Hararet nârdadır, sacda değildir,
Keramet baştadır, tacda değildir,
Her ne arar isen kendinde ara,
Kudüs’te, Mekke’de, Hac’da değildir.
Okunduğunda kimimizi inkâra
kimimizi de gerçeği düşünmeye yönelten bu sözler, kendini Hacı
Bektaşi Veli adıyla tanıtan bir kalemden dökülmüş satırlara...
Biz de bir yandan bu
satırları düşünüp bir yandan da Hacı Bektaşi’nin dünya üzerinde
bıraktığı ayak izlerini takip ederek hakkında anlatılanları dile
getireceğiz.
Adı, büyük bir tasavvuf âlimi
ve Bektaşilik adı verilen ekolün kurucusu olarak geçer tarih
kayıtlarına. Seyyid Muhammed ile Hatem Hatun’dan dünyaya geldiği
aktarılır. 1210’da Nişabur şehrinde doğmuştur. Burada Yesevi
tarikatına katılan ve babalığa kadar yükselen Hacı Bektaşi Veli,
1240 yılında diğer Yesevi babaları ve İsmaililer ile birlikte
Anadolu’ya göç eder. Menkıbelerde dokuz yüz kişilik bir süvari
birliğinin başında bulunduğu anlatılır. Önce Sivas’a, ardından
Baba İlyas’ın yanına gelerek Amasya’ya yerleşir. Babai
isyanlarında etkili bir rolü olur. Anadolu Selçuklularına karşı
ayaklanan Baba İshak ve Baba İlyas’la birlikte katıldığı
savaşlarda kahraman bir akıncı suretindedir. Baba İshak’ın
öldürülmesinden sonra Anadolu’yu gezer il il: Elbistan,
Nevşehir, Kayseri, Ürgüp, Uçhisar, Gülşehir... Bir yandan da
manevi tohumlarını atar Anadolu’nun bereketli
topraklarına. Çadır çadır dolaştığı yerlerde halkın dertlerini
dinler, yardımlarda bulunur. Sonunda bugünkü adıyla Hacı Bektaş
olan Suluca Karahöyük bucağına yerleşir, 1270’ te ahirete
intikaline kadar geçen sürede burada kalır. Makalat adlı Arapça
bir eser ile, tasavvufi sözlerden oluşan Fevaid adlı bir kitap
bırakır ardında yazılı olarak.
O dönemlerde Anadolu on iki
beyliğe ayrılmış, beyler birbirine düşmüştür. Bu kargaşa
ortamında Anadolu birliğini sağlamak için kuvvetli ve başarılı
görülen Orhan Bey’i desteklemek gerektiğini düşünen Bektaş,
Orhan Gazi ile görüşüp ona daimi ordu fikrini tavsiye eder.
Böylece Yeniçeri adıyla güçlü bir ordu meydana getirilir,
duasını da Hacı Bektaş yapar. On dokuzuncu yüz yılın başlarına
kadar bu ocağın simgesi olarak kabul edilen adına, törenler
düzenlenir ve gülbanklar okunur.
Hacı Bektaş’ın manevi etkisi,
ülkede siyasi gücün toplanmasının yanı sıra Arapça ve Farsça
karşısında Türkçe’nin itibar kazanmasını da sağlamıştır. Anadolu
ve Rumeli bölgelerinde çok geniş bir alana yayılmış nüfuzu yedi
yüz yılı aşkın bir süre, özellikle edebi alanda değişik türlerde
ortaya konan ürünlerde kendini gösterir. Resim, yazı, şiir,
oyun, çalgı, tören gibi unsurların yayılması ve gelişmesinde de
önemli katkısı olmuştur.
Onun geliştirdiği düşünce;
Anadolu insanının dünya görüşünü, ahlakını, bireysel ve
toplumsal ilişkilerini biçimlendiren bir özle beslenir. İnsan
varlığı çevresinde odaklanan bu düşünce, sevgiyi temele oturtur.
Eline, beline ve diline sahip olmak cümlesiyle özetlenen
bir ahlak anlayışını ilke edinir. Sevginin insanı
olgunlaştırmak, Allah’a ulaşmasını sağlamak, varlık birliğinin
anlamını kavramak gibi üç başarısı vardır. Burada ilk basamak,
kişinin kendini tanıması, tanıyarak sevmesidir. Kendini seven
kendini bilir. Kişi, İlahi bir özle donatıldığından, kendini
seven Allah’ı sever; bu düşünce Bektaşilik’te varlık birliğine
giden yoldur.
Temel esaslar; sevgi,
hoşgörü ve toplumsal barıştır.
Hoşgörüyle bütün insanlığa açılmayı hedefler. Hoşgörüyü
bilmeyen, hoşgörüden anlamaz. “Biz bir pergele benzeriz, bir
ayağımız şeriatta durur, öteki ayağımızla çizdiğimiz daireye
yetmiş iki millet girer” der. Ona göre hoşgörü; inanç,
düşünce ve vicdan özgürlüğüne saygı gösterme olgunluğudur.
Allah’ın varlığına, birliğine
inanan bütün insanlar eşit inanç ortamındadırlar. Dinler,
insanları ayırmak, birbirinden soğutmak için değil, arada barış
ve kardeşlik sağlamak içindir.
Bektaşilikte, kalp
hazinesinin Allah sevgisi, Ehli beyt sevgisi ile dolup başka bir
sevginin o kalbe girecek yer bulamaması gereklidir. Bir kişiye
neyin doğru neyin yanlış olduğu söylenmeyecek, ancak kişi
bunları ayırt eder hale gelecektir. Ne var ki, “Bu yola
girmek ateşten gömleği giymek gibidir, demir leblebidir”
diye de baştan uyarır heves edenleri. Çünkü Bektaş’a göre:
“Tasavvuf öyle bir şeydir ki afiyetle birleşmez. Afiyet, bir an
yüreğin rahatlık ve karar bulmasıdır. Afiyet Allah’ta
dinlenmedir. Oysa ki tasavvuf başlangıç ve özlemdir, onun için
ikisi birleşmez. Tasavvuf, Allah’tan başka olandan bıkıp
usanmaktır ve ondan başkasından boşanmaktır.”
İnsana insan olmayı öğretmek
için gereken eğitim dört aşamadır:
1.Benlikten arınmak (Mürşitte
erimek)
2.Allah’a ulaşmak (Ölmeden
önce ölmek)
3.Allah’ta erimek (Hak’ta Hak
olmak)
4.O’ndan bize ulaşmaktır (
Hak’tan halka inmektir).
Bu yolculukta sevgi
rehberdir; önemli olan bilmek değil, olmaktır. Kişi nasip alır
almaz ona “Seni senden aldık, sana teslim ettik” denilir.
“Bizim yolumuz irfan
yoludur; İlimden gitmeyen yolun sonu karanlıktır” diyen Hacı Bektaş
şu öğütleri verir, duymak isteyenlere:
“....İnsan olmanın yolu kolay
değildir ey dost! Senlik benlik bilmeyeceksin. İyiliği başa
kakmayacaksın, kötülük dahi etseler cevabın iyilik olacaktır.
Gösterişten kaçacaksın. Herkesi eşit göreceksin. İnsanların
hayrına koşmayı kendine iş edineceksin, hor görmeyeceksin
başkasını. Gönlün, elin açık olacak. Dirliği, birliği akıldan
ırak tutmayacaksın.”
“.....Hayatın akışında insan
her şeyi kendinde aramalıdır. Kendini sorumlu tutmalıdır.
Hak’tan emir oldu dünyaya geldim. O halde insanları severim. Hiç
ölmeyecek gibi çalışırım. Benim üç dostum var. Bunun birisi ben
öldüğüm zaman evde kalır. Evde kalan bellidir. Birisi yoldadır,
yoldaki dostlarım benimle mezarıma kadar gelir. Öteki kıyamete
kadar benimle beraberdir; yapabildiğim iyilikler!...”
Hacı Bektaş Veli’nin temel
saydığı ilkelerden biri de şudur:
İbadet başka, iş başkadır.
Dünya için ahiret, ahiret için de dünya feda edilmemelidir.
Bazı görüşlere göre İslam’a
ters düştüğü iddia edilse de, O İslam’ın özünü, ruhunu kavramış
ve yaşamış bir er kişidir.
Sakin ol kimsenin
gönlünü yıkma
Gerçek erenlerin izinden
çıkma
Eğer adam isen ölmezsin
korkma
Aşığı kurt yemez uc’da
değildir.
Sözleri ile yüzyıllar boyunca
gönüllere sevgi tohumlarını ekerek
“Adam” olmanın tanımını kendi hayatıyla
örneklemiş, nice gönüllerde diri kalmıştır.
İstanbul
- 04.02.2003
http://gulizk.com
KAYNAKÇA:
Yunus Emre ve Tasavvuf; Abdülbaki Gölpınarlı
Türk Edebiyatı Tarihi, Seyit Kemal Karaalioğlu
Günün Işığında tasavvuf Tarikatlar Mezhepler Tarihi; İsmet Zeki
Eyüboğlu
Ezoterik, Batıni Doktrinler Tarihi; Gener Cihangir
|