ünlük
hayatımızın hemen her alanında, gerek doğal yollardan, gerekse
teknolojik gelişmelerin getirdiği kolaylıkların, belki de bir
bedeli olarak sürekli radyasyona maruz kalmaktayız. Hiç farkında
olmadığımız bir şekilde organlarımız, dokularımız radyasyonla
etkileşime girmektedir. Bu etkileşim bazı durumlarda gözle görülür
sonuçlar doğururken, bazen
de hiç haberimiz olmadan vücudumuzun içinden geçip gitmektedir.
Radyasyonun ne olduğunu, maddeyle ve
bedenlerimizle etkileşiminin nasıl gerçekleştiğini anlayabilmek için
öncelikle atom hakkındaki bilgilerimizi tazelememiz gerekmektedir.
Atom:
Literatürde atom; bir elementin
kimyasal tepkimelere girebilen en küçük parçası olarak tanımlanır.
Yalnız bu tanımlamanın en can alıcı kelimesini gözden kaçırmamak
gerek: “Küçük” kelimesi kanaatimce, bizler için en ilginç ve
anahtar kelimedir. Muhakkak sorulması gereken şey küçüklüğün
ne kadar olduğudur.
Şunu söyleyebilirim ki, bu küçüklük bizim düşünce ve hayal sınırlarımızı
zorlayacak değerlere sahiptir.
Bu konu ile ilgili rakamsal verilere geçmeden önce, atomun şekli
hakkında kısaca bilgi vermek yerinde olur:
İlk atom modeli Rutherford (1911) tarafından sunulmuştur. Bu modele
göre ortada pozitif yüklü bir çekirek bulunmaktadır. Çekirdeğin
etrafında, durmaksızın dönmekte olan ve çekirdekteki pozitif yük
sayısına eşit sayıda elektron vardır.
Daha sonra bu model, Rutherford ve Bohr`un çalışmalarıyla geliştirilmiştir.
Günümüzün modern atom kuramına göre, yüksüz nötron ve pozitif
yüklü protondan oluşan bir çekirdek ve bu çekirdeğin etrafında
belirli enerji bölgelerinde
ve yerleri tam olarak tesbit edilemeyen elektronlar bulunmaktadır.
Bu kısa bilgilerden sonra, hayalimizde küçük bir atom küresi
canlandırabiliriz. Yalnız, kürenin çapı, 1 santimetre 100.000.000
eşit parçaya bölündükten sonra, o parçalardan bir tanesinin
uzunluğu kadar olacaktır.
Hayal gücünüzü zorlayarak şunu başarmayı deneyin: Önce bir
santimetre uzunluğunda bir ip bulun, daha sonra o ipe 100.000.000
adet atom küresi dizebilmeyi hayal edin. Tabii bu küreleri
hayalinizde bile görmek çok zor olacaktır.
Bunun ötesinde atomun çekirdeğini göz önüne alırsak, artık
hayal sınırlarımızı çoktan aşmış olacağız. Atom çekirdeğinin
çapı 1 santimetrenin 1.000.000.000.000`da biridir. Demin verdiğimiz
örnek üzerinden düşünmek gerekirse, 1 santimetrelik bir ipe
1.000.000.000.000 adet atom çekirdeğini yan yana dizebiliriz.
Peki, atom çekirdeğinin içindeki parçacıklar için yukarıdaki
rakamların nerelere ulaşabileceğini düşünebiliyor musunuz? Her
bir protonun da 3 adet kuarktan oluştuğunu söylersek bu kuarkların
boyutları hakkında bir fikire sahip olursunuz sanırım.(?)
Atom için düzenlenen ilk modellerde, çekirdek etrafında dönen
elektronların belirli yörüngelerde bulundukları düşünülüyordu.
Bir çeşit mikrogüneş sistemi olarak tanımlanıyordu diyebiliriz.
Daha sonraları, bu yörüngelerin yerine enerji kabukları tanımlandı.
Yani her elektronun belli bir enrji kabuğu içinde herhangi bir yerde
olacak şekilde hareket ettiği anlaşıldı. Bunu daha iyi hayal
edebilmek için iç içe geçmiş içi boş küresel kabuklar düşünebilirsiniz.
Bu küresel kabukların her biri elektronların hareket ettiği enerji
düzeylerini temsil eder.Ve bu enerjiler, elektronun atomdan kaçmak için
yeterli enerjiye sahip olmadığını belirleyen negatif değerlerdir.
En düşük enerji düzeyine “atomun kararlı durumu” ve yüksek düzeylerine
de “uyarılmış durumlar” denir. Enerji düzeyi sayısı olan n
kuantum sayısı arttıkça buna tekabül eden enerji değeri de sıfıra
yaklaşır. N sonsuz sınırında
enerji değeri de sıfır olur ve elektron artık bir atom oluşturmak
için çekirdeğe bağlı değildir.
Atomun elektronlarına yönlenmiş herhangi bir enerji elektronda iki
tür etkiye neden olur: Eksitasyon (uyarma) ve iyonizasyon.
Eksitasyon olarak tarif edilen olayda elektron kendisine gelen enrji
miktarına bağlı olarak bir üst düzeydeki enerji kabuğuna atlama
yapar. Bu da elektronun çekirdeğe daha uzak bir düzeye geçiş
yapması demektir. Elektron geçiş yaptığı bu yüksek enerjili düzeyde
uzun süre kalamaz. Sadece saniyenin 100.000.000 `da biri kadar kısa
bir sürede eski düşük enerjili düzeyine geri döner. Geri dönüş
sırasında fazla enerjisini bir foton yayrak dışarı atar.
