Bir milleti tahrip etmek istiyorsanız, önce onun lisânını berhavâ edin, sonra da etno-sentrizmle harmanlayın, üzerine de bir tutam kötü idâre, bir çorba kaşığı sefâlet ve bir tatlı kaşığı da ütopik vaâd ekleyin… Çorbanız hazırdır.

Kürtlük mes’elesi senelerce böyle kaşındı; entellektüellik adına methiyeler ve dahi mersiyeler düzüldü. Hayatında Güneydoğu’yu görmemiş adamlar İstanbul’da Boğaz’a nâzır rakı içerken film senaryoları kurguladılar, “ezilen halklar”, “Türkiye mozaiği” dediler… Sonunda olan oldu. 1. Irak Harbi’nde (maâlesef 2.’si yakında) ben orada askerdim. Olayları tam içinde yaşadım ve bölücülüğün beynelmilel güçlerce, ABD’li ve Avrupalı “dostlarımızca” alenen, fütursuzca nasıl desteklendiğini bizzat gözlerimle gördüm. Bu günlerin temelleri atılıyor, alt yapısı kuruluyor, Ankara’daki kısa boylu şişman adam da “bir koyup beş alacağız” diye dalgasını geçiyordu. Büyük bir holdingimizden alınan içme sularıyla doldurulmuş portatif yüzme havuzlarında yüzüp klimatize çadırlarında dinlenip bronzlaşan Amerikan askerleri yöre halkıyla son derecede sıkı fıkıydılar. 1940 model tek buzdolabı zâten bozuk olan Mehmetçik ise her gün târiz ve tâciz ediliyordu, şehit düşüyordu, gâzi oluyordu, morâlsizdi ve her çeşit enfestasyonla boğuşuyordu. Silopi’den (Saylopi Siti: Silopi City; öyle kafa buluyorlardı Amerikalılar) dönerken ağladığımı hatırlarım.

“Siz farklı, ayrı ve ezilmişsiniz”, “Kalkışın artık” diye diye becerdiler. Şimdi bir kukla devlet fiilen kurulmuş, sarayının önünde Yunan özentisi bekçileri nöbet tutuyor. Sanıyorlar ki hür ve bağımsızlar. Altlarındaki petrol rezervi kuruduğunda ilk kazığı Batılı dostlarından yiyeceklerinin idrakinde değiller.

Aynı oyun Kıbrıs’ta başlatıldı. “Ben ne Yunan ne Türk’üm, ben Kıbrıslı’yım” diyenler zuhur etti; “Rum’la birleşelim, bizi sevip bağırlarına bassınlar” diye düşünüyorlar. Kaosumuzu, beceriksizliğimizi, berbat ekonomimizi oraya taşıdığımız için ümidini ve kimliğini kaybeden bu insanların ekserîsi hâin değil ama gaflet ve dalâlet içinde. Kollektif bir bilinç kaybı içerisindeler. Analarının, babalarının, memelerinin, üreme organlarının kesilip bebelerinin şişlendiğini, topluca mezarsız “telef” olmak üzereyken Türkiye’nin kendilerini kurtardığını ve -en önemlisi- nesep olarak da, etnik açıdan da öz be öz Türk olduklarını unutmakla meşgûller.

Ey ehl-i vatan, ey içinde azıcık tarih ve ulus bilinci, bilgisi olanlar. Bâri buna müsaade etmeyelim!

Prof.Dr. M. Kerem Doksat
doksat@superonline.com
İstanbul - 17.12.2002
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail