Şimdi
yine bir maddesel cismi göz önüne alarak bu nesneyi de ışık
hızına yakın bir değere doğru hızlandıralım. Ancak, bu sefer
cismin hareketi boyunca sahip olacağı değişiklikleri, kuantum
fiziğinin verilerini de göz önünde bulundurmak suretiyle biraz
daha detaylı bir biçimde görmeye çalışalım.
Bildiğimiz gibi
cisimler klasik hızlarda hareket ettikleri sürece üzerlerinde
hiçbir değişiklik gözlemlenmemekte ve bu yüzden de durgun
haldeki görünümlerini daima korumaktadırlar. Fakat klasik
hızların üzerine çıkıldığında, cisimler hızları oranında
maddesel özelliklerini yitirerek dalgasal özelliklerini ortaya
koymaya başlarlar. Yani madde-dalga dualitesi gereği olarak. Bu
madde dalgaları fikri ise; ünlü Fransız fizikçi Louis de Brogle
tarafından 1924 yılında ortaya konulmuştur. Yani her bir madde,
hızlandığında (dalga boyu= Planck sabitesi / kütle x hız)
madde-dalga dönüşüm formülü uyarınca maddesel (parçacık)
özelliğini yavaş yavaş kaybederek dalgasal özelliğiyle hareket
etmeye başlar. Maddenin bu şekilde sahip olduğu dalgalara de
Brogle dalgası, madde dalgası, Shördinger dalgası ya da olasılık
dalgası adı verilmektedir. (bkz. Gördüğün Yarattığın mıdır?
/ www.gulizk.com / fizik)
Günlük hayatta
gördüğümüz nesnelerin dalgasal yönlerinin görülmemesi ise,
cisimlerin ışık hızından çok düşük hızlarda hareket etmelerinden
ileri gelmektedir. Daha doğrusu, düşük hızlarda dalgasal
özellikleri ihmal edilecek düzeyde olduğundan maddesel yönleri
ağır basmaktadır. Oysa tanecik boyutlarına baktığımızda durum
bunun tam tersi olarak parçacıkların dalgasal yönleri ön planda
olup parçacık yönleri çok daha az (geri planda)dır.
Tekrar
özetlersek; katı olarak kabul ettiğimiz maddeler hızlanmaları
oranında maddesel yönlerini bırakarak yavaş yavaş enerji
dalgalarına doğru kaymaya, dolayısıyla yoğunlukları da azalmaya
başlar. Işık hızına çok yakın bir hızda ise, maddenin çok büyük
bir kısmı enerji çok çok küçük bir miktarı da ihmal edilebilecek
düzeyde kütle olarak kalmaktadır. Bu sırada Einstein
denklemlerindeki cismi hızlandırmak için verdiğimiz enerjinin
cismin kütlesine eklenmesi durumunu da göz önüne aldığımızda
diyelim ki ışık hızının % 99’ una yakın bir hızda iken cismin
kütlesi yedi kat artmış olsa bu kütle artışı da enerji olarak
cisme eklenmektedir. Böylece cisimler tam ışık hızına
ulaşmadan da enerjiye dönüşerek dalgasal yapıya bürünebilmekte
ya da benzer ifadeyle madde dalgalarına dönüşmekte ve bu hızla
dünyayı bir saniyede yine yedi kez dolaşabilmektedirler.
Yine sahip oldukları dalgasal (şeffaf, latif) yapıları
dolayısıyla, önlerine çıkan her tür madde ve enerji alanlarının
içinden etkilenmeksizin geçebilmekte, hızlarını düşürdükleri
anda da tekrar üç boyutlu görünümlerine, katı nesne durumlarına
geri dönebilmektedirler. Böylece cisimler çok çok hızlı bir
biçimde saniyenin yüzde, binde, milyonda... bir oranında
ışınlanmış yada yer değiştirmiş olurlar. Mesela bir taşı klasik
hızlarda cama doğru attığımızda cam kırılırken, aynı taşı ışık
hızına yakın bir hızda fırlatmış olsaydık taş bu sefer de
Brougle dalgalarına yani ışına dönüşmesi dolayısıyla camı
kırmadan karşı tarafa geçmiş olurdu.
Bununla
birlikte maddeleri hızlandırmayıp bunun yerine ona eşdeğer çekim
güçlerine maruz bırakırsak cisimler yine aynı özelliklerini
sergilerler. Bunun için gerekli olan iki güçten gravitasyonel
(kütle-çekim) kuvvetini oluşturmak imkansız görünse de
Elektromanyetik alanları kullanarak bu tür şeyleri
gerçekleştirmek mümkündür. Yani cisimlere çok güçlü elektrik ve
manyetik alanlar uygulandığında cisimler bu gücün oranında
maddesel özelliklerini bırakarak dalgasal formlarına dönüşürler.
Artık bir dalga haline gelen nesne ya da nesneler, başka bir
yere yönlendirilip o noktaya ulaştıklarında orada bulunan
elektrik ve manyetik alanların bu sefer yavaş yavaş kesilmesi
suretiyle bu cisimlerin tekrar maddeleşmesi sağlanabilir. Eğer
bir cisme uygulanan bu alanları çok çok daha güçlü bir değere
ulaştırmış olsaydık bu durum, cismi tam ışık hızına ulaştırmakla
eş anlamlı olacağından cismi bir karadelik haline dönüştürmüş
olurduk.
Burada çok
önemli bir husus da aynı olayı gerçekleştirmek için cisimlere
çok güçlü elektrik ve manyetik alanlar uygulamak ya da ışık
hızına yakın hızlara ulaştırmak yerine sadece uygun
elektromanyetik dalgaları göndererek de aynı şeyler meydana
getirilebilir. Tıpkı bir önceki yazımızda belirttiğimiz gibi.
Yani cismin dalgasal özelliğini ortaya çıkartmak için güçlü
enerjiler vermek yerine, çok daha az bir enerji ile maddeyi
bu hale dönüştürmek için o nesneyi bu yönde bilgilendirmek
yeterlidir. Çünkü ünlü fizikçi Prf. Sir Arthur Eddington’ un
da belirttiği üzere tüm varlık, her şeyin en temel yapı taşı
olan bilinçten (bilgiden) kurulmuş olan yapılar değil miydi?.
Böylece biz kuvvet, güç olarak nitelendirdiğimiz şeye
Bilincin bir boyuttaki görüntüsü ya da o boyutta aldığı isimdir
diyebiliriz. Bu yüzden güç, kudret daima ilme bağlıdır.
Dolayısıyla, o şeyin belli bir yönüne ait değil de, diğer
boyutlarıyla birlikte ilmine vakıfsanız çok büyük enerjiler
harcamadan da bu ve benzeri türden şeyleri
gerçekleştirilebilirsiniz. Zaten bu tür fenomenleri çok daha
geniş ve büyük planda gerçekleştirenlerin, bunları olması
gerekenin çok çok altında bir enerji ile meydana
getirebilmelerinin nedeni budur.
Keramet ehli,
kendindeki meleki güçleri (melekleri), istidraç sahipleri de
Cinleri kullanarak ya da farkında olmaksızın onların sayesinde
hem cisimleri hem de kendilerini görünmez kılabilmekte veya
ani olarak yer değiştirebilmekte, hatta olmayan nesneleri var
edebilmekte, maddeleştirebilmektedirler.
Örneğin,
kendisini White Hawk adında bir ruhsal rehber olarak tanıtan ve
insanları kandıran bir Cin bir celsede medyum
aracılığıyla bu işi nasıl yaptığını şöyle anlatmaktadır.
“Herhangi bir katı cismi, çözülene kadar, atomik titreşimlerini
hızlandırırım. Bir an gelir, siz bedenliler için bu cisim
görülmez bir hale gelir. Cismin ortaya çıkması için de aynı
işlemin tersi uygulanır. Yani, atomik titreşimi yavaşlatırım.”
