ir futbolcunun attığı gol ardından keyfinin doruk noktaya varması sonucu formasını çıkarıp havalara fırlatması neden?..  Acaba durum psikolojik mi, yoksa  o anda gerçekten soyunma ihtiyacı duyup  bir bakıma, çıplak kalmak istemesinden mi kaynaklanıyor ? Epeydir bunu düşünüyorum. Ancak, işin içinden çıkamıyorum..
FİFA bile önceleri sarı kartla durdurmaya kalktığı bu hareketin doğal olduğuna kanaat getirerek, önlenmesinden vazgeçti.

Benim aklıma, cennette insanların hep yarı üryan bir şekilde dolaşacakları  geliyor. Malum, orada zevkin, keyfin en büyüğü yaşanacak.

Her neyse, bunu işin ehline bırakıp maçın yorumuna girelim:

Galatasaray, bir haftalığına Beşiktaş’a bıraktığı koltuğunu yine geri aldı.

Daum’un, Fener’in Antalya’da puan kaybedeceğini hesap etmesi ve alınacak bir beraberlikle liderliğini sürdüreceğini  düşünmesi pek tutmadı. Galatasaray’ın karşısına yedi müdafaa oyuncusuyla çıkması bunu gösteriyordu. Ayrıca  İlhan Mansız’ a koşu alanı yaratmak için çift santrfor oynatmama sevdası ve Ahmet Dursun’ u takımdan anlamsızca kesmesi, iyiye giden işlerin saptırılmasından başka bir şey değildi. Bunu önce Denizli maçında  uyguladı. Ama Galatasaray’ın bir Denizli olmadığını herhalde hesaba katmadı. Neticede, forveti güçsüz kaldı.

Beşiktaş’ın da yaptığı cılız ataklardan bir sonuç alamadığını gördük.
Daum’un tek puan anlayışında Ronaldo, Ahmet Yıldırım ve Ali Eren üçlüsü ile Arif ve Ümit Karan kontrol edildi. Ergün ve Hasan Şaş da Baya ve Erman  tarafından takibe alındılar. Bu arada İlhan, Galatasaray geri dörtlüsünde Emre ve Bülent’in kıskacına girdi. İlhan, bir ara Emre’nin zamanlama hatasından yararlanıp gol pozisyonunu yakaladı, ancak vuruşu direkten geri geldi. Galatasaray’ ın ise Ümit Karan’la daha çok gol kaçırdığına tanık olduk.
Aslında Ümit,  kendinden başka herkesin kolaylıkla atabileceği golleri kaçırıyor. Ve bunu bir alışkanlık haline getiriyor.
Daum’ un bir başka hatası, sarı kartla oynayan Ahmet Yıldırım’la oyuna devam etmesiydi. Nitekim, ikinciyi görerek takımını yalnız bıraktı.

Dün gece Beşiktaş’ın tempolu fizik gücüne dayalı futbolundan eser yoktu.
Son derbinin Galatasaray açısından yararlı olacağını ve aslanı kendine getireceğini düşünüyordum. Nitekim, ilk on beş dakika sonunda  toparlandı ve oyuna ağırlığını koyarak iki –üç fark yapacağı bir müsabakayı tek gol ve üç puanla kapamasını  bildi.

Kısacası, dünkü maçta bir kez formanın çıktığına şahit olduk.
Galatasaray bunu Beşiktaş’a hep yapıyor. Böyle giderse,  bu sene de Beşiktaş’ın hevesi kursağında kalır.

Fenerbahçe  beklenildiği gibi, Antalya’yı deplasmanda yenerek üç puanın sahibi oldu.
Ancak oyunu tat vermedi. Maçın elli beş dakikasında  Rüştü topu ceza alanının dışında elle kesti, hakem görmedi. Rüştü, bu pozisyonda  oyundan atılmalıydı. Hakem, maçın sonlarına doğru Lazetiç’in düşürülmesiyle kazanılan penaltıyı vermedi.

Fenerbahçe’nin maçların genelinde yavaş oynamasının sebebi hatları arasında yaşanan kopukluktur. Bu durum, futbolcuların fizik kapasitelerinin ne kadar düşük düzeyde olduğunu gösteriyor. Özellikle, orta sahada yaşanan bozukluğu gidermek için  Brezilya’dan getirilen Simao, tam bir hayal kırıklığı yarattı. Çok güçsüz görünen ve koşacak hali olmayan bu topçunun nasıl beğenildiği merak konusu. Belki de bizim bilemeyeceğimiz kadar iyidir!

Antalya galibiyetinin mimarı bence oyuna ikinci yarıda dahil olan Yusuf’ tu. Zarif, kıvrak hareketleri ile Antalya’nın göbeğini deldi ve Fenerbahçe bu sayede net gollük pozisyonları  yakaladı. Anderson hakkındaki kanaatimi sizlere daha önce yansıtmıştım. Sanırım, dün siz de bana hak verdiniz. Sakatlığı bu futbolcuyu bitirdi.

Ligin bundan sonrası bir hayli ilginç geçeceğe benzer. Fener’in bu hafta lider olması muhtemel. Ama, devam ettirmesi bence zayıf bir ihtimal.

İstanbul - 18.03.2002
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail