Dünyâda
bir şeyler olup bitiyor. Medya ve İnternet bizi bunlardan
haberdar ediyor. Biz de mâlûmat sâhibi oluyoruz. Olup
bitenler hakkında entellektüel kapasitelerimiz, duygularımız
ve diğer şartlı reflekslerimizle birtakım değerlendirmeler
yapıyoruz. İyi de, bilgi kaynaklarımız yeterli mi? Sâdece
birilerinin bize verilmesini uygun gördükleri bilgilere mi ulaşabilmekteyiz
yoksa her türlü mâlûmat emrimize âmâde mi?
Usâme
Bin Lâdin “mikropenis kompleksini” acıtan Amerikalı
sevgilisinin istihzâsı sebebiyle mi İkiz Kuleler’i
bombalattı yoksa işin içinde başka ulus-aşırı dalavereler
mi var? Saddam kötü de Bush mu iyi? Şaron cici de Yaser
Arafat mı kaka? Seçimlere kadar Recep Tayyip Erdoğan’ı aşağılayan
ve kötüleyen bâzı basın yayın organları şimdi övgüler
düzüp yağlar çekiyor; hangisine inanalım? Kimliğimizi ve
varoluşumuzu ortadan kaldırmak için adım adım ve alenen
uygulanan plânları görüp “sırada Kıbrıs’ın elimizden
alınması, 12 mil dayatması, önce Kürdistan’a, akabinde de
Ermenistan’a toprak talebi ve Rum Pontus Cumhuriyeti’nin ihyâsı
var” diyenler mi gerçeği söylüyor, yoksa “böyle düşünenler
ulusalcı paranoyaklardır ve ahmaktırlar” demeye getirerek
hakaretâmiz “e-mailler” yollayan, Türklük’ten
bahsetmeyi “şovence ve uygarlık dışı” olarak niteleyip
Atatürk’ü sevmemeyi veya ona sövmeyi “entellik”
belleyenler mi hakikate daha yakın?
Tarih
arenasında kaybedenlere sövülüyor, kazananlar övülüyor.
Kaybedenler gerçekten hep kötüydü ve kazananlar iyi miydi?
Bu gün gâlip olanlar yarın mağlûp düşerse tarih nasıl
yazılacak? Yoksa, bâzılarının dediği gibi, tarih tamamen
ideoloji midir?
Uzun yolun iki ucunda duran gözlemciler şunu görürler: Öbür
uçtaki gözlemciye doğru yol gittikçe daralıyor ve onun boyu
da kısacık. İkisinin de gerçeği aynıdır ama 180 derece
tenâkuz içerisindedirler.
Peki, hakikât nedir? Yolun düz ve hep aynı boyutlarda, iki gözlemcinin
de aynı ebatlarda olduğu…
İyi, güzel de… Hakikâti gerçekten ayırt ettirecek
turnusol kâğıdı nerede?
Yoksa,
yok mu!
İstanbul
- 12.11.2002
http://sufizmveinsan.com
|