4. Bölüm

ÖYD fenomenleri, OBE olaylarına benzemesine karşın biraz farklılıklar arz eder. Bunun başında da birimin gerçekten kalbinin durması yani ölmesi ile ruhun bedenden ayrılıp çeşitli boyutları gezmesi ve (bize göre kısa bir süre) sonra da tekrar dünyaya dönmesi sırasında cereyan eder.Bu durum da ölümden sonra yaşamların devam ettiği düşüncesini çok güçlü kılmaktadır.

Konu ile ilgili araştırmalar 1975 yılında, başta Felsefe Doktoru ve Psikiyatrist olan Raymond A.Moody ile Elizabeth Kübler-Ross ve daha sonraki birçok güvenilir araştırmacılardan biri olan Dr. Lyall Watson’ un (bunlardan en çok tanınanı) bulgularıyla da kaydedilip dosyalandırılmasıyla bu fenomenlerin su üzerine çıkması sağlandı.(Yazı boyunca bununla ilgili örnekler yerine, direkt olayları vermeyi uygun buldum. İlgili örnekler bu akademisyenlerin çalışmalarında yeterince mevcuttur)

Bununla birlikte Gallup’ un Amerikalılar üzerinde yaptığı kapsamlı bir araştırmada da sekiz milyon insanın bu fenomeni en az bir kez deneyimlediği ortaya konmuştur. Yani her yirmi Amerikalı’dan birinin...

Bu fenomen ayrıca tarihte de kendini göstermekte olup hemen hemen tüm dinlerde, örneğin Tibet ve Mısır’ın ölüler kitabında, Hıristiyan-Yahudi-Müslüman inançlarında, kabile dinlerinde, Şamanlarda... bulunmaktadır.

Ayrıca ÖYD, OBE olaylarına nisbetle daha da somut kanıtlara sahiptir. Mesela bir EEG kaydı, hiçbir şeyi gözardı etmeksizin kaydeder. Yani, konuşma, gülme, düşünme hayal kurma, halüsinasyon...vb. ÖYD durumunda ise, bu kadar hassas ölçüm yapılmasına karşın, hiçbir tepki gözlenmemektedir. Bu da bize bu birimlerin fiziksel dünyamızın kaynağı olan durağan dalga boyutundan, daha yüksek frekansal alanlara geçmek suretiyle,yüksek titreşimli boyutları deneyimlediklerini göstermektedir.

ÖYD.’ lerin ilginç bir özelliği de tıpkı OBE deneyimlerinde olduğu gibi, deneyimler arasında çelişkilerin bulunmayıp yaş, cinsiyet, din, eğitim durumu, dil, ırk...vb. farklılıklar söz konusu olmaksızın tutarlı bir biçimde cereyan etmesidir. Ayrıca, bu fenomenlerde tıpkı BDD.’ de olduğu gibi, deneyimler sırasında algılananlar, beş duyuya göre tesbit edilemeyecek bilgiler, ayrıntılarıyla haber verilmektedir.

Şimdi normal bir ÖYD durumunda neler olmaktadır onları görmeye çalışalım:

ÖYD. deneyiminin başında yine OBE.’ de olduğu gibi hiçbir şekli olmayan bulutumsu ya da şuurun yarattığı holografik bir beden mevcuttur. Bu, genelde fiziksel şartlanmalarımızın ağırlığı dolayısıyla ikiz beden biçiminde olduğu gibi, istek ve arzular doğrultusunda  da şekillendirilebilmektedir ki, mesela, bir kimse dünya yaşamında sakat ise, deneyimde yürüyüp koşabilmekte, kör ise görebilmektedir. Yapılan araştırmalar da anadan doğma kör bir ÖYD’ cinin tanımlamasını istedikleri test nesnelerini eksiksiz olarak betimleyebildiğini göstermiştir. Bu fantom bedene geçtikten sonra OBE’deki aynı deneyimler yapılır, ancak bu durum fazla sürmeyerek kendilerini karanlık bir tünelden geçerken bulurlar. Öyle ki, bu tünelin ucunda önce parlak bir nokta görürler ve yaklaştıkça nokta büyümeye başlar. Tünelin ucuna geldiklerinde ise parlak ışıkla dolu, aydınlık bir bölgededirler. Bu yüksek titreşimlerden meydana gelmiş ışıklı dünya, tarif edilemeyecek kadar yüksek düzeyde parlaklığa sahip olmasına karşın, birimleri asla rahatsız etmemektedir. Ayrıca burada da yalnız değildir, çünkü ölmüş dost, akraba ve tanıdıkları tarafından çok samimi bir şekilde karşılanırlar. Bununla birlikte, tanımlayamadıkları ancak çok hoş müzikler duymakta ve bazıları da bunların eşliğinde yine mükemmel görüntülere sahip dağlardan vadilere süzülerek kırlardan, yeşil çayırlardan ve arasındaki ırmaklardan geçtikleri vizyonlarla karşılaşırlar.Ve bu ortamda hiçbir acı, korku, ümitsizlik duymaz, beraberinde sosuz bir mutluluk, sevgi, barış...vb. duygularını deneyimleyerek ışık dost varlıkları görürler. Bu varlıklar, ÖYD’ ciye karşı şefkat ve merhametle yaklaşıp rahatlamalarını sağlayarak ona sevgi, merhamet ve bilgelik öğretirler.Çünkü bu varlıklar, her türlü kılığa girebildikleri gibi, tüm dünya insanlık tarihi ve bilimlerine vakıf olmakta ayrıca insan türüne karşın derin sevgiyle dolu olduklarından ilişkide bulunduğu insanların iyiliği konusunda endişe duymaktadırlar.

Birimin bu sırada tüm hayatı bir anda gözünün önünden geçer ve aynı zamanda büyük farkındalığı deneyimler. Kendini buna kaptırmasından dolayı tekrar geri dönmek istemez. Ancak bu durumda ışık varlıkları tarafından iki seçime tabi tutulur ve birim bu durumda kendi çıkarları doğrultusunda karar vermediği için (ki zamanı gelip de bu nedenle) veya zamanlarının henüz gelmediği,  bunun da ya gelecekte yapacağı bir şeyden (insanlık için gerçekleştireceği bir misyondan) ya da sevdiklerinin onlara ihtiyaç duymalarından dolayı geri gönderilerek bedenlerine tekrar girmeleriyle hayata geri dönmelerini sağlarlar.

Fakat bu durumda hiçbir zorlama,ısrarla,empoze söz konusu olmaz.Bunun yanında bu varlıklar, kişinin geleceği hakkında da hologramik vizyonlar göstermekte ve gelecekte kötü sonuçlanacak şeyleri engelleyerek yeniden planlamalar yapmalarının zorunluluğunu onlara bildirmekte, değişim gerekli olmayanlar da normal hayatlarında, zamanı gelince bunları hatırlayarak bu varlıkların önceden söylediklerinin doğruluğunu görmektedirler.

Kimi de bu ışık varlıkları ya da melekler tarafından cennetteki Göksel Baba’yla karşılaşıp,tanıştırılıp ondan direkt bilgileri alırlar.Bu durumda yukarıdaki kararları veren Cennetteki Baba olur. Bazıları ise aynen Hz Muhammed (s.a.v)’ in yapmış olduğu Miracı (ki meleklerle karşılaşıp kalpleri bile yarılarak temizlenir...vb) kimileri de İncil’ in ( Matta, Markos, Luka, Yuhanna bölümlerinin dışındaki)  son kısmında sembolik olarak anlatılan Vahiy bölümünü ya da Budizm...vb dinlerde  anlatılanları aynen deneyimlemektedirler.

Bu fenomenlerde genelde ortak vizyonlar olmasına karşın, kültürden kültüre değişiklik gösteren ufak farklılıklar da mevcuttur. Mesela, ışınsal dünyaya batılılar tünelden geçerek ulaşırlarken, kimi kültürde aşağı doğru bir yolu takip edip yürüyerek, kiminde ise, bir ırmağı yani su üzerinden geçerek ulaşılmaktadır.

Aynı durum ışık varlıkları tanımlamalarında da görülmektedir ki Hıristiyanlar bunları, Aziz veya Rahip, Hintliler, Hindu, Budistler Budist Rahip, bir Müslüman da, eskiden yaşamış ünlü bir Veli ya da ak saçlı beyaz ve güzel görünüşlü bir ihtiyar...vb) olarak görmüştür.

