iyaset, uğraş verdiğim bir alan değil. Genelde, olayları objektif gözle yakalamaya çalışır, en azından “hoşgörülü” olmaya gayret ederim. Hayat prensibimdir, böyle gördüm, böyle öğrendim.
Hiç kimseyi yönlendirmem, “Bunu şöyle yap, mutlaka böyle olmalı” demem. Bu, günlük işlerimde de  dinî meselelerde de böyledir. Sadece tavsiye ederim. Temennim, onun başarıya ulaşmasıdır.
Ve yılların verdiği deneyim bana şunu gösterdi;
Evrende geçerli olan sistemde, mazerete yer yok !.. Geçmişin telafi şansı mümkün değil. Yapılan her fiilin, mutlak mantık ölçülerinde olmasına dikkat etmek gerekiyor.
Olaylara bu açıdan bakamadığımızda,  sorunları çözmek imkânsız hale geliyor. 
Örneğin;
 Devletin, enflasyonla mücadele gereği, altı ay süreyle askıya alınsa bile, ‘kesintisiz’ bir zam uygulaması var.        Çok iyi hatırlıyorum, 1976 yılında zamlar başladı ; 2000’e beş var, yine aynıyla devam. Her gelen, eskiyi suçlar halde...
Bence, ağır şartlar altında, yaşamlarını sürdüren memur ve emekliler, fiatlardaki artışların kendilerine verilen zammın çok üstünde olacağını idrak ederek boşu boşuna zam istememeliler.
Hemen ilave edelim, fakir fukaranın hali de hiç iç açıcı değil!..
Sabah Gazetesinin köşe yazarlarından Necati Doğru 02.07.1997 tarihli yazısında bakın, ne diyor;
“Tarsus’ta işsizlerle yoksullar, ‘beleş belediye ekmeğine’ nasıl da saldırdılar? Tarsus Belediyesi Ekmek Fabrikasının ‘tanıtım faslından olsun’ diye dağıtılan bedava ekmekten hiç değilse birini kapmak için canını dişine takmış uğraşanların çırpınışı korkunçtu...”
Varın gerisini siz düşünün.
Bunların üstesinden gelmek için, mutlaka Hz.Ömer olmak  gerekmiyor...
Bütün mesele ; halkın değil, Hakk’ın terazisine göre hareket prensibini yakalamaktır !..

*      *      *

Milleti temsil eden vekillerin toplandığı Meclis çatısı altında, zaman zaman fevri hareketlere, hakarete varan konuşmalara rastlayabiliyoruz.

Aslında, İslâm ferdi olduğunu düşünen herkesin, Resulullah Efendimiz’in hareketlerini örnek alması yeterli.
Sözün burasında, Allah dininin elçisinin başından geçen ve bizler için tam bir uyarı mahiyetindeki vak’ayı hatırlatmak istiyorum. Zira, insanın idrak ettiği şeyin sonuçlarını yaşaması bir anlamda hayatının espirisidir.
Anlatılır;
Resulullah Efendimiz (s.a.v), Ebu Bekr Hazretleri ile birlikte iken, biri geldi, aralarında geçen  bir meseleden ötürü Ebu Bekr’e (r.a) verdi veriştirdi.

Allah Resulü’nün en yakın arkadaşı olan, ‘O’nun Nübüvvetini tasdik ettiği andan itibaren bütün mevcudiyetini dinin gelişmesine adamış ve ‘Sıddıkıyet Mertebesi’ne ulaşmış,  Peygamberimizin ;

“Bütün insanların imanlarını bir kefeye koysanız, diğer kefeye de Ebu Bekr’in (r.a) imanını koysanız, O’nun imanı ağır basar”  diye taltif ettiği insan;
Karşısındakinin ağır konuşması ve hakaretleri yanında babasına da küfür etmesi üzerine karşılık verip;

“Ben de senin babanı...” deyince Efendimiz, yanından ayrıldı.
Ebu Bekr, (r.a) adamı bırakıp Resulü Ekrem’in (s.a.v) yanına geldi; baktı ki, biraz üzgün, sordu ;
- Ya Resulullah, sizi üzen, sıkan nedir?.
- Ya Ebu Bekr, senin o kişiye cevap vermen gerekmezdi, melekler gerekli yanıtı zaten veriyorlardı” dedi...

