(Mucizeler ve Hz. İsa )
32. Bölüm

Nasıl ki; Cinler birer boyut olarak örtük düzende mevcut olup bu boyuttan algılanan ve ortaya konanlar da “istidraçları” oluşturuyorsa, aynı şekilde meleklerin (Meleki özelliklerin) bir boyut olarak birimin Gizli Düzeninde var olması da, mucizelerin ve kerametlerin bu boyuttan kaynaklandığını bize göstermektedir. 
Bununla birlikte; İstidraç sahiplerinde görülen olağan üstü haller, Keşfi Kubur” ve “Fethi Zulmani”, Mucize ve Keramet ehlinde meydana gelen harikulade olaylar da, Keşfi Nurani ve Fethi Nurani özelliklerinin sonucu olarak ortaya çıkar. Ayrıca, ifade etmeye çalıştığımız Bilincin bu özellikleri de, kendi içerisinde çeşitli düzeylere ayrılmaktadır. İlham, İstidraç sahiplerinde maddeye (çokluk boyutuna) dönük olarak belirirken, Velilerde sisteme ve öze dönük olarak meydana gelir. Vahiy ise, sadece Resul ve Nebilerde açığa çıkar. Bu nedenle, ilham ile vahiy kesinlikle bir birine karıştırılmamalıdır.

Şimdi, mucizelerle ile ilgili örneklere geçmeden önce, bu konuyu çok iyi anlayabilmemiz için mucizeleri üç grupta sınıflandırmaya çalışalım:
Birinci bölümdeki mucizeler; gerçekte anlatıldığı şekliyle var olmayıp  tamamen insan bilincinin boyutsallığındaki belli gerçeklere işaret etmek amacıyla anlatılmış olan Mecazi, Sembolik ifadelerdir.
Mesela, Yunus Nebi’nin, gerçekte yunus balığının karnına girmeyip Nübüveti sırasında kimsenin kendisini dinlememesi üzerine bu durumu “Hidayet Allah’tandır” hükmünce değil de, bu başarısızlığı kendinden bilmesi sonucu (hakikâtinden perdelenerek) Nefsine zulmetmek suretiyle, kendisini dünyevi değerlere, beşeri işlere salıvermesi, bırakması (burada dünya ve değerleri balık olarak tasvir edilmiştir),
Hz. Muhammed (sav)’in gerçekte gölgesi olmasına karşın, “gölgesinin olmadığı” sözünün mistik dille “fena fillah” anlayışını ifade etmesi (Papaz Bahira’nın Hz. Muhammed (sav)’ in daha küçükken ona gölgelik oluşturması için peşinden giden bulutu görmesi, münferit bir olay olarak doğrudur.),

Hz. Muhammed (sav)’in çocukken ve miraç öncesinde, bildiğimiz anlamda kalbinin fiziki olarak yarılarak temizlenmeyip, Evrensel Bilinci taşıyabilmesi için genetik yollu intikal eden beşeriyete ait şartlanmalar, değer yargıları ve duyguların Cebrail (as) tarafından belli dalgalar gönderilmek suretiyle Şuurunda arındırma işleminin gerçekleştirilmesi,
Hz Adem(as)’ın, Nuh (as)’un gerçekte 900~1000 yıl gibi uzun yaşamayıp normal ömür sürdürmeleri, bu ifadelerin onların şeriatlarının geçerli olduğu yıl, sene olması...vb

İkinci gruptakiler ise; gerçekte olmamasına (oluşmamasına) karşın, sadece onu algılayanlar tarafından oluştuğunun görülmesidir ki, bunlar da birer mucizedir. Mesela; Hz. Muhammed (sav)’in, Ebu Bekir ...vd. ile birlikte yolda yürürken, orada olması ve yanındakileri tarafından görülmesine karşın, onu yerden aldığı taşla öldürmeye gelen Ebu Leheb’in karısı tarafından görülmemesi ve onun nerede olduğunu sorması,

Ay’ın gerçekten yarılmamasına karşın, Hz. Muhammed (sav)’in beyninden yayınlanan bu istikametteki dalgaların mucize isteyenlerle birlikte o bölgenin dışındaki bazı insanların beyinleri tarafından alınıp değerlendirilmesiyle görülmesi,(o ve önceki dönemlerde gökyüzündeki tüm gezegen ve yıldızlar her an gözlemlenmekte olup bunların konumları, dolanım süreleri, günümüzdeki bilgisayar ve teknolojik aletlerle elde edilen veriler gibi hassas ölçülmesine rağmen, böyle bir olay gözlemlenmemiş ve kaydedilmemiştir.)

Ebu Bekir ile birlikte hicret sırasında, kendilerini öldürmek için takip eden Mekkelilerden saklanmak amacıyla girdikleri mağaranın  önünde bir anda beliren örümcek ağının ve kuş yuvasının, yine Hz. Muhammed (sav) Efendimiz tarafından onların beyinlerine gönderdiği impulslar sonucu maddeleşerek görünmesi,

Musa(as)’nın firavunun karşısında, elini koltuğunun altına sokup tekrar çıkarttığında elinin gözleri kamaştıracak şekilde Nur gibi parlaması,...vb

Üçüncü kısımdakiler ise; gerçekten bilfiil olmuş mucizelerdir ki, örneklerini sunacaklarımız genelde bu grupta olanlardır. (Ayrıca, gerçekten gerçekleşmiş bu mucizelerin Batıni anlamları da bulunmaktadır.)

Örneğin; Hz. İbrahim (as)’in mancınıkla ateşin içine atılması, fakat elbiseleri de dahil kendisine hiçbir şey olmaması, bir kuşu dört parçaya bölüp bu parçaların her birini çok uzak noktalara yerleştirdikten sonra kuşu çağırmasıyla kuşun birleşip canlanması, Musa (as)’nın kızıl denizi yarması ve kudret helvası ile bıldırcın etini  materyalize etmesi, Hz. Muhammed (sav)’in Miraç hadisesi...vb.
 Bu detaylı bilgileri verdikten sonra, şimdi Hz.İsa(as)’nın mucizelerine geçebiliriz.

Bir gün öğrencileriyle kayığa binerek göle açılan İsa (as), belli bir süre sonra uyumaya başlar. O sırada da fırtına patlak verir göl çalkalanmaya başlar. Paniğe kapılan öğrenciler hemen ona seslenirler ve Hz İsa (as) onlara korkmamaları gerektiğini belirterek tabiata hükmetmek suretiyle, fırtınayı ve azgın gölü azarlayarak ortamı sütliman hale dönüştürür.

Celile ile karşılıklı bir konumda bulunan Gerasalılara ait bir bölgeye geldiğinde O’nu, cinlerin etkisi altında kalmış ve bu yüzden mağaralarda, mezarlıklarda yaşayıp çıplak gezerek insanları korkutan ve bazen de avaz avaz bağıran bir adam karşılar. Öyle ki, adam ellerinden ve ayaklarından zincire vurulmasına ve başına bir nöbetçi konmasına rağmen, cinlerin etkisiyle kendinden geçtiği sırada bağlarından kurtulup ıssız yerlere kaçıyor, insanlara saldırıyor, kendisini taşlarla yaralıyor ve hiç kimse onu zapt edemiyordu. Çoğu zaman adamı ele geçiren cin, nerede bulsa yere çalıyor, bağırmasına, ağzından köpükler çıkartmasına, dişlerini gıcırdatmasına neden oluyor ve bu esnada adamın vücudu öyle kaskatı kesiliyordu ki kimse ellerini ve avuçlarını açamıyor böylece yara bere içinde kalıyordu.  Hatta birkaç kez, cinler onu öldürmek için ateşe ve suya bile atmışlardı. Hz İsa (as) ‘nın yaklaşmasıyla ondan etkilenen cin, sıkıştırarak adama azap vermeye ve her zamanki gibi onu yere vurup şiddetle sarsarak aynı şeyleri oluşturmaya başladı.
Bu nedenle, çığlık atarak onun önünde diz çöken bu adam, kendisine işkence etmemesi için yalvardı. Bu sırada, Hz. İsa (as): “Ey kötü ruhlar adamın içinden çıkın ve ona bir daha zarar vermeyin ” der demez çocuğun ses tellerini kullanarak  konuşan cinlerin isteğiyle yakınlarında bulunan iki bin civarındaki domuz sürüsünün içine yönlendirildi ve içine girdikleri domuzları, dik yamaçtan aşağıya atlatarak onları öldürdüler. Böylece, adam tamamen normale döndü ve buna tanıklık edenler, bu olayı her yere yaydılar.
Hastalıkların her türüne şifa da verebilmekteydi ki, bunlardan çoğu da anadan doğma (doğuştan) sakat ve hastalıklı olanlardı. Mesela;  iki kör adam gelerek kendilerine yardım edilmesini isterler. İsa (as) “Bunu yapabileceğime inanıyor musunuz?” diye sorar, “evet” yanıtı alınca onları gözlerine dokunmak suretiyle iyileştirir. Bu olaylara birebir şahit olan insanlar, şifa bulmak amacıyla gelmeye devam ederler. Bunların biri de, cinni etki altında kalarak konuşamaz, dilsiz bir halde olan bir insandır ki, İsa (as) bu insanı da cinlerden kurtarır ve böylece adam konuşmaya başlar.
Kimi şifa mucizelerini de, hastayı hiç görmeksizin uzak mesafelerden  meydana getirebilmekteydi. Bunların birinde bir saray memuru Hz İsa (as)’ya gelerek “çocuğum ölmeden yetiş” diyerek yardım ister. Ha İsa( as) da “git oğlun yaşayacak” der. Adam hemen Celile’den Kefernahum’a döner ve çocuğunun iyileştiğini görür. Bunun ne zaman gerçekleştiğini sorduğunda ise, tam İsa (as) ile konuştuğu sırada gerçekleştiğini anlar. Buna benzer bir olayda da, bir yüzbaşı, ölüm döşeğindeki felçli uşağı için yardım ister, fakat ona layık olmadığını düşündüğünden evine çağırmaz ve adam “sen yeter ki bir söz söyle, uşağım iyileşir” der. İsa (as) adamın bu davranışı ve ona karşı söylemiş olduğu sözler üzerine “ Size doğrusunu söyleyeyim. Ben böyle bir imanı İsrail'de kimsede görmedim” der ve yüzbaşıya dönerek “Git, inandığın gibi olsun” dediği sırada, uşak iyileşir.
Bir defasında da, cinni etkilere maruz kalmış saralı bir çocuğu havarileri iyileştiremediği için babası onu İsa(as) ‘ya  getirir. O sırada kendilerinin neden yapamadıklarını sorduklarında İsa(as) “ İmanınız kıt olduğu için...Bir hardal tanesi kadar imanınız olsa dahi, şu dağa ‘buradan, şuraya göç’ derseniz, göçer. Sizin için imkânsız bir şey kalmaz” der. Aynı şey Thomas İncilinde şöyle ifade edilir. “ ikiyi Bir yapınca İnsanoğlu olursunuz. Ve eğer derseniz “uzaklaş ey dağ” dağ uzaklaşacaktır.”
Sur bölgesinden ayrılıp, Sayda yoluyla Dekapolis’ten geçerek Celile Gölü’ne geldiğinde, ona sağır ve dilsiz bir adam getirirler. İsa (as), parmaklarını adamın kulaklarına sokup daha sonra da diline tükürmesiyle birlikte elini dilin üzerine dokundurur. Bu sırada da göğe doğru bakıp içini çekerek adama “açıl” der. O sırada hemen adamın kulakları açılır ve dili de çözülerek düzgün bir biçimde konuşmaya başlar.  
Yine bir gün İsa (as), havarileriyle yolda yürürken kör bir adam görür ve hemen yere tükürerek tükürüğüyle oluşturduğu çamuru adamın gözlerine sürmeye başlar. Sonrada adama Şiloha Havuzuna giderek orada yıkanmasını söyler. Adam denileni yapar, yıkanır yıkanmaz gözleri açılır.
Her tarafını cüzzam kaplamış olan bir adam da bir gün Hz İsa(as)’nın önünde diz çöker ve ona, isterse hastalığından kendisini kurtarabileceğini söyleyerek yardım diler. Hz İsa (as) ona dokunur dokunmaz, adam hemen cüzzamdan kurtularak tertemiz olur. Tamamen iyileştirdiği hastalar arasında felçliler de bulunmaktadır ki, böyle biri dört kişi tarafından kendisine getirildiğinde uzaktan adama “sana söylüyorum, kalk döşeğini topla evine git” der. Ona dokunmaksızın şifa verdiği adam hiçbir şey yokmuş gibi kalkar ve evine gider.