Görüldüğü üzere, ışınsal varlıklar olan Cinler, cisimleri
maddesel dalgalara ayırdıkları gibi isterlerse bu dalgaları
dünyanın herhangi bir yerine yönlendirmek suretiyle de orada
tekrar maddeleşmelerini sağlayabilirler. Madde üzerine her
tür şekilde etki edebilen Cinlerden İfrit adıyla bilinen öyle
güçlü sınıftan olanları vardır ki, bunlar abartısız olarak
Japonya’da bulunan bir gökdeleni bir saniye içerisinde
Amerika’nın New York kentindeki herhangi bir yere dikebilir yani
ışınlayabilirler. “Peki o zaman neden şu anda böyle bir şey
yapmıyor ya da yapamıyorlar?” diye bir sual sorulabilir. Bunun
cevabı, yeryüzünde her an mevcut olan Evliya zümresinin
onlarla bu boyut arasında koruyucu bir alan oluşturmuş
olmalarıdır.
Bizzat böyle bir olay Kuranı Kerim’deki Hz Süleyman (as)
olayında geçmektedir. İfade ise aynen şöyle: “ Süleyman kendi
cemaatine: “ Ey cemaat! Onlar Müslüman olarak buraya gelmezden
evvel Melikenin (Belkıs’ın) tahtını hanginiz bana getirir?.”
Cinlerden bir İfrit : “ sen makamından kalkmadan evvel onu
sana getiririm. Ve bunun için kuvvet ve emniyet vardır”
dedi. Kendisinde kitaptan bir ilim olan (zat); “Ben onu
gözünü yumup açmadan (kırpmadan) sana getiririm” dedi.”
(Neml- 38, 39, 40)
Bu ayetten anlaşılacağı üzere, insan ve cinlerin bu tür
şeyleri meydana getirebilecek özelliklere sahip oldukları ancak
“ sen makamından kalkmadan evvel onu sana getiririm...”
sözünden Cinlerin yapmakta oldukları işlerin bize göre bir
anlıkmış gibi görünse de gerçekte zamana dolayısıyla mekana tabi
oldukları, bu nedenle de ışık hızının altında hareket
ettikleri ve yeteneklerini sergiledikleri, buna karşın Salt
Bilinç boyutunda kendini tanıyan, bilen insanın ise,
tabanda ışık hızı ve ötesindeki düşünce, bilinç hızına sahip
olduğu, bu yüzden zaman ve mekana tabi olmadığı için de o
nesneyi an içinde getirdiği bilinmektedir ki, işte
bu özelliğe sahip olan bu zat da (Hızır olduğu söylenmekte)
“Ben onu, gözünü kırpmadan sana getiririm...” diyerek sözünü
tamamlamadan tahtı getirmiş olur.
Maddenin aslı olan enerjiye oradan da tekrar maddeleşme olayı,
cisimlerin yer değişmesi ışınlanmasını meydana getirirken,
enerjinin yoğunlaşıp madde halini alması ise; cisimlerin
materyalize edilmesi yani ortada hiçbir şey yokken çeşitli
şekillerde madde üretilmesini oluşturur. Bu materyalizasyon
olayını Cinler ve onların frekansında olan, fakat
anlayamadığımız için bizim tarafımızdan Veli, Aziz, Kamil
İnsan, Rahip, Yogi, Fakir... vb olarak isimlendirdiklerimiz ile
toplumun çeşitli sınıflarından yer alan benzer özellikli
insanlar da gerçekleştirebilmektedirler.
Devam edecek
Not:
Karadelikler başlıklı makalemizin 2. ve 4. bölümlerine ekleme ve
düzenlemeler yapılmıştır.
hologramk@yahoo.com
İstanbul - 17.03.2004
http://sufizmveinsan.com |