Suda üçüncü bir giz var ama ne?

İnsanlar vanayı çevirdiklerinde onlara göre basit bir madde akar musluktan. Bu gezegende en fazla bulunan molekül  yani su. "Doğada kayaların oyuklarından fışkıran saydam ıslaklık, minerallerin titreşimleriyle dans edip, temiz havayı selamla­dıktan sonra büyük bir coşkuyla doğanın sonsuz gibi görünen özgürlüğünü kucaklar" diye anlatıyor suyun gizemli dünyasını Urs Honauer. Bilim adamının amacı, ilginç su öyküleriyle aynı keyfi sıradan insanlara da yaşatmak.

Delilik mi diyorsunuz? Olabilir tabii. Ama herkesin suya bakış açısı farklı. Su üzerindeki görüş ayrılığı başka hiçbir elementte yaşanmaz. Bu, geçtiğimiz haftalarda Berlin de açılan sergi için de geçerli. Mühendis Profesör Bernd H.Kröplin tarafından hazırlanan serginin adı "Damlanın içindeki dünya".
 

Suya atfedilenler
 

Sergi, suyun iç dünyasını yansıtan muhteşem görüntüler sunuyor. Mikroskopla alınan fotoğraflarda, yapraklan, bir Jüpiter uydusunun krater bölgesini veyahut da Budist rahiplerinin Mandala'larını (dairesel çizgiler halindeki şema) andıran yapılar yakalamış mühendis.

Fakat sergiyi ilginç kılan sadece bu estetik fotoğraflar değil, izleyiciye verilmek istenilen mesaj da önemli. Kröplin ve çalışma arkadaşları suyun, doğada eşi benzeri bulunmayan özelliklere sahip olduğundan eminler. Örneğin, bilgileri depolama yetisi, insandaki duygulan etkileme gücü yada diğer sıvılılarla iletişimi gibi. Kröplin. Stuttgart Üniversitesi Havacılık ve Uzay Yolculukları Fakültesi'nde profesör ve 1999 yılında 750 000 euro değerindeki Körber ödülüne layık görül­dü. Peki Kröplin ne yapmak istiyor? Suyun gizemiyle ilgili arayış, İngiliz ozan D.H.Lawrence'ın bir irdelemesinle 1929 yılında öncelenmişti sanki.
 

Anormal 40 davranış
 

Ozan şöyle diyordu: Su eşittir H20: iki hidrojen ve bir oksijen atomu. Ama suyu su yapan "üçüncü bir şey" daha var ki bunu henüz hiç kimse bilmiyor." İşte bilim şimdi ısrarla bu "üçüncü şeyi" bulmaya çalışıyor.

Çünkü evrenimizde en fazla bulunan üçüncü molekül, her zaman fizik ve kimya kurallarına uygun bir şekilde davranmıyor.

Su araştırmacıları yaklaşık olarak kırk kadar "anormal" davranış saptadılar ve bunların bir kısmı hala çözülmüş değil. Bildik H20 neredeyse sonsuz salkım ve kristal biçimlerine bürünebildiği gibi 500 santigrat derece sıcaklıkta bile erimeyen bir buz türüne dönüşebiliyor. Su araştırmalarında bu kadar açık soru varken, birtakım kuşkulu teorilerin üretilmesi de doğaldır. Suya en mistik özellikleri yükleyenler arasında, buz kristalleri fotoğraflarıyla ünlenen Japon Masanı Emoto da yer alıyor.

Alternatif tıp uzmanı Emoto, su kristallerinin iyi ve kötü müziğe göre değiştiğini, hatta insanın ruh halini bile yansıtabildiklerini öne sürüyor.
 

Mistik sucular
 

Emoto "Suyun Mesajı" adlı kitabında resimlerini ne şekilde elde ettiğini ve kristalleri nasıl seçtiğini söylemiyor. Hatta okuru bilimsel açıdan da aydınlatmaya gerek duymuyor. Emoto'nun "dogmasını" okuyanlar da zaten bilimi akıllarına getiremezler: "Suyun çiftte minnettarlık taşıması (H2) sayesinde sevginin (O) aktif bir biçimde algılanabileceğini ve etkiyebileceğini anladım" diyor Emoto.

