lusal basketbol takımımızın Avrupa Şampiyonası’nda ikincilik kürsüsüne çıkmasının nedenleri araştırılırsa, görülecektir ki, burada en büyük pay, hiç şüphesiz ülkemize gelen kaliteli yabancı basketbolculara aittir. Dünyanın çeşitli yerlerinden ve özellikle Amerika’ dan gelen  basketbolcular sayesinde, ülkemizde bu spor dalı büyük bir gelişme göstermiş, gerek kulüp, gerekse milli maçlarda üst seviyelere tırmanılmıştır.

Ancak, ekonomik koşulların, kaliteli düzeyde oyuncu transfer edilmesine engel olması, kulüplerimizin eski başarılarını yakalayabilmelerini imkânsızlaştırmıştır. Basketbolun az sayıda kişi tarafından oynanması ve kriz öncesi bazı sporcularımızın Avrupa’ ya ve NBA’ ya transfer olmalarından ötürü, bu zafiyet şimdilik milli takımımıza yansımamıştır. 

Basketbol sporundaki bu konum, aynen futbol için de geçerlidir. Takımlar, kadrolarına dahil ettikleri yabancı oyuncularla bugüne kadar başarıyı yakalamayı bildiler. Zafer kazandıklarını söylemiyorum, ama en azından Avrupa’ daki rakiplerine kolayca teslim olmadılar. Demek ki, bir takımda kaliteli yabancı oyuncu sayısı ne kadar fazlaysa, başarı da o oranda artıyor. Bu bir gerçek...

Şu anda, maçlar bitmeden gelecek sezon için transfer çalışmaları başladı. Her gün bu konuda yeni bombalar patlıyor. Ne var ki, transfer haberlerinin birçoğu asılsız. Kulüpler, geçen sezonda büyük bedellerle aldıkları  futbolcuları, işe yaramadıklarından ötürü şimdi dışlamak zorundalar. Örneğin; Rapaiç, Andersson ve Lazetiç’ ten büyük zarara uğradı Fenerbahçe. Sebebi, acele ile yapılan transferler olmaları. Bir de Simao gibi futbol fakirini almışlar.  Ne kadar ödedikleri de belli değil. Bunun yanında  Gençlerbirliği’ nde Okan isimli 19 yaşında bir futbolcu var. Sezon başında almadıkları bu çocuğa tam dört katı transfer bedeli ödemek zorunda kalacaklar. Yine futboldan bihaber  Mustafa Denizli’ ye ödenen ücret ise akıllara durgunluk verecek düzeyde. Denizli o kadar başarısız ki, sezon ortasında gönderilmek zorunda kalınıyor. Gerisini siz hesap edin...

Böylesine abuk subuk yapılan hesapsız harcamalar, inanın insanın içini burkuyor. Sokağa atılan bu paralar ile fakir kesimlere kaç tane okul yapılabilirdi ? Ya da deprem bölgesinde hâlâ çamur deryasında yaşayan insanlar, biraz daha konforlu, sıcak yuvalara kavuşturulamazmıydı ?. Bu durumu şöyle biraz olsun aklınıza getirebiliyormusunuz.?

Bir toplum hakkında en doğru kararı, yaptığı işlere bakarak verebiliriz. Toplumsal yaşamda, özellikle yönetici konumunda bulunan insanlar, yaşama katkıda bulunmak için çaba sarf ederken her şeyi enine boyuna düşünmeli. Ve olaylara at gözlüğü ile değil, basiretle bakabilmelidir.

Tekrar görüşmek üzere, dostlukla…

İstanbul - 30.04.2002
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail