Kayıt için burayı tıklayın




içbir şeyi bir hikmete dayalı olmadan yaratmayan Allah C.C, var ettikleri arasındaki bağlantıları çok hassas bir mekanizma ile belli bir düzen ve sisteme dayamıştır. Genellikle pek çoğumuzun fark edemediği, ancak çok güçlü, belli bir aşamadan geçmiş beyinlerin gerçek anlamda okuyabileceği bu muazzam sistemde esas olan, O’nun, işaret ettiği isimlerin ardındaki manalarıdır....

Canlıdan cansıza, dünyadan uzaya, burçlardan samanyoluna ve daha bilemediğimiz nice sonsuz varoluşlar hep Allah’ın sonsuz, sınırsız Esma ve sıfatlarının farklı terkiplerinin yoğunlaşması ile mevcuttur. Terkipler değiştikçe orijinin dışarıya aksi ve ortaya çıkan özellikler de değişir...

Sistemde mevcut olan her birim, belli bir amaca göre yaratılırken, o, bunu gerçekleştirebileceği özelliklerle bezetilmiş, amaca ulaşması için gerekenler ona kolaylaştırılmış ve artık birim kendine düşeni yapması için sahneye çıkmıştır. İşte burç ve yıldızların senaryodaki oyuncular olarak rolleri, dünya üzerindeki çeşitli olayları meydana getirmek, insanların kişilik özelliklerini, gidecekleri yolu ve hayatları meydana getiren oluşları ortaya koymaktır...

Kısaca söylemek gerekirse; burçlar düzeni ile kurulmuş ve devam eden bir yaşam sistemi vardır...

KUr’ân-ı Kerîm’de; “El-Burûç” ve “Et-Târık” Sûrelerinde ve diğer birçok Âyette semalardan bahsedilerek, “O Allah ki, göklerin ve yerin mülkü O’nundur.”  şeklinde buyrulmuş, bunların belli amaçlarla yaratıldığına işaret edilmiştir...

“Biz, gökleri, yeri ve aralarındakileri eğlence ve boş yere yaratmadık. Biz onları ancak Hak ile yarattık. Fakat onların çoğu bunları bilmezler.” (Duhân/38-39)

“Biz; yeri, göğü ve aralarındaki şeyleri kafirlerin zannettikleri gibi abes ve batıl, boş yere yaratmadık.” (Sât/27)

“Göklerde ve yerde nice Âyetler vardır ki onlar, o alametlerin üstüne basıp geçerler ve onlardan yüz çevirirler.” (Yûsuf/105)

İdris Peygamberle başlayan Burç anlatımı, geçmişte yaşamış pek çok düşünür tarafından da değerlendirilerek, insanların huy ve mizaçlarının, tabiat olaylarının, dünyadaki çeşitli oluşların yıldızlardan gelen etkilere dayandığı ancak bütün bunların Allah’ın emri altında olduğu açıklanmıştır. İsimlerini tek tek zikretmeden birkaçından kısaca bahsetmek isteriz.

Amacımız bu konu hakkındaki düşünce ve değerlendirmelerimizi sizinle paylaşmaktır.

İslam Tasavvufunun önemli şahsiyetlerinden Muhyîddin A’rabî ünlü eseri FUTÛHAT-I MEKKÎYE’sinde, burçların dünya, berzah ve ahiret konakları olduğunu ve tefekkün edecek ve etmeyecek şeyleri melâikenin oluşturduğunu belirterek, “Gerçek olarak bütün âlemin öncülüğünü bu on iki burçta bulunan on iki melâike yapmaktadır. Böylelikle bu on iki burç âlemlerin gerçek olarak imamlığını yapmaktadır.“ şeklinde anlatarak devam eder...

Söyleyebileceğimiz tek şey ise zamanımızda değişen “melek” ifadesi yerine, ışınım, mana dalgaları gibi, aslında aynı öğeyi ifade eden terimlerin kullanılmasıdır...

“MARİFETNÂME” isimli eserin sahibi değerli zat Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri ise, burçların yaratılmışlar üzerindeki etkilerini anlatırken, “Hakiki müessir Rabbül Erbab’dır. Burçlar ve gezegenler ise aletler ve sebepler gibidir.” diyerek, bu düzenle kurulmuş bir mekanizmayı açıklamaktadır, anladığımız kadarıyla.....

Devamlı yeni oluşlarla karşımıza gelen hareketlilik, aslı itibariyle güneş sistemindeki sürekli dönüş ve farklı pozisyonlardan, her an değişik mana yüklü dalgaların yayılmasındandır...Bu dalgalanmaların bizler için önemli ip uçları olduğuna tanık oluyoruz.  İnsan için; takımyıldızlardan planetler aracılığı ile, henüz anne karnında iken beyne ulaşan ışınlar, beynin DNA yapısında özel bir programlama yapar.  Doğumla kesinleşen ve “alın yazısı” kavramını oluşturan bu program, gezegen transitleri ile hareketlenerek zamanı gelince başımıza geleceklerle veya “hayatımız” denilen oluşlarla bizleri karşılaştırır...

İnsan için böyle olduğu gibi, dünyada meydana gelen çeşitli aksiyonlar da bu yıldız hareketleri ve transitlerle ortaya çıkar. Senaryolar çok renklidir. Özellikle bu konum itibariyle bakıldığında bazen sevindirici, kimi zaman dramatik, bazen de gafil avlayıcıdır. Kimini güldürür, kimini ağlatır, kimini şaşırtır. Başarmak, yenilmek, hastalanmak, zirve olmak veya olmamak... Bu biçimlerin yarattığı sebeplerde akla gelen gelmeyen her şey mevcuttur.... Bir bakarsınız kasırga, deprem, tufan olmuş, bir bakarsınız Rio’da karnaval...  Her an biten ve bir sonraki anda yeni başlayan oyunlar, her an rolü bitenler ve her an sahneye çıkan yeni oyuncular. İşte hayat dediğimiz şey......

Gündemde olan senaryoda ise; Boğa burcunda gezegenlerin buluşması var.
Şimdi ne olacak.?

Astronomik olarak 5 Mayıs 2000 tarihinde yedi  kat semadaki yedi gezegen ip gibi aynı hizaya dizilecekler.  Ancak bunun,  bir kıyamet senaryosu olduğu söylentileri pek gerçekçi olmasa gerek. Daha yakın bir tarih olan 4 Şubat 1962’ de Kova Burcunda aynı toplantıyı yaşadık...

Hatırlarım; rahmet olsun, bir arkadaşımız vardı bütün gezegenleri Boğa burcunda toplanmıştı... Doğum tarihi; 28 Nisan 1941....  Şimdikinden tek farkı, Satürn yerine, sürprizleri ile meşhur Uranüs rol almış... Görülüyor ki, yıllar önce de böyle  tablolar oluşmuş ve ilerde de oluşacaktır.  O zamanlar neler olmuş, neler olmamış bilemeyiz ama kıyamet kopmamış en azından... Belki kişisel kıyametler kopmuştur, ancak onu da yaşayan bilir...

Duruma bir bakalım; kapasitemizce bir yorum getirelim:

Astrolojik olarak, 3 Mayıs günü tam yedi gezegen Boğa burcunda toplanıyor. Burcun farklı derecelerinde yer alan gezegenler sıra ile Venüs-Ay-Merkür-Güneş-Jüpiter-Satürn ve 29. derecede Mars...
Yüksek gezegenler olan Uranüs-Neptün bu randevuya katılmıyor, fakat sert yönleri ile oyunda yer alıyor. En küçük dev, güçlü Pluton ise, bütün bunlara seyirci kalarak Şiron ile Yay Burcundaki muhabbetini ilerletirken, bir yandan da yeniden yapılandırma projesini gizlilikle sürdürmesine devam ediyor, bize göre, şimdilik meçhul bir gelecekte yeniden ortaya çıkmak üzere....

