Kayıt için burayı tıklayın




addenin üç hali olduğunu sanırım  ilk öğretim yıllarından beri biliyoruz. Katı, sıvı ve gaz ...Bu üç halden birinde  maddeyi nasıl kullanacağımız hakkında da geniş bilgiye sahibiz.. Buna karşın, algılayabildiğimiz evrenin %99`unun maddenin dördüncü konumuna sahip bir plazma halinde bulunduğu tesbit edilmiştir.

Plazma, bilinen tüm maddeler gibi atomlardan meydana gelir. Atomlar elektriksel olarak yüksüz parçacıklardan yani, nötronlar ve pozitif (+) yüklü protonların bir arada bulunduğu bir çekirdek ve o çekirdek etrafında dönen negatif (-) yüklü elektronlardan oluşur. Bir atomda, çekirdek etrafında bulunan negatif (-) yüklü elektronların sayısı, çekirdekte bulunan pozitif (+) yüklü protonların sayısına eşitse bu, atomun elektriksel olarak yüksüz olduğu anlamına gelir. Böyle yüksüz atomlardan oluşan bir gaz, yeterince ısıtıldığında veya radyasyona maruz kaldığında, enerjilerin şiddetlerine bağlı olarak, sahip olduğu elektronları en dış yörüngesinden itibaren kaybetmeye başlar. ( En dış yörüngedeki elektron atoma bağlanma gücü en zayıf olandır. Bu bağlanma gücü, çekirdeğe yakınlaştıkça artar. Güneşin çok yüksek sıcaklığa sahip olan “korona” adı verilen en dış tabakasında atomlar, elektronlarının çoğunu, bazen hepsini kaybetmişlerdir. Örneğin; koronadan gelen ışınlar analiz edildiğinde demir atomunun 13 hatta 14 elektronunu kaybettiği gözlenmiştir.) Elektron kaybeden atomda , pozitif (+) yüklerin sayısı, negatif (-) yüklere göre daha fazla kaldığından bu atoma iyonize olmuş atom ya da pozitif (+) iyon adı verilir. Böylece ortamda pozitif (+) iyonlar ve negatif (-) yüklü elektronlar serbest halde bulunur. Bu nedenle plazma “iyonlaşmış gaz” olarak da bilinir.

Plazmalar sıcaklık ve yoğunluk olarak incelendiklerinde yıldızların merkezlerinde çok sıcak ve yoğun olarak bulunurken, Dünya atmosferinde gözlemlenen kutup ışıması olaylarında olduğu gibi, daha düşük sıcaklıklarda ve yoğunluklarda da yer alabilmektedirler. Maddenin katı, sıvı ve gaz halleri ise plazmaya göre oldukça soğuk ve elektriksel olarak yüksüzdürler.

“Plazma” kelimesi ilk olarak tıp bilimcisi Johannes Purkinje (1787-1869) tarafından ak ve al yuvarlardan temizlenmiş kan için kullanılmıştır. Aynı terim, 1927`de Amerikalı  kimyacı ve fizikçi Dr. Irving Langmuir(1881-1957) tarafından iyonlaşmış gazlar içinde kullanılmaya başlanmıştır. Dr. Irving Langmuir`un başarıları yüzey kimyasından,  bulut içine kimyasal madde katarak suni yağmur yağdırmaya kadar geniş bir yelpazeye yayılmıştır.1932 `de kimya alanında  Nobel  ödülü kazanmıştır. Kendisi General Electric `de yapısı iyonlaşmış gazlara dayanan elektronik aletler üzerine çalışmaktaydı. Bu çalışmalar sırasında iyonlaşmış gazların yüksek hızlardaki elektron iyon ve diğer katkıları taşıma şeklini gözlemlemiş. Bunun kan plazmasının ak ve al yuvarlarla mikropları taşıma şekline benzediğini fark ederek iyonlaşmış gazları palzma olarak adlandırmıştır.

Bütün uzayda bir yapının diğer yapı üzerinde etki göstermesini sağlayan ve fizikte “alan” kavramıyla tanımlanan bir güç bölgesi bulunmaktadır. Örneğin;  yerçekimi, dünya üstündeki bütün maddeler üzerine etkisini gösterir. Eğer bir madde elektriksel olarak yüklü ise, ya da içinden akım geçiyorsa, kütlesel çekim alanlarına ek olarak, elektrik ve manyetik alanlardan da etkilenir.Elektrik yükleri ve değişen  manyetik alanlar, elektrik alanı oluşturduğu gibi, hareket halindeki elektrik yükleri diğer bir deyişle elektrik akımı ve elektrik alanlardaki değişiklikler de manyetik alanlar meydana getirirler. Dünyanın içine doğru gidildiğinde çekirdek bölgesinde bulunan erimiş metallerin hareket halinde olmalarının dünyanın çevresindeki büyük manyetik alanı sürekli beslemekte olduğu düşünülmektedir.

Dünya`nın magnetosfer tabakasının manyetik alan çizgileri güney kutbundan, kuzey kutbuna doğru yönelmiş olup, Güneş rüzgârının doğrultusunda dağılım göstermektedir.Alan çizgilerinin birbirlerine yakın oldukları yerlerde kuvvetli, uzaklaştıkları yerlerde ise daha zayıf manyetik alan söz konusudur.
Plazmalar elektriksel olarak yüklü parçacıklardan oluştuklarından, elektrik ve manyetik alanlardan etkilenmektedir. Plazmaların bu alanlarla etkileşimlerinin incelenmesi, bize dünya ve güneş arasındaki etkileşimleri ve uzayın başka bölgelerindeki olayları daha iyi anlama fırsatı vermektedir. Bununla beraber, birçok esrarlı şey hâlâ bilinememektedir.

Doğadaki plazma yapılara örnek vermek gerekirse; Güneş ve diğer yıldızlar, yıldızlar arası uzay, galaksiler, galaksiler arası uzay,  plazma içermektedir. Ayrıca gezegenler arasında da plazma bulunmaktadır. Güneşten uzaya yayılan parçacıklar Güneş rüzgârı olarak bilinmektedir ve bu rüzgâr, Güneşin Korona tabakası içinde gerçekleşmektedir. Güneşin en dış tabakası olan Korona plazması çok yüksek sıcaklığa sahip olması nedeniyle Güneşin çekim alanı içine hapis olmayarak Güneş sisteminin bilinen en uzak gezegenlerinin de ötesine kadar yayılmaktadır.

Güneş rüzgârı, Dünyanın manyetik alan çizgilerini kendi doğrultusunda şekillendirmektedir. Gündüz tarafında magnetosferin sınırı yer yarıçapının 10 katına kadar ulaşırken, gece tarafında manyetik alan uzun bir kuyruk oluşturur.Bu kuyruk yer yarıçapının 60 katına çıkar ve Ay yörüngesine hatta daha uzaklara kadar ulaşır.Kuyruk kesimindeki alan çizgileri kesin değildir. Güneş rüzgârının hızı saniyede 400 km.`ye ulaşmaktadır. Bu değer 200-700 km. arasında değişebilmektedir. Cm3 `ünde ortalama 5 elektron ve 5 proton bulunduğu tespit edilmiştir. Rüzgarın Dünya`ya ulaşması için 4-5 gün kadar bir zaman gerekmektedir.Yukarıda da belirttiğimiz gibi Koronanın sıcaklığı Demir atomunun 13 hatta 14 elektronunu koparacak kadar yüksektir. Bunu başarabilecek sıcaklık 1.000.000 derece civarıdır ve henüz bu yüksek sıcaklığın sebebi ile ilgili tatmin edici bir açıklama yapılamamıştır.

Kutuplarda gözlenen kutup ışımalarının (Aurora), radyasyon kuşaklarının ve manyetik fırtınaların temel enerjisini Güneş rüzgârı oluşturmaktadır.
Güneş rüzgârı, magnetosfer içindeki plazmada bulunan elektronlara ve iyonlara enerji vererek hızlanmalarını sağlar. Hızlanan bu parçacıklar, magnetosferin alan çizgilerinin  birleştiği kutup bölgelerinden Dünya`nın atmosferine girerler. Girdikleri bölgede bulunan gazların atom ve molekülleriyle çarpışmaları sonucu çeşitli renklerde ışıma yapmalarına neden olurlar. Güneş rüzgârının çok şiddetli olduğu dönemlerde kutup ışımalarının ekvatora kadar uzandığı görülmektedir. Jeomanyetik ekvator bölgesinde bulunan Singapur'da 1909 yılında meydana gelen çok şiddetli Güneş rüzgarı sırasında kutup ışıması izlenmiştir.

Dünya üzerinde görülen bir diğer plazma yapı, atmosferdeki iyonosfer tabakasıdır. Yerden 70-80 km. yukarıda başlar. Burada elektronlar güneşten gelen kısa dalga boylarına sahip (Ultraviyoleden X-ray `e kadar olan bölgedeki dalgaboyları) ışınların etkisiyle atomlardan ayrılırlar. Atmosferin yere yakın bölgelerinde kozmik ışınların etkisiyle aynı elektron kopuşları meydana gelse de bu bölgede atmosfer daha yoğun olduğundan, kopan elektron hemen birleşir. Atmosfer yukarılara çıkıldıkça seyrekleştiği için iyonosferde kopan elektronun tekrar birleşme ihtimali daha düşüktür. Dolayısıyla, serbest elektronlardan ve iyonlardan oluşan bir bölge meydana gelir. İyonosferin üst kısımları magnetosferde katılarak uzayın binlerce kilometre derinliklerine kadar uzanır. Bir başka doğal plazma olayı da şimşek çakması sırasında meydana gelmektedir.
Nebula olarak bilinen bazı yıldızların çevresinde bulunan bulut görünümündeki yapılar da doğal plazma örnekleridir.

<devamı var>

Ahmet F. Yüksel
& Serter Saltık

http://afyuksel.com

11
.10.2000


Üst Ana sayfa e-mail