tart, bir BDD‘cinin  kağıda yazılan beş rakamlı bir sayıyı ancak havada yüzer durumda iken görebileceği şekilde ayarlamış ve kadın bunu tam olarak tanımlayabilmiştir.New York’taki Amerikan Psişik araştırmalar derneği tarafından yönetilen çalışmalarda  Karl Osis ile Psikolog Janet Lee Mitchell da BDD ile ilgili birçok kişiyi kaydetmiş  ve bunlardan bir kısmıyla yaptıkları deneylerde mesela, bir masa üzerine yerleştirilmiş nesneleri, tavana çok yaklaştırılmış bir şekilde bulunan raftaki geometrik desenleri ve ancak bu deneyim ile bilinebilecek şekilde dizayn edilmiş test nesnelerini tam olarak tanımlayabilmişlerdi. Kaliforniya’daki Durkam Psişik Araştırmalar Vakfı yöneticisi olan Dr Robert Morris de bir BDD’cinin bu olayı deneyimlediğinde tam bu sırada yanında bulunan ve hırıltılar çıkaran bir kedinin bir şeylerden etkilendiği gözlemlenmiştir ki, insanların göremeyip hayvanların bir şeyler gördüğü ya da sanki orada biri varmışçasına tepkide bulunmaları ile ilgili birçok araştırma mevcuttur.

Gerçekte bedenden ayrılmamasına rağmen, gezme sanısı ile hayvanlarda ve insanlarda nasıl bir görüntü meydana getirilebilir? Bunun sistemi ise,BDD deneyimi yapan birimin radar dalgalarını yanlış değerlendirmesindeki yanılgıyı, tekrar aynı tür beyin dalgalarıyla o birimlere,canlılara yansıtması ve onların da kendi veri tabanlarına göre değerlendirmesi ile oluşur.

BDD sırasında görülen nesneler, eksik olarak algılanacağı gibi, fazladan da eklenebilmekte, nesnelerin renkleri değişik olarak algılanabilmektedir.Bunun nedeni de, şuurun kendi veri tabanına göre frekansları değerlendirmesidir ki, hologram prensibinin dıştan içe algılatma sisteminin dayandığı bu gerçeklik, anlatılan yanılgı ile kendini böyle göstermektedir.

Ayrıca bu ikiz bedene geçtiklerinde, kafalarını döndürmeden etrafındaki 360 derecede olan tüm nesneleri algılayabilmektedirler.Fakat bu, ilk deneyimlerde tam olarak gerçekleşmemektedir. Bunun nedeni de BDD’ciler tarafından görme eyleminin gözle şartlanmış olması ve bu deneyimin başlarında bu alışkanlıkların devam etmesidir.

BDD sırasında frekansal alanlar, bulunduğu boyut itibariyle zaman ve mekâna dönüştürdüğü gibi,eğer daha süptil alanlara inilirse geleceğe (ve geçmişe) ait olan dalga boylarını da üç boyutlu gerçek hologramlara dönüştürerek deneyimlenebilir ki,  buna biraz önce değinmiş idik.

Bununla ilgili ilginç bir örnek de şöyle: Yine Karl Osis ve Psikolog Janet Lee Mitchell  BDD yeteneğine sahip olan Dr. Alex Tanaus’tan bir masa üzerinde tanımlanmış olan nesneleri betimlemesini  istediklerinde, Tanaous’un birkaç gün sonraki test nesnelerini tanımladığı ortaya çıkmıştır.

Ayrıca, geleceği görme vizyonlarında, karanlık tünellerden geçerek ışıklı bölgeye geçilmesine benzemeyen, ancak direkt olarak gelecekteki o anı üç boyutlu holografik olarak seyredip daha sonra normal yaşamda o anı yaşadığında bu olayı hatırlamasıyla sanki onu izleyen biri, enerjinin var olduğunu hissetmekte yani, eşzamanlılığı yaşamaktadır. Ancak bunlara vereceğimiz cevap daha önce verdiklerimizden farklı değildir. (Bkz.Ahmed Hulusi-Sistemin Seslenişi / Batın Nerede; Ruh,İnsan,Cin; Hz Muhammed Neyi Okudu, Ahmed Fevzi Yüksel- Altı yüz soruda İslam Ve Tasavvuf, Hayrettin Zor-Çok Yönleriyle Rüya, Michael Talbot- Holografik Evren)

<Devam Edecek>

İstanbul - 20.06.2001
http://sufizmveinsan.com

Not:
Metafiziksel Yanılgılar II’ bahsettiğimiz cinlerin verdiği görüntü ile ilgili olarak,Brezilya’nın en yüksek trajlı gazetelerinden biri olan “O’cruzeiro” da on dört sayfalık bir röportajda aynı ülkenin Uberaba kentindeki hükümet doktoru da dahil, on dokuz kişilik doktor heyeti önünde yapıalan spiritizma celsesinde bir Cin maddeleşerek eline verilen bir kitabı okurken fotoğraflanmış ve röportajla birlikte yayımlanmıştır
.

 


Üst Ana sayfa e-mail