4.Bölüm

Yaklaşık 3 milyar sene içinde, O2 soluyan ve artık madde olarak CO2 salıveren canlılarla, bunun tam tersini yapanlar arasında dinamik bir denge kuruldu; bu temel biyokimyasal işlemle hayatını sürdüren hayvanlar ve bitkiler gelişip bollaştılar ve gezegenimizin hâkimiyetini ellerine geçirdiler. Ara formlar hâlâ hayatlarını sürdürmektedirler. Tek hücreli bazı canlılar ortamda yeterince besin bulunduğunda hayvan gibi davranarak onları “yemekte”, bulunmadığında ise bitki gibi davranarak fotosentez yoluyla enerji istihsâl etmeye başlamaktadırlar. Kuraklık dönemlerinde akciğerimsi organları, sular bollaştığında süzgeçlerini kullanarak hayatlarını sürdüren akciğerli nehir balıkları da evrimsel ana türlere ve canlıların muazzam adaptasyon kaâbiliyetine basit birer örnek teşkil eder. Bilinen en mütekâmil hücre türü olan nöronun ortaya çıkabilmesi için elzem olan bol oksijenli ve glükozlu ortamın gelişebilmesi için üç milyardan fazla sene gerekti. 700 milyon sene önce süngerler evrimleşti ve 50 milyon sene zarfında (650 milyon sene kadar önce) nöron ortaya çıktı. Düz solucanlarda ilkel fotosesitivite, 600 milyon sene önce de ilkel beyinler gibi fonksiyon gösteren gangliyonlar ve yumuşak vücutlu omurgalılar gelişti. 500 milyon sene önce ilk omurgalılar, zırhlı balıklar ve ilkel beyin lobları gelişti. İlkel beyin diyebileceğimiz talamus da 500 milyon sene önce evrimleşti. 460 milyon sene önce ilk kara hayvanları zuhur etti, 420 milyon sene önce de karalarda bitkiler bollaştı.

Evrim ilerledikçe heyecanî, mistik ve artistik her türlü uç yaşantıların âdeta merkezi olacak amigdala denen beyin çekirdeğinin bu dönemde ortaya çıktığını görüyoruz. 175 milyon sene önce dinozorlardan kuşlar evrimleşti (dinozorlar, muhtemelen, 65 milyon sene önce Meksika Körfezi yakınına düşen bir meteorun yol açtığı buz çağı sebebiyle tarih sahnesinde silindiler). 150 milyon sene önce ilk memeliler ortaya çıktı, beraberlerinde beynin en mütekâmil tabakası olan neokorteksi de getirdiler. 100 ilâ 70 milyon sene önce ilk primatlar tekâmül etti. 50 milyon sene önce oksipital ve temporal loblar müthiş gelişme gösterdi. Bizim de atamız olan ilk proto-primatlar 45-50 milyon sene önce zuhur etti ve böcek yiyen, fareye benzer yaratıklardı. 40 milyon sene önce Afrika’da ilk maymunlar ortaya çıktı ve ağaçlardan karalara inip yaşamaya intibak gerçekleşti. 5-10 milyon sene önce hominidler (insanımsılar) tekâmül etti. Afrika’da, yaklaşık 2.5 milyon sene önce dik olarak ayakta duran ve âlet kullanan insanımsıların bulunduğuna delâlet eden kalıntılar bulunmuştur ve bu hominidin 1.5 milyon yıl boyunca Afrika’dan ayrılmamış olduğu tahmin edilmektedir. Gürcistan’da 1.8 milyon, İspanya'da 1 milyon, Almanya'da 600 bin sene öncesine ait insanımsı kalıntıları bulunmuştur. Bunların kemik, kafatası ve çene yapıları da farklıdır. Zamanla insanın kafatasının yapısı beyzbol topuna benzemekten çıkıp futbol topununkine benzemiştir. 3-5 milyon sene önce Australopithecus türleri dünyanın çeşitli bölgelerinde ortaya çıktılar. 2-3 milyon sene önce homo habilis (elli adam) evrimleşti, homo erektus (ayakta duran adam) ve Cro-Magnon adamlarında başparmak iyice tekâmül etti. Homo erektus Afrika ve Avrasya’da 300 bin sene öncesine kadar yaşamıştır, bu türün tâ 500 bin sene önce ateşi kullanmayı keşfettiği, kozmetik ve artistik amaçlı madde kullanımını gerçekleştirdiği bilinmektedir. 200 bin sene önce homo sapiens (farkında olan adam) evrimleşti, homo sapiens sapiens (farkında olduğunu farkında olan adam) ise 50 ilâ 40 bin sene önce evrimleşti. 34-30 bin sene kadar önce Cro-Magnon ve Neanderthals adamları iyice gelişti, 25 bin sene kadar önce frontal lob (beynin alın kısmı) bugünkü haline doğru tekâmül etti. Amip gibi tek hücreli, basit canlılarda uyaranlara tepki verme, tehlikeden kaçıp gıdâya yanaşma, bunları yapmak için karar verme yeteneğinin bulunduğunu biliyoruz. Bu bakımdan, bu en iptidaî canlılar da tıpkı bir nöron gibi fonksiyon gösteriyorlar ama bunu canlının tamamı, çok daha elemanter düzeyde yapıyor. Aslında, ileride göreceğimiz gibi, nöronlar da beyindeki ilk imâl edilmeleri ve onu takip eden göçleri esnasında, radial glial rehberlerinin önderliğinde hareket edebilme yeteneği sergilerler ama sonra bu yeteneklerini kaybederler. Eğer başka bir sebeple hayatı sona ermezse, amiplerde bizimki gibi bir ölüm de söz konusu değildir. Kendi DNA'sının bir kopyasını oluşturarak, basitçe ikiye bölünür ve cesetsiz bir ölümü müteakip, iki yeni “genç” amip ortaya çıkar. Evrim ilerledikçe elemanter fonksiyonların daha karmaşık hâl aldıkları, basit kolonizasyondan çok hücreliler âlemine geçildikten sonra da, bunları yürütmek üzere bir araya gelmiş hücreler, onların birleşmesinden oluşmuş organlar ve organlardan oluşmuş birtakım organizmaların ortaya çıktığı görülür. Bu organizmaların basitçe bölünerek çoğalmaları imkânsız olacağından, zamanla eşeysel (sexual) üreme gelişir. İlkel canlılarda haber alma, değerlendirme, karar verme ve icra fonksiyonlarını canlının bir anlamda bütününün yaptığını anlatmıştık. Evrimleşme ilerledikçe, tıpkı diğer özelleşmiş organ sistemleri gibi bu fonksiyonu üstlenen bir sinir sisteminin geliştiği görülür. Solucanlarda sinir hücrelerinin gangliyonlar hâlinde toplandıkları, bunların da her birinin bağımsız karar verme özelliğine sâhip olduğunu görürüz; nitekim ilkel bir solucanı ikiye bölerseniz, gangliyonları zarar görmemişse, iki yeni canlı solucan bireyi ortaya çıkacaktır. Daha mütekâmil solucanlarda ise kafanın oluşmaya başladığı dikkati çeker. İşte, bütün diğer organların ve sistemlerin yöneticisi, en mütekâmil hücre olan nöronlar da ilkel canlılarda gangliyonlar hâlinde toplanırken, zamanla en üst yönetici kısım baş bölgesinde bir araya gelerek beyni husule getirmiştir (ensefalizasyon). Hemen bütün çok hücreli yaratıkların yeni ortamlara baş bölgelerini sokarak girdikleri bilinir. Çünkü özellikle fotik ve şimik uyaranları algılayacak algılayıcı hücreler veya organlar burada toplanmıştır. Zamanla beynin de tekâmül ettiği görülür ve omurilikte iç kısımda bulunan gri madde en üst tabakayı oluşturarak, bir zar gibi beyni çevirmeye başlar ve ortaya serebral korteks çıkar (kortikalizasyon). Beyin de tekâmül edip erken sürüngen beyni, eski memeli beyni aşamalarından geçilmiştir. Sonunda, en üst primatlarda bulunan yeni memeli beyni gelişmiş, korteksin en mütekâmil hali de insana nasip olmuştur.

MacLean en gelişmiş canlılar olan memelilerin beynini üç tane iç içe geçmiş ama fonksiyonel devamlılık ve bütünlük arz eden tek bir beyin gibi telâkki ederek buna “triune” demiş ve evrimdeki ensefalizasyonun aşamalarının en son hâlini tanımlamıştı: En içte ve ilkel olan sürüngen beyni bazal çekirdekleri ve tâ sürüngenlik aşamasından kalma yapıları ihtiva eder; günlük rutinlerin, subrutinlerin ve birtakım prosemantik (pre-linguistik) fonksiyonların icrasından sorumludur. Onun üzerinde eski memeli beyni (limbik veya viseral beyin) bulunur ve memeli hayatı için elzem olan bakım, annelik ihtimamı ve oyun oynama gibi sürüngenlerde bulunmayan davranışları düzenler. En evrimleşmiş olarak dıştaki yeni memeli beyni yer alır ki, hassas duyusal analiz, motor koordinasyon, hâfıza ve çağrışımların düzenlenmesinin yanı sıra, homo sapienste lisan yoluyla iletişimi düzenler. Gerek toplam beyin hacmi, gerekse frontal ve temporo-pariyetal korteksin kalınlığı insanda en yüksek ölçüdedir.

<devam edecek>

İstanbul - 12.02.2002
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail