eçtiğimiz
hafta içinde internette sörf yaparken oldukça ilginç bir
metne rasladım. Ölümle ilgiliydi.
Orjinali şöyle:
Near death experiences: An
investigation into near-death experiences has found that the
mind could exist independently of the brain. Drs Peter Fenwick
and Sam Parnia interviewed patients soon after they had had a
heart attack. Four of the 63 patients had a near-death
experience. Dr Parnia said: “These people were having
experiences when we wouldn’t expect them to happen, when the
brain shouldn’t be able to sustain lucid processes or allow
them to form memories." He thinks the results could
indicate that while the brain gives access to the mental realm,
it doesn’t create it. Religious leaders have responded
positively to the study.
The Bishop of Basingstoke said: “These near death experiences
counter the materialist view that we are nothing more than
computers made of meat." Scientists have been more
sceptical. One psychologist said the experiences “could just
be the brain trying to make sense of what is a very unusual
event."
The Sunday Telegraph
Aşağıda
çevirisini veriyoruz;
Ölümün eşiğinden dönenlerin
deneyimleri:
Ölümden dönenler konusunda yapılan bir araştırma, aklın
beyinden bağımsız olarak mevcut olabileceğini keşfetmiştir.
Dr.Peter Fenwick ve Dr. Sam Parnia, hastalarına kalp krizi geçirdikten
hemen sonra sorular sormuşlardır. Altmış üç hasta arasından
dördü ölüme yakınlaşmış ve bu deneyimi yaşamıştır.
Konuyla ilgili olarak Dr.Parnia şunları söylemiştir :
‘’Bu kişilerin yaşadığı deneyimler, bizim beklemediğimiz
zamanlarda olmuştur. Bize göre böyle anlarda, beynin açık
ve net prosesleri gerçekleştirecek kadar dayanıklı olmaması
veya bu işlemlerin hafızada yer etmesini sağlayamaması
gerekir.’’
Doktora göre, beyin mental boyuta ulaşırken onu yaratmıyordu.
Dini liderler de bu araştırmaya olumlu yaklaşmışlardır.
Basingstoke Piskoposu, düşüncelerini şöyle ifade etmiştir:
‘’Bu ölüme yaklaşım deneyimleri, bizlerin sadece etten
yapılmış bilgisayarlar olduğunu belirten materyalist görüşe
karşı gelmiştir.’’
Ancak bilim adamlarının yaklaşımı daha şüpheci
olmuş ve şöyle yorum yapmışlardır:
‘’Acaba beyin bu alışılagelmişin dışındaki olayı
hissetmeye mi çalışmaktadır.?’’
The Sunday Telegraph
Bu hususta Dostum Prof. M. Kerem
Doksat’ın görüşlerine başvurdum:
Sayın
Ahmet Fevzi Yüksel,
Hemen bütün ölümden dönen kişilerde ortak olarak yaşanan
yaşantılar (experiences) var:
Müthiş bir huzur ve vahdet hissi (Tanrı'ya kavuşma, varlıkla
tamamiyle bütünleşme), parlak bir ışık (nur) görme,
kendini pür-i pak olup yeniden doğuyormuş gibi hissetme (bir
inisiasyon veya reenkarnasyon gibi), sanki bedenini terk edip
olan bitenleri yukarıdan seyrediyormuş gibi olma...
Pek çok mistik ve artistik uç yaşantılar esnasında da
benzer hadiseler yaşanıyor. Ben bu hususlardaki araştırmalarımı
dört senedir sürdürüyorum, hatta ulusal psikiyatri
kongrelerinde bir seri konferans verdim:
1)
Ruh kavramının
tarihi gelişimi ve çağdaş psikolojideki-psikiyatrideki yeri;
2)Merkezi Sinir Sistemi'nin ontogenetik ve filogenetik açıdan
evrimi; 3)Transandansın (mistik ve artistik yaşantıların)
psikolojik-psikiyatrik irdelenmesi.
