Günümüzde yüklü parçacıkların, dolayısıyla Elektrik, Manyetik ve
Elektromanyetik alanların tüm insanlar ve canlılar üzerine olan
etkileri (ister dışarıdan gelsin, isterse de canlılar tarafından
üretilmiş olsun, ölçümlenemeyen kısımları bir yana) yapılan
laboratuar deneyleriyle ispatlanmış bulunmaktadır. Çünkü tüm
canlılar, sinir sistemlerinde hareket eden yüklü iyonlar ile
çeşitli nedenlerden ötürü vücutta biriken statik elektriğin
oluşturduğu statik elektrik, statik manyetik alanlar ile zamanla
periyodik olarak değişen elektromanyetik alanlara sahiptir.
Yine yapılan araştırmalarda, dünyanın manyetik alanında büyük ve
düzensiz değişimler olduğu zamanlarda hastanelere başvuranların
sayısının arttığı, çeşitli hastalıklarla, ölümlerin çeşitli
zamanlarda bu alanda meydana gelen karışıklıklar arasında güçlü
bir ilişkinin var olduğu ortaya konmuştur. Bunun gibi uzun süren
araştırmalar sonunda, yerin manyetik alanındaki düzensiz
değişimlerle jeolojik parametreler değişimi arasında da
ilişkiler olduğu ortaya çıkmıştır. Mesela, Parisli Prof.Rochart
tarafından yapılan ayrı bir çalışmada da manyetik alan
değişimlerinin, kandaki molekül çekirdeklerinin, kemiklerdeki
çekirdeklerden farklı frekanslarda titreşmesine sebep olduğu
bulunmuştur. Ayrıca, dünyanın
manyetik alanının yaklaşık binde biri kadar bir alana bir yıl
boyunca bırakılan farelerin ömürlerinin kısaldığı, kısırlığın
meydana geldiği ve farelerin normal dışı vahşi, sert tepkiler
gösterdikleri gözlemlenmiştir. Buna benzer alana bırakılan
bakterilerin ise, kolonilerinde sayı ve ölçü olarak on beş kat
azaldığı, basit deniz yosunlarının büyüme oranının hızlandığı
ve düşük alana bırakılan yonca tohumlarının filizlenme oranında
da artış görülmüştür. Bu tür manyetik alan ortamlarında,
titreşen bir ışığı gözlemleyen insanlarda ise, ışığın sürekli
olmadığını tanımlama yeteneklerinin azalmış oldukları
gösterilmiştir.
Yine, yerin manyetik alanının
canlılar üzerindeki etkisini açıklayan bir örnek de şöyle:
Güneşi kullanmadıkları zaman, bu manyetik alanı kullanan
güvercinlere, yer alanının etkisini yok etmek için mıknatıs
bağlandığında, bulutlu bir havada yollarını ve yuvalarını
bulamadıkları görülmüştür. Bunun dışında bazı hayvanların ise
yuvalarının manyetik alan yönünde olduğu, yer altında da bu alan
vasıtasıyla yönlerini tespit ettikleri ispatlanmıştır. Çok
ilginç bir bulgu da, insanların dişlerindeki dolgu maddesini
minyatür bir alıcı gibi kullanarak radyo dalgalarını
hissedebildikleri gibi, diğer başka nedenlerden ötürü direkt
olarak da algılayabilmeleridir. Bunu açıklayan olay ise, 1965
yılının yılbaşı akşamının bir gün öncesinde İngiltere’deki
Barwell’ e düşen meteroidin düşmeden önce vızıltıya benzer veya
ışık gibi gelen bir ses biçiminde algılanmasıydı (bu tür
fenomenler dünyanın birçok yerinde aynı tarzda rapor
edilmiştir). İşin enteresan yanı, bu durumun, havası az olan bir
ortamda ses dalgalarını oluşturamamasına karşın, yine de
duyulmuş olmasıdır. Daha sonra yapılan deneylerde radar
dalgalarının çok zayıf bir ışınına bırakılan pek çok insanın
ıslık, vızıltı, çıtırtı veya tıkırtı gibi sesleri hissettikleri
ortaya çıkartılarak meteorun algılanan sesinde üretilen
elektromanyetik radyasyon tarafından meydana geldiği anlaşılmış
oldu. Benzer biçimde güneşteki lekelerin ve patlamaların
dünyadaki canlılar ve bilhassa bitkiler üzerindeki etkileri de
kanıtlanmıştır. Ayrıca araştırmalar insanın radyo dalgalarına
daha fazla olmak üzere, diğer E-M radyasyonun frekanslarına
duyarlı olduğunu açık olarak göstermektedir. Yani, 1 cm kare
başına 1 wattın milyonda birinden çok daha az bir seviyeye kadar
tespit edebilmekte, kızılötesi ve görülen ışığı deri ve gözler
ile iyi bir dedektör gibi algılamakta, beyinlerimiz ise direkt
olarak radyasyona karşı duyarlı olmakta, organlarımız düşük
frekanslı akımlara cevap vererek şifa denilen olayı açığa
çıkartmaktadır.
