Kayıt için burayı tıklayın

ültür ve Sanat dalının Sinema bölümündeki ilk eleştirim:
“Vizontele iz bırakıyor” beğenilen bir Edebiyat/Sanat dergisi olan Yedi İklim’de yayımlandı. Onu sırasıyla 124.000 Mel Gibson ve Hoşgörünün Simgesi Çikolata izleyecek. Çikolata’nın esasen iyi bir film olduğunu, ancak Oscar’da pek şansının olmadığını söylemiştim. Dediğim çıktı.

Şimdi sıra, Oscar Ödüllü bir filme, Kaplan ve Ejderha’ ya geldi.

Wang Du Lu’nun döt bölümlük romanından alınmış bu senaryo en iyi yabancı film, en iyi görüntü (Peter Pau), en iyi sanat Yönetimi- (Tim Yip) ve en iyi Müzik (Tan Duun) olmak üzere tam dört dalda ödül kazanmış. Ayrıca, bugüne kadar Kuzey Amerika Box Office’inde yüz milyonun üzerinde bir hasılat yapmış.

Filmdeki olaylar Qing Hanedanı’nın egemenliği sırasında geçiyor . Çinli bir valinin asi ve özgürlüğe düşkün kızının başından geçen olaylar inanılmaz güzellikteki bir serüvenle anlatılıyor. Yönetmen Ang Lee, bu epik romantik senaryoyla, tarihin o aşamasındaki olaylara alışılagelmişin dışında bir yaklaşımla perdesini açıyor.

Kaplan ve Ejderha’da, unutulmaz bir film hüviyetinde olan Matrix’ teki, batının maddeci görüntülerinin aksine, uzak doğunun mistik felsefesinin tabiatla bütünleşen özellikleri vurgulanıyor.

Bu filmi seyrederken bundan yakalaşık yediyüzyıl önce yazılmış, El-İbriz isimli eserde okuduğum şu paragraf aklıma geldi:

“Bir gün henüz fetih yapılmadan önce bir yere uğradım. Yolumun üzerinde ancak gemiyle geçilebilecek ölçüde bir deniz beliriverdi. İyice baktım ona. Yeryüzündeki denizlerden biri idi. Zatımda bu denizin üzerinde yürüme azmi (şüphesiz dileği) ve cezmi (kesin kararlılığı) doğdu, boğulmayacağım hakkında içimde kesin bir bilgi meydana geldi. Bir şey dokunamayacağını da aynı kesinlik içinde düşündüm. Derken ayağımı bu kesin bilgi havası içinde suyun üzerine koydum. Batmadım. Azmim ve cezmim arttı. Yürümeye devam ettim, neticede öbür sahile ulaştım...
Başka bir defa ise yine o denize uğradım, ama bendeki eski azim ve cezim yoktu. Yürümekte şüphe ettim. Bir ara denemek için ayağımı bastım, derhal suyun dibine indi, hemen çekip çıkardım. Anladım ki bu durumda suyun üzerinde yaya yürümem mümkün değildir. Yani buna güç getiremeyeceğim..."

Asırlar önce yazılmış bir Tasavvuf eserinde yeralan bu satırlara yakın geçmişe kadar bir anlam vermek çok zordu. Ancak görüldüğü gibi bugün için filmlere bile konu olabiliyor..Yabancı tasarımlarda yer alması ise bir hayli ilginç.

Film, dar skalada düşünen insanlar için sanal dünya masallarının hayallerini bile aşmış durumda. Ve o kadar güzel işlenmiş, süslenmiş ki, yaşananların gerçek olamadığını bile bile bunu söylemeye dilleri varmıyor. Belki de filmin güzelliğini bozmamak için kendine hakim olmak zorunda kalıyorlar.

Tasavvuf felsefesi perspektifinden bakıldığında filmi abartılı bulmadım desem doğru söylemiş olurum. Zira vehmin etkisinden kurtulmuş bireylerin bu tip hareketleri yapabilmesi bir hayli olağan sayılıyor...

Dört Oscar’lı, Kaplan ve Ejderha adlı bu savaş draması, Tayvanlı yönetmen Ang Lee tarafından Çin kültürünün bütün incelikleriyle beyaz perdeye aktarılmış. Kaderlerine karşı mücadele eden iki kadının benzer türdeki yaşamları zaman zaman büyük bir iletişim, bazen de kargaşa halinde devam ederken, cesaret, aldatma gibi yoğun duyguların yanı sıra,  belleklerde yer eden doğu felsefesinin eğitici, bireyin özüne dönük derin anlamlı sözlerinin ve göz kamaştıran görüntülerin yer aldığı sahneler heyecanla izleniyor.

Hz. İsa’dan yüzyıllarca öncesine dayanan Tao felsefesinin öğretileri, Uzak Doğu savaşçılarının muhteşem savaş gösterileri ile daha belirgin hale getirilmiş halde..

Filme hakim olan felsefe ile savaş gücünün az enerji - zamanlama niteliği ön planda tutulmuş, toplum kavrayışının özellikleri de dikkate alınarak perdeye  aktarılmasına özen gösterilmiş
Değişik açılardan yakalanan çatışma sahneleri ile de seyircilerin dikkâtleri sürekli uyanık olmasına özen gösterilmiş.
Özellikle, ağaçtan ağaca sıçrayan, sudaki kılıcı çıkartmak için muhteşem bir atlayışla suya dalan, çatılarda ve boşluklarda havada asılı gibi  koşan film kahramanları nefes nefese izleniyor.

Film, özgürlük düşkünü kahramanın sevgilisine kendisini takip etmesi yolunda verdiği mesajla son buluyor.

Seyrine doyum olmayacak bir sinema şöleni...
Mutlaka izlemelisiniz...

İstanbul - 04.4.2001
http://afyuksel.com


Üst Ana sayfa e-mail