*      *      *

Çok önemli bir konuda ‘islâmı değerlendirme’deki yanlış tutumdur.
Geçtiğimiz dönemlerde ve şu anda, gerek İmam Hatip Liselerinde, gerekse İlahiyat Fakültelerinde uygulanan müfredat, dini anlamada, istenilen durumda değildir.  (Bu okullardaki öğretim üyelerinin ve öğrencilerin yeterlilik düzeyinden söz etmiyorum)
Kur’an ve Hadis ölçülerine göre İslâm Dini, ilahi bir nizamı, sistemi anlatmaktadır. Böyle kabul edilmesi gerekirken, İslâmı bir tapınma aracı gibi görmenin ve ilâhi hükümler bütününü, sadece ibadet kavramıyla sınırlamanın anlamı yoktur.
Din, toplumsal bir fenomen olmaktan çıkıp, çok iyi tetkik edilen, araştırılması gereken bir konu olmalıdır.
Bilinmeli ki Din; hayallere, tabulara göre değil, Allah nizamı ile vardır. Bize düşen, ilahi sistemi şartlarını ve onu var eden mutlak yaratıcıyı özbenliğimizde bulup yaşamaktır.
Vahy’in ilk Ayeti “ikra”  oku’dur. Oku’madan kastedilen de üzerinde yaşadığımız Evrenin düzenini, ilişkilerini çözüp çalışma tarzını bilebilmektir. Bu da ‘Kur’anın ahlâkıyla ahlâklanmak’ ve ihtiva ettiği manayı özünde bulmakla mümkün olur.
Kur’an’ın insana verdiği değer, mutlak benliğin onda aşikâr olması ile ilgilidir. “Kur’an ve insan ikiz kardeştir” Hadisi bu insana verilen nişanenin bir göstergesidir. Kur’an ahlâkının güzelliği, “Dinde zorlama ve baskı yoktur” (Bakara 256) hükmüyle insana ulaşmıştır.
Bu nedenle, İmam Hatip Liselerinde, “pratikte yararı olur düşüncesiyle kabul gören ve özellikle üniversiteye giriş imtihanları için üzerinde durulan” Fizik, Kimya, Biyoloji, Astronomi gibi bilim dallarının, Din potasında eritilmesi sağlanmalı, ayrıca teknolojinin getirdiği yenilikler araştırılmalı, kısaca popüler bilim, Din sahasına süratle kaydırılmalıdır.
Tekrar belirtelim, Din ile bilim aynı platformda birleşmedikçe, gerçek manada İslâm, anlaşılamaz, yaşanamaz…
Liseden başlayarak, yoğunlaştırılmış yeni bir eğitim metodu ile, anlatılmak istenen gayeye ulaşabilmek mümkündür. Bu yönde yapılacak çalışmalarla Aydın Din Adamı yetiştirilebilir.
Özellikle vurgulamak isterim ; sadece giyim kuşamın, günün koşullarına uygun olması, aydın din adamlığı vasfını getirmez.
“Sizin dininiz size, benim dinim bana” (Kâfirun 6) âyetindeki hitaba muhatap olmak istemiyorsak, kendi hevamıza değil, Peygamber’in anlattığı dine kulak verelim ve ‘Allah’ın ipine’ sarılıp, araç ile amacın mutlaka farkına varalım.

                      *    *    *

Çözüm bekleyen bir sorun da trafik...
Gün olmuyor ki radyoda, TV’de ve basında, trafik terörü ile ilgili bir haberle karşılaşmayalım.
Prof.Yaşar Nuri Öztürk, bu husus için özetle, ‘dünyanın en azgın ve azman canavarı bizim ellerimizde’ demekte, tedbirini ise, ‘demiryollarını döşemede’ görmektedir.
Ona göre, başımızdaki musibetlerin ve trafik felâketinin altında yatan sebeplerden biri,  “demiryollarını ihmale göz yuman umursamazlıktır.” (Bak.Hürriyet 19 Eylül 1997 Cuma Sohbetleri)
Bizce, olay farklı... Trafikteki ‘can alma’nın ve daha birçok meselenin en önemli faktörü, belki size çok yabancı gelebilir, ama Astrolojik etkilerdir. 
Astroloji hakkında önyargılı ve kulaktan dolma bilgilerin ötesine geçilmediği için, muhakeme ve tefekkür edilmeden reddediliyor, ‘fal’ ya da ‘safsata’ nitelendirmeleri yapılıyor. Biraz ayağı yere basan, tarafsız düşünebilenler ise, konuyla ilgilendiğini belirtiyor.
Biz bütün bunları bir kenara bırakıp yeri geldiğinde, objektif ve şartlanmasız bir şekilde bu ilmin ne olduğunu anlatmaya çalışacağız. 
Halkımızın kültür etkinliğinin oldukça düşük bir seviyede seyretmesi, trafik keşmekeşinde, önemli ikinci etmen olarak gösterilebilir.
Kitap okuma oranının düşüklüğü ve kültürel faaliyetlere olan  ilgisizliğimizin neticesi, karşılaştığımız olaylarda aciz kalmakta, çözüm üretememekteyiz.

Trafik konusuna ayrıca, daha geniş bir şekilde değineceğiz.

Telafisi olmayacak olaylarda aklın ve ilmin yol gösterici olması temennisiyle...

İstanbul - 01.03.2000
http://afyuksel.com

Not: 01/03/2000
Yeni Dünya Dergisi'nde yayınlanmıştır.

 


Üst Ana sayfa e-mail