The Spiritual Universe

Fizik Profesörü FRED ALAN WOLF’un kitabından bir alıntı
I. BÖLÜM

Ruh/soul kelimesi ile ne ifade etmek isteriz? Bu kelime sık sık yaşantımıza girer ve bizim için derin bir anlam ifade eder.  Ancak,  onu bulmaya çalışınca esrarengizliğini korur.   İşte bu kitabın hedefi bu esrarı çözmektir.  Hiçbirimizin (birkaç kişi hariç) fiziksel bir evrende yaşadığımızdan şüphesi yoktur,  ancak hepimiz çok ender zamanlarda bir de spirituel/manevi bir evrende yaşadığımızı düşünmüşüzdür.    Ruh (Spirit)/Işınsal beden   evrende nasıl var olur?  Uzayda bir hacim kaplar mı?  Zaman içinde devamlılığı var mıdır?  Bu ruh/spirit nedir?  Bu  ruh/ışınsal beden   (‘’Türkçe’de aynı kelime ile ifade edilen ve de  ‘’yazının ruhu’’ gibi bir anlam için kullanılan) ruh (soul) aynı şey midir?  Bilim, spirit (ışınsal beden) ve soul (ruh) u tanımlayabilir mi?
Bu soruları cevaplayabilmek ve soracağımız daha birçok soruyu cevaplayabilmek için insanın zaman içinde geri giderek bu sorunun temellerine inmesi gereklidir.   
I. bölümde biz  sadece bunu yapacağız. Kendi ışınsal varlığımızı araştırırken pek çok soru soracağız. 
Eski çağlarda yaşamış beyinler, büyük bir ihtimalle akıllı beyinler ve eski Yunan uygarlığının doğuşundan beri  derin düşünen akıllar ruh (soul)/benlik/ışınsal beden (spirit) (the soul/the self/the spirit/)  ve de bunların fizik evrenle ilişkisini sorgulamışlardır.   
Ancak, eski Yunanlı düşünürlerin yolunda gidersek büyük bir ihtimalle yanlış sorulara cevap veririz.  Bu yüzden gelin, önümüzdeki   en büyük esrarı aralayalım.  İnsan hayatının ölümlü oluşu ve de  bu kadar esrarengiz, ama bir o kadar da hepimiz  tarafından hissedilen   bir şeyin devamlılığı...
Ben ruhun(soul) varlığı ve onun bedenlerimizin enerjisi ve kütlesi ile olan esrarengiz, latif  ilişkisi konusunda spekülasyon yapan ilk fizikçi /felsefeci değilim.   Göreceğimiz gibi, Aristo ve Eflatun (Plato) da onun varlığı hakkında merak duydular.    
Aristo ruhu (soul) latif bir madde olarak gördü. Ona göre beden yok olduktan sonra ruh da yok olacaktı, aynen keskin bir bıçağın yüksek ısılı fırında eritildikten sonra keskinliğinin kaybolması gibi.
Eflatun da (Aristo’nun hocası olduğu için) buna benzer bir görüşü paylaşıyordu.  O da ruhu fiziksel olmayan bir  şey olarak düşündü. Ruh (soul) ebedi idi ve düşünceler gibi bedenin ötesinde var olabiliyordu.
Bu tartışmada modern bilim ve teknolojinin yeri neresi? Bugünün fizik ve bilgisayar teknolojisi bize ebedi yaşamın ümidini verebiliyor mu?   Bir an için bu soruyu bir kenara bırakalım ve olası bir cevabın yaşam şeklimizi ne şekilde değiştireceğini görelim.
Biz ruhlarımızı modern teknolojik yaşamda kayıp mı ettik?
Bizler yaşamın iyi şeklini yaşıyoruz.  Evet, bu doğru.  Hepimiz daha iyi doyuruluyor, korunuyor ve en azından batı dünyasında her gün ortaya çıkıveren teknik gelişmelerin ışığı ve lüksü içinde yaşıyoruz.  
Üçüncü dünya olarak tanımlanan ülkeler grubunda ise maddi zenginliğin getirisi olan iyi bir yaşam yok belki, ama her şey yolunda gittiği takdirde iyi ve verici yönetimlerle bütün dünya Batı tarzı bir maddi refaha kavuşacaktır.
Pek çok kişi daha uzun yaşayarak belki de bilim ve teknolojinin yardımıyla daha uzun ve verimli bir hayat yaşadığımız için ütopyaya yaklaştığımızı düşünmekte.  Modern tıp bize daha uzun bir yaşam ve bilgisayarın içindeki programlar gibi veya kriyojenik olarak (cryogenically) dondurulmuş başlar olarak daha uzun bir yaşam vaat etmekte. Gün geçtikçe bedenlerin dondurularak saklanması ve sonra tekrar yaşama döndürülmesi daha da popüler bir hale geliyor.  Ancak, bütün bu uzun yaşam alternatiflerine rağmen, bizlerin bunu uygulamaya pek cesaretimiz yok.  Şöyle bir düşünün, bu işlemlerin sonunda dirilecek olan nedir veya kimdir?
Biz makineleri çok daha akıllı kılmak için yatırımlar yaparken ortaya bir soru çıkıyor?  Bizler hakikaten  ruhlarımızı (soul) kaybedip onların yerine bu modern,  suni  bilgi cihazlarını mı koyacağız?
Bazı bilim adamları bizim ruhlarımızın sadece suni bilgi  aletleri olduğunu düşünür (gelişmiş ve sofistike wetware bilgisayar programları olduğunu) ve bundan daha fazlasının olmadığını düşünür.
Bazıları ise bizim ruhlarımızı insanın biyolojik fonksiyonlarının temel yakıtını teşkil eden  atom ve moleküllerin miniskül (son derece küçük) düzeydeki  iletişiminin içinde  olduğunu söyler.   Benim gibi düşünen diğer kişiler  için ise ruh  biz insanların bedenimiz olarak tanımladığımız et kıvrımlarının arasına sıkıştırılamayacak kadar büyük bir esrar olarak kalmaktadır.   Peki, başka nereye bakmalıyız? 
Gerçekte, ben bir bilim adamı olarak ruhun bilimsel ispatı için ne yapmalıyım?  Manevi evren  ve onun  aracısı  olan ruhu tanımlamak için benim fizik bilgim hem bir nimet  hem de bir lanet.   Nimet olan  benim objektif olarak  fizik evrenin ne kadarının çalıştığını  görebilmem.  Bu perspektif   bana evrenin sadece bir kaza/tesadüf olmadığını, insan hayatının anlamlı ve bir amaca yönelik olduğunu objektif olarak görmemi sağlıyor ve  bu konuda aklım  huzur buluyor.
Lanet olan tarafına gelince, o da  subjektif olarak , kalben pek çok  görmem gereken konuyu göremiyorum.   Alışkanlık sonucu benim bilimsel aklım hemen işi ele alıyor  ve ben de hem kötümser hem de sezgisiz oluyorum.
Ancak, benim bu yaşamdaki yolum, aklımdan ve sezgilerimden/altıncı hissimden geçiyor. Bu yüzden sadece insanın yüreğinde hissettiği   subjektif  bir  manevi aydınlanma/ basiret (spiritual insight) kazanmak için çok çalışmam lazım, tıpkı bilim adamı olmayanların objektif  ve bilimsel bilgi edinmek için uğraşmaları gibi.

Ruh (soul) için ‘’yeni bir  fizik’’   (A ‘’new physics’’ of  the soul)

Çok yakın zamanlara kadar bilimin tek ilgilendiği konu evrenin özelliklerini  objektif prosesler  olarak tanımlamaktı.  Subjektif prosesleri oldukları gibi dikkâte almak için de çok az bir çaba sarf ediliyordu.   20. yüzyılın sonuna gelirken, bilim adamları olarak bizler  şuuru gene daha basit fiziksel proseslerden doğan bir fenomen şeklinde tanımlıyorduk.
En büyük çaba  ise kanımca bütün yanlış soruların temelini teşkil eden bir soruya cevap aramak  için sarf ediliyordu.  Bu soru  ‘’Kendini tanıyıp farkında olan bağımsız bir varlık,  daha elementer seviyedeki fiziksel proseslerden nasıl ortaya çıkar?’’  Bu sorunun cevabı ise ‘’tabii ki  hayır, böyle bir şey olmaz’’  şeklinde olacaktır ve bu cevap da bugünün indirgeyici  bilimi için uğraşması çok zor bir konudur.
Amacım ‘’ruh (soul)  için yeni bir fizik’’ kurmaktır.  Burada ruh (soul), benlik/nefs/ego, madde ve şuurun her ne kadar birbirleriyle ilişkili olsalar da aynı şey olmadıklarını (birbirinin  eşdeğeri olmadığını göstermek istiyorum)  Bugünün ilmi Aristo’nun vizyonunu baz alan   modellerden üretilmiş, daha sonra da Newton mekaniğinin yardımı ile gelişmiştir. Sonuç olarak  bizi yanlış, indirgeyici ve materyalist/maddeci bir yola sokmuştur.  
Yaptığı hata ise ruhu ve şuuru sadece fizik ve mekanik enerjiye haline indirgemektir.  Buna göre ruh en iyi tanımlama şekliyle materyel prosesler  tarafından üretilen çok latif  bir fenomendir.  Ancak,  bu karmaşaya  kuantum fiziğini katınca  yanlış, açığa çıkar.
Kuantum fiziğini dikkâte aldığımızda  yukarıda belirtilenin aksine, ruhun bir proses olduğunu  ve içinde bilimin/bilginin şuuru bulunduğunu görürüz.   Bu proses,  uzayın vakumunda (boşluğunda) oluşur,  burada madde ve enerji hem vardır hem de yoktur. 
İşte bu yeni vizyon, bize ruhun neden ölümsüz olduğunu gösterir. 
Bu demektir ki ruh,  zaman, mekân ve kütleden oluşan evrenin ilk meydana gelişi  ile başlar ve evren meydana gelmiş olduğu hiçliğe döndüğü zaman sona erer. 
Ruhun en belli başlı işi  madde ve enerjiyi açığa çıkarmak ve bilgi ile maddesel dünyayı şekillendirmektir.  Hem dünyanın açığa çıkması hem de ruhun bunun hakkında bilgi sahibi olması kuantum fizik prensipleri ile ilgilidir, özellikle gözlemci etkisi ve belirsizlik prensibi ile ilgilidir.
Boşluk temel olarak dengesizdir. Var olan her şey ondan ruhun açığa çıkarmayı dilemesiyle var olmuştur.  Bu  dileme hem bütün maddenin görüntüsüne hem de  kuantum fizik tarafından telaffuz edilen gözlemci etkisiyle maddedeki bütünleşmiş/tek (unified)  bilinç ilişkisine hükmeder. 
Dolayısıyla ruh (soul) ne maddesel olarak ne de indirgemeci bir şekilde görülebilir.   Gerçekte ruh (soul) mekanik, fiziki bir şey olarak görünmez. Ruhun (soul) en temel amacı  bilgiyi madde formuna dönüştürmektir.


İstanbul - 18.08.2003
http://gulizk.com


Üst Ana sayfa e-mail