Bu konuyla
ilgili örneklerimizi çoğaltabiliriz. Örneğin, bazı insanların
beyin açılımı benzer, yakın olduğu için birbirlerini o yönde
beslerken ve kişiler bu nedenle birbirlerini daha çok sevip
hoşlanıp daha fazla beraber vakit geçirmek isterlerken, farklı
açılımlar (farklı terkipler), farklı frekanslar ürettiğinden ve
bu da beyinleri ters ve zorlayıcı (baskıcı) yönde
etkilediğinden, bu insanlar birbirlerini itmekte ve
birbirlerinden hatta hoşlanmayıp aynı ortamda bile bulunmak
istememektedirler. Bu olayın da kendi içinde farklı düzeyleri
bulunmaktadır. Bazı insanların yanında iken hiçbir neden yokken
huzursuz olmamızın nedeni budur. Yani, bizi rahatsız eden beyin
dalgaları… Bazen bu durum, tek taraflı da olabilmekte diğeri bu
tür şeyler hissetmeyebilmektedir. Değişen terkipsel yapımız
başka bir deyişle, değişen frekanslarımız dolayısıyladır ki, dün
çok rahat anlaşabildiğimiz ve hiç ayrılmak istemediğimiz
arkadaşlarımızdan bugün anlaşamayıp paylaşım yapamayıp zevk
alamadığımız...vs için bir şekilde uzaklaşmakta, ayrılmakta
bunun yerine bugünün terkibine uygun yeni arkadaşlar
edinmekteyiz. Yine aynı şekilde, nasıl ki kızgın, sinirli bir
beyin, o ortamdaki insanların beyinlerini etkiliyorsa, “
tatlı dil, yılanı deliğinden çıkartır” atasözünde dendiği
gibi güler yüz, tatlı dil de en olumsuz agresif beyinleri bile
olumlu şekilde etkileyecek güçlü dalgalar üretmektedir. Bu
yüzden Hz. Resulullah, hiçbir şey yapamıyorsan güler yüzlü ol
(ki, yaydığın olumlu dalgalar sonra sana pozitif yönde yansısın)
demektedir. Bazen de birine bir şeyler anlatmaya
kalkıp bir şeyler vermeye çalışırsınız, fakat o kişinin beynine
bir türlü giremezsiniz. Beton gibi gelir size. Üstelik bazı
durumlarda o size üstün gelerek beyninizi bloke eder, sıkar,
adeta enerjiniz gider, konuşamaz hale de gelebilirsiniz.
Evet gerçekten de, bazı arkadaşlarımızla buluşup oradan
ayrıldığımızda enerjimizin azaldığını hissediyorsak, bu o kişi
ya da kişilerin daha baskın olmaları nedeniyle bizden enerji
aldığını gösterir. Bu sırada auramız da zayıflar. Bazen
kalabalık bir topluluğun arasına girdiğimizde de bu durum
kendini gösterebilmektedir. Elbette tüm bu etkenlere, astrolojik
tesirlerin beyin ve bedendeki bio-ritme olan etkisini de göz
önünde bulundurmak gerekir. Hemen anti parantez şunu da
belirtmeliyiz ki, dalgaların iyisi, kötüsü, negatifi, pozitifi
olmaz. Hepsi eşdeğerdedir. Ancak, kişi üzerine olan çeşitli
etkileri sebebiyle böyle bir tanımlama yapılmaktadır. Bazen
de sizin dalgalarınız tek yönlü olarak bir kişiyi pozitif
etkilerken bu etki size katlanarak daha fazla negatif olarak da
yansıyabilir. Bundan kaçınmanın en güzel yolu, fazla vakit
geçirmeden hemen o ortamdan uzaklaşmak olacaktır. Beynin negatif
enerjilere karşı, bilhassa zikir yapanların yoğun sigaralı,
içkili ...vs benzeri ortamlarda yani, beyni parazitleyecek,
faaliyetlerini olumsuz etkileyecek mekânlarda gerek kalmadıkça
bulunmayıp bu yerlerden kaçınması konusunda daha fazla özen
göstermesi gerekir.
Telepatinin varlığı nedeniyle bir veli, dilediği taktirde
insan beyinleriyle bilinçli bir şekilde bağlantıya geçerek
onları maddi ve manevi olarak etkileyebilmekte ve bu etki
o kişilerce de net bir biçimde hissedilebilmektedir. Çok kısa
süreliğine bile olsa bir velinin yanında bulunanların, oradan
ayrıldıktan sonra önceden sinirli, agrasif ise sakinleştiği,
yumuşadığı, olayları daha iyi değerlendirdiği, her şekilde
pozitif enerjiyle yüklendiği, kendisini çok rahat ve huzurlu
hissettiği...vs. görülmektedir ki, bunun nedeni de elbette,
beşeriyetten sıyrılmış bu beyinlerin yayınladıkları güçlü
enerjilerdir. Hadislerde de bildirildiğine göre sahabenin
birçoğunun Hz. Muhammed (sav)’ in yanındayken bir taraftan
kendilerini ölüm ötesine dönük olarak daha motiveli, daha
kararlı, daha enerjik hissedip diğer taraftan da terkipsel
davranışlarında çok rahat frenlemeler gerçekleştirebilirken,
onun yanından ayrıldıklarında, uzaklaştıklarında tekrar eski
hallerine döndükleri, bu durumu uzun süre koruyamadıkları
görülmüştür ki, sebebi yine budur. Bu bağlantılar dolayısıyla,
elimizle devirdiğimiz ya da düşürerek kırdığımız bir bardağın,
güney Amerika’ da bağırıp çağıran birinin etkisiyle oluştuğunu
söylersek yanlış olmaz. Bugün parçacıklar arasında da zaman
ve mekana bağlı olmayan iletişimin varlığı kuantum fiziğinde
ispatlanmış bir gerçektir (bunun daha detaylı açıklamalarına
ilgili yazılarımızda değinmiştik).
Olaylar bunlarla sınırlı değil. Yine farkında olmadan kurulan
karşılıklı bağlantıların varlığı da birtakım araştırmalar
sonunda ortaya çıkmıştır. Mesela, farklı odalarda olmalarına
karşın, bir odadakine verilen elektriksel şokun diğer odadaki
kişinin "Poligrafi" kayıtlarında ortaya çıkması, bir deneğin
gözüne ışık çaktırıldığında farklı odada yalıtılmış durumda
bulunan kişinin EEG kayıtlarında da bunun belirmesi ve başka bir
odaya gönderilen bir yakını, kendilerinin hiç tanımadığı bir
isim listesinde, her ikisinin de tanıdığı bir isimle
karşılaştığında diğer odadaki deneğin parmaklarındaki kanın
hacminin değişmesi gibi (bu olay duyarlı bir otomatik sinirsel
fonksiyon ölçen "plethismograf" tarafından tespit edilmiştir).
Bunu bir adım daha ilerletirsek, ortaya koyduğumuz birçok
düşünce ve fiilin aslında, içinde bulunduğumuz kolektif bir
frekansal alandaki verilerin veri tabanımızca değerlendirilmesi
sonucu bizden açığa çıktığını söyleyebiliriz. Ayrıca, bu
holografik nitelikli frekansal alanla rezonansa girerek ilgili
bilgileri temin etmek de mümkündür. Bu durum kendi dünyamızla da
sınırlı olmayıp diğer planetlerin ikiz boyutlarında yaşayan
canlılarla bizim aramızda da aynen mevcuttur. Çünkü içindeki
boyutsal derinliğinde canlı olmayan tek bir yıldız, gezegen,
uydu yoktur. Ve istisnasız, her bir canlıdan da dışa yayılan
dalgalar mevcuttur. Mesela, Jüpiter’in ikiz boyutunda yaşayan ve
o planetin yaydığı enerjiden hayat bulan, sırf olumlu
düşüncelerden, iyilik ve güzelliklerden oluşmuş çok yüksek
frekanslı topluluklar olan varlıkların, sistemimize yaymış
oldukları dalgaların bizler tarafından değerlendirilip pozitif
düşünce ve eylemlerimizin bir kısmını oluşturması gibi, aynı
şekilde Mars gezegeninin bize göre ışınsal boyutunda ve yine o
planetin enerjisinden oluşmuş, ancak sahip oldukları
özelliklerinin, şiddet, hırs, benlik egosu, bedensel zevkler
arzusu olması dolayısıyla bu varlıkların da yaydığı dalgaların
beyinlerimizi etkileyerek bizim boyutumuzda bu özellikler
doğrultusunda düşünce ve eylemleri ortaya koymamıza neden
olmaktadırlar. Elbette, bu durum da bizi etkileyen etmenlerden
sadece biridir. Benzer biçimde onlar da, yapıları itibariyle
bizden yayınlanan dalgaları algılayarak varlığımızdan haberdar
olabilmektedirler. Keza, “zebani” ismiyle bize bildirilen,
güneşin (ikizinde) de kendine has canlıları da vardır ki bunlar,
o ortamın radyasyonundan, özelliklerinden hayat bulan ve bu
radyasyondan beslenen varlıklardır. Yine mistik alanda ifade
edildiğine göre, her an ateş yiyip kusarak maddeyi bile ağızları
ile önce eriterek sıvı hale getirip sonra da buharlaştırıp yok
edebilen bir yapıya, güce sahiptirler. Ayrıca, kendi
boyutlarınca evrensel sırlara da vakıf olan bu varlıklar,
gelecekte bir anda yaratılacak canlılar olmayıp şu anda bile
yaşamlarını sürdürmekte, o boyutu algılayanlarca da
görülebilmektedirler.
Bugün batıda, kapasitesi oranında bilerek, canlı ve cansız
nesnelerle telepatik bağlantılar kuran insanlar da
bulunmaktadır. Bunların başında da dünyanın en büyük kurum ve
bilim adamlarınca da defalarca teste tutulan ve de şüphecilerin
dahi açıklama getiremedikleri Uri Geller, İgno Swan...gibi
kişiler gelmektedir ki, bu psişikler birçok duyu dışı algılamaya
ait parapsikolojik olayları yanında, bilgisayar ve diğer
elektrikli cihazlar ile pusulalar, saatler,..vb) ölçü aletlerine
yaptıkları etkiler de kanıtlanarak onaylanmıştır. Bunların
dışında yedi yaşındaki bir kızın uzaktan manyetik şeritleri
silmesi ise, bu ve bunun gibi insanların yaptıkları işlerin
nerelere kadar uzanabileceğini bize göstermektedir. Bunun
ötesinde, bazı medyumların eskiden beri bilinen yöntemlerle esir
(hüküm) altına aldıkları cinler vasıtasıyla casusluk yaptıkları,
çeşitli gizli bilgilere, verilere ulaştıkları, bu tür saklı
şeylerden haberdar oldukları artık bir sır değil. Zaten, yine
Kuantum fiziğinin her alanda kendini hissettirdiği ve gerçek ile
hayal arasındaki sınırları iyice zorladığı günümüzde doğal
afetler ve toplumsal hareketlilikler de artık gökyüzünden,
uydulardan gelmektedir. Hatta bir TV programında bu yöntemlerle
deprem yaratılabileceğini saçmalık olarak nitelendiren bazı
bilim adamlarımıza karşın, daha sonra ABD başkanı tarafından
basına yapılan açıklamada Afganistan saldırısında gerektiğinde
deprem bombasını bile kullanmakta kararlı olduklarını açıkça
dile getirmişti (amacım, değerli bilim adamlarımızı küçük
düşürmek değil, ön yargılı oluşlarının bilimsel kişilikleri ile
çelişkili olduklarını vurgulamaktır). Buna karşın, KGB’ nin
koruması altında dahilerin çalıştığı Novossibrisk Akademisi
bünyesinde kurulan özel bir laboratuarda çalışan ve Rusya
Bilimler Akademisinin en saygın üyelerinden ve ünlü bilim adamı
olan Prof. Vlail Kaznatcheev de, insan beyninin, bedenin
bulunduğu noktanın çok daha uzağında bulunan insanlar,
düşünceler ve elektronik donanımlar üzerinde etkili
olabileceğini ve dolayısıyla savaşları dahi etkileyebileceğini
belirterek, Rusya’da katıldığı bir TV programında laboratuarda
bulunan bir bitkiyi uzun süre gösterip bunun gelişimini,
izleyenlerden bir saat boyunca düşünmelerini istemişti. Sonuç,
olağanüstü bir biçimde şaşırtıcıydı. Çünkü çok kısa bir zaman
içinde bitkide gözle görülür bir gelişme sağlanmıştı (yine
kayıtlara geçen bazı Psişiklerin, yumurtadaki civcivler üzerinde
aynı etkileri yarattıkları da bilinmektedir). Dünyanın birçok
yerinde bununla ilgili deneyler oldukça fazla. Ve Kaznatcheev şu
çok anlamlı sözleriyle devam ediyor: “ Eğer çalıştığınız
bilgisayar aniden arızalanırsa suçu üretici firmada aramayın.
Sizin stress içinde olmanız ya da çalışırken biraz da olsa
sinirlenmeniz, aletin teknik donanımını etkileyebilir. Çünkü
sıradan bir insan beyni, en üstün bilgisayarlardan daha güçlüdür
ve insan, bazen farkında olmadan doğanın kendine verdiği güçleri
kullanabilir. Bu yüzden insanın en büyük savunma ve saldırı
silahı milyonlarca, milyarlarca dolarlık silahlar değil, sadece
insan beynidir”. Belgelenmiş olan bazı Psikokinetik (pk)
fenomenlerin de, mesela evdeki veya bürodaki eşyaların hareket
etmesi ya da devrilmesi, vazo, cam...vb) eşyaların kırılması,
saatlerin veya bilgisayar gibi elektrikli eşyaların bozulmasının
hep orada bulunan (büyük çoğunlukla) bir veya iki kişinin
varlığıyla ilişkili olduğu ortaya konmuştur ki, bunlar
genellikle bu fenomene neden olduklarını bilmemektedirler.
Bugün, bazı medyumların emrindeki cinleri kullanarak ya da beyin
dalgalarıyla, sadece belli insanlara yönelik olarak onların
düşünce ve davranışlarını etkiledikleri hatta hastalık ya da
psikolojik bunalımlara sokup intihara yol açarak ölümlerine
neden oldukları, bunun yanında yine aynı yöntemlerle, topluma
dönük olarak da belli düşüncelerin, eylemlerin oluşması için
çalıştıkları bilinmektedir. Ayrıca, bugün uydulardan ...belli
frekanstaki dalga bombardımanıyla insan beyinlerini, bilinç
altını, dolayısıyla davranışlarını kendi istekleri doğrultusunda
etkiledikleri de artık su yüzüne çıkmıştır. Bu yolla insanlarda
moral bozukluğu, korku, endişe, ümitsizlik duygusu,...vb
yerleştirmeye çalıştıkları ve bunu, bazı somut olaylarla
başardıkları, artık üniversite profesörleri tarafından bile
açıkça dile getirilmektedir.
Bugün, bilim adamları hem de bilinen, ölçümlenebilen beyin
dalgalarıyla uzaktan elektrikli cihazları çalıştırmayı (ki işin
başımdadırlar) başarmışlardır. Mesela, Duke Üniversitesi ve MIT’
de yapılan çalışmalarda, başlarına elektrot bağlanan iki maymuna
ait beyin dalgalarını okuyabilen bilgisayar aracılığı ile bin km
ötedeki bir robotu harekete geçirmişlerdir. İnsanlı yapılan USA
Rochester Üniversitesi ki benzer bir deneyde de, yine insan
beyin dalgalarını algılayan bir bilgisayar yardımıyla bir TV
uzaktan kumanda edilmiştir. Demek ki ilgili mekanizma, sistem
kurulduğu taktirde diyelim ki bir transatlantik ya da bir uçak
dahi beyin dalgalarıyla kullanılabilir. Bu da istidraç sahipleri
ile velilerin , fizik yasalarınca düşünüldüğü üzere (bilinen
Newtonsal), çok büyük güçler harcanmaksızın, imkansız çok büyük
kuvvet isteyen olayları oluşturmalarını da açıklamaktadır. Çünkü
bu birimler doğada, doğanın özünde var olan, varlık
katmanlarındaki belli boyutlarda hazır kurulu bulunan sistemi ve
güçleri hareket ettirmek suretiyle bu ve benzeri imkansız
olayları meydana getirmektedirler.
Telepatinin görüldüğü bir yer de şüphesiz, cemaatle kılınan
namazdır. Cemaatle kılınan namazın, tek başına kılınan namazdan
otuz kat daha sevaplı yani enerjili olduğu Resulullah tarafından
açıklanmıştır. Çünkü (ayrıntısına başka bir makalede gireceğimiz
üzere), insan vücudu da tıpkı mıknatıslarda ya da pillerde
olduğu gibi kutuplanmıştır. Sağ tarafı (+) sol tarafı (-)
olarak. Safların yan yana sık olmasının yanında önlü arkalı da
düzenli olmasının istenmesi, (+) ve (-) dizilimlerin tıpkı
mıknatıs ya da pillerdeki gibi birbirlerini güçlendirerek güçlü
bir manyetik alanın oluşmasını bu da beyinleri normalinden daha
fazla çalışmasını ve bir amaca dönük olarak daha güçlü dalga
yayınlamasını sağlaması içindir. Hz. Resulullah “İmamlarınızın
arkasında namaz kıldığınız zaman abdestinizi dikkâtli alın;
çünkü arkasında namaz kılan adamın iyi abdestli olmaması
yüzünden imam, okumakta bocalayabilir”
diyerek bu telepatik bağlantıya (ağa) dikkati çekmekte ve bunun
tekrar bütünün her bir ferdini; ruha kaydedilmesiyle de ölüm
ötesini etkileyeceğini bildirmektedir. Bir başka hadisinde de,
“uyuyanın
gerisinde namaz kılmayın, konuşanın gerisinde de!”
diyerek namaz kılanın, konuşan kişinin ses dalgalarından olduğu
gibi, uyuyan kişinin beyin dalgalarından da etkileyeceğini
bildirmektedir. Buna benzer hadisler oldukça fazla (1).
İster bireysel isterse de cemaatle daha güçlü bir biçimde olsun
fark etmez, namazla birlikte açığa çıkan bu dalgalar, belli
bölgede sınırlı kalmayıp dünya üzerine yayınlandığından,
çevrenizdeki ve toplumdaki tüm insanları, nesneleri, olayları da
etkiler. Çok güçlü bir beyne sahip olan bir velinin, o cemaatin
arasında olması durumunda ise bu birim, inananların inançları
doğrultusunda o yönlendirilmiş dalgaları daha da güçlendirerek
topluma faydalı olarak yön verir ki, bu veli ya da velilerin
kıldığı bilinçli namaza, “namazın ikamesi” veya “ikame edilen
namaz” denir. Oysa diğerleri, bilinçsizce sadece kılınan, ama
sistemin gereği olarak olumlu sonuçlar doğuran namazdır.
Arasında ise kıyasa gelmez farklılıklar bulunmaktadır.
Devam edecek...
(Bkz. Evrensel Sırlar/Dua Ve Zikir / Hz. Muhammed
(sav) Neyi Okudu -Ahmed Hulusi / Süper Zihinler-Prof.John Taylor
-King's Ünv.London /Michael Talbot-Holografik Evren / Discovery
Channel- Science Frointers
hologramk@yahoo.com
İstanbul - 20.06.2006
http://sufizmveinsan.com
|