Gökyüzünü
incelediğimizde, inci tanecikleri gibi parlayan, varlığımızın
hammaddeleri yıldızların bizler gibi doğup büyüyerek,olgun
hale geldikten sonra yavaş yavaş yaşamlarının sona erdiklerini görmekteyiz.Ama
bir farkla; bizler sessizce bu dünyayı terk ederken,yıldızların
ölümü etrafındaki diğer yapılar için bir tehdit halini alır.
Uzayda
galaksilerin içinde, nebula
olarak adlandırılan ,soğuk ve karanlık toz bulutları vardır.
Bunlar az sayıdaki helyum atomları ile hidrojen atomlarından
meydana gelen seyrek gazlardır.Bu gaz ve toz bulutları,galaksi
etrafındaki şok dalgalarının ve gaz bulutlarının kendi
gravitasyonel çekiminin neden olduğu etki ile büyük bulut ve
küreler halinde yoğunlaşarak,sıkışıp ısınırlar. Çünkü
bu gaz küresi kendini oluşturan gazların korkunç ağırlığına
karşı koyamaz. Böylece yıldız taslağı büzülmeyi,merkezdeki
basınç ve sıcaklık da artmayı sürdürür (basınçla sıcaklık
doğru orantılıdır).Sonunda da yıldız taslağının
merkezindeki sıcaklık on milyon dereceye ulaşınca hidrojen
yanması başlar.
Bu
sıcaklıkta Hidrojen atomlarının çekirdekleri öylesine büyük
hızlarla hareket ederler ki, çarpıştıkları zaman
birbirleriyle kaynaşıp bu süreç sonucunda hidrojeni helyuma
dönüştürürler. Kaynaşan her dört hidrojen çekirdeğine
karşılık bir helyum çekirdeği ortaya çıkar. Ama daha önemlisi
sonuçta açığa çıkan helyum çekirdeğinin ağırlığı,
başlangıçtaki dört hidrojen çekirdeğinin ağırlığından
daha azdır. Burada kaybolan madde,Einsten ın ünlü E=m.c2
formulü uyarınca saf enerjiye dönüşür. Hidrojen yanmasından
ortaya çıkan bu korkunç enerji, sonunda yıldız taslağının
kendi ağırlığını taşımasını sağlayarak büzülmeyi
durdurur ve bir yıldızın doğmasına sebep olur.
Bizim
yıldızımız olan Güneş’in merkezinde de her saniyede altı
yüz milyon ton hidrojen, helyuma dönüşür ve bu süreç
milyarlarca yıl sürer.Bu enerjinin yüzeye çıkması ise bir milyon yıl alır.Bu nedenle merkezde enerji üretimi
dursa bile yıdızda bir milyon yıllık enerji depolanmıştır.Yıldızın
merkezindeki tüm hidrojen bittiğinde ise hidrojen yanması
durur. Dışarıya doğru akan enerji olmayınca da yıldız
kendi çekim etkisine dayanamaz ve kendi ağırlığını taşıyamayan
helyumca zengin çekirdek çökmeye başlar. Bu çökmenin
etkisiyle gittikçe sıkışan çekirdekteki sıcaklık çok yüksek
değerlere ulaşır. Her ne kadar merkezde hidrojen tükenmiş
olsa da çekirdekle yüzeyi arasında hâlâ bol miktarda
hidrojen yakıtı vardır. Sonunda
tekrar sıcaklık o denli artar ki,çekirdeğin çevresindeki
bir katmanda hidrojen yanmaya başlar. Kabuk hidrojenin
yanmasının başlamasıyla da yıldız yeni bir enerji kaynağı
ve bol miktarda da yakıta kavuşmuş olur. Böylece, yıldız
yavaş yavaş genişlemeye başlar.
Yanan
bir hidrojen tabakası ile kapalı çekirdek çökmeyi sürdürdükçe
de yıldızın dış katmanları dışarıya doğru itilir. Yüz
milyon dereceye ulaşan merkez sıcaklığı, buradaki helyum çekirdeğinin
başlangıçtaki gibi öyle yüksek hızlarla hareket etmesine
ve şiddetli çarpışmalarına neden olur ki, bu çekirdekler
kaynaşarak karbon ve oksijen çekirdeklerini meydana
getirirler.Böylece helyum yakıt,karbon ve oksijen de artık
olur.
Helyum
yanmasının başlaması, dışarıya doğru yeni bir enerji akımı
yaratır. Ve tekrar çökmeyi durdurur. Şimdi yıldızın
derinliklerinde iki termonükleer vardır. Yani merkezde helyum
ve çevredeki bir katmanda hidrojen yanmaları...
Bu
çift kaynaklı termonükleer tepkime sonucunda yıldızın
boyutları öyle dev büyüklüklere ulaşır ki, hacmi bir
milyar kat büyür. Yıldızın dış katmanları dışarıya doğru
itildikçe de bu katmanları oluşturan atomlar birbirlerinden
gittikçe uzaklaşmaya, dolayısıyla da yıldızın dış
katmanlarındaki yoğunluk
ve basınç da azalmaya başlar. Bu hale dönüşecek
olan bizim güneşimiz de ,yüzey sıcaklığı altı bin
dereceye sahip,tıpkı demircinin örsü üzerindeki kızgın
demir gibi kırmızımsı bir ışıkla parıldayarak Kırmızı
Dev ismini alacaktır. Kırmızı dev evresinden yaklaşık
birkaç milyar yıl sonra, yıldızın çekirdeğindeki helyum
da tükenir. Bu nedenle helyum yanması durur ve çekirdek,yıldızın
kendi çekimi altında bir kez daha çökmeye başlar. Sıcaklık
ve basınç bir önceki evreden daha yüksek evrelere ulaşır
ki, sonuçta karbon ve oksijence zengin çekirdeğin çevresindeki
ince bir katmanda helyum yanmaya başlar. Bu güneş ve benzeri
olan yıldızların yaşamlarındaki son evredir. Çünkü, bu
tip yıldızların kütleleri daha ileri düzeyde termonükleer
tepkimeleri başlatacak denli büyük değildir. Yani dış
katmanların ağırlığı merkezde karbon ve oksijen termonükleer
tepkimelerini başlatacak derecede büyük sıcaklık ve basınçlar
oluşturamazlar.
Sonuçta
Hidrojen ve helyum yanmaları yıldızın dış katmanlarına doğru
yayılır; ama merkezdeki karbon ve oksijen, tepkimeye girmeden
kalır. Bu durum, çekim etkisini durduramayacağından tekrar büzülmeye
başlar. Bunun sonucunda yıldızın derinliklerinde ki atomlar
öylesine büyük
bir kuvvetle sıkıştırılırlar ki, elektronlar atom çekirdeklerinden
ayrılarak yıldızın içini, elektron denizinde yüzen atom çekirdeklerinden
ibaret kılarlar.
Ve
yıldız, yerküremizin boyutlarına dek küçüldüğünde,
elektronlar, uygulanan basınca daha fazla dayanamayıp karşı
koyarlar. Çünkü, elektronlar birbirine öyle yaklaşmışlardır
ki, biraz daha sıkıştırma iki elektronun uzayda aynı yerde
bulunması anlamına eşdeğer olur.Ancak bu durum da kuantum
fiziğine aykırıdır. Pauli dışlama ilkesi adı verilen yasaya göre, özdeş (aynı) kütle,
spin,elektrik yüklü olan iki parçacık aynı yerde ve kuantum
durumunda bulunamaz. Bunun sonucu olarak da ortaya çıkan basınç,
yoz elektron basıncı adını alır ve yıldızın daha çok büzülmesini
önler.
Böyle
ölü bir güneşin çapı, yaklaşık on bin kilometreye, madde
yoğunluğunun yaklaşık 1 cm küpünün ağırlığı da bin
tona ulaşır. Çevresinde gezegenimsi bulutsuyu oluşturan (dışa
yayılan,atılan) gazlar dağılıp kaybolduğunda da yüzey sıcaklığı
yüz bin derece civarında olup büzülerek yerküre boyutlarına
indiğinde de bu sıcaklık kırk bin,elli bin dereceye düşer.
İşte bu akkor halinde göz kamaştırıcı mavimsi beyaz bir
ışıkla parlayan yıldızlara Beyaz
Cüce adı verilir.
Bir
beyaz cüceye dönüşecek olan
güneşimiz de, bu halde iken
tıpkı benzerleri gibi, kendi ekseni etrafındaki dönüşünü
öyle artıracak ki, sonunda yıldız durumundayken sahip olduğundan
çok daha güçlü
elektro manyetik alan üreterek durumunu bu şekliyle devam
ettirecektir.
Büyük
kütleleli yıldızlar da tıpkı küçük kütleliler gibi kırmızı
dev evresine geldiklerinde, merkezlerinde hidrojen ve helyum
yakmaktadırlar. Bir farkı, büyük kütleli olmaları dolayısıyla
daha yüksek düzeydeki termonükleer tepkimeleri başlatabilmeleridir.
Yani
küçük kütleli bir
yıldızın sıcaklığı düşük olduğundan, çekirdekteki
karbon ve oksijence zengin yakıtı ateşlenemiyordu. Oysa büyük
kütleli bir yıldızın korkunç basıncı, merkezdeki sıcaklığı
yedi yüz milyon dereceye dek yükselterek karbon yanmasını başlatır.
Daha sonra sıcaklık, bir milyar dereceye kadar yükseldiğinde
de oksijen ateşlenir ve her iki durumda
da tepkimeler çekirdekte karbon ve oksijen tükeninceye
dek sürer. Bu ana gelindiğinde tepkimeler bir an durur ve çekim
etkisi altında çekirdek büzülmeye başlar.Kısa bir süre içinde
de sıcaklık öylesine
yükselir ki, bu kez aynı tepkimeler çekirdek etrafındaki
ince bir katmanda kendini gösterir.
Oksijen
yanmasının artığı silikondur ve oksijen tepkimeleri ince
bir katman halinde yıldızın merkezinden dışarıya doğru
yayıldıkça bu silikonu bırakır. Daha fazla basınç,
merkezdeki sıcaklığı üç
milyar dereceye yükselttiğinde de silikon yanması başlar.Bu
yanmanın artığı
da demir elementidir. Fakat demir, merkezdeki sıcaklık ve basınç
ne olursa olsun termonükleer tepkimeye girmez. Bu yüzden yaşamının
sonuna doğru böyle büyük kütleli bir yıldızın sahip olduğu,demirce
zengin bir çekirdek ve çevresindeki ince katmanlarda sırasıyla,
yüzeye doğru silikon, oksijen, karbon, helyum ve en dışta da
hidrojen termonükleer tepkimeleri bulunur.
Böyle bir yıldızın merkezdeki demir
atomlarının çekirdekleri ve elektronları birbirlerinden
tümüyle ayrı durumdadır. Çünkü hiçbir atom böyle
sıcaklık ve basınç altında varlığını sürdüremez.Bu yüzden de yıldızın
içi tümüyle elektron denizinde yüzmekte olan demir çekirdeklerinden
ibaret olur.Sonunda, merkezdeki ölü bölge, yıldızın basıncını
taşıyamaz duruma gelir; korkunç basınç yüzünden
elektronlar demir atomun çekirdeğine itilerek bir elektronu
bir protonla birleştirip bir nötron ve bir nötrinoya dönüşmesine
neden olur.Yani eşit sayıdaki karşıt elektrik yükleri
birbirlerini yok ederek, yıldızın içini tek ve nötr nötronlardan
oluşan büyük atom çekirdeğine dönüştürürler. Nötronların
kendilerini meydana getiren proton ve
elektronlardan çok daha az yer kaplaması dolayısıyla
yıldız aniden şiddetle çöker ve sonucunda da açığa çıkan
enerji,yıldızın doğumundan o ana kadar yaydığı toplam
enerji miktarına eşit olur. Benzer bir deyişle,yıldızdan
milyarlarca yıl azar azar yayılan enerji, birkaç saat gibi kısa
bir sürede yıldızın içini doldurur. Çöken çekirdekten
yayılan (ki açığa çıkan nötrinonun da yarattığı) şok
dalgası, yüzeye doğru yayılırken yıldız tümüyle parçalanır.
Bu korkunç patlamaya Süper
Nova patlaması adı verilir. (Nova patlamaları bundan
farklı olarak, biri kırmızı dev diğeri de beyaz cüce
safhasına gelmiş çift yıldız sisteminde kırmızı devin yüzeyindeki
tepkimeye girmemiş hidrojen gazının çekim etkisiyle beyaz cücenin
yüzeyinde birikerek güçlü çekimin etkisiyle sıcaklık ve
basıncının artıp patlamalı bir hidrojen termonükleer
tepkimesiyle parlaklığın on bin kat artması sonucu ortaya çıkar).Bu
patlama uzaydaki olayların en muhteşemidir.Bu durumdaki yıldız,normal
ışığından milyonlarca defa daha fazla ışıma yaparak içinde
bulunduğu galaksiyi projektör gibi aydınlatıp onun ışımasını
gölgede bırakabilmektedir. Patlamadan hemen sonra yıldızdan
geriye kalan iç merkezi ise kendi içine doğru çöker ve artık
ışıma yapamaz hale gelir.Çünkü yıldızda artık hidrojen,
helyum, demir gibi elementler yerine, sadece nötron çekirdekleri
bulunur. Yıldız,artık boş bir nötron yumağı haline gelerek,nötronların aşırı
çekiminden kaynaklanan korkunç şiddetli bir çekim alanına
sahip olur. Fakat, beyaz cücelerdeki elektronların yaptığı
gibi,nötronlar da pauli dışlama ilkesine uydukları için,
neden oldukları yoz nötron basıncı ile
bu güçlü basıncı durdurarak Nötron
yıldızı adını alırlar.
Çöken
nötron yıldızının boyutu küçülmeyi sürdürdükçe
dönüşü de hızlanır. Öyle ki, çapı yaklaşık otuz-otuz
beş kilometreye ve bir kaşıklık maddesi de kırk milyar ton
gelmeye başlar. Bununla birlikte de yıldız , saniyede bir ile
on defa dönüş hareketi yaparak radyo dalgaları yayınlar.
Çünkü zayıf manyetik alana sahip bir yıldız, küçük
boyutlara kadar büzülürse, manyetik alanı da orantılı bir
biçimde artar.Bunun nedeni de,önceden milyonlarca, milyarlarca
kilometre kareye dağılmış olan
alanın çökmesiyle birlikte çok küçük bir yüzeye sıkışmasıdır.
Sonuçta, nötron
yıldızları, güneşte bulunan
manyetik alanın bir trilyon katına sahip olur ve yıldızın yüzeyindeki elektronların kuzey ve güney kutuplarındaki
bu manyetik
alanlarla etkileşmesiyle ivmelenerek Radyo dalgaları yayınlarlar.
(Manyetik kutuplar dönme ekseniyle aynı doğrultuda değil,
belli bir açı altında bulunur ve hızlı dönen bir mıknatıs
gibi davranır).İşte bu haldeki nötron yıldızlarına, aralıklı
ve düzenli Radyo dalgaları yayan anlamında Pulsar
(atarca) ismi verilir.
Eğer
bir yıldızın kütlesi güneşin kütlesinden en az kırk-elli
kat büyük olursa, yaşamının sonunda bir süpernova patlaması
ile gazlarının büyük bir kısmını püskürtemeyecek ve kütlesi
güneşten iki buçuk kat daha büyük olan bir yıldız kalıntısına
dönüşecektir.Bu durumdaki kütle, yoz elektron ve nötron basıncı
tarafından dengeleyemeyeceğinden her yönden basınç yapan
trilyonlarca ton ağırlığındaki bu kalıntı maddesi, yıldızı
gittikçe küçülterek, tüm varlığını Tek bir noktada
yitirmesine neden olur.(Doğada güneşin kütlesinin iki buçuk
katından daha büyük kütlelerin basıncını dengeleyebilecek
hiçbir kuvvet yoktur.) Çekim kuvveti,yıldızın hacmini küçülttükçe
yıldızın çevresindeki uzay-zaman eğriliğini de gittikçe
artırır. Bunun
sonucu olarak da yıldız yüzeyinden ayrılan ışınlar
giderek daha büyük oranda eğilmeye başlarlar. Bu bükülme
sonunda öyle bir kritik aşamaya gelinir ki, tüm ışınlar
tekrar yıldız yüzeyine geri dönmek durumunda kalır.Yıldızdan
çıkan ışınlar ne yönden olursa olsun eğri uzay zaman
tarafından hapsedilip
dışarı yayınlamıyacağından, yıldız simsiyah kesilir ve
hiçbir cisim ışıktan hızlı hareket edemeyeceği için
(fakat bu, algıladığımız evren için geçerlidir) artık yıldızdan
dış evrene hiçbir şey kaçamaz olur.
Böylece,
çekim öylesine güçlü hale gelir ki, yıldız tam anlamıyla
evrenden yok olur. Işığın artık kaçamayacağı kritik yarıçapa,Olay
Ufku; yıldızın çökerek bir karadelik oluşturması için
meydana gelecek büyüklüğe de “schwarzchıld
yarıçapı”denir.
Olay
ufkunun ardında ne olup bittiğini anlamanın hiçbir yolu
yoktur. Bu ufkun ardında kimseyle haberleşemezsiniz (mesaj
gider; ama oradaki mesaj asla gelmez). Çünkü, orası bizim
uzay zamanımızdan soyutlanarak evrenimizin bir parçası
olmaktan artık çıkmıştır ve yıldız da olay ufkunun altında
tüm kütlesini merkezdeki sıfır hacimde ve sonsuz yoğunluktaki
Zümrütü Anka
misali bir Düşsel
Tekillik noktasında toplamaya yönelik çökmesine devam
eder.
İstanbul
- 11. 07. 2001
http://sufizmveinsan.com
Popüler
Bilim Dergisi
Temmuz 2001
Kaynakça:
William J. Kaufmann : Evrenin Evrimi ve
Yıldızların Oluşumu.
Carl
Sagan: Kosmos.
|