ünümüz
fizikçileri, kuantum düzeylerine indikleri zaman boşluğun boş
olmadığını ve evrenimizin sandığımızdan da fazla mucizelerle
dolu olduğunu gördüklerinde, bir an şüpheye kapılıp reddetme
noktasına gelebilmelerine karşın,bundan yüzyıllar önce yaşamış
Aziz Augustine “mucizeler, doğaya değil,bizim doğa hakkında
bildiklerimize zıttır”diyerek, evrenin kendisinin başlı başına
bir mucize olduğunu belirtmiştir. Şimdi bu mucizelerden birine
kaynaklık eden nedenleri ve sonuçları görmeye çalışalım:
Yapılan
hesaplamalar, yüklü bir parçacığın bulunmadığı bir uzayda da
(sanki varmış gibi) elektromanyetik alanların bulunabileceğini
ortaya koymuştur. Bhom-Aharov da
kendi isimleri ile anılan bir yasa ile uygun koşullar altında bir
elektronun,herhangi bir elektronu bulma olasılığının sıfır olduğu
bir bölge için manyetik alan bulunduğunu hissedebilme yetisine
sahip olduğunu bulmuşlardır. Bu da sıfır nokta enerjisi denilen
kavramla paralellik gösterir. Yani; uzayı mutlak sıfır sıcaklık
sınırına dek soğutarak,(bilinen her türlü elektromanyetiksel
alanların ısı,ışık …vb. sıfırlanması sağlanarak), mutlak
boşluğa ulaştığımızda Astrofiziğin kabul ettiği gibi (*), bir
boşlukla karşılaşmayıp elektromanyetik alanlarla dolu, hiç
durmadan kımıldayan bir dalga yüzeyi gibi kaynaşarak
madde-antimadde çiftleri yaratan dalgasal bir enerji görüntüsü şeklinde
var olduğunu görürdük.Bu duruma Jhon Wheleer
“Hiçbir
düşünce bana şundan daha temel görünmüyor. Boşluk boş değildir;
en şiddetli fizik olaylarının oluştuğu yerdir” diyerek, Richard
Feyman’ la birlikte; bir elektrik ampulünün içindeki boşluğu
incelediklerinde, boşluğun enerjisinin gezegenimizin tüm okyanuslarını
kaynatmak için yeterli olduğunu buldular. Ve daha kapsamlı
hesaplamalar,olayın bundan da korkunç olduğunu,yani uzay boşluğunun
her bir santimetreküpünün bilinen evrendeki tüm maddelerin toplam
enerjisinden daha fazla enerjiye sahip olduğunu gösterdi.
Boşluğun
bu tuhaf etkinliğini daha iyi anlamak için, kuantum elektrodinamiğin
kuramsal temellerine inmek gerekir. Bu kuram Haysenberg’in
belirsizlik ilkesidir. Bu eşitsizliğe göre ,örneğin;bir
elektronun enerjisi ölçülürse ve bu ölçüm çok kısa fakat
belirli bir zaman alırsa,enerji ölçümündeki belirsizlik ölçümün
süresi ile ters orantılı olur. Bu mantıksal bakımdan çok kısa süreler
için ,enerji ölçümündeki belirsizliğin çok önemli olabileceği
anlamına gelir. Ve bu sonsuz küçük süre içinde,bu enerjinin son
derece büyük olabileceğini düşünmek için bir engel yoktur. Sonuç
olarak ,boşluktan,kısa yaşamlı parçacıklar yaratılabilir. Ve
yaratılan parçacıkların var oluş ve yok oluş süreleri ne kadar
kısa ise, enerjileri de çok yüksek olacaktır. Bunun sonucu olarak
da;boşlukta yer değiştiren bir elektronu her tarafından kararsız
parçacığın oluşturduğu bir çorba içinde yüzüyor ve onların
sürekli saldırısına uğruyor olarak düşünebiliriz. Biraz daha
ilerletirsek;elektronu bir atom çekirdeğine bağlayan
elektromanyetiksel alanın dalgalanmalarından dolayı kararsız parçacıklar
çorbasından bir elektron-pozitron parçacık çifti yaratıldığında,bu
parçacıkların yaratılıp yok edilmesi sonucu boşluğun elektrik yüküyle
kutuplanmasına (**)neden olarak elektronun çekirdek çevresindeki yörüngesinin
hafifçe değişmesine yol açarlar. (Willis Lamb ,Lamb kayması adını
verdiği bu küçük yer değiştirmeyi olağanüstü bir duyarlılıkla
ölçmeyi başarmıştır.) Bu durumu ilk gösteren deney 1940’lı yılların
sonuna doğru Handrik Casimir tarafından gerçekleştirilmiştir.
