Geçenlerde
İspanya bize posta koydu mâlûmunuz. “Nasıl olsa gelen geçen
bir lâf ediyor, biz de şu Türkler’e hâdlerini
bildirelim” demiş olsalar gerek. Bizim ülkemizi idare
edenlere ne oldu bilemem ama bana dert oldu bu iş. Kendi
bildiklerimi bir paylaşmak istedim alâkadar olanlarla…
Avrupa
ve dünya tarihinde İspanya’nın rolü ve yeri nedir dediniz
mi, şu kelimeler ile cevap bulursunuz: Kâşiflik, korsanlık,
katliamcılık (zavallı boğaları zevkle öldürmek de dâhil),
sömürgecilik, sigara, frengi ve flamenko.
İspanya’nın
Avrupa tarihine kültürel gelişme açısından ciddi bir katkısı
olmamıştır. Buna karşılık, Kristof Kolomb ve adamları
Amerika’ya ayak basıp kendilerini çiçeklerle karşılayan
gerçek Amerikalılar’ı katledip ırzlarına geçerek müstevlîlik
yapmışlar, bu arada da frengi kapmışlardır. Oradan İspanya’ya
dönerken de hem bu illeti hem de tütün kullanımı âdetini
(iki pek hayırlı şeyi hani) getirmişlerdir. Elde ettikleri
yerlerde hükümran olmayı da pek beceremedikleri için, hâlen
dünyada en çok konuşulan üç lisandan birini, yâni İspanyolca’yı
oralara bırakmalarına rağmen, idarî ve fiilî yönetimi
(daha basit ifâdeyle sömürgeciliği) de becerememişler, diğer
ülkelere kaptırmışlardır.
İspanyol
müziği denince hepimizin OLEY diyeceği gelir. Gelgelelim,
Emevî istilâsı öncesinde İspanyol müziğinin esâmesi
okunmaz Avrupa hars tarihinde. Ne zamanki İspanyol çingeneleri
kendi folklorlarıyla Arap kültürünü karıştırıp icrâya
dökmüşler, işte o zaman flamenko doğmuştur. Flamenko, İspanyol
değildir. Ama, İspanya hep onu satar. Madrit’e ilk gittiğimde
uğradığım sukut-u hayâli hâlâ unutamam. İngilizce olarak
“burada hiç İspanyol yok mu” diye kongre alanında gülerek
bağırdığımda sitemimi anlayarak yanıma gelen hâtunu da hiç
unutmam. Benden rahat 10 santim daha uzun (fakir 175 cm civarındadır),
sarışın, mavi gözlü bu hûri gülerek anlatmıştı: “Biz
İspanyollar böyle insanlarız. O keskin gözlü, kıvırcık
perçem saçlı şuh esmerler Güney’de yaşar ve aslında çingenedirler”.
Gerçekten de, Madrit’in sıradan bir Avrupa şehrinden hiç
farkı yoktur. Manuel de Falla, Rodrigo gibi ünlü İspanyol
besteciler ise hep flamenkodan esinlenen yeni çağ
bestecileridir.
Yahudi
tüccarlardan borç aldıktan sonra ödemeyip onları kazıklayarak
sürgün eden râhiplerin diyârı İspanya’dır. Nitekim,
yerinden yurdundan edilen bu insanları o zamanlar bir tek
Osmanlı kabûl etmiştir. Şimdilerde ise Barselona’da yarı
deli ve tramvay düşmanı bir mimarın yaptığı ucûbelerin
yanısıra (işin trajikomik tarafı, bu zat tramvay çarpmasıyla
vefat etmiştir), iyice mistifiye edilmiş Yahudi
Mahallesi’yle övünerek günah çıkarmaya çalışmaktadırlar.
İspanyollar
kendi içlerinde de bol bol kavga etmişler, senelerce faşizm
altında yaşamışlardır. Engizisyon rezaletini tâ 20. asrın
başlarına kadar taşıyan tek ülke İspanya’dır. Bunlar mı
bize lâf ediyor? Haydi canım…
Prof.Dr. M. Kerem Doksat
doksat@superonline.com
İstanbul
- 01.04.2002
http://gulizk.com
|