Enerji
alanlarının en çok bilinen etkilerinden biri de, deprem öncesi
ve sırasında milyonlarca tonluk toprağın basınç altında olması
ya da yarıkların sürtünmesi sırasında atomların elektron
kaybederek statik elektriğin toprak yüzeyine çıkarak, evlere,
binalara...çok geniş bir alana yayılması ve bunun yanında, yine
aynı nedenlerden dolayı bazı yüklerin de ivmeli hareketleri
sonucu elektromanyetik alanları meydana getirmeleriyle
oluşmaktadır. Bu yükler ve neden oldukları alanların
hayvan ve insan vücudu - beyninde oluşturdukları bir takım güçlü
etkiler ise, genelde uyuşukluk, huysuzluk, gerginlik,
sinirlilik, baş dönmesi, mide bulantısı, stres, vücudun belli
bölgelerinde sancı, ağrıdır... ki hayvanlar hissettikleri bu tür
baskılar nedeniyle yuvalarını terk etmekte, bulundukları
yerlerden uzaklaşmaktadırlar. Bazı hayvanların bu anlarda
bağırıp çağırması, bu alanların olara verdikleri acı ve
ızdıraptan kaynaklanmaktadır. Bunun en güzel örneği, Endonezya
depreminde hiç hayvan ölüsünün bulunmayışıdır. Hatta, bir filin
bu sayede yirmi turisti mutlak ölümden kurtardığı da ortaya
çıkmıştır. Cihazlar ise, aşırı elektriklenme sebebiyle kısa
devre olduğundan, kimi durmakta, kimi de devrelerin yanmasıyla
bozulmaktadır. Bunun yanında bu alanlar, insan
beyinlerinde birtakım parazitler meydana getirmektedir.
Faylanmanın olduğu sınırlı belli bölgelerin, hattın negatif
ley hatlarını oluşturduğunu da söylemekte yarar var. Bunun
yanında, elektrik yüklü havanın, rüzgarların insan fizyolojisi,
metabolizması üzerine olan etkisi ise, artık bilinen bir
gerçektir. Enerji alanlarının çeşitli şekillerdeki etkilerine,
“Enerji Alanları Ve Biz” adlı makalemizde epeyce
değinmiştik. Kısacası, hiç farkına varmadığımız, etkilerini dahi
yok saydığımız birtakım enerji alanlarının aslında canlılar
üzerinde fiziksel ve ruhsal olarak ne kadar büyük bir etkisi
olduğu açıkça görülmektedir.
Şimdi
asıl konumuza dönebiliriz. Sezgi dediğimiz şey, çeşitli
merkezlerden gelen ilgili dalgaların beyin tarafından önceden
değerlendirilmesidir. Mekânımızdaki ya da farklı boyutlardaki
varlıklardan gelen dalgalar telepatiyi, bizden kaynaklanan
dalgaların mekân ya da zaman ötesi boyutlardan yansıyarak yine
bize gelmesi de duru görü dediğimiz şeyi meydana
getirmektedir. Duru görü, bulunduğumuz boyuta ait sınırsız uzaya
yönelik olabildiği gibi, geçmişe ve geleceğe dönük de
olabilmektedir. Yani, canlılar arasındaki bağlantı Telepati,
mesela, zamansızlık içerisinde mevcut bulunan boyutlardan
geleceğe ait olayların bilgisini taşıyan dalgaların beyin
tarafından tekrardan değerlendirilmesi ise, önsezi yada kehanet
denir (ki birkaç makale sonra sezginin duru görü kısmını
daha detaylarıyla irdeleyeceğiz). Telepatide sadece bilgi alış
verişi değil, enerji akışı da olabilmektedir. Dolayısıyla o
kişiyi manevi ve maddi olarak etkileme söz konusudur. Mesela,
uzaktan şifa vermek gibi. Telepatideki algılamaların büyük bir
çoğunluğu direkt görüntü, ses...vs iken, duru görüdeki bazı
algılamalar yorumlanmaya muhtaç sembolik veriler olup bu
da veri tabanlarına göre değişiklik arz ettiğinden her beyinde
farklı şekillerde açığa çıkmaktadır. Ayrıca, her iki tür
bağlantıdaki kötü, negatif olaylar, ani iç daraltıcı, bunaltıcı
sıkıntı veren haller, kötü hissedişler, içe doğmalar ve hatta
baş dönmesi, mide bulantısı, çeşitli ağrılar gibi fiziki
rahatsızlıklarla da kendini gösterebildiği gibi, o anda bazı
nesnelerin, aletlerin durması, bozulması, kırılması ...şeklinde
de açığa çıkabilmektedir. Bunlardan sadece biri olabildiği gibi,
birden fazlası da aynı anda oluşabilmektedir.
Bununla
birlikte, bildiğimiz üzere bilgi almanın birkaç yöntemi vardır.
Mesela, siz bir konu hakkında okuyarak da bilgilenebilirsiniz,
biri tarafından size söylenmesiyle de o şeyi öğrenebilirsiniz.
Ya da olayı bizatihi işitip görerek de. Bu yüzden sezginin çok
daha derin boyuttan ve kapsamlı olanı vardır ki, ilgili
dalgaların beyne ulaşmasından çok önce o şey bilinmektedir. Hem
de bildiğimiz anlamda görüntü olmaksızın. Daha doğrusu, bu tür
algılamanın, telepati ya da duru görüdeki gibi beyne gelen dalga
boyu ile bir ilgisi yoktur. Bu özden (enfüsten) olandır.
Fetih ve Keşif sahiplerinde esas var olan budur. Bu
yüzden, direkt özdeki Kuantsal ya da Hologram boyutundaki
frekanslara (bilgilere) vakıf olduklarından diğerlerindeki
gibi olayları parça parça birleştirerek değil, bir bütün olarak
algılarlar. Ve bunlar, telepati ya da duru görü dediğimiz
Afaktan olan sezgiyi de çok daha geniş, kapsamlı ve detaylı
olarak algılayıp değerlendirirler. Dolayısıyla onlar, sıradan
insanlar veya deneyde kullanılan denekler gibi konsantre ya da
belli hazırlıklar yapmaksızın çok rahat ve aynı anda çok sayıda
telepati veya duru görü...vb bağlantıları kurabilmektedirler.
Mesela, istedikleri kişi ya da kişilerin bir anda beyinlerini
okuyabilmekte, ruhlarındaki kayıtlarına, akaşalarına göz
atabilmekte, insanların Siretleriyle sohbetler yapabilmekte ve
tüm bunları uzakta bir yerlerdeki kişiler (dolayısıyla olaylar)
üzerinde de aynen yapabilmekte, geçmiş ve şimdiye ait olanın
ötesinde, geleceğe ait bilgilere de vukuf sağlayabilmektedirler.
Üstelik bu türden şeyler onlar için olağanüstü olaylar yerine,
sıradan şeyler olarak görünmektedir. Bu yüzden bir Veli,
her şeyi bilir, ama sistemin gereği olarak hiç bir şey
bilmiyormuş gibi davranır. Bu özelliklerini de belli
görevleri dışında kesinlikle dışa vurmazlar. Şunu da hemen
belirtmek gerekir ki, sezginin özden olanı, afaktan olanı da
kapsar, ancak Fetih ya da Keşif özellikleri gerçekte telepati,
duru görü...veya benzeri şeyler değildir. Özden gelenle,
Afaktan geleni birleştirip bir sentez yapmış olsalar da. Evet bu
özellikler daha gelişmiş şekliyle vardır, fakat Fetih ya da
Keşif dediğimiz şey, evrensel sisteme, kendi Hakikatına olan
Allah’a dönük olarak farklı şeyleri bünyesinde barındırır ki,
Sufizm işte bunu anlatır. Yani, bu özellikler kişide Hakikati
olan Allah’ı bilmeyi, hissetmeyi ve onda yok olarak onun özellik
ve vasıflarıyla vasıflanıp bunlara ait güçlerle varlık aleminde
yaşamayı getirir, idrak ölçüsü nispetinde. olağanüstü olayların
oluşmasını değil. Bu ayrımları çok iyi yapmak, sınırları iyi
belirlemek gerekir.
Ayrıca,
afaktan olan sezgiye ait olaylar kişinin bir dahli, kontrolü
olmaksızın aniden ve her an, her yerde oluşabildiği gibi,
bazılarında bu, beyin açılımlarına göre kontrollü bir biçimde
isteğe bağlı olarak da gerçekleştirilebilmektedir. Yine beynin
yapısı dolayısıyla bazılarında bu olaylar, daha belirgin ve sık
görülmektedir. Ama az ya da çok, kişi fark etsin ya da etmesin,
her insanda bu özellikler mevcuttur. Bu yüzden, başına az sonra
gelebilecek olaylarda beyin daha önceden bu durumu
algıladığından otomatik olarak bedeni harekete geçirebilmekte,
başına gelebilecek bu kazalardan kişi son anda
kurtulabilmektedir. Büyük çoğunlukla, olaylar yaklaştıkça sezgi
kendini daha güçlü ve yoğun olarak göstermektedir. Ancak tüm
bunlar kaderin izin verdiği yani, kişilerin programlarında
var olmasıyla meydana gelen olaylardır. Bununla birlikte
birbirleri arasında güçlü duygusal bağları olan canlılar
arasında duyu dışı bağlantıların varlığı çok daha belirgin ve
daha sık görülmektedir. Mesela çok yakın arkadaş, dost veya
ebeveynlerin (bilhassa yeni doğum yapmış annelerin) çocukları,
kendi ana babaları ya da varsa hayvanları arasında. Keza,
paranormal yetenekleri fazla olan kişiler arasında da bu bağlar
güçlüdür.
Hayvanlar üzerinde yapılan sayısız incelemelerde, aralarında
genetik akrabalık, bağlantı bulunmayan ve birbirlerinden de
tamamen uzakta yer alan hayvanların birkaçında meydana gelen
karmaşık yeteneklerin diğer hayvanlarda da çabucak geliştiği,
ortaya çıktığı görülmüştür. Mesela bunların birinde, çok uzun
bir süre gerektiren kompleks bir beceriyi yapmaya
şartlandırılan birkaç güvercindeki bir yeteneğin, hiçbir
bağlantısı olmayan diğer bazı güvercinlerde çok kısa süreler
içinde öğrenildiği laboratuar deneylerinde tespit edilmiştir.
İngiliz bir biyolog olan Dr. Rupert Sheldrake, bu olayı hologram
teorisiyle aynı anlama gelen uzay-zamandan bağımsız “morfik
rezonans” adını verdiği (M)alanlarıyla açıklamaya
çalışmış ve her bir türün, hem kendi içinde hem de diğer
türlerle bağlantılı olduğu bir (M) alanına sahip olduğunu
belirtmiştir. Bununla ilgili birkaç can alıcı örneğinn ilkinde
de, kasabaya inen ve ev sahibini sessizce bekleyen köpeğin durup
dururken birden garip davranışlar sergileyerek cama doğru
gittiği, kapının önünde beklediği ve her defasında da kısa bir
süre sonra sahibinin geldiği görülmüştür. Bunun üzerine daha
detaylı bir araştırma yapıldığında ise, köpekteki bu
değişikliğin sahibinin kasabadan eve dönmeye karar verip hemen
arabaya bindiğinde ortaya çıktığı bazen de sahibinin çok daha
uzak mesafelerde iken ve hatta günün çeşitli saatlerinde orada
kalış süresinin değişik olmasına rağmen bunu yaptığı
gözlemlenmiştir. Bununla ilgili daha başka örnekler de
bulunmaktadır. Bunun yanında kedi, köpek...vb evcil hayvanların
sahiplerinin başka şehirlere taşınması veya bu hayvanların
yüzlerce km uzaklıkta unutulmaları...vs durumunda da aradan
haftalar, aylar geçmiş olsa da hiç tanımadıkları, bilmedikleri
yerlerden geçerek sahiplerini bulabilmektedirler (ne kadar
hassas olursa olsunlar bunu koku yoluyla başarmaları
imkansızdır, en azından bu yöntemle bulamayacaklarıyla ilgili
örnekler oldukça mevcuttur). Yine bilimsel olarak kayıtlara
geçmiş birçok olayda da sahiplerinin başına bir şey geldiği ya
da öldüğü sırada bunu bilmemesi, kendilerine hiçbir bilgi
ulaşmamasına rağmen günlerce havlayan, inleyen ya da çeşitli
davranışlar sergileyen köpeklerin durumu da tespit edilmiştir.
Yine hayvanlar üzerine yapılan bazı araştırmalarda terbiye
edilmiş olan hayvanların, onu terbiye eden kişinin önceden
düşündüğü görevleri, şeyleri yaptıkları ortaya çıkmıştır. Eski
Sovyet Rusya’nın (ki, maddeyi esas alan komünist bir ülke
olmasına rağmen, metafizik deneylerinin en çok yapıldığıyerdir.)
yaptığı ilginç deneyde de, bilim adamlarından oluşan ekip,
nükleer bir deniz altı içine koydukları yavru tavşanlarla denize
açılır. Karadaki araştırma merkezinde ise, anne tavşana
elektrotlar bağlanarak EEG leri yani beyinsel aktiviteler
kaydedilir. Deniz altı iyice suya dalıp uzaklaştıktan sonra
tavşan yavruları belli aralıklarla öldürülür ve her tavşan
yavrusu öldürüldükçe de bunun tepkisi anne tavşanın beynindeki
değişen aktiviteyle gözlemlenir. Bir taraftan hayvanlarda bu tür
bağlantılar mevcut iken, diğer taraftan ondan çok daha gelişmiş
yapılı insanlarda bu tür bağlantıların olmaması elbette
düşünülemez.
Devam edecek...
hologramk@yahoo.com
İstanbul - 16.05.2006
http://sufizmveinsan.com
(Bkz. Hz Muh (sav) Neyi Okudu / Cuma Sohbetleri- Ahmed Hulusi /
Süper Zihinler- Prf. Dr. John Taylor / Discovery Channel-
Köpekler/ Eşzamanlılık Ve Morfik Alanlar -Hülya Xxanadu
www.sufizmveinsan.com / Fizik)
|