Bütün mes'ele şu:
1) “Bizler etten bilgisayarlarız”yaklaşımı kimindir
bilmem ama, bu ifade bile zımnen bir programlayıcı (adına
Allah, Christ, maddenin içkin gücü veya ne denirse densin)
fikrini ortaya koyar ve kendi amacını aşar; kozaliteden
finaliteye, hatta teleolojiye yönelir -ki, bu bal gibi
metafiziktir.
2)Yukarıda anlattığım yaşantıların beynin
hangi bölgelerinin faaliyetleri sonucu ortaya çıktığı
bilinmektedir ve bu konularda kaliteli bilimsel yayınlar
mevcuttur (meselâ,Life after death experiences: The neural
mechanisms. Yazan: Joseph); hepsi bende var.
Burada şu açmaza düşmemek gerekiyor
kanaatindeyim:
Bu alemdeki her şeyin bu alemin kanunlarıyla izah edilebilecek
tabii bir mekanizması vardır. Biz bunu henüz bilemiyor
olabiliriz, o ayrı mevzu. Eğer o an için bir şeyi izah
edemeyip konuyu hemen mistifiye ederek müsbet ilimden koparsak,
batıllık tuzağına düşeriz. Bu alemin kanunlarına göre düşünmek
Allah'a inanmakla ters düşmez ki!
Bilimsel ve dinsel düşünce arasında mahiyet
farkı var ve olması da gerekli. Bilimsel düşüncenin
ideolojisi yoktur, metodolojisi vardır, o da emprisizmdir (gözlemcilik
ve deneycilik). Bilim adamlarının ise istediğine inanma hakkı
vardır, yeter ki inancıyla bilimi karıştırmasın. Dinler de
sosyal psikoloji açısından birer ideolojidir ve hiçbir
ideolojinin bilime bulaştırılmaması gerekir. İzah edemediği
her fenomen karşısında bilim adamının refleksi "bunun
izahı nedir?" şeklinde olmalıdır. Din adamının
refleksi ise "Cenab-ı Hakk'ın işine bak" deyip dua
etmek. İkisi de var olsun; hele sentezi yakalayabiliyorsa o kişi,
çok daha iyi. Somut ve güncel bir örnekle: Deprem (her şey
gibi) Allah'ın işi; olmaması için dua edelim. Bunu yaparken
de, müsbet ilmin rehberliğinde, yapılabilecek her şeyi yapıp
tedbirlerimizi alalım.
Sevgi ve saygılarımla
M. Kerem Doksat
Sonra, Prof. İsmail Hakkı Aydın
Ağabeyime soruyorum
“Ölüm ani medikal olarak karmaşıklığı
ve de objektivize edilemezligi nedeni ile
anlaşılamamıştır.
Zira, beyin fonksiyonları milyarlarca, trilyonlarca
biyokimyasal reaksiyon, koordinasyon ve de etkileşimler sonucu
ortaya çıkmaktadır. Akıl, zeka,
düşünce, muhakeme,
hafıza ve diğer hasletler beynin birer fonksiyonudur. Bu
fonksiyonlarla ilgili olarak bazı anatomik lokalizasyonların
varlığı farz edilmektedir. Ancak hiçbir zaman bu
fonksiyonları, pür anatomik bir doku olarak parçası olarak
kabul etmiyoruz. Belki beynin içinde ya da
ötesinde,
sayılamayacak kadar
nörofizyolojik, psikofizyolojik oynaşmalar ve nörokimyasal
reaksiyonlar sonucu ortaya çıkan fonksiyonlardır.
Biribirinden farklı veya bağımsız olarak hareket etmesi düşünülemez.
En derin saygı ve selamlarımla...
Prof. Dr. İsmail Hakki AYDIN, MD, FCNS, FYCA
Uzmanların
bu konudaki görüşleri böyle...
Umarım
faydalı olabilmişizdir...
İstanbul
- 02.11.2000
http://afyuksel.com
|