slında
“doğru”, “yanlış”, “güzel” ve “çirkin” gibi
kavramların evrensellikte yeri yoktur.
Biz bu tür
kelimelerin mahiyetini içinde yetiştiğimiz ortamlarda,
gelenek ve alışkanlıklardan öğrenip kendimize mal
etmekteyiz.
Şayet bu değerler toplumsal yaşantı içinde kabul
ediliyorsa, bireysellik doyasıya yaşanıyor demektir.
Ve neticede “somut birey” olma unvanını taşımak kaçınılmaz
olmaktadır.
Böyle bir yaşamın bireysel hareketlerdeki yansıması da tespitlerime göre şu şekillerdedir....
Somut
birey, gereksinimlerini giderebilmek için bin bir telaş, iletişim,
fırsat, çelişki, sinir, sevinç, küfür nağmeleri arasında
gününü geçirir.
Beyin datasına bu logolar yerleştiğinden, başka seçimlerde
bulunması da olanaksızdır.
Sanal
alemlerle irtibat kurabileceğini düşünür.
Geleneksel
rüyalarından uygun bulduğunu benimser.
Kötümser
olanlarını kendine pek yakıştırmaz.
Evrenselleşme
hayalleri kurarken kendi dar kalıplarından çıkmayı düşünemez.
Çeşitli
zevkler ve tercihler arasında dolaşır durur.
Tercihinin
ne olduğunun bilincinde değildir.
Değişkenliği
reddeder. “Değişmezlik” ilkesine yapışır.
Yeniliklere
pek ayak uyduramayacağının bilinci ile, yenilikçi
insanlardan uzak durmayı yeğler.
Anılara
itibar eder. Onlar benliğinin bir parçası sayılır.
Nostaljiye
bayılır. Bu haliyle zaten somut olan yapısına bir kat kabuk
daha geçirdiğinin farkında değildir.
Rahatsızlığını
ifade etmek, kendini haklı çıkarabilmek için türlü
nedenler icat etmede zorluk çekmez.
Olayların
istediği şekilde gitmemesine içerler.
Zıt
görüşleri olgunlukla karşılaması beklenemez.
Yaşamı
rutin bir öykünün dışına pek taşmaz.
Küçük
mutluluklar onu pek sevindirir.
Tez,
anti-tez, sentez oluşturabilecek yeteneklerden yoksundur.
Pratik
zekâyı akla tercih eder.
Göze
hoş gelen hareketleri olsa bile, madalyonun tersinde “ön
yargı” ile mevcuttur.
Somut bireyin kendi kabuklarını kırmak, aklına gelen ve yapabileceği bir iş olamaz..
O
titreşir, ekseni etrafında döner, ancak yol alamaz.
Bir
şeyi anlatabilmek için dili yeterli değildir. Onu kapsamlı
kullanma becerisini gösteremez.
Sembolleri,
mecazları, mesajları deşifre etmesi olanaksızdır.
Onda
soyuta karşı oluşan bir ruhsal rahatsızlığı
hissedebilirsiniz.
Soyutun
lezzetine asla yaklaşamamıştır.
“İnsan”
kavramı ile kuracağı “en kolay köprüden” geçtiğini
pek göremezsiniz.
Sonsuz
basamakların başlangıcında takılıp kalmıştır.
Psikanalitik
değerlendirmelerde “kendine yabancı” olduğu rahatlıkla söylenebilir.
Sezgisel
yeteneğini rol yapma becerisiyle birleştirerek, olduğundan
fazla görünmeyi bir zevk haline getirmekte ustadır.
Gelenekler,
görenekler, gündelik yaşamının bir parçasıdır. Alışkanlıklarını
terk etmeyi asla düşünmez.
Teselli
edici, moral verici ya da kötümser ve önyargılı yorumlar
yapmaktan kaçınmaz.
Ona
hayatın, günün birinde masum bir mezarlığa dönüşebileceğini
anlatmak bir hayli zor, hatta imkânsızdır.
Somut
bireyler her zaman olduğu gibi kıyıya bağlıdır.
Varlığı
yaşamak yerine, tanrı anlayışına dayalı bir inancı gerçek
gibi görmeleri gerektiğine kendilerini inandırmışlardır.
Talep
ve önerilerinin mutlaka dikkâte alınmasını isterler.
İnsanda evrensel
özün olmadığını söylemek haksızlık olur.
Ama birey, evrenselliğe ancak özü ile ilişki kurarak
ulaşabilir.
Dışta
kalmayı tercih eden ise “somut birey” olarak yaşayıp
yukarıda anlatılan davranışlarla ömrünü doldurmaya
kendini mahkum eder.
İstanbul
- 11.8.2000
http://afyuksel.com
|