özlü
kültürü
sahiplenen
bir toplumuz. Kitap kapağı açanların sayısı bir
hayli sınırlı.
Günlük
gazete okuyan ise,
yok gibi.
Hiç olmazsa
toplumun bu tür şartlanmalarından sıyrılıp
kendimi kitaba, araştırmaya veriyorum. Daha doğrusu vermek
istiyorum.
Bu
arada “yazı yazmak hoşuma gidiyor” desem, gerçekçi
olurum diye düşünüyorum.
Özellikle,
bilimsel bir makaleyi yazarken bir hayli araştırma yapmam
gerektiğini biliyorum.
Yazıda aynı zamanda insanların yaşam standartları, dış dünyayı
algılama biçimleri, alternatif hareketleri kabulü arasında
oluşan bir ilişkinin de önemi olduğunu kabul etmedeyim.
Popüler
bilime dönük bir anlayışla, dış dünyayı algılayıp düşünceleri
yansıtabilmek de son derece önemli bir etken. Bu şekilde yazılan
yazılar, daha akıcı oluyor ve kalemini iyi yansıtıyor.
Ancak, mistik bir konuyu bilimsel bakışla aktarabilmenin yanında,
metafizik yöntemlerle açıklama isteği de yadırganmamalıdır.
Kanaatimce,
bir makale sadece okunmakla kalmamalı, iz bırakmalı, ileriye
dönük, üreticiliğe
teşvik eder olmalıdır.
Sade suya yazıların fazla pirim yaptığını düşünemiyorum.
Kafası karışık insanların da sağlıklı bir değerlendirme
yapabilecekleri inancını taşımamaktayım.
Bir makale, yazar -okuyucu mücadelesini getirmedikçe rant sağlamaz
diye düşünüyorum.
Aslına bakarsanız, yazar ile okuyucu arasında ilginç bir
diyalog var,
ikisi de birbirini çeker durumda. Aynen manyetik bir
alan gibi, ama kimin çekim gücü fazla, o belli değil.
Okuyucu, yazarını aradığı gibi, yazar da kendisini anlayıp
takip eden okurun özlemini duyuyor.
Hatırlatmadan
geçemeyeceğim bir özellik daha var;
yazıdaki konular, estetik heyecan taşımakla birlikte her
kesime, her yaşa hitap edebilmeli ve eğitime mutlaka
katkıda bulunmalıdır.
Üretici
olmak güzel bir duygu, ama böyle
yazılarda bırakın hata yapmayı gözden kaçan küçük
bir yazım yanlışı bile mesele oluyor. Bu yüzden, önerileri
sıralarken
yazım kurallarını da atlamak istemem. Mutlaka uyulması
gerektiğini düşünüyorum.
Bence,
oturmuş, bir şeyler kazandırabilen, insanı alıp bir yerlere
taşıyabilen yazıların değeri geç anlaşılıyor.
Araştırmalar, toplum olarak güçlü bir potansiyele sahip
olduğumuzu gösteriyor.
Ne var ki, potansiyel kullanmada yeterlilik ve yön tayini,
neredeyse en alt düzeylerde seyrediyor.
Bunun göstergesi olan yarım yamalak hazırlanmış yazılar adeta sırıtıyor.
Bir yazarın duyabileceği en güzel şey, "Benim düşündüklerimi ne kadar güzel bir şekilde dile getirmişsiniz" sözüdür..
Yazı
yazma sanatı ayrı bir beceri, tam bir kabiliyet meselesi.
Bence, yazı beyinde başlamalı bitmeli ve sonra kâğıda dökülmeli.
Tabii iyi bir yazının yoğunlaşması için çok sayıda dokümanterin
incelemesi gerekir.
Yazabilmek için okumak gerektiği bilincindeyim.
Ancak
belirtmeden geçemeyeceğim, son günlerde gerek tam gün,
gerekse yarım gün
çalışan
yazarların
yazdıkları çok can sıkıcı olmaya başladı.
Her defasında eşlerinden şu veya bu sebeple bahsetmeleri,
neredeyse insanı kusturacak cinsten...
Bir okuru kusturmak, küstürmekten çok daha önemli.
Yazar için feci bir manzara.
Bendeniz
aynı şeyleri tekrarlamaktan nefret
eden biriyim. Yazdığım iki dergide ve bir basın
kuruluşunda böyle yansımalara yol açmamaya
gayret ederim. Ama, pek
muvaffak olduğumu söyleyemem.
Zira PC’ nin başından yazıyı bitirerek kalktığımı pek
göremedim.
Evime nadir gelen misafir bir araştırmacı- yazar dostum vardı.
Hiç unutmam yaklaşık kırk beş
dakika içinde çok güzel bir konuyu baştan sona
tamamlayıp düşüncelerini sağlıklı bir şekilde yansıtma
hünerini gösterdi.
Ben
hem
çabuklukla hem de anlam bakımından bu kadar güzel bir
makalenin yazıldığına tanık olmamıştım.
Belli
ki kafasında renklendirmiş düşündüklerini...
Şayet
iyi bir şeyler yazsaydım,
bugüne kadar bir yerde devamlılığım olurdu diye düşünüyorum
Ama olmadı.
İşin
doğrusu
da bu değil mi?
İstanbul
- 21.9.2000
http://afyuksel.com
|