öy
ve “köylü” sözcükleri
günlük yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır diyebiliriz.
Şiirlere, şarkılara ve çeşitli düşünsel konulara katık
olmuştur.
Aslında
köy kavramının bazen mecazen kullanıldığını da söyleyebiliriz.!
Bir Galaksinin
Samanyolu’nda, Hz.
Resulûllah’ın deyimiyle “Çöle
atılan bir yüzük halkası kadar” yer tuttuğu bir
boyutta, bırakın köyü, bir şehrin mekânsal olarak ne değeri
olabilir ki?
Bu
arada bir köy lafıdır tutturduk gidiyoruz.
Köye Dönmek’ten
bahsediyorum!.
Nüfusu
iki binden az yerleşim birimine, aynı zamanda bağ, bahçe ve
tarla, cami, okul otlak, yayla gibi ortak mallara sahip
alanlara dönmek değil tabi ki anlatılmak istenen
Nasıl
bir duygu acaba köye dönmek?
İnsan kendinden eminse, mesele yok,
Bazen kendinden emin olmak da yetmiyor.
Böyle durumlarda sıkılıyor, üzülüyoruz.
Ve hayallere dalıyoruz. Yaşam öylesine kanıksanmış ki,
sanki köye dönüşle her şey hallolacak, insan kendini
boşluğa salacak, yüzler ve yürekler ilk kez ışıyacak,
onca heyecandan sonra ruhunu yeniden kaplayan başarı duygusuna
kendini bırakacak.
Tabi
ki her fiil bir düşüncenin mahsulüdür. Ama sonu hüsranla
bitecek hayaller kurulmasın, yanlış umutlar doğmasın diye
bunu yazmak zorundayım.
Bence
bu davranış, yorgunluğun bir ifadesi değil, rastlantı ise
hiç değil. Belki köye dönme ile çokluktan, dedikodudan
uzaklaşmak veya bir
dönüşüm murat edilmiştir.
Halkın içinde Hakkani vasıflarla yaşayanın
köye/geriye dönme
arzusu, ancak bu şekilde izah edilebilir.
Yani,
O’nun hiç ama hiçbir şey hissetmeyeceği, sanki
hissediyormuş, heyecanlanıyormuş gibi yapmak zorunda kalacağı
bir durum.
Bu
bilgilere sahip olabilenin ister istemez aklına şöyle
bir soru geliyor:
“Ben
yokum ki!” diyen nasıl köye dönebilir ?
Köye
dönmek bir anlamda da insanın yorgun ve bezgin bir gösteriyi
bitirmek veya sonraki
gösteriye ‘kendini hazır
tutma’ isteğinden kaynaklanır.
Her
ölüm yeni bir doğum, yeni bir yaşamın başlangıcıdır.
Bireylerin köye dönme eylemi içinde, eskiye sünger çekerek yeni bir hayata başlamak gibi bir arzusu da yatabilir.
Yani
köye dönme basit bir anlam ifade etse bile, düşünen
beyinler için belki çok şeylere gebe olabilecek bir tutum sayılmalıdır.
Fırtına
öncesi sessizlik gibi...
Konuya
biraz farklı şekilde
yaklaşalım. 'İnsan
kendi köyünde elçi olmaz,'denir.
Bu nedenle birçok Nebi ve Resûl gibi bazı yüksek düzeydeki
Veliler ve toplumu
yönlendirebilecek vasıftaki kişiler, bulundukları ortamdan
ayrı düşmek zorunda bırakılmışlardır.
Nitekim,
Hz. Muhammed de dahil olmak üzere, Nebilerin/Resullerin çoğunun kendilerini ilk kez elçi
olarak ilân ettikleri yerde kalabilme imkânı olmamıştır.
İngilizler,
"Kimse uşağı için
büyük adam değildir," diyerek bu noktaya değinirler.
Köylülerimizin deyişi daha bir başkadır:
"Buzağı,
kendi evinde öküz olmaz."
İşte
bu anlatımlarda bir yerde mecazen
köye dönmenin nedenleri bulunabilir.
Bedenin
bir yaşı vardır, ama şuurun yaşı yoktur Bunu insan yaşlandıkça
daha iyi anlıyor. Ancak yaşlanmak da çürümek demek değildir.
Yaşlılar bu derdi iyi bilir. Ve “Bir şeyler yapabilme” isteği doğar. Köye dönme
arzularından biri de budur.
Evet
konuyu belirli bir seviyede tutmak gerekiyor.
Farklı düşünenler olabilir, ama köye dönüşü ben böyle algılıyorum.
Bu
yazıyı bana
insani niteliklerini kaybetmek
ve kimlik zaafına
uğramak istemeyenlerin “Köye
dönmek ne demektir ?” soruları üzerine yazdım. Ne bir
heyecan, ne karar verme, ne de sosyal ilişkileri sağlıklı
bir şekilde değerlendirme yetisi olmayanların çözebileceği
düşünebileceği türden değil bu anlattıklarım.
Çekip
gitmeyi, başka bir insan olmayı başaramadığımız veya bazı
şeyleri değiştiremediğimiz, hatta buna teşebbüs dahi
edemediğimiz için mi köye dönüyoruz?
Veya ’ Köye dönmek’
kafamızda sanal bir bırakıp gitme durumu yarattığından ötürü
mü bizlere bu kadar enteresan ve cazip geliyor?.
Bunu
zaman gösterecek
Ahmet
F. Yüksel
İstanbul
- 29.6.2000
http://sufizmveinsan.com
|