Geçen
hafta yazı gönderemedim, biraz da göndermedim. Elim klavyeye
gitmedi, bilimsel şeyler kaleme alıp durdum ama şu kritik
oylama yapılmadan önce dimağım kilitlenmişti âdeta.
Konferanslar, kurslar derken, onların arkasına sığınarak, köşemi
doldur(a)madım. Affedin.
Hiç
olmazsa, haysiyetli bir tavırla, gönüllü teslimiyete karşı
geldik; sâdece Irak’ın değil, bizâtihi Türkiye’nin de
TBMM’nin resmî izniyle işgâline “HAYIR” dedik. “Aman
şimdi Amerika bizi n’apar” diye korkanlara hiç mi hiç katılmıyorum.
Zâten
yapabilecekleri her şeyi yapıyorlar! Bu ABD’nin Güneydoğumuz’daki
Kürt devletini göstere göstere nasıl kurdurttuğu mâlûm,
“dost, müttefik” yutturmalarıyla senelerdir bütün bölücü,
ayrılıkçı ve irticaî faâliyetlere bâzen alenen, bâzen
nispeten el altından destek verdiği mâlûm. Körfez
Harbi’nden sonra Irak hâricinde, bu işten zararla çıkan
tek ülke olmamızı nasıl sağladığı mâlûm. Irak’tan
sonra sıranın Suriye, İran ve Türkiye’ye geleceğini öngören
sağdan soldan bütün ciddi kafalarla ben de aynı kanaâtteyim.
Olmayan bir soykırımını resmî ders olarak okutan, senatolarından
filân geçiren bu ülke değil mi? Zâten önce Kürdistan’a,
sonra Ermenistan’a, akabinde de Pontus’a toprak
isteyecekler. Türkiye’yi bu şekilde “defragmante” edip
berhava etmek konusunda da Avrupalı “dostlarıyla” hemfikir
ve müttefikler. 70 milyonluk Türkiye Avrupalı’nın havsalası
için potansiyel bir belâdır. Diğer güdümlü devletçikler
ayrıldıktan sonra bâki kalacak 10-15 milyonluk bir (meselâ)
Marmara Türk Cumhuriyeti ise cici bir pazardır. Belçikası,
Almanyası, Fransası başka neden her türlü melânete alenen
çanak tutmaktadırlar ki?
Peki
ne olacak? Eğer bizi de bir bahane bulup bombalamaya karar
vermezlerse, ekonomik ve politik açıdan köşeye sıkıştırmaya
devam edecekler. Belki dozu bile azaltırlar; kendimizi kucaklarına
atmadığımız için, İncirlik’te, Diyarbakır’da vs.
fiilen devam eden askerî işbirliğini ayakta tutabilmek amacıyla
daha dikkatli davranırlar.
Bu
arada, belki biz de adam oluruz. Atatürk’ten beri giderek
kaybettiğimiz millî onurumuzu ve beraberliğimizi tekrar
yakalarız. Bu yolda ümit verici emâreler de bol. Vatan ve
ulus severlik belli parti veya cephelerin tekelinde olmaktan çıktı
artık. İronik ve trajikomik bir vâkıa olan, Türkiye’deki
kimliğini açıklamaktan en çok korkan azınlık olmak
durumundan kurtuluyoruz sür’atle.
Belki
de psikiyatr olmanın getirdiği otomatizm içerisinde, ben ümitliyim…
Prof.Dr. M. Kerem Doksat
doksat@superonline.com
İstanbul
- 06.03.2002
http://gulizk.com
|