MEVLÂNA’ NIN çok güzel bir özdeyişi var: “
Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol ! ” Bu sözün
ikinci bölümü Fener’e çok uydu. Ve nihayet gerçekler
su yüzüne çıkınca bazı şeyler anlaşıldı. Takım disiplini,
otorite, yönetim becerisi olmayınca Fenerbahçe göründüğü
gibi olmaya başladı.
Şerrin hayrı vardır derler... Bu deyim de
Fener’e tam anlamıyla oturdu. “Fenerbahçe gibi bir
takımın yenilgisinde ne hayır var” demeyin. Bu hali
görülünce belki gerçek tedbirler alınır, taraftarın yüzü güler.
Son alınan yenilgi belki hayırlara vesile olur.
Şimdilik kupa maçı bekleniyor. Eğer
değişiklik yapılacaksa benim tercihim yurt içinden... Daha önce
de dile getirdiğim bir isim Aykut Kocaman veya
Ersun Yanal. Yurt dışından ise tek adayım,
Luiz Felipe Scolari’dir. İsim ve kariyer sahibi bir
antrenör. Brezilya’yı şampiyon yapan adam. İyi bir
direktör oluşunu, Washington gibi bir oyuncuyu Brezilya
Milli Takımına davet etmemesinden anlıyorum. Burnunun dibindeki
tankı görebiliyor en azından...
Bu arada Fener
taraftarına düşen bir görev var... Takımı yalnız bırakmasınlar.
Fenerli olan imajına uygun her türlü kutsallığı
yüklenmeli. Ancak kulüp, bütün yükü de taraftarın omuzlarına
bindirmesin. Yoksa boş tirübünlere, “ Çok ararsın bizi
” ile lig maçlarını oynar. Diğer yandan; bazı futbolcuların,
işin önemini anlamadıkları besbelli. Bu net bir biçimde
görünüyor.
Disiplinsiz davranacak olana ve
“ Kusura bakmayın, ben bu takımda oynamak istemiyorum.
” diyen topçuya anında kapı gösterilmeli. Aslında, bunu
söyleyebilecek birini hayal etmek oldukça zor. Söyleyemeyecek
olanın da beklenilen kıvamda olması zaruri.
Gelelim Malatya
maçına... Maç öncesinde, kentin geniş caddelerinden stadyuma
akın eden Malatya taraftarları, Fener’i
yeneceklerinden o kadar eminler di ki; kime sorulsa, eliyle
beş işareti yapıyordu. Haksız da değillerdi hani. Rüştü
olmasa, abartmayalım 4’ lük olurdu. Ortega dahil gerisi
için söylenecek söz yok !
Galatasaray’a gelince, dolu
dizgin gidiyor. Tutabilene aşk olsun. Terim takımı avucunun
içine almış, kimse gık diyemiyor. Olması gereken de bu.
Lorant’ın kanunlarına benzemiyor; yaptıkları, bakışı ibret
oluyor ve oyuncuları da bundan ders çıkarıyor.
Bu arada, kaleci Mondragon’a bir çift
söz etmeden geçemeyeceğim. Geçen yıl, hatırlayacaksınız
Ankaragüçlü Cafer’e yaptığı ve herkese yutturduğu hareketi
bu kez de Kocaelili topçuya uyguladı. Çocuk, bedeninin
hiçbir yerini ona değdirmediği halde; bu ukalâ, yüzünü
tutarak kendini yerden yere attı; yuvarlanmaya başladı. Yanı
başındaki Bülent, Kocaelili futbolcunun gırtlağına
sarılıverirken hakem de sarı kartını anında gösterdi. Şimdi,
Bülent’e soruyorum: “ Sen ne zaman olgunlaşacaksın,
acaba Bülent ? ”
Atatürk der
ki: “ Ben sporcunun zeki, çevik ve ahlaklı olanını severim. ”
Bu görüntülerden sonra, herhalde kemikleri sızlamıştır. Terim;
kişiliğini ortaya koyarak, bu yutturmaca hareketlerinden ötürü
onu oyundan alsaydı, taraflı tarafsız herkesin gönlünde taht
kurabilirdi. Yapmadı; belki aklına bile gelmedi ya da görmedi.
Cimbom’un oynadığı beş lig
maçında, attığı 13 golün 9’unda Arif-Felipe imzası var.
Bu ikiliye dikkât edin lütfen! Bakalım, Şampiyonlar Ligi’nde ne
görüntü verecekler... Merak ediyorum.
Geçen yılın popüler ismi,
Beşiktaş’ın kozu İlhan, bu yıl yokları oynuyor. Bu
çocuk, kendini Japonya’daki maçlardan kurtaramamış.
Sakatlığı bir yana, ona çok güçlü bir psikolog da lazım. Dünkü
maçı kolayca koparacağını düşünen Beşiktaş, İzmir’in
güzide ekiplerinden Göztepe ile berabere kaldı.
Beşiktaş’ı iyi görmedim. Yavaş oynuyorlar. Deplasmanda, aynen
Fener gibi takım hüviyetini kaybediyorlar.
Ersun Yanal’ın
takımı Gençlerbirliği, nefis bir futbol oynuyor.
Şampiyonluğa odaklandığı belli, kolay kolay da vazgeçeceğe
benzemiyor. Trabzon’u evinde hapsettiler.
Trabzon takımı, Yugoslav kökenli Avustralyalı
kalecisine, bir de öz Trabzonlu Fatih’e dua etsin.
Yeni bir hafta başında görüşmek
üzere, dostlukla kalın...
İstanbul
- 16.09.2002
http://sufizmveinsan.com
|