ski
ve Yeni...
Bu
iki kavramdan birini savunanlar, birbirlerine sırtlarını dönmüş,
sanki tam tersine görüşleri vurgular gibiler. Toplumda da öyle
bir hava var ki, insanlar sadece ikincisine katılmak zorunda
hissediyorlar kendilerini.
Bence
iki tarafta gerçeği söylüyor. Her iki tavrı alanın da gerçeği
yansıtan yanları var.
İnsan
eskiye hiç döner mi? Herhalde aklını kaçırmadıkça dönmez.
Böyle bir şeyin olması mümkün mü? Mum
devrinden internet dönemine geçmişken, geriye dönüşü kim
ister ki?..
Ne
demişler ,
“
Eskiye rağbet olsaydı,
bit pazarına nur yağardı.”
“Çağa
ayak uyduramayan, değişim gösteremeyen insan kaybolup
gider.”
Değişim
ihtiyacını zamanında tesbit edemeyen ya da bunu gördüğü
halde değişmemekte direnen toplumlar-bireyler, sonunda kendi
iradelerinin dışındaki baskılara boyun eğerek değişmek
zorunda kalıyorlar.
Ne
var ki,
insanın bile kopyalandığı
günümüzde “eski ”, mumla aranır oldu.
Maalesef,
doğruluk ve çalışkanlık önemini yitirdi. Eski günlerdeki
özeleştirileri yapamaz hale geldik.
Şimdi
artık yenilendik, ama öze
dönük bir yaşam yerine, hayatın çekilmez çilelerini ön
plana alan düşünce yapısını felsefe gibi kabul ettik.
Bu arada önyargılı olmayı da asla ihmal etmedik. Kendimizin
de yaptığı bir şeyi başka
birinde gördüğümüzde hiç ardını düşünmeden yargıladık,
hatta cezalandırmaktan
geri kalmadık.
Belki
bir anlamda “ Kraldan
çok kralcı”
olup çıkıverdik.
Dedik
ya, global çağa uyduk, artık eskiyi beğenmez hale geldik.
Demode bulduk.
İnsan
eskiye özlem duyar mı? Bu soruyu irdelemeye devam edelim...
Bugünkü
çocukların yaşamı nasıl geçiyor acaba? En çok duydukları
şey beyinlerine çivilenen abuk sabuk sözcükler değil mi?
İleri çağlara geldiklerinde beyin datalarındaki
bu ifadeler hafızalarından silinmeyecek.
Bir
de spordaki durumumuza göz atalım. Çoğu yerde
olduğu gibi maalesef, burada da eski günleri özlüyor
ve arıyoruz. Bizlerdeki kimlik kaybı, herhalde ülkemizdeki
yabancı futbol adamlarına
da sıçradı ki, onlar da toplumun bu yenilenme arzusuna
ayak uydurdular !.
En
efendi diye tanımladıklarımız dahi, çıkarlarına uygun
olmayan yerlerde ağızlarına geleni söyleyebiliyorlar:
''Atlar,
köpekler istediği zaman ölmezler''
gibi.
Bu
bir Romen atasözü...
Atasözleri,
geniş halk yığınlarının yüzyıllar boyunca geçirdikleri
denemelerden ve bunlara dayanan düşüncelerden doğmuştur.
Toplumun ortak düşünce ve kanaatini belirtir, bize yol gösterir.
Bir atasözüyle belirlenen
tutumun doğruluğu onay alır, herkesçe kabul edilir. Anlaşmazlıklarda
bir atasözü en büyük yargıcı ve aydınlatıcıdır.
Ama
bu şekilde olanı değil. Bir aşağılama olduğu belli.
Bu
sözün anlamını dahi düşünmek istemiyorum.
Aslında
böyle durumlarda hiç
yanıt verilmemesi gerekirken, vakit geçiriliyor uzun
süre üzerinde durularak çelişkiler yaratılıyor.
Ya
Mistik yaşantımız ne halde acaba?. .Sıradan toplum yaşamında
bile geri kalması istenen, kavga, dövüş, çirkef, çamur
atma, dedikodu, çekemezlik gibi duygular; sevgi, saygı,
centilmenlik veya karşıdakini kendine tercih etme kavramlarının
yerine geçiverdi.
Tevhid
anlayışı hayal oldu. Birlik, yani Vahdet yaşamını
ara ki bulasın!. Ne yazık ki, farklı bakış alanlarına
dalmamız neticesinde, adeta üzerleri örtüldü. Anılmaz hale
geldi. Varoluş gayemiz herhalde bu değildi.
Yeniyi
inkâr, abesle iştigâldir.
Ama
amaç, eskiye de dudak bükmek değildir! ..
Şimdi
bütün bunlardan sonra, gelin de eskiye özlem duymayın, eski
günlerin kimliğini ve kişiliğini aramayın.
İstanbul
- 11.4.2001
http://afyuksel.com
|