Kayıt için burayı tıklayın

ayet kızım  safra kesesi ameliyatı olmak için hastaneye yatmasaydı, sizlere bu yazıyı yazmış olmayacaktım.
Kızımın ameliyatını gerçekleştirecek olan profesöre sağ kasığımdaki müzminleşmiş ağrıdan bahsettim.
Ufak bir check-up yaptıktan sonra, fıtık teşhisi koydu.
Hem de nokta fıtığı değil oldukça büyük bir fıtık...
Nasılsa günün birinde yapılacaktı.
Günü geldiğinde, kaçınılmazdan kaçılamaz...
Anlaştık.
Ertesi hafta salı günü için  beni hastaneye  davet etti.
Gerekli işlemleri halledip İnternational Hospital’in üçüncü katındaki üç yüz dokuz  numaralı odaya yerleştim.
Mübâlağa yaptığımı düşünmeyin, ben diyeyim dört  siz deyin on dört  hemşire başıma toplandı, hepsi de dinamik bir düşünce ve hareket yapısının örneğini temsil eder gibiydi.

Servis doktorunun verdiği talimat doğrultusunda kimi giysilerimi çıkardı, kimi ateşimi ölçüp tahlillerimi yaparak göreve koyuldu. İçlerinden ikisi , ameliyat olacağım bölgeyi bir güzel traş etti.
Tahlil sonuçlarında ameliyat için herhangi bir sakınca görülmediğinden, saat 13:30 civarında yatak/sedye ile asansöre bindirildim; böylece binanın bodrum katındaki ameliyathaneye doğru yol almaya  başladık...
Asansörde ameliyatı yapacak olan doktorun asistanı ile beraberdim.
“Heyecanlı mısın ?”
diye sordu.

O anda Hz. İsa’nın bir sözü aklıma geldi:
"Ben bir beden değilim. Benim bedenime yapılan, bana yapılmış değildir."
Ondan aldığım güçle,
“Hayır, değilim...”
dedim.
Ve kendisine teşekkür ettim.

Sonra beni koridorlardan geçirip, ameliyathanenin bulunduğu bölüme aldılar.
Sedyeyi iten, bu kez  yerini başkasına bıraktı.Tanımadığım kişilerin elinde bir yerlere doğru gidiyordum.

Aklıma ölüm ötesi yaşam geldi.
“Acaba” dedim “ölüm ötesi yaşamda da böyle istemsiz olaylara mı tabi  olacağız?”

Beni ameliyat masasına yatırdıklarında ve o güçlü spotlar üzerime yönlendiği anda, hayal mekanizmam birden durdu.
O anda, ne normal zamanlarda akla gelebilen geçmiş ile yapılan hesaplaşmalar vardı, ne de geleceğe dönük maceraların hayali...
Yanlış aksettirmeyeyim ama, en azından böyle düşündüğümü hissettim.
Yanı başımdaki anestezi uzmanı, uyku verici ilaçları damarıma zerk etmeye başladığında, aklıma birden üste çıkıp ameliyatı seyretme isteği geldi.
Aşağıda hummalı bir faaliyet vardı, sanırım elbisemdeki bir yırtığı dikmeye çalışıyorlardı.
Sonrasını hatırlayamıyorum...

Gözlerimi  açtığımda, hemşire kızın ateşime baktığını ve kolumdaki seruma hayat katkıları ilave ettiğini gördüm.
Sıradışı bir insan olmadığım için hiç kimseye haber vermemiştim.
Ama içim  rahat etmedi. Eşe dosta haber verilmesini istedim. Nasıl olsa duyacaklardı...
Hepsi yavaş yavaş geldiler ve şefkât dolu bakışlarını  üzerimde yoğunlaştırdılar.
Bu arada yeniden uyumuşum.
Geceleyin ise, oda tamamen arkadaşlarla doldu.
Hatta bir ara beni kontrole gelen doktor:
“Herhalde burada çok  fazla kalmayacaksınız değil mi? ” diye sorduğunda,
“Evet, çok fazla kalmayacağız bir saat bize yeter” dediler.
Ardından, birbirimize bakarak gülüştük...

