Epeydir başını almış giden bir moda var: Astroloji, falcılık, mânevî şifâcılık ve Tarot, Reiki, Feng Shui merkezleri her yerde açılmakta. Günlük hayatın dertlerini gerçekçi ve pratik yöntemlerle çözemeyen veya kısa yoldan çözmeyi uman birçok kişi de buraların müdâvimi olmuş durumda. Toplumun krema tabakasından öylelerini tanıyorum ki, her gün (evet, her gün) fal baktırmadan evinden çıkamıyor. Bu arada, bu işlerden birileri de iyi paralar kazanıyor. Üfürükçülük, muskacılık câhil halk içerisindeki mümtaz (!) yerini korurken, bu gibi Batı’dan ithâl ama çoğu Uzakdoğu menşeli kâzip bilimler okumuş yazmış, mürekkep yalamış tabakanın ümidi olmuş durumda.

Geçenlerde pek sevdiğim bir dostum beni Reikiledi! Baktım, eliyle birtakım işaretler yapıp gözlerini göbeğime dikmiş. Ne yaptığını sorunca, zayıflayabilmem için enerji aktardığını söyledi. Şaştım kaldım. Avrupa’nın kültür başkentlerinden birinde tahsil etmiş, son derecede zeki bu insanın bu safsatayla işi ne olabilirdi ki? Buna gerçekten inanıp inanmadığını sordum. Küçük bir ihtiyat payı bırakmakla beraber, inandığını söyledi. Üstelik eğitiminin daha başında imiş ve mertebe kat ettikçe, çok daha uzaklara büyük miktarlarda enerji gönderebilecekmiş. Böyle birkaç yüz neferimiz olursa, enerji darboğazını aştık gitti desenize!

Şaka bir yana, bu yakınlarda böyle bir merkezi halkımızın hizmetine sokan (!) bir ahbabım yaptığını eleştirince, Newton, Hallâc-ı Mansûr, Mevlânâ ve Darwin arasında ortaklık görüp bunu simya, Tarot, Reiki ve Feng Shui ile aynı kefeye koyarak bana öyle bir cevap döşendi ki, akıllara sezâ değil. Asla şarlatan, ahlâksız veya câhil olmayan bu kişi neden böyle bir şey yapıyordu ki? Cevap basitti: Gerçekten de insanlara hizmet edeceğine inanıyordu!

Bütün bunların temelinde iki şey var: 1) Hepimizin içerisinde taşıdığı “birincil süreç düşünce” ile gerçeği saptırma, büyüsel bir şekilde sırf isteyerek bir şeyi yapabilme omnipotansı (kaâdir-i mutlaklık) vehmi; 2) Gerçekçi ve akılcı “ikincil süreç düşüncenin”, hele Türkiye’de, insanı götürdüğü muazzam can sıkıcılık arenası.

Ara sıra hoş hayâllere kapılmakta, bunaltıcı gerçeklerden kaçıp büyüsel düşünerek fantastik öznel gerçeklerde erimekte bence hiç bir mahzur yok. Yeter ki bu davranış bir hayat tarzı hâline geçmesin, o hâle getirilmesin ve gelmesi için de reklâmı yapılmasın. Ümidini ve sıhhatini kaybetmiş pek çok kişinin nakdini de buralara yatırması tuzağına izin vermemek gerek.

Dinde bile, o da elden gelen her şeyi yaptıktan sonra, dua edip işi Allah’a havale etmek cevaz kılınmış. Büyüsel düşünceye yönelik her türlü uygulama ancak ve ancak mânevî huzur için bir çeşni kabilinden kabûl edilebilir. Somutlaştırırsak, arabanızın lâstiği patladığında stepneyi çıkarıp takar mısınız yoksa bir falcı bulup ne olacağını mı sorarsınız, bütün mes’ele burada.

Sevgiyle…

 

Prof.Dr. M. Kerem Doksat
doksat@superonline.com
İstanbul - 19.06.2003
http://gulizk.com


Üst Ana sayfa e-mail