Deney kısaca şöyle; (kararsız bir parçacık çifti gözlenmese
bile,onların yığınsal etkisini gözlenebilmesinin yardımıyla),içi
boş bir kapalı kaba,iki metal yaprak yerleştirilerek,sistem soğutulur.
Sıfır nokta enerjisi değerine gelindiğinde, madde –antimadde parçacıkların
neden olduğu aynı elektromanyetiksel etki bu iki yaprağı
birbirlerine doğru iter. Ve bu en küçük fazlalık basınç 1958 yılında
M. Spernaay tarafından ölçülmüştür.
Hysenberg’in
belirsizlik ilkesinin bir başka yorumuna göre de; bir taneciğin
konumu belirlendiğinde,enerjisi yoktur. Enerjisi belirlendiğinde de
taneciğin kendisi yoktur. Bu da taneciğin bir halde iken,diğer
halde olmadığını, farklı iki görünüm biçiminde açığa çıktığını
gösterir. Tıpkı madde olarak isimlenenin,enerjinin yoğunlaşmış
formu olması gibi. Enerji-zaman eşitsizliği de bize,çok küçük
zaman aralıkları için, bir taneciğin evrenin tüm enerjisine sahip
olabileceğini,Hologram teorisince de zerrenin tümün kendisi olması
dolayısıyla bu taneciğin
enerjiye dönüşümünün evrene kaynaklık eden enerjinin kendisi
olarak açığa çıkacağını söyler. Başka bir deyişle, sonsuz
enerji evrenin her noktasında bilfiil mevcuttur. Zaten Rölativite
teoremi de,Mikroskobik boyutlara inildikçe gerçekte Makroskobik
boyutlara ulaşıldığını ve bu iki boyutun aynı yerde ve hatta
aynı olduğunu ifade etmekte idi.
Bu
konuda David Bhom da “Uzayda boşluk yoktur. O doludur. Bir vakum değil,
maddeyle dolu bir alandır. Ve biz dahil, her şeyin var olduğu
temeldir. Evren bu kozmik enerji denizinden ayrı olmayıp bunun yüzeyindeki
bir dalgacıktır. Düşünülemeyecek kadar bir engin bir okyanusun
ortasında,ona kıyasla ufak,uyarıcı bir desendir. Ve bu,
maddenin,enerjinin , yaşamın her konfigürasyonunu, kuasarlardan,
Shekespeare’nin beynine, çift sarmaldan galaksilerin büyüklük ve
biçimini kontrol eden güçlere kadar mümkün olan her şuurlu
hareketi kapsayarak bu denizin ötesinde de akla sığmayacak
başka düzenlerin,daha ileri aşamaların sonsuz basamaklarına
uzanmakta olduğunu” ifade etmiştir.
Kenan
Keskin
http://sufizmveinsan.com
17.8.2000
Popüler Bilim
Haziran 2002
*Astrofizik,Klasik
fizik gibi, boşluğun varlığını kabul ederek
yıldızlar arası uzayın boş olduğunu ve maddenin bu boşluktan
meydana geldiğini söyler.
**Yüklü
parçacıklar arasındaki elektromanyetiksel kuvvet hem dalgasal hem
de parçacık özelliğine sahip kuanton denen sezgisel fotonların alış
verişi sonucudur.
***Mutlak
sıfır sıcaklık;-273,36 derecesindedir.
Kaynakça;
Tubitak bilim Teknik,
Boşluk Enerjisi
Sayı;
231
|