İyonizasyon olayında ise atomdan
elektron kopması söz konusudur. En dış enerji seviyesindeki
elektronlar atoma bağlılıkları en düşük olan elektronlardır.
Bu bağlılık (kararlılık durumu) iç kabuklara gidildikçe artış
gösterir. Dolayısıyla, bir atomdan elektron koparmak için gerekli
olan minimum enerji, en dış yörüngedeki elektronun atoma bağlılık
enerjisine eşittir. Yeterli enerjiyi alan elektron atomdan ayrılır.
Bu şekilde ortaya çıkan eksik elektronlu atoma iyon ismi verilir.
Meydana gelen elektron ve iyon ikilisi ya tekrar birleşir ya da başka
atomlarla etkileşerek eksiklerini tamamlama yoluna giderler.
Radyasyon
Çeşitleri ve Radyoaktif Maddeler
Radyasyon bir kaynaktan çıkan ve boşlukta
yayılan enerji olarak tanımlanabilir. Birkaç çeşit radyasyon türü
vardır. Bunları şu başlıklar altında toplamak mümkündür:
Parçacık
Radyasyonu : Alfa
(a)
, beta (b)
, proton (p) , nötron (n) olarak sayabiliriz.
Elekromagnetik Radyasyonlar : Mikrodalga, ınfraruj, görünen,
ultraviyole, c-ışınları,
g-ışınları,
kozmik ışınlar.
İyonize Etmeyen Radyasyon : Ses, ultrases…
Radyoaktif maddeler, bulundukları
ortama radyasyon yayan maddelerdir. Doğada atom çekirdekleri kararsız
durumdan daha kararlı bir duruma geçmek için çekirdekleri içindeki
bazı parçacıkları atarlar. Buna radyoaktivite denir. Kararsız
durum ne demektir kısaca açıklamak gerekirse, parmağınızın
ucunda havada tutmaya çalışacağınız topu örnek olarak vermek mümkündür.
Topun parmağınız üzerinde kalması ihtimali son derece düşük
olup her an öne, arkaya, sağa ya da sola düşmesi ihtimali söz
konusudur. Bu dururmda topun kararsız bir durumda olduğunu söylemek
mümkündür. Aynı şekilde sepet içine koyduğunuz topun da dış
etkenler olmaksızın oradan çıkma ihtimali sıfırdır. Buna da
kararlı durum diyebiliriz.
Bir çekirdeğin kararlılığı dendiğinde, çekirdeği oluşturan
parçacıkların birbirlerine ne derecede güçlü bağlı olduklarını
düşünmek gerekir. Buna çekirdeğin bağlanma enerjisi denir. Çeşitli
çekirdeklerin parçacık başına düşen ortalama bağlama
enerjilerine dikkât ettiğimizde, demir, nikel, kobalt gibi en kararlı
çekirdeklerin atom ağırlıklarının 60 civarında olduğunu görürüz.
Bu nedenle doğada, demir ve benzeri metaller, uranyum ve toryuma göre
daha fazla bulunur.
Doğada atom numarası yani çekirdekteki
proton sayısı 83 `ten büyük olan tüm elementler kararsız
durumdadır.Dolayısıyla hepsi radyoaktiftir. Radyoaktif olarak dünya
üzerinde 40 kadar element ve 80 kadar radyoizotop bilinmektedir.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi kararsız
bir atom çekirdeği daha kararlı bir duruma geçmek için içinde
bulunan parçacıkların bazılarını atar. Bu olaya bozunma adı
verilir.
Radyoaktif atomlardan oluşan bir
maddenin atomlarının yarısının bozunuma uğraması için geçen süreye
o maddenin yarı ömrü denir. Örneğin, her canlının içinde
bulunan, Karbon 14'ün bir gramının yarısı 5770 yıl içinde
bozunuma uğrayarak azot gazına dönüşür. Bu değişim sırasında
Karbon 14 çekirdeğinden bir elektron atılır. Burada bahsedilen
5770 yıl, yarı ömürdür. Toryum bir milyar dört yüz milyon yıl
gibi uzun bir yarı ömüre sahiptir.
Çekirdek içinden parçacık atmak
yoluyla daha kararlı duruma geçen atomların yanı sıra kararlı
bir duruma geçebilmek için tümüyle ikiye bölünen kararsız
atomlar da bulunmaktadır. Bu ikiye bölünme olayının teknik adı
fisyondur. Örneğin doğada bulunan Uranyum 238 çekirdeğinin kendi
kendine fisyon yapma yarı ömrü 10.000.000.000.000.000 yıldır.
Buna
karşılık, insan yapısı olan Fermium'un kendi kendine fisyon yapma
yarı ömrü, bir
yıldan daha azdır. İlk yapay radyoaktif element olan
radyoaktif fosfor F.Joliatre
Irere Joliot tarafından 1934 yılında elde edilmiştir. Günümüzde
2000` den fazla yapay radyoelement üretilmiştir.
Devam
edecek...
Fiz.
Müh. Serter Saltık
http://afyuksel.com
30.11.2000
|