zun zamandır yazmak istediğim ancak bir türlü fırsatını bulamadığım güncelliğini asla  kaybetmeyen bir konu var aklımda...

Liderlik!..

Özentimdem değil, zira, lider olabilecek bir kapasitede yaratılmadığımı ve varoluş amacımın bu olmadığını biliyorum en azından. Ayrıca,  yaptığına inanan ve inandığı yoldan asla dönmeyecek tipte, kararlı biri olmama karşın, popüler olma konusunda yetenekli biri de değilim doğrusu.

Toplum içinde doğru dürüst iş yapan insanları görünce,  “Ben“ de, onlar gibi olabilseydim diyebiliyorum... Ancak, bugüne kadar yaptıklarımla değil lider olmak bir yerlere de gelmiş sayılmam.

Aslında günümüzde biraz atak olan herkes  popüler sayılabiliyor. Ama bu lider olmak için yeterli bir konum değil. Bir benzetme yapmak gerekirse, duvara çarpmak gibi bir şey bu.
Sonu da yok...

Popüler kültür, bugün artık liderlik vasfını tartışabiliyor...
“Her şeyin barış ve sükûnet halinde, toplumsal dengelerin yerli yerinde, uyum içinde olduğu, sorunların kendi küçük mecralarında çözümler bulduğu dönemlerde, liderlerin varlığı ya da yokluğu farkedilmez.” görüşünü savunanlardan değilim.
Bence liderlik anlayışı her zaman ve her boyut için geçerli bir olgudur.

Liderin farkı; özel tavrı ve özel yeri olmasındadır, diyebilirim...
Üçkağıtçı ve yalancı birinin  liderliği  fazla sürmez.. Bu tür insanların arkalarından gelecek insan bulunmaz.
Bu duyguyu yaşayanlar çok iyi bilir.

Esas söylemek, değinmek istediğim şu:
Lider olabilme konusunda bazı farklı görüşlerim var. Bunları sizlere ulaştırabilmenin en azından mutluluğunu yaşamak hakkım olsa gerek.

Düşünün bir kere; kendinde çelişkileri olan bir insan, liderlik gibi misyon isteyen bir ünvana soyunabilir mi?..
Liderin, önce farklı bir düşüncesi olacak, kendine has bu teoriyi,  kitlelere ulaştırabilecek bir iti’ye sahip olabilecek,  yanlışlık yapmayacak, kısaca hata düzeyi sıfıra yakın olacak, önünü arkasını görebilecek, dostlarını iyi seçip ona göre davranış biçimleri oluşturacak, basiretli adımlarla olayların üzerine gidebilecek, kıskançlık, haset, kin gibi beşeri özelliklerden kısmen  arınmış olacak, felsefesi daima toplumun çıkarları istikametinde etkinlik kazanacaktır.
Lider’in en büyük meziyeti ise, abuk düşüncelere yatkın olmaması ve eyyamcılığı sevmemesidir. Olgun davranışlarıyla beğeni kazanabilen bir lider, asla panik havasına girmeden yaşamını tanzim etmesini bilir.

Şimdi akla gelen soru şu:

İnsanlar; liderleri baş tacı etmeden, kendini tamamen ona havale edip, teslim olmadan acaba nasıl yaşarlardı?..

Hep bunu merak etmişidir!..

Tahminim, ateşi bulan, dik durmayı becerebilen ilk insan olan “Homosapiens” den beri, liderlik vasfının olduğudur. Zira Evrim modeli iyi incelendiğinde görülecektir ki, hayvansal yaşamda bile türlerine şeflik yapanı mutlaka bulunmaktadır.

Liderin en önemli niteliklerinden bir diğeri de, alınması gereken bir kararı, kendine yakın bulduğu kimselerle tartışabilmesidir. İslam tarihinde Hz. Muhammed’in yaşantısını yakından izleyenler, O’nun bir karar aşamasında, yanındakilerin de görüşlerini aldığını, ancak çok emin olduğu hususlarda  direkt karar verdiğini söylemektedirler....

2.500 yıl önce felsefi düşünceleriyle haklı bir yere gelen, Sun Zu, Çin beylerine liderlik  dersi verirken şöyle diyordu:

" Tam bir disiplin sağlamak için, en küçük yanlışı gerektiği gibi cezalandırmalısınız. Aksi takdirde bir süre sonra saygı görmez olursunuz, otoriteniz yıpranır, gecikerek vereceğiniz cezalar, yanlışları durduramadığı gibi suçlu sayısını da artırır..."

İnsan olabilmek kolay değil, lider olmak ondan da zor!..

Londra - 18.06.2001
http://sufizmveinsan.com


Üst Ana sayfa e-mail