Yaklaşık
3 milyar sene içinde, O2 soluyan ve artık madde olarak CO2
salıveren canlılarla, bunun tam tersini yapanlar arasında
dinamik bir denge kuruldu; bu temel biyokimyasal işlemle
hayatını sürdüren hayvanlar ve bitkiler gelişip bollaştılar
ve gezegenimizin hâkimiyetini ellerine geçirdiler. Ara
formlar hâlâ hayatlarını sürdürmektedirler. Tek hücreli
bazı canlılar ortamda yeterince besin bulunduğunda hayvan
gibi davranarak onları “yemekte”, bulunmadığında ise
bitki gibi davranarak fotosentez yoluyla enerji istihsâl
etmeye başlamaktadırlar. Kuraklık dönemlerinde akciğerimsi
organları, sular bollaştığında süzgeçlerini kullanarak
hayatlarını sürdüren akciğerli nehir balıkları da
evrimsel ana türlere ve canlıların muazzam adaptasyon kaâbiliyetine
basit birer örnek teşkil eder. Bilinen en mütekâmil hücre
türü olan nöronun ortaya çıkabilmesi için elzem olan bol
oksijenli ve glükozlu ortamın gelişebilmesi için üç
milyardan fazla sene gerekti. 700 milyon sene önce süngerler
evrimleşti ve 50 milyon sene zarfında (650 milyon sene kadar
önce) nöron ortaya çıktı. Düz solucanlarda ilkel
fotosesitivite, 600 milyon sene önce de ilkel beyinler gibi
fonksiyon gösteren gangliyonlar ve yumuşak vücutlu omurgalılar
gelişti. 500 milyon sene önce ilk omurgalılar, zırhlı balıklar
ve ilkel beyin lobları gelişti. İlkel beyin diyebileceğimiz
talamus da 500 milyon sene önce evrimleşti. 460 milyon sene
önce ilk kara hayvanları zuhur etti, 420 milyon sene önce
de karalarda bitkiler bollaştı.
Evrim
ilerledikçe heyecanî, mistik ve artistik her türlü uç yaşantıların
âdeta merkezi olacak amigdala denen beyin çekirdeğinin bu dönemde
ortaya çıktığını görüyoruz. 175 milyon sene önce
dinozorlardan kuşlar evrimleşti (dinozorlar, muhtemelen, 65
milyon sene önce Meksika Körfezi yakınına düşen bir
meteorun yol açtığı buz çağı sebebiyle tarih sahnesinde
silindiler). 150 milyon sene önce ilk memeliler ortaya çıktı,
beraberlerinde beynin en mütekâmil tabakası olan
neokorteksi de getirdiler. 100 ilâ 70 milyon sene önce ilk
primatlar tekâmül etti. 50 milyon sene önce oksipital ve
temporal loblar müthiş gelişme gösterdi. Bizim de atamız
olan ilk proto-primatlar 45-50 milyon sene önce zuhur etti ve
böcek yiyen, fareye benzer yaratıklardı. 40 milyon sene önce
Afrika’da ilk maymunlar ortaya çıktı ve ağaçlardan
karalara inip yaşamaya intibak gerçekleşti. 5-10 milyon
sene önce hominidler (insanımsılar) tekâmül etti.
Afrika’da, yaklaşık 2.5 milyon sene önce dik olarak
ayakta duran ve âlet kullanan insanımsıların bulunduğuna
delâlet eden kalıntılar bulunmuştur ve bu hominidin 1.5
milyon yıl boyunca Afrika’dan ayrılmamış olduğu tahmin
edilmektedir. Gürcistan’da 1.8 milyon, İspanya'da 1
milyon, Almanya'da 600 bin sene öncesine ait insanımsı kalıntıları
bulunmuştur. Bunların kemik, kafatası ve çene yapıları
da farklıdır. Zamanla insanın kafatasının yapısı
beyzbol topuna benzemekten çıkıp futbol topununkine benzemiştir.
3-5 milyon sene önce Australopithecus türleri dünyanın çeşitli
bölgelerinde ortaya çıktılar. 2-3 milyon sene önce homo
habilis (elli adam) evrimleşti, homo erektus (ayakta duran
adam) ve Cro-Magnon adamlarında başparmak iyice tekâmül
etti. Homo erektus Afrika ve Avrasya’da 300 bin sene öncesine
kadar yaşamıştır, bu türün tâ 500 bin sene önce ateşi
kullanmayı keşfettiği, kozmetik ve artistik amaçlı madde
kullanımını gerçekleştirdiği bilinmektedir. 200 bin sene
önce homo sapiens (farkında olan adam) evrimleşti, homo
sapiens sapiens (farkında olduğunu farkında olan adam) ise
50 ilâ 40 bin sene önce evrimleşti. 34-30 bin sene kadar önce
Cro-Magnon ve Neanderthals adamları iyice gelişti, 25 bin
sene kadar önce frontal lob (beynin alın kısmı) bugünkü
haline doğru tekâmül etti. Amip gibi tek hücreli, basit
canlılarda uyaranlara tepki verme, tehlikeden kaçıp gıdâya
yanaşma, bunları yapmak için karar verme yeteneğinin
bulunduğunu biliyoruz. Bu bakımdan, bu en iptidaî canlılar
da tıpkı bir nöron gibi fonksiyon gösteriyorlar ama bunu
canlının tamamı, çok daha elemanter düzeyde yapıyor. Aslında,
ileride göreceğimiz gibi, nöronlar da beyindeki ilk imâl
edilmeleri ve onu takip eden göçleri esnasında, radial
glial rehberlerinin önderliğinde hareket edebilme yeteneği
sergilerler ama sonra bu yeteneklerini kaybederler. Eğer başka
bir sebeple hayatı sona ermezse, amiplerde bizimki gibi bir
ölüm de söz konusu değildir. Kendi DNA'sının bir kopyasını
oluşturarak, basitçe ikiye bölünür ve cesetsiz bir ölümü
müteakip, iki yeni “genç” amip ortaya çıkar. Evrim
ilerledikçe elemanter fonksiyonların daha karmaşık hâl
aldıkları, basit kolonizasyondan çok hücreliler âlemine
geçildikten sonra da, bunları yürütmek üzere bir araya
gelmiş hücreler, onların birleşmesinden oluşmuş organlar
ve organlardan oluşmuş birtakım organizmaların ortaya çıktığı
görülür. Bu organizmaların basitçe bölünerek çoğalmaları
imkânsız olacağından, zamanla eşeysel (sexual) üreme
gelişir. İlkel canlılarda haber alma, değerlendirme, karar
verme ve icra fonksiyonlarını canlının bir anlamda bütününün
yaptığını anlatmıştık. Evrimleşme ilerledikçe, tıpkı
diğer özelleşmiş organ sistemleri gibi bu fonksiyonu üstlenen
bir sinir sisteminin geliştiği görülür. Solucanlarda
sinir hücrelerinin gangliyonlar hâlinde toplandıkları,
bunların da her birinin bağımsız karar verme özelliğine
sâhip olduğunu görürüz; nitekim ilkel bir solucanı ikiye
bölerseniz, gangliyonları zarar görmemişse, iki yeni canlı
solucan bireyi ortaya çıkacaktır. Daha mütekâmil
solucanlarda ise kafanın oluşmaya başladığı dikkati çeker.
İşte, bütün diğer organların ve sistemlerin yöneticisi,
en mütekâmil hücre olan nöronlar da ilkel canlılarda
gangliyonlar hâlinde toplanırken, zamanla en üst yönetici
kısım baş bölgesinde bir araya gelerek beyni husule
getirmiştir (ensefalizasyon). Hemen bütün çok hücreli
yaratıkların yeni ortamlara baş bölgelerini sokarak
girdikleri bilinir. Çünkü özellikle fotik ve şimik
uyaranları algılayacak algılayıcı hücreler veya organlar
burada toplanmıştır. Zamanla beynin de tekâmül ettiği görülür
ve omurilikte iç kısımda bulunan gri madde en üst tabakayı
oluşturarak, bir zar gibi beyni çevirmeye başlar ve ortaya
serebral korteks çıkar (kortikalizasyon). Beyin de tekâmül
edip erken sürüngen beyni, eski memeli beyni aşamalarından
geçilmiştir. Sonunda, en üst primatlarda bulunan yeni
memeli beyni gelişmiş, korteksin en mütekâmil hali de
insana nasip olmuştur.
MacLean
en gelişmiş canlılar olan memelilerin beynini üç tane iç
içe geçmiş ama fonksiyonel devamlılık ve bütünlük arz
eden tek bir beyin gibi telâkki ederek buna “triune” demiş
ve evrimdeki ensefalizasyonun aşamalarının en son hâlini
tanımlamıştı: En içte ve ilkel olan sürüngen beyni
bazal çekirdekleri ve tâ sürüngenlik aşamasından kalma
yapıları ihtiva eder; günlük rutinlerin, subrutinlerin ve
birtakım prosemantik (pre-linguistik) fonksiyonların icrasından
sorumludur. Onun üzerinde eski memeli beyni (limbik veya
viseral beyin) bulunur ve memeli hayatı için elzem olan bakım,
annelik ihtimamı ve oyun oynama gibi sürüngenlerde
bulunmayan davranışları düzenler. En evrimleşmiş olarak
dıştaki yeni memeli beyni yer alır ki, hassas duyusal
analiz, motor koordinasyon, hâfıza ve çağrışımların düzenlenmesinin
yanı sıra, homo sapienste lisan yoluyla iletişimi düzenler.
Gerek toplam beyin hacmi, gerekse frontal ve temporo-pariyetal
korteksin kalınlığı insanda en yüksek ölçüdedir.
<devam
edecek>