Elbette, şifa verme olayları bu anlatılanlarla sınırlı değil. Çünkü, bir günde yüzlerce hasta geldiği gibi, gelemeyenlere de kendi gitmekte ve yaptığı mucizelerle halkı imana davet etmekteydi. Ayrıca bilinip de kayıtlara geçmeyen, yazılmayan çeşitli birçok mucizesi de bulunmaktadır. 

Bir defasında da, hem onu dinlemek hem de hastalıklarına kesin şifa bulmak amacıyla köylerden ve kasabalardan onun yanına gelmişlerdir. Vakit geç olunca da havarileri gelerek halkın açlıklarını gidermesi için kente dönmelerine izin vermesini isterler. Hz. İsa (as) bunu kabul etmez ve “elinizde ne varsa verin” der. Fakat havariler, ellerinde sadece beş ekmekle iki balıktan başka bir şey olmadığını bunun da 6~7 bin kişiye yetmeyeceğini söylerler. İsa (as) ise malzemeleri alarak halkın çimenlerin üstüne oturmasını söyler. Dua ettikten sonra, balık ve ekmekleri havarilere vererek bunları halka dağıtmasını ister. Öyle ki, yiyecekler yoktan materyalize olup sonunda on iki sepet dolusu yiyecek artmak suretiyle herkes tamamen doyar.

Bundan sonra İsa(as), oradakileri evlerine uğurlayıp dağa çıkarak dua edeceğini bu yüzden de öğrencilerinin kendisinden önce, karşı kıyıdaki Beytsayda’ya doğru gitmelerini buyurur. Akşama doğru yalnız kalan Hz. İsa(as), havarilerinin ters yönde esmekte olan rüzgar dolayısıyla kürek çekmekte çok zorlandıklarını ve Celile Gölü’nün ancak ortasına kadar gidebildiklerini görür. Sabaha karşı İsa (as), suyun üstünde yürüyerek onların yanına doğru gider. Onun geldiğini fark edemeyen havariler ise hayalet gördüklerini zannederek korkuya kapılırlar. Ancak gelmekte olanın İsa (as) olduğunu görünce rahatlarlar. İçlerinden Petrus, İsa (as)’dan izin alarak su üstünde yürümek suretiyle onun yanına gitmek ister, kayıktan iner. Fakat rüzgarın sert estiğini fark edince korkmaya, panik duymaya (vehim oluşturarak) sonucunda da yavaş yavaş suya batmaya başlar ve “Rab yardım et” diye bağırır. Elinden tutan İsa (as) ona “ ey imanı kıt adam, neden kuşkuya düştün!” der. Sonra  kayığa binerler. O sırada rüzgar da hemen diner.

Nesneleri farklı cisimlere dönüştürmesiyle
ilgili bir mucizeyi de, Celile’nin, Kana köyünde bir düğün sırasında gerçekleştirdi ki (kırk günlük bebek iken konuşması hariç), bu onun ilk mucizesi olarak bilinmektedir. Hz. Meryem oğlunun yanına gelerek her biri seksenle yüz yirmi litre olan altı taş küp dolusu şarabın bittiğini söyler. Havarileriyle düğüne katılan Hz. İsa (as) da, hizmetçilere bunların ağzına kadar su ile doldurulmasını sonra da şölen başına götürülmesini söyler. Hiçbir şeyden haberi olmayan şölen başı şaraba dönüştürülen bu suyun tadına bakar ve “herkes önce iyi şarabı, çok içildikten sonra da kötüsünü sunar. Ama sen iyi şarabı şimdiye dek saklamışsın” diyerek bunun “şarapların en iyisi” olduğunu belirtir.
Nesneleri var etme ile ilgili bir örnekte de, henüz yeni iman etmiş olan havarilerin, İsa (as)’dan kendileri için mucizevi bir sofranın indirilmesini (materyalize edilmesini) istemeleridir. Buna karşın İsa (as) ise, böyle bir talebin iman sahiplerince istenmemesi, hatta teklifin bile düşünülmemesi gerektiğini, çünkü bunun, hem Allah’ın kudretine hem de kendi Nübüvetine şüphe duyulduğu ve bunun da  küfür anlamına geleceğini söyleyerek mucizelerin ancak inançsız olanları imana davet etmek amacıyla ortaya konan bir şey olduğunu belirtir. Ancak havariler bu isteklerinin iman meselesi değil, hem İlahi bir lutfa mazhar hem de Allah’a daha yakin (İkan sahibi) olmak anlamında kalplerinin (şuurlarının) mutmain olması ve onun Nübüvetinin doğruluğunu Hakkel Yakin olarak görmek, bilmek için bunu dile getirdiklerini söylerler. Niyetlerinin bu şekilde olduğunu anlayan İsa(as), bunun üzerine onlar için sofrayı oluşturur (materyalize eder).     (1)

Yapmış olduğu en büyük mucize şüphesiz, cansız nesnelere ve ölü canlı bedenlere hayat vererek ölüleri diriltmesiydi ( ki bu sayı da en az dört olarak bilinmektedir.) Öyle ki, yerden aldığı çamurdan bir kuş yapar ve ona üfleyerek gerçek bir kuşa dönüştürürdü. Hayat bulan kuş da Hz İsa(as)’nın avuçları arasından çıkarak uçmaya başlardı. Beyazidi Bestami hazretleri de, öldürdüğü bir karıncayı avuçlarının arasına alıp ona üflemek suretiyle tekrar diriltmişti.  
Diriltme ile ilgili bu örnekler ise şöyledir:Bir gün kentin birinde iken,  bir havra yöneticisi İsa (as)’nın ayaklarına kapanarak ölmekte olan küçük kızı için yardım ister. Çünkü adam, eğer İsa (as) çocuğun üzerine elini koyarsa onun dirileceğine inanmaktadır. Bu sırada On iki  yıldır kanaması olan bir kadın da, Hz İsa(as)’nın elbisesine dokunduğu taktirde şifa bulacağına inanır ve öyle de olur. İsa (as) “bana kim dokundu” deyince, havarisi Petrus, etrafının kalabalık olduğunu dolayısıyla bunun kazayla olduğunu söyler. İsa (as) tekrar eder: “Birisi bana dokundu...içimden bir gücün akıp gittiğini hissettim” dediğinde, kadın davranışını saklayamayarak, korkar bir vaziyette onun ayaklarına kapanır ve yaptığının nedenini anlatır. Cevaben İsa (as) ise, “ kızım, imanın seni kurtardı. Esenlikle git” der. Bu sırada kızın bulunduğu evden gelen biri, babasına kızının öldüğünü, bu nedenle İsa(as)’yı artık rahatsız etmemesini söyler. Fakat, Hz. İsa(as) adama döner “korkma iman et, kızın kurtulacak,...O ölmedi sadece uyuyor” der ve hemen kızın yanına gider. Ancak, evin içine yalnızca birkaç havarisi ile birlikte kızın ailesinin girmesini ister. Bazıları ise, dışarıda kızın kesin öldüğünü bildikleri için onunla alay etmeye başlarlar. İsa (as), ölmüş olan kızın elini tutarak “kızım kalk” der, kız hemen canlanır ve ayağa kalkarak yürümeye başlar. Sonrada kıza yemesi için bir şeyler verilmesini ister. (İslam kaynaklarında, bu kızın bir gün ölü kaldıktan sonra diriltildiği yazılmaktadır.
Bir başka diriltme olayında ise, İsa (as)  Nain adlı bir kente geldiğinde, dul bir kadının tek oğlu olan bir adamın cenazesi kaldırılmaktaydı. İsa (as) kadına acır ve götürülmekte olan cenaze sedyesine dokunarak onları durdurur. Birden “delikanlı...sana kalk diyorum” der. Adam dirilir sonra da herkesle konuşmaya başlar.
Diğer bir örnek de, ablaları Meryem ve Marta, İsa (as)’ ya gelerek kendisinin de çok sevdiği kardeşleri Lazarus’ un ölmekte olduğunu ve her an kaybedebileceklerini, bu yüzden onun yanına giderek yardım etmesini isterler. İsa (as) da korkmamaları gerektiğini, çünkü bu hastalığın ölümle sonuçlanmayacağını, dolayısıyla Lazar’ın yaşayacağını söyler. İki kız kardeş bu haberle evlerine döndüklerinde kardeşlerinin ölüsü ile karşılaşır. Buna karşın İsa(as), Lazar’ın yanına Yahuda’ya hemen gitmez, üstüne üstlük iki gün de orada oyalanır. Lazar ‘ın yanına şehre yaklaşırken, onu karşılayan ablası Marta, artık her şeyin çok geç olduğunu ve ona hiçbir şey yapılamayacağını, çünkü onun öleli dört gün olduğunu bildirir. Allah’tan ümidin kesilmeyeceğini  Marta’ya söyleyen İsa(as): “ Diriliş ve Yaşam Benim. Bana iman eden kişi, ölse de yaşayacaktır. Yaşayan ve bana iman eden asla ölmeyecek. Bana iman ediyor musun?” sorusuna “evet” cevabını alan İsa (as), kendisinin mezara götürülmesini söyler.  Mezar bir mağaranın içinde bulunmaktaydı. Girişinde de büyük bir taşla kapatılmıştı. Hz. İsa(as) taşın kaldırılmasını söylediğinde, oradakiler  ölünün kokmuş olduğunu, bu yüzden bunun bir işe yaramayacağını düşünürken, birden İsa (as) “Lazar dışarı çık” diye haykırır. Lazarus elleri, ayakları sargıyla, yüzü de bezle sarılmış olarak dışarı çıkar yaşama devam eder. Bu mucize karşısında, ona inanmayanların  birçokları hemen ona iman ederler.

Ancak Hz, İsa(as)’nın ortaya koyduğu bunca olağanüstü hallere karşın, hâlâ bir türlü tatmin olmayan Yahudilerden bazıları vardı ki, bu diriltilen kişilerin belki de gerçekte ölmediğini, bu yüzden de ondan daha büyük bir mucize oluşturmasını ve bunun bir iki günlük değil de birkaç bin gibi çok uzun yıllar önce ölmüş birinin diriltilmesi şeklinde olmasını isterler. Mesela bu, Hz. Nuh’ un oğlu Sam olabilirdi. Bunu kabul eden İsa (as), Sam’ın mezarı başına giderek onu diriltir. Hayata dönen Sam, oradakilerle konuşarak Hz. İsa (as)’nın Risaletine şahadet eder ve tekrar ölür. Ancak bu büyük mucizeye karşı iman edenler çıkmış olsa da yine de çoğunluğu, bunun apaçık bir sihir olduğunu dile getirerek yine onu red, inkâr etme yoluna giderler.

Bkz. Cuma Sohbetleri, Dua Ve Zikir - Ahmed Hulusi / Matta, Markos, Luka ve Yuhanna İncili, Barnabas İncili) 

Devam edecek...

 hologramk@yahoo.com
İstanbul - 18.09.2003
http://gulizk.com

Dip Not;

(1)Bu ve benzeri konularda geçen, gökten indirme, gökten gelme (inme), gökten getirme...vb kavramlar, istenilen şeyi imgesel boyuttan melekler aracılığıyla maddesel boyutta var kılmak, oluşturmak,oluşmak... demektir. Yoksa; ötelerde, gökyüzünün her hangi bir yerinde, ötesinde veya boyutlarında hazırlanmış birtakım şeyler var da onlar kanatlı melekler tarafından buraya getirilmiş değildir.

 


Üst Ana sayfa e-mail