Sıçan
beyninden insana doğru incelendiğinde, biyolojik evrimin inkâr
edilemez delillerini görürsünüz. İnsan beyni, bilinen bütün
diğer canlı türlerininkinden daha büyük, daha ağır,
beyin/vücut oranı en yüksek ve daha gelişmiştir. Global tekâmülün
yanı sıra, insan beyninde bâzı bölgelerin çok daha geliştiği,
bâzı bölgelerinin ise gerilediği fark edilir. Zekâ, uzun vâdeli
plânlar için gerekli çağrışımların yapılmasından
sorumlu prefrontal korteks toplam kedi korteksinin sadece
%3.5’unu, maymunlarınkinin %11.5’ini, insanlarınkinin ise
%30 kadarını oluşturur. Buna karşılık, primer görme
korteksi maymunlarda %17, insanlarda sâdece %1.5’luk kısmı
kaplar. Bunun teleolojik izahı çok basittir: Zekâ ve soyut düşünce
ile ilgili bölgeler geliştiği oranda, daha basit ve türün
hayâtiyetini idâme ettirebilmesi için elzem fonksiyonların
önemi azalmaktadır. Maymunun etrafını çok iyi görebilmesi
avlanma, eşleşme, korunma gibi pek çok fonksiyon açısından
çok önemliyken, insanın telefonla bakkala sipariş vermesi, eşini
tanıması ve kendini koruması için bu derecede gelişmiş görme
duyusuna ihtiyacı yoktur. Koku duyusu bir köpek için vazgeçilmez
önem taşır; hele tabiî şartlar altında, koku alamayan bir
köpeğin hayatta kalması mümkün değildir. Bu yüzden de köpeklerin
“koku beyni” insana nispetle müthiş gelişmiştir;
halbuki, koku almadan yaşayan milyonlarca insan mevcuttur. İnsan
türünde tekâmül kültürel açıdan da devam etmektedir. Sürekli
olarak nurtürel ve kültürel girdilerle yüklendiği için,
beyinlerimizin organizasyonu değişmektedir.
Son
senelerde tesbit edilen ve nöral plastisite denen bir olgu var:
Sürekli ve tekrarlayıcı uyaranlar, merkezî sinir sisteminin
ve onun yönettiği bütün organizmanın yapısal özelliklerini,
muhtemelen müteâkip nesillere de geçebilecek şekilde değiştirebilmektedir.
İnsan türünde son 250.000 sene zarfında aşikar bir filetik
evrim kaydedilmemiştir. Ancak ufak ekotipik ve fenetik
varyasyonlar olagelmiştir. Bunun, a) sürenin henüz yeterli
olmaması; b) giyinme, barınma gibi asgarî düzeyde davranışlardan
başlayarak, medeniyetin getirdiği imkânların çevresel stresörleri
azaltması gibi muhtemel sebepleri üzerinde durulmaktadır. Çeşitli
ve özellikle de yeni zuhur eden hastalıklar, çevre
kirlenmesi, kalabalıklaşma benzeri sosyal ve fizik zorlamalar
insan türünü de etkilemektedir. ABO kan gruplarında, orak hücreli
aneminin ortaya çıkışında bunlar gözlenmiştir.
Bu
ve benzeri fenetik ve mozaik zorlanmaların eninde sonunda homo
sapiens sapiensin de evrimleşmesine yol açacağına dâir ciddî
bilimsel tahminler mevcuttur. Velev ki, çevre kirlenmesine mâni
olmak, tabiatın korunmasına önem vermek, çeşitli hastalıklardan
kurtulmak yolunda kendini aşmaya başlamış olan insanoğlunun
bundan sonraki evrimi, pek muhtemeldir ki, diğer hayvanların mâruz
kaldığı banal zorlayıcılardan korunmayı başardığı için,
alışılagelenden farklı cereyan edecektir. Tefekkür etmek
beyindeki frontal ve temporopariyetal bölgeleri, mistik ve
artistik yaşantılar amigdala ve limbik sistemi sürekli olarak
tembih etmektedir. Bilimde, her türlü sanatta sürekli
ilerleme içerisinde olan insanoğlunun beyni gelişmeye devam
edecektir. İcat ettiğimiz ve her geçen gün bizleri teknik açıdan
daha da rahat hale getiren âletler sayesinde ellerimize ve
kollarımıza daha az ihtiyaç duyar olacağız. Muhtemelen
bizden daha da “insancıl” olacak müstakbel torun-türümüzün
hem rölatif hem de mutlak anlamda daha büyük beyin (ve kafa)
hacmine, daha küçük bir vücuda ve ekstremitelere sahip olacağı
kestirilmektedir. Buradaki mubalâğalı iyimserliğe dikkâtinizi
çekmek isterim. Eğer rekabete girmek zorunda kalırsak, bu
torun-türümüzün bizi ortadan kaldırmaya çalışacağı da
bir gerçek!
İstanbul
- 19.02.2002
http://sufizmveinsan.com
|