Belki on bir gezegenin tümü bir sıraya dizilseydi  söz konusu tablolar için yepyeni bir sayfanın  açılması ve konunun daha ciddi boyutlarda düşünülmesi gerekirdi!....

Dört iç gezegenin Güneşle kavuşumda olması aslında iyi etkiler verir; ancak işi biraz zorlaştıracak iki pozisyon var.  Birincisi; Ay ile, grup dışında kalan Neptün karesi; diğeri Satürn ile, gene grup dışında kalan Uranüs’ün sert kare bakışmaları... Zaten Uranüs ile paslaşmaya alışık olan ve acılarını yaşadığımız Satürn, henüz dersler vermeğe, disipline sokmağa ve sürpriz gelişmelere devam ediyor. Ayrıca, Boğa burcunda yer alan sabit yıldızlarla oluşan kavuşmalar da önemli bir başka nokta...

Bu randevunun hasbelkader her kesimi bir şekilde etkileyeceğini biliyoruz... Örneğin: Bu tarihte sabaha karşı doğan çocukların tek burcu olacak. Boğa, Boğa ve Boğa. Yani iç, yükselen ve ay burcu da aynı. Boğa özelliklerini en güzel şekliyle ortaya koyabilecek ve belli bir yönde çok açık beyinler!..

Boğa burcunda meydana gelecek bu yıldız dizilimi için ilk akla gelen bu burcun temsil ettiği manaların en güçlü şekilde ortaya çıkacağıdır. Madde, para, ekonomi, iş alanları, geleceği garantileme ile ilgili konular için zaman, güç harcamayı, kemerleri sıkarak zora girmeği gerektirir. Eski ve yeni değerler arasında köprü kurarak adetleri bırakmağa, zamana uydurmağa zorlar. Kariyeri sağlamlaştırmak, kendini kabul ettirmek için çok çalışmak gerekir.

Sosyal reform, siyaset, toplumlar arası ilişkilerde, lider veya önde gelen güçlü kişi figürlerinde, ahlaki ve materyal değerlerde olabilecek önemli değişiklikleri gösterir. Farklı görüşler, kaybetmeme hırsı ve gücünü ortaya koyma güdüleri, zulüm, şiddet  ve zorluklara yol  açabilir...

Bir yönde ağırlaşan çekim kuvveti tabiat olaylarının artmasına sebep olur ki zaten Ay ve diğer gezegenlere bağlı bu tip olaylar olmaktadır...

Boğalar için; zorlu ve şanslı bir çizgi başlatabilir. İşlerin önce ters gitmesi, sabırla ve  gereksiz şeyleri atmak yoluyla şansa dönüşmesi mümkün. Ancak, gene de hiçbir konuda fazla risk taşıyan işlere girmeyin deriz...

Boğadaki toplantıyı ilk terk edecek olan aceleci ve kışkırtıcı  MARS, giderken bir miras bırakabilir...

Dikkat!..

Konuya son noktayı koymadan özetle denilebilir ki; önce karışıklık sonra temizlik ve terbiye ve nihayet güvenlik, sağlamlık, ahlaki prensipler, dürüstlük ve refaha gidecek yolun start alışı olabilir. Eksiler ve artılar denkleşir, ortalık süt liman olur ve her iş hayırla son bulur...

Dileğimiz bu yönde.

Şunu unutmamak lâzım!
Bir yanlış anlamaya meydan vermemek açısından yararlı görüyoruz.
Bu anlatımlara eklenecek pek çok şey olabilir, ancak bu kadarı bile yazının çerçevesini neyin oluşturduğunu göstermeye yeter kanısındayız.

Hoşça kalın.....

Ahmet F. Yüksel
& Nuran Tuncel
İstanbul - 01.05.2000

 


Üst Ana sayfa e-mail