Bu
uzaklaşma bizim gözlemleyebildiğimiz evrenin sınırlarında
ışık hızına yakındır. Büyük Patlama’nın her yönden
eşit olarak algılanan “fosili” olan bu fon paraziti sâdece
2.7 Kelvin sıcaklığındadır. Amo A. Penzias ve Robert W
Wilson 1965’de ilk ölçümleri yaparken önceleri bu
“parazitin” âletlerinin üzerine düşen güvercin
pisliklerinden kaynaklandığını zannetmişlerdi! İlk
patlayan şeyin ne olduğu konusunda muhtelif kozmolojik
teoriler mevcuttur; fizik bilgini Alan Guth “bütün evren
kararsız bir enerji alanının bir kuantum - mekanik çalkalanması
sonucunda meydana gelmiştir” diyerek Big Bang’i izaha çalışmıştır.
Bu karmaşık bilimsel ifâdenin günlük lisana tercümesi,
maddesiz saf enerjinin bir varoluşa sahip olmadığı hatırlanacak
olursa, “her şey hiçlikten meydana geldi” şeklindedir.
Bilim tarihinin klâsik cilvelerinden biri olarak kaydedelim;
bir papaz olan George-Henri Lemaitre 1920’lerde ve daha
sonraları, 1940’larda ünlü fizikçi George Gamow ilk
olarak Big Bang fikrini öne sürdüklerinde bilim dünyası gülüp
geçmişti! Bilebildiğimiz evrenin büyüklüğünü dahi
zihnimizde canlandırmamız âdeta imkânsız olmakla beraber,
bir fikir verebilmek işin şu örneği verelim: Eğer ışık
hızıyla giden bir taksiye binseydik, bir uçtan öbürüne
ancak otuz milyar senede varabilirdik!
Bütün
bilimsel bulgular Büyük Patlama’nın lehine olduğu için,
bu teori a fortiori bir özellik kazanmıştır. Materyalist
yaklaşımı korumak ve Büyük Patlama fikrinin dinlerle
bilimin buluşması anlamına gelebileceği kaygısıyla,
yaratılış kavramını silmek için ortaya atılmış Durağan
Hâl Teorisi (Steady State Theory) ise evrenin ezelden beri böyle
olduğunu, birbirlerinden uzaklaşan ve kaybolur gibi görünen
maddenin yerine, sürekli olarak yeni maddenin “oluştuğunu”
iddia etmektedir. Büyük Patlama’nın kalıntısı olan fon
gürültüsünün ve mütemâdi genişleme-uzaklaşmanın keşfiyle,
bu teorinin pek prestiji kalmamış durumdadır. Büyük
Patlama’dan hemen sonraki ilk anlarda neyin nasıl olduğuna
dâir kesin bilgilerimiz yok fakat oldukça güvenilir
bilimsel kestirmeler mevcut. Büyük Patlama’dan 10-36
saniye sonra (saniyenin milyonda milyonda milyonda biri) evren
bir bezelye cesâmetindeydi ve sıcaklığı 1015 (10 milyar
milyon milyon) santigrat dereceydi. 1/100 saniye sonra evrenin
sıcaklığı yüz milyar santigrat civarındaydı. Bu sıcaklıkta
madde plâzma hâlindeydi ve atomlar oluşmamıştı. 1/10
saniye sonra sıcaklık otuz milyar, 1 saniye sonunda on
milyar, 14 saniye sonra da üç milyar dereceye indi. İlk
üç dakikanın sonunda ise bu rakam bir milyar dereceydi. Soğumayla
beraber elektron, pozitron, nötrino ve foton gibi parçacıkların
oranları, yapım ve yıkım süratleri de değişti. Soğuma
ve genişleme sürdükçe, birkaç yüz bin sene zarfında
elektronlarla çekirdekler birleşerek hidrojen ve helyum
meydana geldi. Zamanla daha büyük atomlar, moleküller, uzay
cisimleri ve galâksiler, güneşler, gezegenler oluştu. Büyük
Patlama’dan sâdece 2 milyar sene sonra dahi galâksilerin
oluştuğunu biliyoruz. Evrendeki güçler elektromanyetik güç,
zayıf nükleer güç, kuvvetli nükleer güç, çekim gücü
gibi tiplere bölündü, ama aslında hepsi aynı gücün yansımaları
olmalıydı. Kayıp madde, antimadde, karadelikler gibi oluşumların
varlığı sonraları keşfedildi. Kaotik gibi görünen bu
gelişmelerin müthiş bir kozmik bütünlük içerisinde
seyrettiği inkâr edilemez bir manzara arz etmektedir. Gerek
cansızlar gerekse canlılar âleminde tekâmülün tipik
hususiyetleri şöyle özetlenebilir: a) Evrim, dâima, daha
basitten daha karmaşığa doğru olmuştur;
b)
Evrim, dâima, muhafazası daha kolay olandan daha zor olana
doğru olmuştur;
c)
Evrim, dâima, ihtiyacı kalmayan öğelerini bertaraf edip,
gerekli alan öğelerini inkişaf ettirerek cereyan etmiştir,
d)
Sonuç olarak evrim, dâima, daha sofistike ve frajil
sistemlerin gelişmesi yönünde gerçekleşmiştir. Halbuki,
entropi kanunu muvacehesinde olaya bakarsak, bunun tam aksinin
cereyan etmesi, her şeyin dağılıp gitmesi gerekirdi!
Neden
öyle olmadı? Güneş sistemi ve dünya yaklaşık 4.6 milyar
sene kadar önce oluştu. En eski kayalar 3.8 milyar sene önce
teşekkül etti. Prekambrian Çağ jeolojik tarihin ilk 4
milyar senesini (%85'ini) oluşturur. Paleozoik Çağ 600 ilâ
225 milyon yıl öncesine kadar sürmüştür ve jeolojik
zamanın %10'unu oluşturur. Mezozoik Çağ 225 ilâ 65 milyon
yıl öncesine verilen isimdir ve %4'lük kısmı kapsar.
<devam
edecek>