İnsanın, doğada en sevecen, aynı zamanda manevi açıdan da acıya
en dayanıklı varlık olarak temayüz ettiği bilinen
bir husustur.. Fakat, her ne
hikmetse, bu özelliğine karşın, kendisine yapılan eleştirilere,
genelde pek sıcak bakamaz.
Yapılan
her eleştirinin ardından bunalıma giren bireyin, kendisini
eleştirenlere avuç açıp kıyak yapılmasını istemesi
yerine duygusal olmayan akılcı
davranışlara girmesi beklenir. Ancak, düşünen, muhakeme edebilen
insanın eleştiriye
açık olması şarttır. O, bu sözcükten çekinmez,
korkmaz...Bilakis saygı duyar !..
Dünyada
insanoğluna bahşedilen en önemli organ durumundaki beyin, eleştiri
sayesinde ayakta kalabilmektedir. Şayet
akıl düzeyi, olduğu yerde duruyorsa ve gelişme
emaresi gösterememişse, bunu direkt olarak kişinin eleştiriye
kapalı olmasına bağlayabilirsiniz.
Bırakın
herşeyi bir yana; Bilim, eleştiri ile belirli bir noktaya
gelmiştir. Bunun doğruluğunun kabullenilmesi şarttır. Zira,
eleştirisiz ilerleme, gelişme ,hedefe ulaşabilme mümkün değildir.
Yazı ve konuşmalarda,
pısırıklık, durağanlık eleştiri ile giderilebilir, aktif
hale döner.Eleştiri, aklı / nefsi
terbiye eder, istenilen seviyeye ulaştırır. Ancak eleştiri
şiddet eğilimini asla getirmemelidir, daimi beğenilme haliyle
değil, eleştiri sayesinde ayakta kalınmaktadır.
Eleştiri;
daha iyiye, güzele, doğruya dönüştürecek bir pratiği
kendiliğinden kazandırır. “ Benim muhatabım değil ” diyerek
eleştiriye duyarsız kalmak, ya da olumsuz bir eleştiri
getireni “ hasım, düşman
” olarak bellemek, kişinin
bulunduğu koşullarda
sağduyu ile hareket etmediğini pek de mantıklı fikirlere
sahip olmadığını gösterir.
Sadece
işine gelen, menfaatine uygun düşen uyarıları kabul etmek
ise, “ eleştiriye ” açık olmak demek değildir..
Eleştirinin
de kendine özgü bazı kuralları vardır.
Özgürlüğün ön koşulu nasıl başkalarına özgürlük tanımak
ise, eleştirinin gayesi
de hedeflenenin
daha iyi olmasına yardımcı olmaktır.
Bir
bakıma eleştiri inandırıcı olmalı ama ürkütücü olmamalıdır.!
Hem “ biz yapamıyoruz, gel şu işi sen yap” diye
davetiye çıkartıp, hiç yoktan, çekememezlikten ötürü, mırın
kırın etmeye ve o konu hakkında durmadan eleştiri
yapmaya kimsenin hakkı yoktur.Yoğun tartışmalara konu
olan sorunlar irdelenirken, eleştiri dozu çok iyi tutulmalıdır..
Bazı insanlar sırf
seslerini duyurabilmek, çıtayı daha yükseğe çıkartmak için
bu yola başvurabilirler. Toplumdaki tepkileri gözardı ederek
eleştirmek de, o işin önemini bilmemek demektir. Koparıcı,
dağıtıcı nitelikteki sert eleştiriler amaçsızdır ve
yıkıcılık taşır. Şiddete kaçan bir eleştiri
tepki doğurmaktan başka işe yaramaz. Aslında
belleğimize çakılan bu düşünceler ürkütücü olduğu
kadar düşündürücüdür
de.
Bu tür eleştiri eylemi entelektüel hainlikten başka bir şey
değildir. Eleştiri yapan bireylerin bu pozisyonlarını tekrar
tekrar gözden geçirmesi gerekiyor. Eleştiride, belirli bir
bakış açısını kaldırmak için gözdağı vermek yerine,
uygun olanı tavsiye etmek daha mantıklı bir davranış
olacaktır.
Eleştirme,
toplumsal / bireysel saygının bir ifadesidir.
Yani bir bakıma, sadece kendi görüşlerini haklı bulup başkalarını
taciz edercesine davranmak, en azından eleştirilen insanın
yerine kendini koyamamak, sadece eleştiri anlayışına değil,
etik değerlere de
uygun düşmez.. Eleştirilen insanın da etten kemikten yaratıldığı
asla akıldan çıkartılmamalıdır.
Yıkıcı
potansiyeldeki insanların
varlığı her zaman mevcuttur. Bu alenen bir şiddet
eylemidir. Bu olguyu eleştiri
kılıfında ortaya koymalarına bütüncül bir yaklaşımla
izin vermemek gerekir.Toplumdaki kültür yozlaşmasının
bir nedeni de, eleştiri yetersizliğinden kaynaklanır..
Sadece
kötüleme veya yergi mahiyetinde, tamamen duygusal biçimde eleştiri
getirenleri zaten toplum da ciddiye almaz. Onların gövde gösterisi
yaptığını bilir. Bu tür insanlardan uzak durmak herhalde
yapılacak işlerin en iyisidir.
Hz.
Muhammed’in bu
konuya değinen sözü, yaşam boyunca bireylerin kulaklarına küpe
olacak niteliktedir:
“Kendi
gözündeki kalası görmez, başkasının gözündeki çöpü görür.”
Dünya
bir ikilem sistemi ile kurulduğundan, her insan bu oluşu gözardı
etmemeli ömür boyu eleştiriye açık olmalı ve bunun
lezzetine vararak, kendini yeniden gözden geçirebilme imkânına
kavuşmalıdır.
İstanbul
- 11.10.2001
http://sufizmveinsan.com
Akşam
Gazetesi - 24 Kasım 2001
|