Lig maçları tüm hızıyla devam ediyor. Galatasaray,
haftanın ilk müsabakasında İstanbulspor'la karşılaştı. Cim Bom asla zorlanmadı;
zira İstanbulspor “kullanım tarihi geçmiş bir ekip” görüntüsünde.
İstanbulspor gibi sıradan takımların Türkiye liglerinde barınmasını bir kenara bırakın, bu tür
ekiplerin İngiliz 3.liginde bile tutunması zor.
Galatasaray’a gelince, Şampiyonlar Ligi öncesi adeta ter attı diyebiliriz.
Geçtiğimiz günlerde takımına dönen Hakan Ünsal, attırdığı gol dışında pek etkili değildi. Onun
acayip bir huyu var. Rakibine çift dalış yapıp ayaklarını yerden keserken gıkı çıkmıyor, ama ona yapılan
bir faulde demediğini bırakmıyor. Bu zihniyeti çözemedim. Her an patlamaya hazır bir silah
görünümünde olması bir hayli zararlı.
Ergün de bu aralar pek iyi değil. Anlayacağınız sol taraf işlemiyor.
Hasan Şaş'ın ise kendi sahada, ruhu Japonya'da Dünya Kupası'nda.
Birinin onu sarsıp, “ Hey Hasan! Uyan artık, bu rüya bitti ”
demesi lazım. Adam resmen bunalımda, Beşiktaşlı İlhan gibi. Dünya Kupası'nda oynamak ve altın
çocuk olmak elbette ki önemli; ama ondan daha da önemli olanı bu başarıyı devam ettirebilmek.
Dikkâtimi çeken bir başka oyuncu da Baliç'ti... Nerede o eski Bursasporlu, Fenerbahçeli
Baliç; nerede bu sahada gezinen ve yaptığı hiçbir ikili mücadeleyi kazanamayan, ayakları tutmayan
Baliç. Galatasaray, onun büyük takımlardaki son şansı. Temennim, bunu iyi kullanması. Yoksa
diplere doğru yol alacak, aynen İspanya'da olduğu gibi... Forvette ise Ümit Karan,
Christian’a her yönden fark atar. Golü koklaması, diri ve mücadeleci oluşu gibi nitelikleriyle...
Dediğim gibi, Galatasaray bir antrenman havası içinde maçı bitirirken aslarını da dinlendirdi.
Beşiktaş; kaleci, teknik direktör, menajer, köstebek; Fenerbahçe ise teknik
direktör, asıl ve gölge yardımcı antrenör, Rapayiç'in ortaya koyduğu para krizi gibi nedenlere
rağmen bu hafta puan kaybına uğramadı.
Bu yıl teknik direktörünü Gençlerbirliği'ne kaptıran, geçen yılın en başarılı golcü ve sempatik
takımı Ankaragücü; Fener'in vasat oyuncusu Silva ve Trabzon’un emektarı
Hami ile takviye edilmesine karşın başarılı bir ekip hüviyetinde gözükmüyor. Beşiktaş ise
Cumartesi günü oynadığı maçı, kalecisinin ve her maçta tenkit edilen defansın sayesinde kazanmasını
bildi. Ankaragücü'nün gol için hatırda kalan bir pozisyonunun olmadığını
söyleyebiliriz.
Beşiktaş'ın forveti esasen her maçta görevini yapıyordu. Bu kez müdafaa hata yapmayınca
beklenen skor geldi. Sergen vasatı aşamazken, ikinci yarı oyuna giren Amaral da gün
geçtikçe kalitesiz bir futbolcu olduğunu ortaya koyuyor. İtalyan liglerinin en alt ekiplerinden
Fiorentina'da seyrettiğimiz bu topçunun, Türkiye'de top koşturamamasının başkaca izahı
olamaz. Bugüne kadar Beşiktaş’ı Ahmet Dursun taşıyordu; dünkü maçta da bu klasik
aynen devam etti. Ahmet bir iki tane yüzde yüz golü kaçırmasına rağmen, takımını sırtlamayı
başardı.
Fenerbahçe de, ligin yeni ve acemi ekibi Elâzığ karşısında ecel terleri
dökmesine rağmen iki farklı bir galibiyet yakaladı. Geri dörtlü çakılı oynayınca, orta alanda defansif
yönü olmayan Ortega'nın geri gelmemesi neticesinde bütün yük sahanın en iyisi Ceyhun’un
omuzlarına bindi. Bu arada, Ceyhun’un bugüne kadar neden ve niçin
oynatılmadığı sorusu akla geldi. Bunu teknik yönetimin açıklaması lazım.
İleride Revivo ve Serhat hayal kırıklığı yarattılar. Oğuz'un, hava toplarına hakim
olan Washinghton'u en azından ikinci yarıda oyuna sokması şarttı. Johnson ve Ortega
görevlerini fazlasıyla yaptılar.
Kalede Oğuz son derece başarılı bir oyun sergiledi. En iyi tarafı soğukkanlı
oluşu. Dört-beş net pozisyonu önledi diyebiliriz.
Rüştü’nün, sonsuz gibi görünen sakatlıklarını geride bırakmayı başararak tam randımanlı bir
biçimde sahalara dönmesi ise en büyük temennimiz.
Lig'de Malatya çıkışta... Gençlerbirliği
inişe geçti... Trabzon’u ise ligin zirvesini zorlayacak bir ekip olarak kabul
etmiyorum.
Tekrar görüşmek dileğiyle, dostlukla kalın...
İstanbul
- 29.09.2002
http://sufizmveinsan.com
|