Nasıl
insanın 120. günde ruhunun hologramdaki projekte açısından
değerlendirilmemesi ve bunun tabii sonucu olarak mikrodalga
varlıkların beyni etkilemesi, Aura ile karıştırılmasına
sebep oluyorsa, aynı etkiler Beden Dışı Deneyimler (BDD) ile
Ölüme yakın Deneyimleri (ÖYD) ve buna dayalı diğer
metafiziksel yanılgıları da meydana getirmektedir.
Şimdi
bunu biraz daha irdelemeye çalışalım. Bildiğimiz gibi, Holografik
modelde bir cisim evrende hiçbir yer kaplamaz, yani bir yere
sahip değildir. Rölativite teorisinde mekân
ve zamanın bir bütün olup ayrı ayrı anlamlar ifade etmemesi
dolayısıyla, zaman da söz konusu değildir.Yani görüntü
gibi, zaman da bir yanılsamadır. Ünlü Astrofizikçi Fred
Hoyle, bu konuda: “Var
olan, var olmuş ve var olacak her şey, bu var oluşun bütün
zamanlarında yaşar. Çünkü bize bir tarih hissi veren, zamanın
geçtiği hissini veren, kendi bilincimizdir. Bu da bir yanılsamadır”
demektedir.
Tıpkı
bir Hologram plakasındaki görüntünün belli bir yere sahip
olmaması gibi. Yani elinizi, plakanın oluşturduğu görüntüye
(ki bu su dolu bir bardak olsun) uzattığınızda, eliniz umduğunu
bulamayıp resmin içinden kayıp gidecektir. Eğer “bu görüntü
plakadaki girişim desenidir” diyorsanız, o zaman da bu görüntüyü
oluşturan desenin yerini plakada bulamayacaksınız demektir.
Çünkü buna ait olan girişim deseni, bir sınırı olmaksızın
plakanın tamamında aynen mevcut bulunacaktır. Dolayısıyla,
görüntünün yerini plakada tesbit edemeyeceksiniz.
Bu
duruma aynı zamanda Mekânsızlık
da denilmektedir. Dalga boylarının bir görünüp bir yok
olması veya belli bir sırada ard arda görülmesi zaman dediğimiz
kavramı doğurur ki, Tek olan bu plakadaki bilgiler için zaman ve mekân söz konusu değildir.
Burada
şöyle bir soru sorulabilir: “Mademki bir görüntü plakanın
her yerinde, o halde ezelden-ebede tüm bilgiler bu plakanın
neresindedir?” Cevabı, yine aynı plakadaki daha yüksek, ya
da daha alçak frekanslı girişim desenleri olarak mevcut olmasıdır
ki, bu aynı zamanda boyutsal dediğimiz kavramı meydana
getirir ve bu noktada, tıpkı görüntü ve onu var gösteren
girişim dalgaları gibi, şuur, enerji, madde ve tüm boyutsal
katmanlar aynı girişimlerin farklı dalga boyları olarak yine
aynı şekilde tüm plaka yüzeyinde bulunur. Bu bize aynı
zamanda sonsuzluğu ve mekânsızlıkla birlikte sınırsızlık
kavramını da açıklar. Bu bakış açısıyla, şuur
dediğimiz şey beyinlerimizin içinde düşünülse de, aslında
baktığımız her yerde, yani
bir masada, sandalyede, evin tavanında, denizlerde veya
yıldızlarda galaksilerde...vb)’ dır.
Dolayısıyla,
tüm bilimsel gerçekleri buna dayalı olarak ifade etmemiz
zorunlu olduğu gibi, yine aynı sistemi daha derin ve daha
kapsamlı olarak açıklayan Din adı altındaki evrensel
sistemi de aynı açıdan değerlendirmemiz gerekmektedir. Yani,
Allah, Ruh, Melek, Kitap, Resul, Adem, Şeytan...vb) kavramları...
O zaman anlaşılır ki, ne ötelerde bir Allah ve melekleri ile
Cennet ve Cehennem, ne de bir yerlerden bir yere inen vahiy,
kitap ve bunu açıklayan Resul. (Bu kavramlar yok anlamı değil,
beş duyuya göre sahip olduğumuz gerçekler açısından
yoktur anlamı kastedilmektedir.) Ancak ayırt edilmesi zor yanılgıları
da göz önünde bulundurmak şartıyla... Çünkü, mistikler
gibi, B.D.D.’ciler de bu deneyimleri sırasında girdikleri
alanın tamamıyla titreşimlerden oluşmuş dalgasal
ve holografijk özellik gösterdiğini (biz buna Pribram
frekansal alanı diyoruz)
ve bu esnada madde kaydından kurtulmanın getirdiği Özgürlük
hissiyle beraber, evrensel farkındalığı yani Tekliği
yaşadıkları ve her şeyin her şeyle aynı ve hatta bunu algılayanın
da aynı şeyin ta kendisi olduğunu, bununla birlikte de tüm
zamanları an içinde değerlendirdiklerini(ancak bir bütün
olarak algılamasına karşılık detaylar tam olarak görülmediğinide
) belirtmektedirler.