Benzer olaylar yani ışık varlıklar, birimlerin sekerat hali denilen yarı uyku, yarı uyanık olma durumlarında da aynı biçimde görünerek, onlara çeşitli fikirler ve vizyonlar eşliğinde (ki başka boyutlara, dünyalara götürmek suretiyle ) bilgilendirmekte, olağanüstü güçler vermekte ve zamanla da kendilerinin beklenilen mesih, kurtarıcı oldukları yolunda fikirler ilka edip bu kişilerin beyinsel enerjileri vasıtasıyla da çevrelerinde insanların toplanmasını (çeşitli dernek,vakıf, tarikat,...vb.) sağlayarak onlara da hükmetmek suretiyle daha fazla insana yayılmalarını sağlamaktadırlar. (Bazı kişilerde ise görünmeden, sessizce bu olayları oluştururlar)

Çok ilginçtir ufo kaçırılma olaylarında da aynı şeyler anlatılmakta, yine sekerat halinde iken çok yoğun ağırlık duygusu eşliğinde odaya giren ya da yolda gitmekte olan araçların önüne parlak ışıklarla birden veya uzun süre takip edildikten sonra varlıklar görünmekte ve bunlar tarafından gemilerine alınarak (ki nasıl götürüldükleri hatırlanmamakta, çünkü ağır bir şekilde uyutulmaktadırlar. Ancak normal yaşamlarına döndüklerinde, zaman zaman veya hipnozla hatırlamaktadırlar) incelenmekte ve ameliyat edilip yabancı, dünyada bilinmeyen birtakım maddeler,çipler yerleştirilmektedir ki, bunların bir kısmı laboratuar sonuçlarıyla kanıtlandığı gibi bir kısmı da bilinen maddeler, örneğin cam, plastik vb... parçaları olduğu anlaşılmıştır. Bunun sistemi ise, Reenkarnasyon Ve Hologram yazımızda belirttiğimiz şekildedir.

ÖYD. olaylarının bir başka özelliği de, kendilerini Spatyom ortamında bularak uzay zamanın olmadığı, ancak ışıkla parıldayan ortamda üst şuurluluk hali ile (ki her şey düşünce idi) üst benlik ve farkındalığını, yüksek bir mutluluk ve his ile deneyimlemekte; öyle ki, bundan önceki tüm enkarne geçişleri ve kişilikleri, akrabaları, dost ve yakınları, isimleri ile hatırlayarak bütün yaşamlarına ait olayları, bir Bütünsellik içerisinde değerlendirirler. Bunu biraz daha genişletirsek, bu deneyimde hissedilen, Şuurun, geçmiş ve gelecekteki tüm zamanlara ve olasılıklara dolayısıyla da tüm var oluşa doğru esnemesidir. Bu hal, birimin hipnoz ile anne karnındaki önceki hayatlarına doğru gönderilmesi sonucu, iki hayat arasındaki geçiş ile ÖYD.’ cilerin tünelden geçtikten sonra uzay ve zamandan bağımsız ışıklı bölgedeki algılamalarıyla aynıdır ya da aynı anlama gelir ki (zaten her ikisi de aynı tür yanılgıların farklı birer versiyonu değil miydi?) anne rahminden önceki bu dönem, insan bilincinin gelişimi için bir aşama olarak görülür.

Bu aynı zamanda Big-bang anından hemen önceki sınır bölgeye ya da t=0 anındaki duruma benzer ve Quantum Potansiyeli ile Sıfır Nokta Enerjisindeki alanda bulunduğu nokta ile de eş anlamlıdır. (Bkz. Birleşik Alanlar 6/7-Sıfır Nokta Enerjisi-Quantum Potansiyeli/Sufizm ve İnsan/fizik) Ayrıca buna, Avustralya yerlileri “Düş Zamanı”, Freud,”Okyanus Duygusu”, Jung da “Uroborus” ismini vermişlerdir.

Böylece, tüm kültürlerin yaratılış efsanelerinde anlatılan yaratıcının ışığı karanlıktan ayırdığı an olarak ifade edilen quantum dalga fonksiyonunun çökmesiyle kişi birimsel kimliği ile ana rahminden dünyaya gelir.Tıpkı Evrensel dalga fonksiyonunun çökmesiyle sonsuz evrenlerden, algıladığımız evrenimizin meydana gelmesi gibi (Bkz. Her şey Bir Plasebo mu? 1-Sufizm ve insan /fizik)

Bu aynı zamanda bize, Nietzsche’ nin anlatımıyla, sürekli olarak bir daire biçiminde kendi başlangıcına dönen İlk tabiat görünüşünün sembolü olan Uroborus’u yani Bölünmez bir bütünselliği de gösterir.Tıpkı bir yazıda da ifade edildiği gibi “Ben alfa ve omegayım. Hem başlangıç hem de son”

Ancak her ne kadar bu ifadeler doğruları barındırsa da daha önce belirttiğimiz nedenlerden dolayı, başka noktalara, boyutlara çekilmiştir. Bu yüzden anlatılan kavramları Mistisizm açısından tekrar değerlendirerek doğru bir zemine kaydırılması gerekmektedir. (Bkz Karadelikler 2/Tepkinin Etkisi-Sufizm ve İnsan/fizik)

ÖYD.’ cilerin Bütünü ve her bir parçayı anında algılayabilme ya da başka bir deyişle Yahudilerin mistik kitabı Kabala’da Alef ismi ile (ki İslamiyet’teki Elif noktalarıdır) geçen ve tüm uzay zaman noktalarının aslında Tek bir nokta tarafından oluşturulduğu veya tüm anların Tek bir anda mevcut olduğunun algılanması, en geniş anlamda Kur’an’da DEHR kavramı ile açıklanmaktadır. Bu kavram bir önce belirttiğimiz kavramdan biraz farklıdır. Yani, An kavramı iki açıdan değerlendirilmektedir. Birincisi, Öyd.’cilerin anlatımı, ikincisi Kuran’ da “Dehr” kelimesiyle işaret edilen ve Mistiklerin deneyimledikleri An kavramı. Ancak, birincisi, çokluk boyutunu meydana getiren izafi, görsel zamana göre Tek bir Anın tanımı iken, ikincisi zaman kavramından bağımsız bir biçimde ya da bu kavram olmaksızın bir Andır ki bu da bize ÖYD.’ cilerin DEHR’in cinlerin yapıları dolayısıyla sahip oldukları Teklik kavramının bu birimlerdeki yansıması olduğunu göstermektedir. Ve o boyutlarda her şeyin An içinde algılanması Bütünsellik içerisinde hem çok hızlı olmakta, hem de detaylarına inebilecek derecede yavaş oluşmaktadır.

Bu Teklik algılamasından dolayıdır ki, her şeyi kendilerinin birer parçası olarak görmekte bunun sonucu olarak da ister canlı olsun isterse de cansız, tüm nesnelere verilecek zararın aslında kendilerine olacaklarını bu yüzden  öncellikle her şeyin başında sevmek ve doğa ile uyum içinde olmak geldiğini belirtmektedirler.

Bununla birlikte yine bu Teklik hissiyle algıladıkları önemli bir nokta da, kendilerini cezalandıran ya da mükafat veren bir Tanrının var olmadığı, ancak evreni ve kendilerini biçimlendirenin bizatihi yine kendileri olmalarıdır. Hatta ışık varlıkları tarafından bile yargılanmamaktadırlar.Onlar sadece fikir ileri sürüp bunu da bir rehber ve bir danışman olarak yapmaktadırlar. Burada var olan tek bir yargılayıcı vardır, o da birimin kendisidir. Yani, kendi suçluluk ve pişmanlık duygularından oluşan kendi kendisine verdiği yargı. İşte bu yüzdendir ki, Spatyom ortamında tüm geçmişlerini göz önüne alarak ya da gözden geçirerek ve bir de dost varlıklardan yardım almasıyla bir sonraki yaşamını programlayıp tekrar enerji boyutlarında yoğunlaşıp dünyaya geri dönerler. Bu da sonra yaptıklarını unutmalarıyla sonuçlanır. Ancak bazı durumlarda, hipnoz, rüya, meditasyon...vb. ile bunlar tekrar hatırlanabilmektedir.

Halbuki daha önce Cinlere Vahdet ve Kader sırrının  kapalı olduğunu, bu nedenle de Mistisizmdeki Vahdeti Vücut kavramının bu birimlerde  Panteist anlayış biçimde açığa çıktığını belirtmiştik.

Bununla birlikte, örtük düzendeki sonsuzluktan sadece bir boyut olan fiziksel dünyamız nasıl ki, beynimiz tarafından yaratılıp bununla da kayıtlanıyorsa örneğin, acı ile şartlanması dolayısıyla acıyı yaşıyorsa, Belirgin düzenler arasındaki ilişki nedeniyle de birimin bir gerçeklik alanından, diğer bir gerçeklik alanına geçmesi ya da yaratması sonucu, (ki berzah veya ahiret boyutu da denilmekte) bu boyutta olduğu gibi o boyutu da gerçek olarak var sayıp dolayısıyla o boyutun kendi kurallarına göre acı duyması, azap görmesi söz konusu olacaktır .(Bkz Cehennemin Gölgesi-Sufizm Ve İnsan/Fizik) Bu da Holografik Modele ters bir durum arz etmez.

