ader
kavramı toplumsal ilişkilerden, siyasete, tıbba kadar yaşamın
hemen hemen her alanında söz konusu edilmekte...
Ancak,
ne olduğu bilinmeden, ne anlama geldiği
düşünülmeden...
Mistisizmle ilgilenenlerin arasında
bile bu konu oturmuş bir halde değil. Kimi irade-i külliyeden
bahsederken, çoğunluk da irade-i cüziyyeden dem vuruyor.
Evrensel Kitap Kur’an-ı Kerim’ de üstü kapalı olarak
ortaya konmasına rağmen, kapsamlı şekilde yaklaşılmadıkça
kaderin anlaşılabilmesi mümkün değil.
Gerçekten bazı Âyetler bireysel anlamdaki iradeden
bahsederken, diğerleri külli iradeden dem vuruyor.
Bu
yazımda mistik detaylara yer vermekten ziyade, yaşanan bir
olayı gözler önüne sererek “Kaderin
kimin elinde”
olduğunu en azından düşünmenizi
isteyeceğim.
Şu günlerde
Londra'da devam eden bir dava var.
İnsanlık
açısından öylesine ilginç ki, yankıları
bütün dünyaya ulaştı.
İçeriği
şöyle:
Maltalı bir ailenin bitişik ikizleri dünyaya geliyor.
Kuzeydeki küçücük Gozo adasında oturan ve doğumun sorunlu
olacağını öğrenen aile, İngiltere'ye geliyor, bebekleri de
Manchester'da doğuyor.
Çocukların
ikisi de kız. Sorun çapraşık olduğu için, şimdilik geçici
isimler verilmiş.
Çapraşıklık
şurada; Jodie, kanlı
canlı ve beyin işlevleri bakımından normal;
Mary,
cılız ve Jodie'den
aldığı kanla hayatta kalabiliyor; beyin sönük, bitkisel yaşamda.
Manchester doktorlarının vardıkları sonuca göre, ameliyatla
ayrılırlarsa Jodie yaşayacak,
Mary ise ölecek,
Şayet
ayrılmazlarsa da üç ila
altı ayın sonunda ikisi de ölmeye mahkûm.
Sonradan bakım için getirildikleri Londra'daki uzmanların görüşüne
göre de, yaşama süresi ancak biraz daha uzatılabilirmiş.
Yani, doktorların hepsi ameliyattan yana.
Aile ise, Katolik inançlarının doğrultusunda:
‘‘Tanrı'nın
işine karışılmaz; göz göre göre çocuklarımızdan
birinin öldürülmesine izin vermeyiz’’
demekte. İngiliz Katoliklerinin başı olan Westminster Başpiskoposu’da
aynı düşüncede.
Mahkemeye
gönderilen yazıda, ‘‘Kilisenin
gözünde 'masum' olan Mary, her insan gibi değerlidir, temel
saygıya layıktır; öldürülmesini haklı gösterecek hiçbir
şey yapılmadığına göre Tanrı'nın verdiği ömrü
tamamlamalıdır’’ deniyor.
Yüksek Mahkeme Başkanı Lord
Ward,
‘‘Mary'nin
yaşam hakkı var, ama yaşamda kalamayacak, şimdi de bir
anlamda ancak Jodie'nin kanını emerek yaşayabiliyor’’ diyerek
ameliyata karar vermiş.
Diğer bir yargıç Lord
Brooke’da ‘‘İnsanın
vücut bütünlüğüne hakkı vardır, ameliyat her ikisine vücut
bütünlüğü kazandırıp onları bireysel yaşama haklarıyla
baş başa bırakacak’’ diyor.
Konu ile ilgili dava dosyası halen, İngiltere'nin en yüksek
adalet mercii olan Lordlar Kamarası'nın ‘‘Yargı
Lordları’’nda.
Şimdi
düşünün;
Siz
olsaydınız nasıl karar verirdiniz?
Önce
Mary’e soralım;
Ne derdin Mary? Nasıl
olmasını isterdin?
Jodie,
aynı soruyu sana da yönlendirelim:
Yaşamın için kardeşinin ölümüne razı mısın?
Yoksa beraber mi ölmek istersin?
Ya
“bizi yaşatın” diyeceklerse ne yapabiliriz?
Diğer
taraftan, çaresizlik içinde kıvranan tıp adamlarına soralım:
Tercihiniz
nasıl olurdu?
Hangisinin ölmesine karar verirdiniz?
Sizlerin
kararınızı etkilemek istemem ama, ben şöyle düşünürdüm:
“Her
şey olmuş bitmiştir, biz olan biteni yaşıyoruz”
diyen Hz. Resulûllah’ın
sözlerini ve ona benzer bir veri sunan
David Bohm'
un,
“Evrende
var olan her şey, bir alt boyutun ortaya çıkışından başka
bir şey değildir”
sözünü benimsediğimden, bu olayda
baştan sona, alınacak karar da dahil olmak üzere
neticeyi Kader kavramına bağlardım.
Hür
irade ise nasıl bir karar
verirdi, onu bilemiyorum.
İstanbul
- 28.9.2000
http://afyuksel.com
|