Üretimsizlik
her tarafı sarmış durumda...
Öğretim tablosundaki istatiksel bilgilerden önce, ne konumda bulunduğumuzu gösteren işaretlere bakmamız
yeterli olacaktır.
Bunun çok önemli kanıtlarına medyada rastlayabilirsiniz.
Gazete sayfalarını açın, bakın. Kendinizdeki üretim
mekanizmasının nasıl ve ne şekilde olduğuna karar verin.
Görünen
şu ki, fındık kabuğunu bile dolduramayan bilgileri içeren
konularla vakit geçirmekteyiz.
Beyaz
ekranın da, yazılı basından aşağı kalır tarafı yok ki..
Gayesiz
haberler, hiç bir üreticilik belirtisi taşımayan programlar;
yok denebilecek kadar az sayıda belgesel yayın, bunun yanı sıra
her gün bir yenisinin eklendiği, milyarlar harcanarak hazırlanmış,
herhangi bir iz bırakmayan,
reytingi yüksek, bol
reklam alabilen diziler...
Bunların
herhalde farkındasınızdır!..
Bu
kısır döngü içinde, iki
bakanın adını bile söyleyemeyecek durumda olan toplum
fertlerinin, en az
beş mankenin
ismini rahatlıkla sıralayabildiğine tanık olabilirsiniz.
Ayrıca,
pek çok ünlünün hayatı sanki bir hüner gibi takip
edilmekte...
Şöhretli
sanatçıların açık veya kapalı mekânlardaki şovlarına
bir göz atın. Üstünü başını yırtanlar, ağlayanlar, koşup
yaşlı gözlerle,
“bilmem
ne türküsünü“
mırıldanan şarkıcının boynuna, bir daha bırakmayacakmışçasına
sarılıp doyasıya öpenler...
Bunlar
neyin göstergesidir?
İzah edebilir misiniz?
Bilinçsizliğin, tükenmişliğin savrukluğun, avareliğin bu
kadarı herhalde görülmemiştir!..
Ya
spor müsabakalarında birlik, bütünlük ve dayanışma içinde
olduğumuz mesajını veren İstiklâl marşının
akabinde, tarafların düşmanlık
derecesine varan tutarsız davranışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Lig
maçları, UEFA, şampiyonlar ligi karşılaşmaları nedeniyle
ekranları kaplayan ve saatlerce
devam eden yorumlar, çıkar suçlamaları...Sızlanmanın anlamı
yok.
Bütün
bunlar da üretimsiz yaşamın tabi sonuçlarıdır.
Nedeni sınırsız bir algılama kapasitesine sahip beynin,
yeterince kullanılmamasına ve gayesizce harcanmasıyla alakalı.
İnsanların yaşamları bu şekilde devam edip gidiyor.
Farkında
olmadan, günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları
kovalayıp duruyor. Sonra bir de bakıyorsunuz ki yıllar geçmiş,
elde avuçta hiçbir şey yok. Çıkan tablo şu;
Sağlıksız,
üretimsiz toplum,
yaşamına ihtiyarlamış halde devam etmekte..
Bizler
başka neyi bekliyoruz. Bunca yok oluş, bunca yıkım, bunca
lakayt yaşamın
sonucundan sonra..?
Ne
zaman fark edeceğiz? İnsan olma kriterini, insan için gerekli
olan vasıfları...
İşte insanı bu öldürüyor!....
Tekrar
ifade edeyim, bir hastalık gibi kabul edilmesi gereken bu
durum, bireyin kendini yenileyememesinden, yani üretici
olamamasından kaynaklanıyor.
Ve bu da, belirtildiği üzere, her türlü rahatsızlığa yol
açıyor. Hem biyolojik, hem de ruhsal olarak...
Az
da olsa bir üretimi olan bireyler
ise, toplum içinde parmakla gösteriliyor...
Hatta kıskanılıyor...
Aslında, doğal olması gereken bir durum, yapay hayatın içinde
bir lüks gibi kabul ediliyor!...
Üretimsizliğin üstesinden gelebilmek, sonuçlarını erkenden
görüp tedavisini yapabilmekle mümkün.
Üretimsizliğin
sonuçları ise; ortada..
İstanbul
- 19.10.2001
http://sufizmveinsan.com
Popüler Bilim Dergisi
Ekim 2002 |