O akşam çok neşeliydim, hatta onlarla sohbet bile yaptım , Hz. Resulullah’ın sağlıkla ilgili öğütlerini hatırlattım.
Ve her an için hamd etmemiz gerektiğini, en azından benim böyle düşündüğümü söyledim.
Eşim yanımda refakâtçi olarak kaldı , sağa sola dönememenin ızdırabını yeterince yaşadım.
Ben sabaha kadar gözüme uyku girmediğini söylüyorum, eşim ise “horladın” diyor. Herhalde onun söylediği doğrudur.
Bir süre idrara çıkamadım.
Ertesi gün tuvalete kalkarak  normal hayata ilk adımı atmış olduk , dostlar bizi tekrar ziyarete geldiler, aşağı yukarı saat 12:00 sularında da hastane ile ilişkimi kestim.

Aile efradı hep birlikte  arabayla evin yolunu tuttuk. Yollardaki en küçük kasis bile beni zorluyordu ve büyük bir acı çekiyordum. Sonunda, evin bahçesine girdik, merdivenlerden güçlükle çıkıp yardımlarla yatağa uzandım.
Ne olursa olsun, hayat güzeldi...
Şayet bana bu ameliyatta “ölüme hazır mısın?” diye sorsalardı,
Yanıtım, herhalde “evet” olurdu.

Belki bizler farkında değiliz,  ama sağlığın ne derece önemli olduğunu herhalde hastalar çok iyi biliyorlar. Düşünüyorum da, eskiden teknolojik gelişmeler bu düzeyde değilken, acaba  insanlar nasıl bir ızdırap içinde yaşıyorlardı?

Ameliyat sonrasında şu noktaya varmış bulunuyorum , insan kendisinin her ne kadar bir beden olduğunu kabullenmese de şuur düzeyini korumak için bedenine iyi bakmak zorundadır.
İnsan, hayatın zorlukları karşısında kendini dağıtmamalı , eleştirel konularda hazımsızlıklara yol açabilecek davranışlardan kaçınmalı ve mutlak bir şuur içinde yaşantısını sürdürebilmelidir.
Hz. Resulullah, bir Hadisi Şerifinde “iki türlü ilim vardır biri tıp, diğeri din ilmidir” der.
Bu emsalsiz sözlerin sahibi, açıkça, iki ilmin  birbiri ile sıkı bir bağlantısı olduğunu anlatmak istemiş bizlere...
Tıp için, kendi bünyesinde insanlara çok faydalı olan  ve biyolojik yapıyı ilgilendiren bir ilimdir diyebiliriz.
Tıbbın din ilmi ile bağlantısını zorunlu kılan etmenler, çok yüksek düzeyde seyrederken, dinamik görüşlü olmaya yemin etmiş, statik çizgiden ayrılıp yaşamını insanların üzerinde yoğunlaştırmış doktorların büyük çoğunluğu, maalesef mistisizme pek yaklaşım sağlamıyor.
Aslında doktor, yaşamın bir durağıdır. Doğal ürün ve zorunlu teneffüs, nefes alıp vermek gibi...
Boşlukta kalmış, sendelemiş vücudun yok olup giderken, tükenirken , son anda ona dönüp bakması tutunulacak bir dal olması misali...
İhtiyaç faktörü...
Ama, işin ilginç yanı, onlar işin gerçeğine bu kadar yakınken, insanı sadece bir beden, et kemik yığını gibi görüp ötesini hiç düşünmüyorlar.
Halbuki, insan bedenle beraber bir manyetik alan  ve o manyetik alanın özünde mevcut bir şuurla var olarak yaşıyor.
Çok azı bu eşsiz fabrikanın sahibini düşünme olanağını yakalayabiliyor.
Böyle bir derinliğe girme zahmetinde bulunsalar,
mistisizmin aslında insan faktörü ilgili olabileceğini hemen fark edecekler. Kısaca, değişik alternatifli bu konumu “takdiri ilahi” diye nitelendirebiliriz.

Tıp bugün kendi alanında büyük bir gelişme içinde...
Şahsen ben,  çağdaş araç ve gereçlerle her olaya anında müdahale edildiğini gördüm. Düşünün, koskoca bir fıtık ameliyatının ertesi günü beni evime gönderdiler.Çok değil, kısa bir süre önce bu tip operasyonlar birkaç gün hastanede kalmayı gerektirirdi.

Evet dostlarım, hayat inişli çıkışlı devam edip gidiyor.
Bu bir gün bir gecelik serüvende beni yalnız bırakmayan, hastanedeki odamı / evimi çiçek bahçesine çeviren ve bir başka güzellik kokan Allah ehli can dostlarıma buradan teşekkür ediyorum.
Onlara saygılar, sevgiler ve selamlarımı sunuyorum...

İstanbul - 07.6.2000
http://afyuksel.com


Üst Ana sayfa e-mail