Bu yüzden çok yüksek düzeye ait olan Mistik gerçeklerin Mikrodalga varlıklar tarafından çarpıtılması sonucu, Cehennem boyutu yok saydırılarak, bu ortamlara karşı alınması gereken tedbirler ortadan kaldırılmakta,  Tanrısallığa yer olmayan bu sistemde birimin kendini tesbit etmesiyle özündeki ilim ve kudretin yanılgısız bir biçimde açığa çıkışı önlenmektedir.

Yine bu Tekillik anlayışının getirisi ile ÖYD.’ ciler bu deneyimlerinde enerji bedende bir suretlenme oluşturmadıkları zaman kendilerini Salt Şuur, Farkındalık oldukları ya da bir renk bulutu, bir sis veya enerji alanı, yani sonsuz frekansal alan içinde enerji kalıpları, girişim desenleri  olarak tanımlamaktadırlar. Kimisi de kendisini salt müzük sesler, notalar olarak algılamakta, dolayısıyla yine OBE.’deki gibi, dünyaya ait olan birtakım şeylere mesela yemek yemek, sex,... vb. ihtiyaç duymamaktadırlar.

Bu fenomenin bir başka ilginç özelliği de, (BDD.’ de vardır) bir şey hakkında soru sorma, o şey i ANında öğrenme, algılama anlamıyla eşdeğer olmasıdır.Bu da dışarıdan art arda yani belli bir sıralama ile bilginin gelişi şeklinde olmayıp Holografik düşünce paketleri (direkt ya da sembolik vizyonlar, algılamalar) denilen o konuyla ilgili Bütünsel bilginin Şuurda patlayarak canlanması biçiminde açığa çıkmaktadır. Bazılarında ise bu bilginin Aniden anımsanmasıyla oluşmaktadır. Bu durum aynı şekilde, ÖYD.’ cilerin ister birbirleriyle olsun isterse de ışık varlıklar veya ölmüş dost, akrabayla olsun aralarındaki iletişim bu biçimde sağlanmakta ve birtakım sesler ya da sesli semboller aracılığıyla da olabilmektedir. Bu nedenle, dünyada iken en önemli şeyin öğrenmek, bilgilenmek olduğu ve ne kadar çok bilgilenmeye sahip olunursa o oranda düşünme melekesi kazanarak o boyutlarda yüksek düzeyde cevaplar ve dolayısıyla da farkındalıklar elde edilebilecek sorular sorulabileceğini belirtmektedirler.Ancak bu durum da beyindeki özelliklerin, Ruha yüklenmekte olan veri tabanının daha yüksek düzeye, kapasiteye çıkartılması olan “ilim tahsilinin” “beşikten mezara ilim tahsil edin” ya da “ölümünüze çok az bir zaman kaldiğını bilseniz de bu kalan zamanı ilimle tahsil edin” hadisi gereğince ölüm ötesi boyutlara yönelik olmasının, ÖYD.’ de yanılgı biçiminde açığa çıkmasından başka bir şey değildir.

Bunun için, ÖYD.’ ciler bu fenomeni yaşadıktan sonra kendilerini bilgilendirme çalışmasına girişmekte, okumaya, araştırmaya koyulmakta, hatta akademiye girmekte ve ışık dostların onlara öğrettiği,cahil olmama, öfkelenme...vb negatif fiiller yerine, bencilliği bir kenara bırakıp sevgiyi yaşamak ve tüm canlıları kendilerinden önce düşünmek yardımseverlik gibi eylemleri gerçekleştirmekte, eğer daha önce toplumda hoş karşılanmayan düşünce ve eylemler ortaya koymuşlarsa tamamen değişerek çevrelerine ailelerine daha iyi davranıp ahlaki olarak da kendilerini geliştirdikleri görülmektedir.

İlginç olan bir nokta da fizik, tıp, biyoloji...vb bilimlere şaşırtıcı bir şekilde vakıf olabilmekte hatta bunlar, dinsel anlamda bilge, mistik kişilikler biçiminde de ortaya çıkabilmekte ve bu anlamda yanılgıların meydana gelişini sağlamaktadırlar. Bunlardan birçoğu bu deneyimde elde ettiği bilgileri bilimsel dille tanımlayamamalarına karşın bir kısmı deneyim sonrası unutmaları yüzünden ancak zaman zaman belli isim  ve formüllerin zihinde belirmesiyle hatırlamakta ve daha sonra da  tamamen ilgili konuyu anımsayabilmektedirler. Bunun yanında hem OBE. hem de ÖYD.’ ciler bu fenomeni deneyimledikten sonra belli Psişik yeteneklere de sahip olmakta, daha önceden sahip olanlarda ise daha gelişmiş olarak açığa çıkmaktadır.

Ayrıca, Mistikler fiziksel dünyamızı meydana getiren durağan enerji alanlarından (ki bize göre latif boyutlar olduğu gibi, aynı şekilde çok daha katı yapılı boyutlar da mevcuttur) çok kısa dalga boylu alanlara bedensiz yolculuklar yaparak gezegen ve yıldızların ikiz boyutlarında yer alan varlıklarla iletişim kurabilmekte, bilgi alış verişinde bulunabilmektedirler. Buna örnek olarak, Muhyiddin İbn’ül Arabi’ nin yolculukları en bilinenleridir. Fakat bu OBE ve ÖYD fenomenlerinde de kendini göstererek, farklı boyutlarda farklı canlı türleri ve onların yaşam tarzları hakkında bilgi edinilmektedir. Bu da yine bizim ikizimizde bulunan Cinlerin o insanların beyinlerini etkilemeleriyle gerçekte kendileriyle görüştürerek bu anlamda yanılgıları oluşturmaları yoluyla gerçekleşir.

Işık varlıklar ülkesine yapılan yolculuklarda, karşılaştıkları ilk şey yapıların parlak bir aydınlık içinde betimlenemeyecek derecede yüksek güzellikte görkemli birer inşaat yapıları olmalarıdır. Ancak bunlar mesela, okullar, toplantı odaları, kütüphaneler, evler...vb anladığımız anlamda yapılar değil, tamamen salt bilgiden, düşünceden oluşmuş holografik gerçekliktir. Tıpkı daha önce de belirttiğimiz bilgi bulutunun bir bütün olarak beyinde açığa çıkması gibi, bu ışık ülkesi ve onu meydana getiren yapılar da, düşüncenin holografik olarak kütüphane, okul, ev...vb.’ye dönüştürülmüş birer gerçeklik olduğudur. Okullarda ise ruhsal gelişim sağlamak, yaratıcı imgelemelerini geliştirmek, sanatsal gücünü artırmak yani insanı ulviyete çekecek ve evrensel sistemle bütünleşecek  bilincinin evrimini tamamlamaya yönelik bilgiler öğretilmektedir.

Burada dikkât edilecek bir husus, Cinlerin kendilerini farklı varlıklar şeklinde gösterdikleri gibi, Cin adı altında kendilerinden ayrı varlıkların da mevcut olduğunu ve onların kötülüğü temsil ettikleri dahi bildirildiği için Mikrodalga varlıklarla tarafından etki altında olan insanlarda Şeytan kavramı vardır. Bu konu ufo fenomenlerinde de görülmekte olup iyi, dost varlıklar ile kötü niyetli varlıklar şeklinde ikiye ayrılmaktadır.Bu nedenle de, bu fenomenler arasında gerçek ve sahteleri ayırt etmek tamamen zorlaşmaktadır.Buna karşın nasıl ki bu olaylar bize fantezi gibi gelmekteyse, bu deneyimleri gerçekleştirenlerin de direkt olaylara tanık olmaları dolayısıyla bu yanılgılardan kurtulmaları o kadar zordur.

İslam Mistik kaynaklarında da Ruhun bedenden ayrılması ya fiziki ölüm ile ya da Fetih denilen hal ile mümkün olmaktadır ki, bunu gerçekleştirebilenlerin de çok yüksek Kemalata sahip birimler oldukları ifade edilmektedir. Bunun dışında ister yanılgısız (ki Keşif sahipleri olarak geçmektedir) isterse de yanılgılı olsun duyu ötesi algılama Radar Dalgalarının bir mahale yönlendirilip yansıyanı değerlendirmesiyle gerçekleşmektedir. ( Bkz. İnsan ve Sırları, Hz. Muhammed Neyi Okudu, Sistemin Seslenişi 1-Görmek, Dua Ve Zikir, Evrensel Sırlar, Ruh İnsan Cin-Ahmed Hulusi, Holografik Evren-Michael Talbot, National Geographic Channel/Discovery Channel-Dünya Dışı Zeki Yaşamlar (Ufo Günlüğü).

<Devam Edecek>

İstanbul - 28.06.2001
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail