on yıllarda üzerinde sıkça tartışılan bir konu haline geldi,
İhmalkârlık,
Derinlere doğru bu tartışma devam ediyor.
Aslında başlığa en uygun düşen yer, herhalde Türkiye’dir.
Özde asil, ancak davranışta sınır tanımayan ihlâlcierin
kaos yarattığı ülke...
Toplum tarafından anlaşılamamak değil, anlatmak
istediklerim..
Düpedüz ihmâl, sorumsuzluk, kural dışı hareketler...
Ülkemizdeki bu görünümleri
biraz açıklamaya çalışalım.
Yeşil alan gasbetmede,
orman yakmada, trafik kurallarını ihlâl etmede akla gelen her
yerde bir vurdum duymazlık, kural tanımazlık...
Hatalı sollayan, kırmızı ışıkta durmayan, trafik işaretlerinin
tek renk olduğunu sanan,
otolarını kasten yayaların üstüne süren, yolun sadece
kendilerine ait olduğunu düşünüp yayaya şevkat tanımayan,
bencillik histerisine yakalanmış şoförler,
Kentin ana arterlerini yarış pistine dönüştüren sınır
tanımaz ihlâlci oto yarışçıları,
Adalet mekanizmasındaki mekânsal yetersizlikten ötürü bıktırıcı
hâle gelen yıllar
yılı süren davalar,
hâkim ve savcıların omuzlarını çökerten inanılmaz yükler..
Milli Eğitimde, turizmde, deprem felaketlerindeki yaraların
sarılmasında,
velhasıl hangi sahaya el atarsanız atın, olumsuz/sınırsız
davranış şekilleri...
Her spor müsabakasından
önce birlikte okunan ulusal marşın akabinde, tarafların
birbirlerine, ailelerine, çocuklarına sınırsız küfürlerle
yönlenmeleri,
Bir maç uğruna gencecik yaşlarda öldürülen iki İngiliz
gencinin hazin durumları...
Vergisini ödemeyen, her şeyi devletten beklemede de bir sakınca görmeyen vatandaşlar,
İşportacılar tarafından gasp edilen halkın buluşma, dinlenme, eşi dostu ile sohbet edebilme veya spor yapabilme alanı olarak planlanan ve kullanılmaları gereken ancak gaye dışına
itilmiş bazı zümreler ve kişiler tarafından kullanılır hale getirilmiş, adeta ipotek altına alınmış meydanlar, bir tek balığın gün ışığı görmek için suyu üzreine çıkamadığı, lağım sularının aktığı fabrika zehirlerini boşalttığımız yeryüzünün en güzel
denizleri,
hastanelerin kahredici görünüşleri içinde “acaba burada
hayvanlar mı tedavi ediliyor?” dedirten davranış biçimleri,
halka eziyet çektirten, “illâllah” dedirten ciddiyetsiz
davranışlar...
Bitmek bilmeyen yol onarımları,
düşüncesizce açılan çukurlar...
Utanma duygusunu kaybetmiş insanlar, fısıltı menbaına dönüştürülen
mistik alanlar,
saygısızlığın zirve noktalarının yakalanışı, küçüğün
büyüğe, büyüğün küçüğe acımasızlığı...
Evet ama nereye kadar?
Hep böyle mi sürecek bu toplum yaşantımız, hiç düzelmeyecek
miyiz?
Düzelecek bir şeyimiz yok mu bizlerin ?..
İhmalkâr fantezilerin insanları biraz daha sarhoş ettiği, benliğin sınırlarını çizen ve yaşam koşullarını felç eden, değersizleşme ve dışlama mantığı,
ayrıca sınıfsal eşitsizliklerin katmerlendiği, can güvenliğinin
yaşanamadığı ortamlar ile nereye ulaşılabilir?
İlâhi toplumsal ahengin yeniden tesis edileceği günleri
bekliyoruz.
Ancak ortaya koyduğumuz problemler açısından sorgulanması
gereken yine bizler değil
miyiz !..
İstanbul
- 11.5.2000
http://afyuksel.com
|