Bu
konu Şeyhül Ekber ismiyle de anılan Ünlü İslam Mistiği M.
İbnül Arabi’nin Mirat’ül
İrfan adlı eserinde daha da net bir biçimde ifade edilmiştir
(ki asıl olan da budur.): “O’nun Peygamberi O’dur, yani
Kendisi, Onun Risaleti O’ dur...Yani Elçisi O dur.Yani,
Kendisi. Keza Kelamı da O dur, yani Kendisi. O bir Elçi gönderdi;
Kendisinden; Kendisiyle,Kendisine .Ne sebep, ne vasıta. Bunlar
yok Çıkar bunları aklından. Elçiyi gönderen. Elçinin
getirdikleri, Elçinin Kendisi
ve Elçinin geldiği Kimse. Bunların Hepsi Aynı Varlıktır,
TEK Şeydir. Aralarında hiçbir fark, değişiklik ve ayrılık
yoktur.Onun gayrı için bir vücud düşünülemez.Hatta yokluğu
da; yani Fenası da. Hatta, ne ismi, ne de müsemması düşünülebilir.
Sakın ha, çok sakın. Bu manâları inkâra kalkmayasın,
sonra yanarsın. Çünkü delilimiz kesindir; sağlamdır. Çünkü
Resulullah şöyle buyurdu: “Bir kimse ki Nefsini bildi, gerçekten
Rabb’ını bilen O oldu” ve Resulullah yine şöyle buyurdu:
“Rabbımı, Rabbımla bildim.”
Bu,
aynı zamanda Mistiklerin bedensiz, farklı gerçeklik boyutlarına
yaptıkları yolculukları da açıklar ki,OBE ve ÖYD, bu gerçekliğin
çarpıtılarak mikrodalga varlıklar tarafından oluşturulmuş
fenomenlerden başka bir şey değildir.
Bunlara
iki örnek verirsek, Ruhçuluk anlayışına göre, Hz İsa’nın
havarilerinden Luka’nın, Kutsal Ruh’un üzerlerine indiğinde,
Havarilerin tepelerinde belirdiğini söylediği “Pentecost
Alevi” auranın katmanlarından yoğunlaşarak insan tepe şakrasında
belirmesi ve oradan da insan beyninde açığa çıkması şeklinde
oluştuğu belirtilen durum aslında Hologramdaki Projecte açısından
değerlendirildiğinde, Kutsal Ruh’a ait bilgi ve Enerjinin
kendi özünden yoğunlaşmak suretiyle direkt beyinde açığa
çıkıp buradan da auraya yansımasıyla bu alevin tepe şakrasında
güçlü olarak görülmesi şeklindedir.
Benzer
bir yanılgı da şuurun beyinde olmayıp maddesel yapımızın
etrafında bulunan ışınsal beden içine nüfuz eden plazmik
bir holografik enerji alanının içinde imiş gibi kendini göstermesidir.
Ayrıca,
yukarıda anlattığımız sistem gereğince, mistiklerin enfüslerinde
bulup değerlendirdiklerini afakta suret olarak görüp bilgi alış
verişinde bulundukları Melekler, genelde ÖYD deneyimleri başta
olmak üzere, BDD sırasında da sıradan insanların meleklerle
karşılaşıp konuşması, bilgi alışverişinde bulunması şeklinde
kendini göstererek yanılgılar meydana getirmektedir.Bunun
Mistikler tarafından gerçeğini yine M.
İbn’ül Arabi’nin
At-Tanazzulatu’l-Mavsılliyye’s adlı eserinde dile getirdiği şu ifadede görebiliriz: “Ruhu’l-Emin kalbime inince terkibim dağılıyor, bana zan, tahmin
ve şüpheden uzak bilgiler veriyor.” Ancak şunu da
belirtmek gerekir ki, Arabi, burada inen meleğin Peygamber’e
inen Cebrail olmayıp sadece bir melek olduğunu, bütün
melekler emin olduğu için kendisine gelen meleğe
Ruhu’l-Emin dediğini ve asla Peygamberlik iddiasında
bulunmadığını söylemektedir. (Bkz Muhyiddin Arabi- Sufizm
Ve İnsan/tasavvuf)
Şimdi
bu konuyu biraz daha açalım. Bildiğimiz gibi, evrende üç tür
varlık mevcuttur. Bunlardan birincisi, maddesel
boyutta yer alan organik yapılı canlılar,
ikincisi,
Cin ismiyle anılan mikrodalga türü varlıklardır ki,bunlar da
iki türe ayrılırlar: Birincisi, yazılarımız boyunca değindiğimiz
tür, ikincisi ise, gezegen, güneş ve yıldızların
ikizlerinde yer alan Elektromanyetik yapılı türdür.
Üçüncüsü
de, salt bilinç boyutunda, şuursal bir yaşam halinde yaşayan türdür.
Mistikler,
beyinleri vasıtasıyla yaydıkları radar dalgalarının ikiz
boyutlarında, yani paralel evrenlerden yansıyıp tekrar beyin
tarafından değerlendirilmesi sonucu astral seyahat olarak
adlandırılan ve bu boyutlardaki varlıklarla görüşüp bilgi
alışverişinde bulunmalarına karşın, aynı sistemin
terkipsel (sıradan) bir beyin tarafından değerlendirilmesi
nedeniyle de aynı tür varlıklarla değil, mikrodalga birinci
tür canlılarla karşılaşılması ve bunun Astral Seyahat ile
karıştırılması, BDD ve ÖYD fenomenlerin oluşmasını sağlamaktadır.
Burada önemli bir nokta, yayınlanan radar dalgaları ile ikiz
boyutların holografik yapıda olmasıdır.
Bu
sistem aynı zamanda Ruhçulukta
Dejavu denen olaya da açıklık getirmektedir. Yani, kişinin
hiç gitmediği ve görmediği yerleri sanki daha önceden
oradaymış hissi ile bilmesi, hatırlaması (ki reenkarnasyon için dayanaklardan biri de budur) olayıdır
ki, aslında bu rüyada daha önceden görüp de daha sonra
unutması şeklinde açığa çıkar.Yani, Beyin gerçekte her
an radar türü dalgaları göndermekte ve yansıyarak paralel
evrenlerden gelen bilgileri değerlendirmektedir. Ancak, gündüz
beş duyunun oluşturduğu maddesel algılama ve güneş ışınlarının
neden olduğu parazitlenme, gelen Radar dalgalarının net
olarak değerlendirilmesini engeller ve biz çoğunlukla bunun
farkında bile olmayız. Buna karşın, geceleri güneş
etkisinin minumum seviyeye (ki beyinde oluşturduğu parazitin
aynı şekilde azalması ve bunun sonucu olarak da beynin Ruha yükleme
işleminin maksimum seviyeye çıkması nedeniyle, mistik
kaynaklarda gece ibadeti şiddetle önerilmiştir) inmesi ve
uyku sırasında Korteksin devreden çıkıp zaman ve mekân
kaydının olmadığı şuuraltına inmesiyle gelen dalgaları
çok net değerlendirmeye başlar (bunlar ya meleki ya da cinni
tesirlerdir). Bu değerlendirmeler kişiye yatay genişleme
gibi, dikey genişleme de sağlayabilir. Çünkü yukarıda da
değindiğimiz hologram plakasında tüm zamanın tek bir anda
mevcut olması dolayısıyla dikey yükselme ile geçmişe ve
geleceğe ait boyutları da görebilir, algılayabilir ve
bununla ilgili derinlikler arttıkça, radar dalgalarının yansıdığı
boyutların titreşim frekansları da artar ki, mistiklerde bu
daha belirgin hale gelir. Eğer bu durum geleceğe dönük ise,
kehanet, geçmişe dönük olarak gerçekleşmişse de beş duyu
sahiplerince reenkarnasyonun varlığına delil olarak görülür
ve ancak gördükleri biçimde de kendilerince
deneyimlenir.
Şimdi
de kaydedilen OBE ve ÖYD olaylarının özelliklerini sırasıyla
gördükten sonra, neden sıradan insanların, mistikler gibi
bunları deneyimleyemeyeceklerini görmeye çalışalım:
BDD
olgusu tarihte ünlü kişiliklerde de görülmüştür.
Bunlardan birkaçı, ünlü Biyolog Aldous Huxley, Alman şairi
Goethe, D.H Lawrance, ünlü
İsveçli oyun yazarı August Strindberg ve yazar Jack London’dur. Ayrıca bu fenomen hemen hemen her
uygarlıkta bilinmekte olup Antropolog Erika Bourguignon’un da
dünyadaki 488 kültürün yaklaşık % 89’ unda yani
437’sinde BDD’ ye ait bilginin bulunduğunu ortaya koymuştur.
Araştırmalar bununla da sınırlı değil, bunlardan Aberdeen
Üniversitesi coğrafyacılarından Dr. Robert Crookall, bu konuda dokuz ciltlik veri toplamış, Oxfort’ta bulunan
Psikofizik Enstitüsünün
direktörü olan Celia Green’in, Southampton ve Oxfort
Üniversitesinde, Dr Harvey Irvin’in ise Avustralya’daki New
England Üniversitesinde yaptıkları araştırmaların toplam
ortalama sonucuna göre, her beş kişiden birinin BDD yaşadığı,
başka araştırmalarda ise, yine bu sayıya yakın, yani her on
kişiden birinin BDD deneyimlediği ortaya konmuştur.
BDD
olayları, genellikle kendiliğinden
uyku, meditasyon,
anestezi, hastalık ve travmatik acılar sırasında meydana
gelir.Bazıları ise bu fenomeni kontrol edebilmekte, kendi
istek ve iradeleriyle her yerde bunu gerçekleştirebilmektedirler.
BDD sırasında birim çok esnek ve her duruma, şekle girebilen
bir bedene sahiptir ki, bu beden genelde madde bedeninin tam bir
kopyasıdır.Ancak yine bu bedenin esnekliği dolayısıyla, o
birimin şartlanmaları ve inançları doğrultusunda görüntü
verebilmektedir.Bununla ilgili bir fenomen, Matematikçi J.H.M.
Whiteman’a aittir, kendisi
kaleme aldığı Mistik yaşam adlı eserde, ayda yaklaşık
iki üç kez BDD yaşadığını ve o güne kadar yaklaşık iki
bin defa bunu gerçekleştirdiğini belirtmektedir. Bu
deneyimler esnasında bazen kendisini kadın olarak gördüğü
gibi, çocuk kılığına da bürünebilmektedir. Bu aynı
zamanda, insanların maddeye olan bağımlılıklarının o
boyutlarda da kendini gösterdiğini ve bunun da BDD sırasındaki
bazı fenomenlerde mesela, bedenleri çıplak iken orada
bulunanlardan dolayı utanma duygusu ile hemen elbise oluşturarak
kendilerini gizleme ihtiyacı duymalarında açığa çıkmaktadır.
(Halbuki o boyutta bu tür değer yargıları yoktur.)Yalnız,
bu giysi o kadar ince ve detaylı oluşturulur ki,
desenleri en ince ayrıntısına kadar oluşturulabildiği gibi,
aynı şey beden oluşturma işleminde de kendini gösterir. Öyle
ki, bu bedene ait olan tüm organlar, damarlar en ince detayına
kadar oluşturulur.Gerçekte bedene gereksinim olmamasına rağmen.
BDD’ciler,
bedenden ayrılmalarıyla birlikte kendilerini tavandan yani
yukarıdan seyredebilmekte, orada olanları görebildikleri
gibi, konuşulanları da aynen işitebilmektedirler. Dalgasal,
bulutumsu bir bedene sahip olduklarından Katı nesneler arasından
geçebilmekte, havada uçarak istedikleri yerlere
gidebilmektedirler.Bunun için gidecekleri yeri düşünmeleri
yeterlidir.Bununla birlikte, bu deneyimi iki ya da daha fazla
gerçekleştiren birimler bir birlerini görebildikleri gibi,
beraber aynı deneyimleri gerçekleştirebilmektedirler. BDD sırasında
gözlemlediklerini yani, nesneler, nesnelerin renkleri ve biçimlerini
gerçekte gördükleri gibi tanımlayabilmektedirler ki, bunlar
yapılan araştırmalarla doğrulanmıştır.
Bununla
ilgili bir laboratuvar deneyinde, parapsikolog Charles Tart, bir
BDD‘cinin kağıda yazılan beş rakamlı bir sayıyı ancak havada yüzer
durumda iken görebileceği şekilde ayarlamış ve kadın bunu
tam olarak tanımlayabilmiştir.New York’taki Amerikan Psişik
araştırmalar derneği tarafından yönetilen çalışmalarda
Karl Osis ile Psikolog Janet Lee Mitchell da BDD ile
ilgili birçok kişiyi kaydetmiş
ve bunlardan bir kısmıyla yaptıkları deneylerde
mesela, bir masa üzerine yerleştirilmiş nesneleri, tavana çok
yaklaştırılmış bir şekilde bulunan raftaki geometrik
desenleri ve ancak bu deneyim ile bilinebilecek şekilde dizayn
edilmiş test nesnelerini tam olarak tanımlayabilmişlerdi.
Kaliforniya’daki Durkam Psişik Araştırmalar Vakfı yöneticisi
olan Dr Robert Morris de bir BDD’cinin bu olayı deneyimlediğinde
tam bu sırada yanında bulunan ve hırıltılar çıkaran bir
kedinin bir şeylerden etkilendiği gözlemlenmiştir ki,
insanların göremeyip hayvanların bir şeyler gördüğü ya
da sanki orada biri varmışçasına tepkide bulunmaları ile
ilgili birçok araştırma mevcuttur.
Gerçekte
bedenden ayrılmamasına rağmen, gezme sanısı ile hayvanlarda
ve insanlarda nasıl bir görüntü meydana getirilebilir? Bunun
sistemi ise,BDD deneyimi yapan birimin radar dalgalarını yanlış
değerlendirmesindeki yanılgıyı, tekrar aynı tür beyin
dalgalarıyla o birimlere,canlılara yansıtması ve onların da
kendi veri tabanlarına göre değerlendirmesi ile oluşur.
BDD
sırasında görülen nesneler, eksik olarak algılanacağı
gibi, fazladan da eklenebilmekte, nesnelerin renkleri değişik
olarak algılanabilmektedir.Bunun nedeni de, şuurun kendi veri
tabanına göre frekansları değerlendirmesidir ki, hologram
prensibinin dıştan içe algılatma sisteminin dayandığı bu
gerçeklik, anlatılan yanılgı ile kendini böyle göstermektedir.
Ayrıca
bu ikiz bedene geçtiklerinde, kafalarını döndürmeden etrafındaki
360 derecede olan tüm nesneleri algılayabilmektedirler.Fakat
bu, ilk deneyimlerde tam olarak gerçekleşmemektedir. Bunun
nedeni de BDD’ciler tarafından görme eyleminin gözle şartlanmış
olması ve bu deneyimin başlarında bu alışkanlıkların
devam etmesidir.
BDD
sırasında frekansal alanlar, bulunduğu boyut itibariyle zaman
ve mekâna dönüştürdüğü gibi,eğer daha süptil alanlara
inilirse geleceğe (ve geçmişe) ait olan dalga boylarını da
üç boyutlu gerçek hologramlara dönüştürerek
deneyimlenebilir ki, buna biraz önce değinmiş idik.
Bununla
ilgili ilginç bir örnek de şöyle: Yine Karl Osis ve Psikolog
Janet Lee Mitchell BDD
yeteneğine sahip olan Dr. Alex Tanaus’tan bir masa üzerinde
tanımlanmış olan nesneleri betimlemesini istediklerinde,
Tanaous’un birkaç gün sonraki test nesnelerini tanımladığı
ortaya çıkmıştır.
Ayrıca,
geleceği görme vizyonlarında, karanlık tünellerden geçerek
ışıklı bölgeye geçilmesine benzemeyen, ancak direkt olarak
gelecekteki o anı üç boyutlu holografik olarak seyredip daha
sonra normal yaşamda o anı yaşadığında bu olayı hatırlamasıyla
sanki onu izleyen biri, enerjinin var olduğunu hissetmekte
yani, eşzamanlılığı yaşamaktadır. Ancak bunlara vereceğimiz
cevap daha önce verdiklerimizden farklı değildir. (Bkz.Ahmed
Hulusi-Sistemin Seslenişi / Batın Nerede; Ruh,İnsan,Cin; Hz
Muhammed Neyi Okudu, Ahmed Fevzi Yüksel- Altı yüz soruda İslam
Ve Tasavvuf, Hayrettin Zor-Çok Yönleriyle Rüya, Michael
Talbot- Holografik Evren)
<Devam
Edecek>
İstanbul
- 20.06.2001
http://sufizmveinsan.com
Not:
Metafiziksel Yanılgılar II’ bahsettiğimiz cinlerin verdiği
görüntü ile ilgili olarak,Brezilya’nın en yüksek trajlı
gazetelerinden biri olan “O’cruzeiro” da on dört sayfalık
bir röportajda aynı ülkenin Uberaba kentindeki hükümet
doktoru da dahil, on dokuz kişilik doktor heyeti önünde yapıalan
spiritizma celsesinde bir Cin maddeleşerek eline verilen bir
kitabı okurken fotoğraflanmış ve röportajla birlikte yayımlanmıştır.
|