Duygusal ıslaklıkla ilgili mesaj müthiş bir şekilde pazarlanmaya bile başlandı. Mesela Alman oyuncu Michaela Merten, şu sıralar pozitif yüklü bardaklar satıyor. "Aşk ve minnettarlık" gibi kavramlar suyla bağdaştırılmaya çalışılıyor. Bunun dışında "yoğun enerjili "canlandırılmış" yada "coşkulandırılmış" sularla da iyi kazançlar elde edilmekte. Bunlarla ilgili bilimsel çalışmalar arayanlara ise, etki biçimini açıklayan örnekler yada doğrudan doğruya her şeyi açıkladığı sanılan kuantum teorisi sunulmakta.
 

Telsizin suya etkisi
 

Kröplin tüm bunlarla ilgisi olmadığını söylüyor. Fakat Kröplin'in de damla araştırması, pekala alışılmışın dışında bir çalışma. Havacılık ve uzay yolculukları uzmanı, bu tür fikirlere nasıl ulaşmış olabilir ki? Kröplin bu meraka Körber ödülünü aldığı çalışmayla ulaştığını anlatıyor. O zamanlar uçan platformları telsiz iletişiminin, verici istasyonları olarak kullanma fikrini araştırıyordu. Bu çalışma çerçevesinde telsiz ışınlarının tartışmalı etkilerini de araştıracaktı.

Bu tür etkileşimlerle değişebilen bir madde ararken. Alman sanatçı Ruth Kübler'in damla fotoğraflarıyla müthiş bir fikre ulaşmış. Böylece su damlacıklarını mikroskobun altında incelemeye başlayan Kröplin, tükürüğün telsiz ışınının etkisiyle değiştiğini fark edince, binlerce kurumuş damlacıkların fotoğrafını çekmeye başlamış.
 

Estetik yapılar
 

Ve musluk suyu, şifalı su kaynaklan ve binlerce deneğin tükürüğünü, kanını ve idrarını mikroskopla inceleyerek son derece estetik görünen karakteristik yapılar keşfetmiş. Ancak bunların tekrar izlenmesi neredeyse imkansız, diyor Kröplin.

Damlacıklar sadece araştırmacıdan araştırmacıya değil, günden güne de farklı yapılar oluşturuyor. Kröplin bu ilginç bulgusundan sonra mikroskop altında, damlacıklar ve araştırmacı arasındaki ilişkinin de görünebileceği kanısına varmış. Tezine göre izlenen yapılar, sıvıyı lamın üzerine koyan kişiye ve o kişinin ruh haline göre karakteristik bir biçimde değişiyorlar. Kuruyan damla tıpkı bir ayna gibi araştırmacının görünüşünü yansıtıyor.

Ne var ki Kröplin'in bu iddiasını diğer laboratuarlarda kanıtlayarak yayımlayacak bir yayınevi bulunmuyor henüz. Üstelik Kröplin'in çalışmalarıyla ilgilenen fizikçi ve kimyacı arkadaşlarının tüm çabaları da boşa gitmiş.

Bu çalışmanın hiçbir dayanağı yok diyor biyolojik yöntem mühendisi Bodo Weigert. Fenomenler ve teoriler arasında sayısız farklılıklar var ve hiçbirini kanıtlayamadım.

Birçok araştırmacıya göre mistik su teorileri eninde sonunda Benveniste olayına dönüşecek. Su, yapılan veya bilgileri nasıl barındırabilir diye soruyor H2O molekülleri arasındaki bağlantıları saniyenin milyarda biri gibi kısa bir sürede değiştiren doğa bilimcileri. Ve ne yazık ki bu tür sorulan Kröplin de yanıtlayamıyor. Hangi kuvvetlerin etkili olduğunu kesin olarak söyleyemem. Ben sadece mikroskopla yapılan inceliyorum, diyor araştırmacı. Hatta bir damlanın cep telefonu görüşmesinden sonraki değişiminin ne anlama geldiğini de. Kröplin'in elinde sadece çalışmasının özünü açıklayan bir formül var: Sıvıdaki maddesel düzenleme, ruhsal ve duygusal süreçlerden etkilenmekte. Tabii bu şekilde olağanüstü kanıtlar gerektiren sıra dışı önerileriyle ilgili bilimsel bir tez üretilmiyor. Belki de su damlacığındaki dünyayı yansıtan fotoğraflarım bilimden çok sanattır, diyor araştırman.

21.12.2003
http://gulizk.com

 

Kaynak:
Hürriyet Bilim Aralık Sayı 104 Sayfa 6


Üst Ana sayfa e-mail